"Ona sadaka verin bayan / Bu dünyada Granada'da
kör olmak kadar / Kötü bir felaket yoktur." *
kör olmak kadar / Kötü bir felaket yoktur." *
İspanya’nın zirvesi Sierra Nevada’ya sırtını dayamış, içinden nehir geçen Endülüs'ün güzel şehri Granada diğer Endülüs şehirlerinde olduğu gibi; Doğu ve Batı'nın, Müslüman-Arap ve Hıristiyan-İspanyol kültürünün içiçe geçtiği, Endülüs Özerk Bölgesi'nin en önemli şehirlerinden biri.
Yaklaşık 240 bin nüfusa sahip olan şehir, İspanya'nın 4. büyük üniversitesi olan Granada Üniversitesine ev sahipliği yaptığından aynı zamanda bir öğrenci şehri. Ayrıca, İspanya’nın en iyi şairlerinden biri olan Federico Garcia Lorca‘nın da doğum yeridir Granada.
Cordoba gezimizin ardından, Endülüs Turumuzun 7. gününde otelimizde yaptığımız kahvaltıdan sonra Granada’ya gitmek üzere erkenden yola çıkıyoruz. Yaklaşık 3 saat sonra Granada’ya vardığımızda, otobüsten inmeden önce küçük bir şehir turu yapıyoruz. Ardından 40 dakika kadar da merkezde serbest dolaşacağız.
Granada İspanyolca'da "Nar" anlamına geliyormuş. Arapça'da "er- rumamman" kelimesinin karşılığı olan "nar" boşuna verilmemiş bu şehre, zira Granada şehri yemyeşil olduğu kadar, en çok da nar ağaçlarıyla bezeli.
Granada'nın ortasından bir de ünlü Genil Nehri geçiyor. Bu yüzden toprakları bereketli, yeşillikler arasında etrafı köşkler ve üzüm bağlarıyla çevrili. Biz meraklı gözlerle etrafımıza bakarken, Granada'lı sanatçı Lorca'da usulca fısıldıyor kulağımıza:
" Guadalquivir ırmağı / Lal rengi sakalı / İki ırmağı Granada'nın /
Biri kan, biri gözyaşı" (*) Lorca, Seçme Şiirler, S.29
Granada şehri, Albaicin, Sacromonte ve Elhamra tepeleri üzerine kurulmuş. Sierra Nevada dağlarına ve Akdeniz kıyısındaki Costa del Sol'a oldukça yakın mesafede olan şehir bu coğrafi konumuyla da -adı gibi- nara benzetilirken, kimileri de Granada'yı Tanrı'nın ruhuna müzik tohumunu attığı yer olarak tanımlamış. Nitekim şehir merkezinde dolaşırken hemen her sokak başında, gitar, keman, akordeon veya çello çalan bir müzisyenle karşılaşıyoruz.
Bulvarları, geniş meydanları, parkları ve yeşil alanlarıyla ünlü Granada'da,
fıskiyeli havuzlarla bezeli çok sayıda park dikkatimizi çekiyor.
Fıskiyeli havuzlar genellikle aslan heykelleriyle donatılmış.
Tur aracımızdan inip bize ayrılan sürede serbest dolaşmaya başlıyoruz.
Grubun bir yarısı kafe-restoranlara akın ederken, diğer yarısı da
şehrin sokaklarında kayboluyor.
Biz yeme-içme faslını sona bırakıyoruz.
***
- Gezerken gözümüze kestirdiğimiz bir büyük marketten aperatif
yiyecek ve içecekler alacağız...
hatta grubun yarıdan fazlasını aynı avm'de göreceğiz :)
Grubun bir yarısı kafe-restoranlara akın ederken, diğer yarısı da
şehrin sokaklarında kayboluyor.
Biz yeme-içme faslını sona bırakıyoruz.
