Bugün ‘Dalkavuk’ denildiğinde hemen pek çoğumuzun aklına *sözlükteki karşılığı olarak da, kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara karşı samimiyetten yoksun bir saygı ve abartılı bir hayranlık gösteren kişiler gelir değil mi!. Bu tip insanlar oldukça yağcı ve yalakadırlar. Böyle davranışlarının altında da mutlaka bir hesap kitap vardır. Ancak bu tür şahsiyetten yoksun insanların varlığı diğer insanlar tarafından fark edildikleri anda bu kişiye karşı ne güven kalır, ne de itibar. Velhasıl dalkavukları kimse sevmez. Ama karşı tarafın şişen egosunu daha da kabarttığı için muhatap olan kişi halinden memnundur. Yani karşılıklı bir alış-veriş hali söz konusudur. Bu bir ruh ve kişilik (tıynet) meselesidir, bozuk bir karakterdir.
Peki bu davranış biçiminin bir zamanlar, meslek olarak yapıldığını biliyor muydunuz!. Yani tescilli
olarak ‘Dalkavukluk’ un bir meslek olduğunu.
Bir zamanlar, zengin konaklarında ev halkıyla misafirlerini
eğlendiren onlara hoşça vakit geçirmelerini sağlayan ve bu işi kendine meslek
edinmiş olan dalkavuklar varmış. Bu kişiler isimlerini başlarına giydikleri “sarıksız kavuk” anlamına gelen “dal kavuk”tan alırlarmış.
Öyle ki esnaf topluluğu olarak da bilinen Dalkavukların da diğer tüm esnaf
locaları gibi lonca örgütleri, kâhyaları, nizamnameleri olup gittikleri her
yerde yapacakları şakalar ve ücretleri dalkavukluk narhıyla belirlenirmiş. (Minyatür, Metin And)
Bazı kaynaklarda ise ‘Dalkavukluk’ kelimesinin türediği somut durumu, başkasının her sözünü onaylayan kişinin başını sürekli öne salladığı ve bu sırada başındaki kavuğun, dal gibi sallandığı görüntüsüne benzetenler de vardır. Konu ile ilgili yapmış olduğum araştırmalarda en önemli kaynak bilgiyi 'Tarihimizde Garip Vakalar', kitabında Reşad Ekrem Koçu'dan öğreniyoruz. Bakın Reşad Ekrem Koçu 'dönemin 'Dalkavukluk' mesleğini nasıl anlatmış.
Tanzimat'tan evvelki devirde dalkavuklar, kâhyaları, nizamnameleri ve narhları olan bir esnaf zümresiymiş.
Topkapı Sarayı arşivinde1. Mahmud devrine ait kime hitap ettiği belli olmayan bir 'arzuhal' bulunmuştur ki bugünkü yazı dilimize çevrilmiş sureti şudur;
"Devletli, inayetli, merhametli efendim,
Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir: her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde, İstanbul'da davetli davetsiz iftarlara gideriz; ulemanın rical-i devletin ve sair büyüklerin, mevki sahiplerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler , türlü türlü reçeller, süzme aşureler, şerbetler, tavuk göğüsleri, elmaspareler, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmek kadayıfları, hoşaflar yer ve içeriz, üstüne göbek tütünü ve kahve ile ikram görürüz. Lâkin içimizde bazı terbiyesizler edebe uymayan hareket ve tavırları ile velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı da hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceğimiz aşikârdır. Kadim nizam ve kanuna göre yeniden bir nizama bağlanmamızı, içimizden uygunsuzların tard edilmesini tavır ve hareketleri hepimizin makbulü olan Şakir Ağa’nın cümlemize kâhya tayin olunmasını ve eline memuriyetin bildiren bir kıta ruhsatname ihsan buyurulmasını niyaz ederiz. Emir ve ferman devletli, inayetli efendim sultanım hazretlerinindir.
Dalkavuk kulları”
Bu kıymetli vesikanın altına da şu dikkate değer satırlar yazılı imiş;
"Dalkavuklar kibar ve rical huzuruna girdiklerinde etek öperler, Oturacakları yer, tırabzan yanındaki küçük minderdir. Vazifeleri hane sahibi olan zatın mizaç ve karakterine uygun şekilde konuşmak ('nabza göre şerbet vermek') meclise neşe vermek, keder verici sözlerden, iğrenç sözlerden, küfürlerden sakınmaktır.
