Tılsımlı bir İstanbul havası ve Eminönü Manzaraları…

8000 yıllık bilinen geçmişiyle (malüm kazılarda her geçen gün tarih daha da eskiye gidiyor! hoş bunlara çanak-çömlek dense de! ) doğu ile batının ruhunu içinde taşıyan! dinlerin, milletlerin, kültürlerin harman olduğu; uyumlu-uyumsuz seslerin, renklerin birbirine karıştığı, kaosun düzene düzenin kaosa hakim olduğu, gerçekle hayalin, gece ile gündüzün harmanlandığı bir şehir İstanbul.

Ve bu saydıklarımın hepsini bir arada görebileceğiniz semtlerden biri de Eminönü!.. üstelik her gittiğimde sadece meraklı ve büyülenmiş turistlerin gözleriyle değil, bu şehirde yaşıyor olduğum halde yeniden keşfetmenin hazzı ve şaşkınlığı J içinde seyrediyorum manzarayı…

müziğimizi de açalım :) 

Her mevsimde başka bir güzellik!.. her nesilde başka bir gizem-in var!..  

ve geçmişten günümüze kim bilir daha bize anlatacağın nice sırların var!.. 

“ Dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu”
demiş Napolyon...
bir tek o mu demiş!.. tüm dünyanın gözü bu güzel şehirde !...

Keşfetmek için baktığım zamanlarda, tarih canlanıyor hep gözümün önünde…

kimbilir nasıldı İstanbul o zamanlar!..  

Meşhur seyyahın gördüklerini,işittiklerini ve bazen görülmeyenleri 

bile anlattığı'Seyahatname'sindeki yazdıkları geliyor aklıma.

Evliya Çelebi İstanbul’un denizlerinde hüküm süren tılsımları anlatırken,
Sarayburnu’ndaki üç başlı ejderhadan söz ediyor. Tunçtan yapılma bu ejderha Akdeniz,
Karadeniz ve Üsküdar’dan gelen düşman gemilerine ateş saçıp hepsini yakarmış.

Efsaneye göre;   Kış geceleri dolunayda kenti dolaşan cadılar, kent halkını yılanlardan ve depremlerden koruyan anıtlar, kehanetlerle dolu resimler, düşman gemilerine ateş püsküren dev heykeller varmış.

Fi tarihinde hüküm sürmüş, adı gerçekle söylenceler arasında kaybolmuş imparatorlar devrinde, yedi iklimden gelmiş yetkin mimarlar, mahir mühendisler, kâhinler, yıldızbilimciler İstanbul’a toplanmış. Şehir o zaman o kadar şen, şatır ve bakımlıymış ki, nice âlim, bilgi ve becerisini göstermek için adeta aralarında yarışa girmişler ve bir araya gelerek İstanbul halkını yer ve gök âfetlerinden, barbarlardan, salgın hastalıklardan, yangınlardan korumak için şehrin 7 tepesine 24 adet tılsım kurmuşlar. Kimi sütunlarda kimi de heykellerde gizemini efsanevi bir şekilde sürdüren bu tılsımlardan farklı nedenlerle (kiminin kaidesi kalmış sadece, kiminin enkazı, kimi deprem de kimi başka diyarlarda müzelerde… ) günümüze kala kala 17 adet (sütun!?) tılsımın kaldığı söyleniyor…

İşte Evliya Çelebi’nin tılsımlarında geçen ' ejderha başları ', Eminönü’nde Haliç girişinde balık ekmek satan tekne süslemelerinde hala yaşıyor J

Özellikle akşam çöktükten sonra, ışıltılı ve ejderhalı teknelerin tılsımlı ve esrarengiz bir İstanbul havası yaşatacağına eminim.. (bir dahaki fotoğraflar gün batımını keşfetmek için  çekilecekler! Tamam, aklıma yazdım bu notu J)  

Eminönü - Yeni Camii önü, insanların koşuşturmalarına nispet  güvercinlerin;
"düz duvara bile tırmanırız abi!" telaşı J

Bunalırken kavurucu sıcaklardan atmışken kendimizi İstanbul’un kollarına J  ama aniden gökyüzü kararıp ve bulutlarda pamuk tarlaları gibi sarıverince her yanı!..

bakın İstanbul nasıl da bakmış bana ve Eminönü işte böyle bir günde nasıl yansımış kadrajıma…
 

Her zaman ışıltılı kapalıçarşı....

ve...Sarayburnun'dan seyretmek boğazı...karşı kıyıları, kızkulesini, gemileri...kimi geliyor kimi gidiyor!...

Fazla söze ne gerek!..  şimdi fotoğraflar konuşsun benim yerime…
ve yüzyıllar boyunca İstanbul'u koruyan tılsımlar yine korumaya
devam etsin bu güzel şehrimizi J)

"İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı"

Esin Bozdemir



Fotoğraf ve Kolajlar: ©izler ve yansımalar

Müzik: Dogu Kapesi, aux portes de l'Orient 'Bosphore'
 Laurent Dury & Özgür Yagan “DoğuKapesi”

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAME ’SİNDE İSTANBUL’UN TILSIMLARININ HİKÂYE EDİLİŞİ
The Narration of İstanbul’s Talismans in Evliya Çelebi’s ‘Seyahatname’  -Yeliz ÖZAY*