***
- Gezerken gözümüze kestirdiğimiz bir büyük marketten aperatif
yiyecek ve içecekler alacağız...
hatta grubun yarıdan fazlasını aynı avm'de göreceğiz :)
sonra da zulamız tamamdır diyerek yola devam edeceğiz. -
Bir maden işçisini temsil eden
canlı heykel.
Yüzlerce insanın toplanmasına gerek kalmayan
ama verdiği mesajla belki çok daha etkili olan bir gösteri bu!
***
Granada sokaklarındaki graffitilere bayıldım :)
Müziği seven Granada'lı gençleri ise
daha da çok sevdim...
daha da çok sevdim...
Granada Katedrali
Şehrin tam merkezinde Gran Via Bulvarı üzerinde yer alan Granada Katedrali 16. yüzyılda inşa edilmiş. Katedral, Nasri Sultanlığı döneminde Ulu Cami (Camii El Kebir) olarak bilinen caminin yerine yapılmış. İspanya Rönesansı’nın en güzel örneklerinden biri olan bu görkemli katedral Kraliçe 1. Isabella ve Kral Ferdinand’a adanmış. Üstteki foto. burdan
Çello sanatçısı büyük bir tutkuyla çalarken enstrumanını...
Sanatçıyı pür dikkat dinleyen turistler de
bizim dikkatimizi çekiyor ve kadrajımıza böyle giriyor.
Arkada ise, "Azrail" sıradakini bekliyor :)
Capilla Real
Granada Katedrali'nin içindeki Kraliyet Şapeli'nde (Capilla Real)
Kastilyalı Isabel'in, Aragonlu Fernando'nun, kızları Juana'yla,
damatlarının lahitleri bulunuyormuş. Katedralin dış duvarlarında ise
ilginç yazılar vardı.Bu yazılar dönemin ileri gelen
ailelerinin isimleri ve armaları oluyormuş.
1630 tarihli Granada Belediye Binası'nın ahşap oyma kapısı.
Şehrin sembolü olarak 'nar' Kraliyet tacı.
Üstte; Aziz Paul ve St Anthony'nin iki yağlı boya tablosu bulunuyor.
Granada Katedrali'nin içindeki Kraliyet Şapeli'nde (Capilla Real)
Kastilyalı Isabel'in, Aragonlu Fernando'nun, kızları Juana'yla,
damatlarının lahitleri bulunuyormuş. Katedralin dış duvarlarında ise
ilginç yazılar vardı.Bu yazılar dönemin ileri gelen
ailelerinin isimleri ve armaları oluyormuş.
1630 tarihli Granada Belediye Binası'nın ahşap oyma kapısı.
Şehrin sembolü olarak 'nar' Kraliyet tacı.
Üstte; Aziz Paul ve St Anthony'nin iki yağlı boya tablosu bulunuyor.
İber yerleşimi olan Granada, asırlarca Mağribiler’in hakimiyetinde kalmış, sürekli büyüdüğü için kent bu dönemde “Batının Şamı” olarak nitelendirilirken, “Mağriplilerin de son kalesi”olmuş. Bu yüzden gezdiğimiz her yerde Mağriplilerden kalma sarayları, katedralleri, kiliseleri... olduğu kadar dikkat çeken muhteşem camileri de görüyoruz Granada’da.La Madraza 'Gırnata Medresesi'
14. YY’da Sultan I. Yusuf tarafından yaptırılmış olan La Madraza yani “Medrese” Kraliyet Şapeli’nin önünde, Katedralin ise doğu cephesinde yer alıyor. Sultan I. Yusuf tarafından yaptırıldığı için Yusufiyya olarak da geçiyor adı.
“Açık bulursanız mutlaka içini görün!” diyen rehberimizin önerisini dikkate alarak, açık bulduğumuz kapıdan içeriğe giriyoruz. İki katlı, sıra sıra balkonları olan ince uzun binanın içine girdiğimizde Endülüs mimarisinin şahesere dönüşen muhteşem yapısıyla karşılaşıyoruz.