Hane sahibi ne söylerse fevkalede yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırı söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklardır, verilen paranın çokluğu ile meslektaşları arasında övünmeyeceklerdir. "
Yine bu vesikada bulunan bir "dalkavuk narhı"ndan, dalkavukluğun sadece sözle bir velinimete yardakçılık olmadığını öğreniyoruz. Dalkavuk vücudunu da eğlence aleti yapmış zavallı , bir biçaredir; hatta dalkavukluk tehlikeli meslektir. Yapılacak çeşitli eğlencelere göre dalkavuklara konulacak narh (fiyat) da şudur:
- Dalkavuğun burnuna fiske vurmak (fiske başına) : 20 para
- Yüzünü tokatlamak (tokat başına) : 30 para
- Oturduğu minderden ve sedirden aşağı düşürmek: 30 para
- Yüzüne mürekkep veya kömür sürmek: 37 para
- Ellerini ve ayaklarını domuztopu şeklinde bağlamak: 40 para
- Bir salkım üzümü sapıyla beraber yedirmek: 40 para
- Dalkavuğun kafasına iri bir yumruk indirmek (yumruk başına): 40 para
- Çıplak başını tokatlamak (tokat başına) : 45 para
- Elinde 5-10 kıl kalacak ve dişlerini leylek gibi çatırdatacak şekilde sakal zelzelesi yapmak: 60 para (bir sonraki madde ‘özür dilerim’ çok beter)
- Kuyruğu dışarıda kalacak şekilde bir fındıkfaresini ağzının içine sokmak: 400 para
- Merdivenden aşağı yuvarlamak: 180 para
- Sakalının yarısı veya tümü kesilirse, şakayı yapan dalkavuğun üç aylık nafakasını verir. Bu nafaka ayda 30 kuruştan 90 kuruştur.
- Bostan dolabına bağlanarak su içinde bir süre durdurulmak şartıyla dolabının her devri için: 600 para (Şayet bu şakada dalkavuk boğulup ölürse cenaze masrafı şakayı yapana aittir.)
Tabi bu maddelere şaka demek abesle iştigaldir bunlar resmen
eşek şakası hatta, inanılmaz cezalardır. Ancak hepsi gerçektir. Demek ki ‘Dalkavukluğun
bedeli’ hiç de sanılacağı kadar kolay değilmiş.
Bu vesika gösteriyor ki, eski dalkavuklarla zamanımızda dalkavuk kelimesinden anladığımız mana oldukça farklıdır.
Dalkavukların yapıp söylediği veya onlara yapılan şakalar
hakkında da bugüne kadar birçok hikaye anlatılmış. En ilginçlerinden biri de, Müverrih Peçevili
İbrahim Efendi’nin aktardığı, şaklabanlara, dalkavuklara çok düşkün olan Sultan III.
Murad ve dalkavuğuyla ilgili şu hikâyedir:
Dalkavuğun biri işini bitirip ücretini alacağı sırada, “Yok
Hünkârım, bugün altın istemem, yüz değnek isterim” der. Padişah sebebini
sorunca “Ellisini vurduktan sonra sorun “ diye cevap verir. Padişahın emriyle
dalkavuğu falakaya yatırırlar. Elli değnek yedikten sonra “Durun” der. “Bir
ortağım var, ellisini de ona vurun. “ Bunun üzerine ortağının kim olduğunu
sorarlar. “Beni her gün davete getiren bostancı, padişahımızın ihsanını alıp
giderken ‘Seni ben çağırdım. Ücretinin yarısı benimdir.' Diyerek paranın
yarısını elimden zorla alır. Bugün de değneğin yarısı onun hakkıdır.” Padişah
dalkavuğun söylediklerini duyunca gülmekten katılır, adama iki katı para
verdikten sonra bostancıyı da falakaya yatırırlar. (*)
Dalkavuklukla ilgili kimi düşünür ve yazar da bakın neler
söylemiş:
“Dalkavuklar ne kadar yükselseler, kendilerini yükselten tekme izlerini arkalarından silemezler.” Cenap Şahabettin
"Dalkavukluk yaparak iyi bir makama gelmek isteyen, bulunduğu makamı da kaybeder." S.Esat Siyavuşgil
"Dalkavuktan sakınınız, çünkü o insanı boş kaşıkla besler." Cosino de Gregrio
"Dalkavuk, efendisini boynu bükerek aldatır." Kemal Tahir
"Kendine ait olmayan bir ölüye sunu sunmak, dalkavukluktur." Konfüçyus
"Dalkavukluğun merdiveninde basamakları tırmanmak insanı yüceltmez, alçaltır." G.K.Chersternon
"Gerçekten büyük olmayan "büyük adamlar" çevrelerini küçük adamlarla doldururlar." Steve REICH
"Dalkavukluk, devlet adamlarının çevresini sarmış bir çemberdir." Montesquieu
"Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar." Montesquıeu
Bakalım bir de, bugünün dalkavukluklarını tarih nasıl yazacak!
Esin Bozdemir
Kapak Bilgisi: 1. Ahmet döneminde aynı zamanda
birer dalkavuk olan curcunabazların gösterisi yer alıyor.