La Madraza 'Gırnata Medresesi'
İçeride ince bir işçilik örneği kapı kemerinde besmele ve ayet hatları, zarif sütun ve kemerler, ahşap işleme tavanlar, oldukça dikkat çekici. Görünce bu harika yapıyı “iyi ki Medrese açıkmış ve içeriğe girmişiz” diyoruz. Medrese Öğretmenleri arasında; İbn-i Fezar, İbn Lubb, İbn Marzuk, El-Maqqari, İbn-i Hattib gibi isimlerin yanı sıra burada hukuk, tıp, felsefe ve matematik dersleri de öğretilirmiş.
Bina, işgal yıllarında kahramanlık gösteren 24 şövalyenin (Caballeros Venticuatro) hizmetine tahsis edilmiş. Daha sonra ise bir müddet şehir kulübü (Casa de Cabildos) olarak kullanılmış. 18. Yüzyılda binanın dış cephesi tamamen değiştirilerek Barok desenlerle süslenmiş ancak medresenin mescit kısmı ve süslemelerinin güzelliği, bizim daha sonra göreceğimiz Elhamra Sarayı’ndaki dekor zenginliğine benzerliği nedeniyle yıkılmadan, olduğu gibi korunarak günümüze kadar gelmiş. Bugün bina Granada Üniversitesi’ne ait sanatsal etkinlikler için kullanılmakta imiş.
ALCAICERIA
Katedralin yan cephesi ise - bir zamanlar ulu cami etrafına
yapılmış olan çarşının dükkanları - bugün de yine
bir alışveriş yeri olarak hizmet veriyor.
Katedralin yan cephesi ise - bir zamanlar ulu cami etrafına
yapılmış olan çarşının dükkanları - bugün de yine
bir alışveriş yeri olarak hizmet veriyor.
ALCAICERIA içinde hediyelik eşya satan mağazalarında;
Mağribi çinileri, seramikleri, özel dokuma kumaşları, şalları, eşarpları,
rengârenk avizeleriyle cıvıl cıvıl, pek bir ahenkli.
Granada hatırası olarak ben de küçük bir çanta alıyorum kendime.
Akordeon çalan beyefendi, ancak bahşiş olursa poz veriyormuş :)
Bunu biz zaten ihmal etmeyiz, ancak uygun bir pozunu yakalamaya çalışıyorduk!
biraz yüzü asıldı gibi! ama bahşişi görünce;
amcamız 'tamamdır' dercesine, hafifçe başıyla onayladı ve
amcamız 'tamamdır' dercesine, hafifçe başıyla onayladı ve
akordeonunu keyifle çalmaya başladı :)
bu arada nereden amcamız oluyorsa artık!?
Bu da İspanya'nın simgelerinden,
her yerde başını uzatmış bir boğa ile
göz göze geliyoruz.
Gezgin İnsanlar Heykeli
Hava yavaşça kararırken, restoran ve tapas tipi barlarda da
hareketlilik başlıyor.
***
Granada Katedrali'nin gece görüntüsü
***
Gündüz gezdiğimiz bulvarların, çarşıların arasından bir de
gecenin renkli neonları altında Granada'da kaybolmak da başka bir heyecan.
Gece, hızlıca çektiğim fotoğraflar çok net çıkmasa da yine de
bir fikir vermesi açısından sayfamda paylaşmak istedim.
Üstteki kolajda çatısında at olan ilginç yapı Granada Belediye Binası.
Binanın tabanında ise büyük bir 'nar' amblemi vardı, ancak turistlerden
fotoğrafını çekebilmemiz mümkün olamadı.
Daracık taşlı, dik yokuşlar arasından yukarılara doğru çıktıkça
sokaklar da daha bir şenleniyor.
"Albaicin" Eski Arap mahallesi
Granada şehir merkezinde dolaştıktan sonra, saatlerimize bakıyoruz ve bize ayrılan serbest turun sona erdiğini görüyoruz....buluşma noktamıza geri dönüp günün en önemli ziyaretini gerçekleştirmek üzere rotamızı Elhamra'ya doğru çeviriyoruz. Öylesine heyecanlıyım ki, çünkü görmeği en çok istediğim yerlerden biri Elhamra Sarayı.
Bu arada ben Elhamra gezimizi ayrı bir başlık altında sizinle paylaşacağım. Günün programı içinde Granada şehir turu ve ardından Elhamra gezisi ve otele dönüş olacak. Ancak biz Elhamra'yı gezdikten sonra grubun dışında bağımsız olarak bir de Granada'nın Arap mahallelerini - Albaicin - keşfetmek üzere yeniden Granada sokaklarına atacağız kendimizi. Aslında bütün gün dolaşmaktan, ayakta duracak halimiz kalmasa da bir daha 'hadi deyince' gelebilmemiz ne mümkün!. biraz zor?! bu yüzden 'ha gayret' diyoruz. Bunda otelimizin şehir merkezine çok yakın olması da bir avantaj oluyor bizim için.
Gezgin İnsanlar Heykeli
Arap Mahallelerine gitmek üzere otelden çıkıp, şehir merkezine doğru yürürken karşımıza çok ilginç heykeller çıkıyor. Ramiro Megías tarafından yapılmış olan bu tunç heykel ‘Gezgin İnsanlar’a ithafen yapılmış.
İki bronz küpün üzerinde yürürken; biri hareketli, diğeri durağan iki ayrı insan figürünü temsil eden bu eseri için Heykeltraş Ramiro Megías bakın neler söylemiş; “gezinirken etrafındaki her şeye bakan bir gezgin, temel eylemini yaratırken, etrafındaki hareketleri de o anlarda bulanık görür. Üzerinde durduğu taban bu yüzden, iki modülden oluşuyor ve bu modülde ‘sürmek/geçirmek’, böylece bir an geçmekte bir diğeri de ‘gerçekleşmekte’dir. “ Çok anlamlı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir bakış açısı bu.
Anıt 19. yüzyılda yazıları, resimleri ve ünlü tabloları ile Granada'nın kültürünü, zenginliğini, benzersiz güzelliklerini anlatan ünlü yazarların ve düşünürlerin sözlerine yer verilirken; Granada’yı ziyaret eden romantik gezginlere dikkat çekmeği amaçlamış. Bunlar arasında Richard Ford, Henry David, Washington Irving, Teofilo Gautier, Alexandre Dumas gibi karakterler yer alıyor.
“No hay lugar en el mundo con tal fragancia repartida en tan pequeño espacio, con tanta frescura y con tantas ventanas abiertas al Paraíso.” (Alexandre Dumas, 1846)
"Dünyada, böyle bir tazelikte ve cennete açık pencerelerin bulunduğu bu kadar küçük bir yerde böyle bir koku veren başka bir yer yok" (Alexandre Dumas, 1846)
***
Boabdil Anıtı - Heykeltraş, Juan Moreno Aguado,
1997
Son Endülüs hükümdarı (Granada Emiri) XII. Ebu Abdullah Muhammed (Boabdil ), 2 Ocak 1492'de Gırnata’nın anahtarlarını Kraliçe İsabella ve Kral Ferdinand'a, "Bunlar, cennetin anahtarları" diyerek elleri ile teslim ettikten sonra ailesi ile birlikte kenti terk ederek sürgüne gider.Bu tarihi olayın ardından günümüze değin söylenegelen ‘meşhur’ rivayete göre; XII. Muhammed, şehrin anahtarını Fernando ve Isabel’e teslim ettikten sonra, dağ yolunu tırmanırken El Suspiro del Moro 'Magrip’in İç Çekişi' olarak adlandırılan yüksek bir tepede dururlar. Muhteşem kırmızı saraylarına ve bir zamanlar hükümdarı olduğu Granada' ya son bir kez dönüp bakarlarken, iç çekerek, gözünden yaşlar süzülür. Hatta kendini tutamayarak hıçkırıklarla ağlamaya başlar. Annesi Ayşe'nin onu teselli sözleri ise hayli insafsızdır: "Ağla oğlum ağla! Erkekler gibi savaşsaydın şimdi kadınlar gibi ağlamazdın" der. Son Magribi Emiri 'Boabdil'in neden ağladığını anlamak zor değil. Çünkü o geriye bir cennet bıraktığının farkındaydı.