YARDIMCI KAYNAKLAR: (*) 'Tarihimizde Garip Vakalar', Reşad Ekrem Koçu
Kapak: #tarih Dergisi Kasım-2015, Necdet Sakaoğlu,
Valla günümüz dalkavuklarina da o yukaridaki cezalardan uygulayasim geliyor benim son zamanlarda sürekli. Hatta üste para da veririm. Saka degil:)
YanıtlaSil@EQ,
Silİyi fikir bence de:)
hatta başkaca alternatif cezalar bile denenebilir;)
Dalkavukluk pis bir iş olsa da ona eziyetler yapanlar da aynı derece pistir. Adamın ağzına fare sokmak nedir yahu? Bir de fiyat tarifesi yazmışlar. İnsanların içlerindeki vahşiyi ortaya çıkarma vesilesi olmuş dalkavuklar.
YanıtlaSil@Turgay Aksoy,
SilTüm bunlar şaka gibi geliyor değil mi! Ancak her biri yaşanmış ve gerçekmiş işte!
İnsan denen tuhaf yaratık ne kılıklara bürünüyor ve nasıl bir ruha sahip olabiliyor değil mi!
akıl alacak gibi değil!..
Birkaç kez okudum. Acı duydum, hüzünlendim. "İnsan" adına, insanlık adına utanç duydum.
YanıtlaSilGünümüzde palyaçolar geçmişten bugüne dalkavuklar; Acınası kişilikler olarak algılarım.
Para karşılığı kılıktan kılığa girmek, kendini, kişiliğini pazarlamak adeta.
Eski Roma'da canı pahasına gösteri yapan insanlar varmış.Soytarılar ayrı bir grup.
Günümüzde de davranışının adı konmadan kişiliğini, kimliğini ayaklar altına alan ne çok insan var.
İçler acısı...
Sevgiyle...
@Makbule Abalı,
SilEvet Doğuda dalkavuklar, batıda da soytarılar varmış. İçinde bulunduğumuz 'modern' çağ, teknoloji ve daha pek çok yeni buluşlarla her çeşit gelişmeyi sağladı belki ama ne yazık ki 'insan'lık bu gelişiminden nasibini alamadı...Üstelik bu tür insanlar tam tersi algılarla sözüm ona 'doğruluk', 'ahlak'lı görünmek adına bu eylemleri gerçekleştirdiklerini topluma yaymaktalar. En tepe noktadan sıradan bireylere kadar bu yozlaşma toplumun her kademesinde hüküm sürmekte..Bu yüzden Makbule Öğretmenim, bizler sürekli eski güzel günlerimizi arar ve anar olduk.. Ben de size iyi haftalar, esenlikler dilerim..
Bu konuyu birkaç yıl önce ben de araştırmış, hayretler içinde kalmıştım. Topkapı Sarayı arşivindeki arzuhali ve verilen yanıtı senden öğrendim Esinciğim. Olayı bildiğin resmi bir görev olarak kabul etmiş, narh'a bağlamışlar hiç utanmadan. Dalkavuk şaka esnasında ölürse cenaze masrafına kadar düşünmüşler de bu eziyetlerin 'ŞAKA' değil, insanlık suçu kapsamında bir işkence, hatta bir cinayet olduğunu hiç düşünmemişler!!
YanıtlaSilGünümüz dalkavukları bu işi maddi-manevi çıkarlar, mevki-makam kaygısı uğruna sinsice bu işe soyunuyor(du), ancak bu durum da güncellendi sanırım. Göstere göstere yalakalık yapmaktan da (özellikle sosyal medyada) zerre kadar çekinmeyenler her geçen gün artmakta...
Bu önemli konuya çok kapsamlı değindiğin için teşekkürler Esinciğim.
Sevgiler...
@Zeugma,
SilKısa bir süre önce, tarihçi ve yazar, Ekrem Koçu'nun 'Tarihimizde Garip Vakalar' kitabını okudum. Yazar Eski İstanbul ve özellikle Osmanlı döneminin saray yaşamına dair neler anlatmamış ki!.Dalkavukluk'un meslek olarak icra edilip bir de o tuhaf cezalandırma yöntemleri ise akıllara zarar gerçekten!. Meslek olarak adı konmasa da 'dalkavukluk' bugün de, hemen her ortamda daha aşikar ve fütursuz bir şekilde yaygınlaşmakta. Tarih devamlı yazar; dünü, bugünü! asıl garip ve tuhaf olan hep 'insan' dır aslında!.
Değerli yorumun için ben teşekkür ederim Zeugmacığım.
Sevgi ve esenlikle, iyi bir hafta sonu dilerim.
Esincim, günümüz dalkavuklarının en büyük farkı, yaptıkları ettikleriyle herkese zarar veriyor olmaları...
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilNe yazık ki Sezer'cim, bugün bizzat bunu yaşayarak görmekteyiz!.
Sonumuz hayrola!.