***
***
'İyi akşamlar tatlım' biz yine geldik ;)
hareketlilik başlıyor.
***
Granada Katedrali'nin gece görüntüsü
***
Gündüz gezdiğimiz bulvarların, çarşıların arasından bir de
gecenin renkli neonları altında Granada'da kaybolmak da başka bir heyecan.
Gece, hızlıca çektiğim fotoğraflar çok net çıkmasa da yine de
bir fikir vermesi açısından sayfamda paylaşmak istedim.
Üstteki kolajda çatısında at olan ilginç yapı Granada Belediye Binası.
Binanın tabanında ise büyük bir 'nar' amblemi vardı, ancak turistlerden
fotoğrafını çekebilmemiz mümkün olamadı.
Arap /Müslüman mahallerine girdiğimizi, rengârenk dükkânlardan anlıyoruz ancak, bir de kulağımıza "bozkırın tezenesi" Neşet Ertaş'ın sesi gelince çok şaşırıyoruz tabi ki!. hatta merakımızdan acaba işletmeci Türk müdür? diyerek başımızı uzatıp mağazaya girdiğimizde; Orient müziklerin hemen her türü ile karşılaşınca sorumuzun yanıtını da almış oluyoruz. İşletmeci bir Türk değildi ama bu topraklar ne de olsa Endülüs'lü Mağribilerin, Hıristiyanlarla, Yahudilerle uzun yıllar birarada yaşadığı topraklardı. Bu yüzden, bu çok renkli kültürün izlerini bugün de gezdiğimiz bütün Endülüs coğrafyasına ait sokaklarda rahatlıkla görebiliyoruzAlbaicin Evleri
Daracık taşlı, dik yokuşlar arasından yukarılara doğru çıktıkça
sokaklar da daha bir şenleniyor.
"Albaicin" Eski Arap mahallesi
büyüleyici Carmen evleri'de yine bu mahallelerde yer alıyor.
kuş yuvası gibi, küçücük bitişik nizam evlerin arasından yukarılara çıktıkça
sokakların ahengi bizi de sarıp sarmalıyor.
Kafelerin birinde oturmak istesek de
bugün bütün kredimizi tüketmiş durumundayız ve bir an önce
otelimizde olmak istiyoruz. Saatimize bakıyoruz, az bir süre kalmış.
Taksiyle mi, yürüyerek mi ?dönelim derken...
içinde bulunduğumuz bu daracık sokaklara hiç bir şekilde
araç girmediğini görüyoruz.
Ve tabi ki şehir merkezine kadar zorunlu bir şekilde
tabana kuvvet yürüyerek iniyoruz.
Sonrasında peki!
taksi bulabiliyor muyuz!!!?
:)
***
Granada turumuzu nefis bir performansla sonlandırırken
videoyu gönderen 'bücürükveben' sevgili Müjdeye'de
bir kez daha teşekkür ediyorum.
Gezimiz devam edecek...
takipte kalınız lütfen!
Esin Bozdemir
Gezimizin bir önceki durağı CORDOBA
bir sonraki durağı ELHAMRA
(*) Francisco A. De. Icaza
İsmini çok duyduğum Elhamra sarayını merakla bekliyorum, yalnız rengarenk giysiler, terlikler nasıl da tanıdık geliyor Neşet Ertaş'ı duymak ne kadar şaşırtıcı hakikaten..yalnız o her köşedeki boğa heykelleri aklıma boğa güreşlerini hatırlattı tabii ve İspanyollara bu yüzden çok çok çok kızmak kelimesi az kalır yaaa...aslında seyretmeye gidenlerde kabahat kimse gitmese kendiliğinden son verirler..bir, iki şehrinde yasaklandı diye duyup sevinmiştim..Granada'yı tekrar dinledim sayende, ne demek ben de bu güzel yazı dizisi için teşekkür ediyorum.
YanıtlaSil@bücürükveben,
SilEvet Müslüman Arapların izleri çok belirgindi. Neşat Ertaş ise tam bir sürpriz oldu bizim için de. Boğa çok önemli bir simge İspanyollar için. Nasıl ki, Müslümanlar için kurban kesimi, kutsal ise! İspanyol halkı için de boğa güreşleri kutsal ve kültürel bir gelenek olarak görülüyormuş. Bu yüzden İspanyollar hiçbir şekilde boğa güreşlerini olumsuz yönde eleştirmezlermiş. Boğa Güreşi sadece İspanya’da değil Meksika, Fransa ve Portekiz’de de yapılıyor. Barcelona ve Kanarya Adalarında ise Boğa Güreşleri yasaklanmış. İnsan, hiçbir canlının öldürülmesini hele ki işkence çektirerek öldürülmesini istemez...Dünya mı tuhaf, insanlar mı tuhaf! ama işte biz insanoğlunun hali ahveli böyledir. Bizleri aşan, ince konular sevgili Müjde. Değerli yorumuna asıl ben teşekkür ederim. Yeni yıl, yeniliklerle gelsin diyelim. Esenlikle...
2 Ocak 2018 12:19
Sahi Granada'nın nar anlamına geldiğini bilmiyordum çok şaşırdım:))
YanıtlaSil@bücürükveben,
SilBen de :)
Gezmek ne çok şey öğretiyor insana!
Bu yüzden 'gezmek' önemli bir hareket ;))
Ben bütün yazıyı Endülüs'te Raks şarkısı kafamın içinde çalarken okudum :)
YanıtlaSilMedreseye hayran oldum, o kadar ihtişamlı ve bir o kadar da zarif.
@Handan,
SilEndülüs'te Raks, en az şiiri kadar güzel bir şarkı. Şarkıyla birlikte okumana sevindim.
Medrese'nin zarif işçiliği o dönemde Endülüs mimarisinin ne denli başarılı olduğunu gösteriyor.
Esenlikle...
Granada büyük çoğunluğunu El-Hamra'yı ziyaret için kullandığımız birkaç saat geçirmiştik. Tadı damağımızda kalmıştı yani. Sayende şehrin göremediğimiz kısımlarını da gezmiş oldum Esincim:) Emeğine sağlık! Yeni yılda da gezdiğin gördüğün yerler bol olsun, keyifli gezmelerin olsun.
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilGranada coğrafi konumuyla da çok güzel bir şehirdi. Biz de biraz daha detaylı akşam dolaşabildik. İnsan her yere yetişemiyor, illaki atladığımız yerler oluyor. Güzel düşüncelerin ve dileklerin için çok teşekkür ederim Sezer'cim. İnşallah, hepimize yeni yıl güzellikler getirsin. Sağlıklı, huzurlu, bereketli bir yıl olsun. Yeni yılda da çok okuyalım, yazalım, gezip gördüklerimizi, biriktirdiklerimizi hep paylaşalım. Öpüyorum yanaklarından. Sevgilerimle...
Medrese fevkaladenin fevkinde... Nasıl bir ince işçiliktir o öyle... Ba-yıl-dım ♥
YanıtlaSilEndülüs çok merak ettiğim yerlerden biri. Renkli ruhu özellikle beni cezbeden özelliklerinden biri...
Taksiye yetişebildiniz mi çok merak ettim şimdi ben :) Bana senin de bir gecikme hikaeyn olduğunu yazmıştın. Ayyy çok merak ettim yaaaaa :)))
@Oytunla Hayat,
SilMedrese çok şık değil mi!.
Endülüs'e inşallah siz de gidersiniz, görmenizi çok isterim.
Ne yazık ki, tabana kuvvet yürüdük. Tabi ki ben sürünerek vardım otele ;(
ayaklarımda derman kalmadı. Aslında merkeze oldukça yakındı otelimiz. Sadece bütün gün yürümekten dolayı, normaldir ki çok yorulmuştum. En fazla 20 dakikalık bir yoldu. O hikâye, son bölümde;) Sevgilerimle :))
Harika yerler ve senin anlatımın daha harika Esin'ciğim.Kendim gitmeye kalksan inan ki bu denli keyif almazdım ...Neyi kaçırdım, şunu göremedim diye vesveseden keyfim kaçardı gibi geliyor.Yeni yılda nice nice sağlıklı ve mutlu geziler diliyorum.Çok selam ve Sevgiler.❤
YanıtlaSil@Arzu Sarıyer,
SilÇok güzeldi Endülüs Coğrafyası Arzu Öğretmenim. Biz de uzun zamandır yurt dışına çıkmamıştık. Hadi deyince çıkmak kolay değil. Oldukça yoğun bir turdu. Hem Portekiz, hem Güney İspanya. 8 günde Portekiz'de 9, İspanya'da da 4 şehri gezdik. Yorucuydu ama yorgunluğumuza değdi. Zaman zaman sınırlarımızı zorladığımız da oldu. Ama bunlar tatlı yorgunluklar tabi ki. Yazarken bir kez daha geziyorum ben de. Yazmak da bir emek gerektiriyor, ancak yazmaktan da ayrı bir keyif alıyorum. Bizim de illa ki göremediğimiz eksik yerler oluyor. Buna da çok şükür. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Arzu Öğretmenim. Yazılarımı okurken keyif almanıza çok sevindim. Ben de size, sevdiklerinizle birlikte, sağlıkla, huzurla dolu, gönlünüzce geçecek güzel bir yıl diliyorum. İçten sevgiler ve esenlikler...
Şu düşüncemi içtenlikle dile getirmek isterim sevgili Esin Hanım; Gitmesem de, hiç görmemiş olsam da, o yer hakkında hiç bilgi sahibi olmasam da sizin çektiğiniz o harika fotoğrafları izleyerek, çok detaylı hazırlanmış yazılarınızı okuyarak, biraz da hayal gücümü katarak bilgileniyorum . Gene öyle oldu. Çok teşekkürler, emeğinize, yüreğinize sağlık.Şarkılara, şiirlere konu olan bir yöreye bizi götürüp getirdiniz. Sevgilerimle...
YanıtlaSil@Makbule Abalı,
SilSize bunları yaşatabiliyorsam eğer ne mutlu bana.Ben de gördüklerimin dışında bu gezi yazılarını kaleme alırken yaptığım araştırmalarla ve okuduklarımla bir dolu bilgi daha ediniyorum inanın. Öğrenmek mutlu ediyor insanı. Endülüs; Çok özel bir coğrafya. İnsanlık tarihinin en görkemli medeniyetlerinden biri yaşanmış Endülüs coğrafyasının hakim olduğu İber Yarımadasında. Bütün dinler birarada yaşarken; medeniyetin, ilmin ve fikrin destanı yazılmış. Bir dolu 'Endülüs' kitabı almıştım...sırasıyla okuyorum. Çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için Makbule Öğretmenim. Ben de yazılarınızı ve şiirlerinizi hep ilgiyle takip ediyorum. Üretmek ve paylaşmak hepimiz için artı kazanımlar. Bu yüzden yazarak- üretmeye hep devam edelim. Sevgi ve esenlikler diliyorum...