1 Eylül 2024 Pazar

Antik Çağın Şifa Merkezi: Asklepion / Bergama

Bergama çağlar ötesinden sesleniyor bize!  

Kültür ve sanat bende, ilim ve irfan bende, şifa bende, ben hayatım!’ diyor.   

Bu davetkâr çağrıya kulak veriyoruz biz de! Ve, antik çağın en önemli üç sağlık merkezinden biri olan Asklepion’a gitmek üzere bu defa rotamızı Kuzey Ege’ye; İzmir’in Bergama ilçesine çeviriyoruz.   

Antik çağın ve Anadolu’nun en önemli sağlık merkezlerinden olan Bergama’daki Asklepion aynı zamanda dönemin ünlü hekimlerinin yetiştiği bir tıp okulu ve dünyanın ilk psikiyatri hastanesi olarak da tarihe geçmiş. Radyoaktif özellikleri günümüzde keşfedilmiş şifalı suları, yüzyıllardır insanlar tarafından sağlık amaçlı kullanılmış.

Sağlık şehirlerinin en ünlüleri; Pergamon, Kos ve Epidavros (Epidauros)dur. İçlerinde en iyi korunmuş olanı ise Bergama’daki Asklepion' dur. Bünyesinde yetişmiş deneyimli hekimleriyle Asklepion; müzikle,  su terapileri ve çamur banyolarıyla, meditasyonla ve telkinle, doğal bitkisel karışımlar ve aromaterapiyle,  masajla ve özel diyetlerle şifa dağıtan bir merkez olmuş. Günümüzde uygulanmakta olan ve her geçen gün popülaritesi artan tedavi yöntemlerinin doğduğu yerdir.

Bergama merkezinden yaklaşık bir iki kilometre sonra Asklepion’un mermer sütunlu taşlı yolundan içeriye ana meydana doğru ilerliyoruz.

Asklepion’un tarihi İÖ. 4. yüzyıla kadar uzanıyor.  Sağlık tanrısı Asklepios adına kentin oldukça dışında Geyikli Dağı’nın yamaçlarına kurulmuş olan ve şifalı su kaynaklarıyla İS. 5. Yüzyıla kadar yaklaşık 900 yıl sağlık dağıtan bir yer olmuş.

İnsan yaşamı için bu kadar büyük öneme sahip olan bir alana girmek hele ki; “ Ölümün girmesinin yasak olduğu ” topraklara ayak basmak, bizi doğal olarak son derece heyecanlandırıyor!

Sütunlu yolda yürürken arkamızda Akropol tüm ihtişamı ile bizleri selamlamakta.


Pergamon aynı zamanda eczacılığın Babası Hekim Galenos'un Kentidir.

Rönesans'a kadar neredeyse 1500 yıl boyunca tıp alanında adından en çok söz edilen hekimlerin başında gelen Galen, (Galenos) burada tıp, felsefe ve matematik eğitimi alır. Yaşadığı çağda gladyatörlerin ve Roma İmparatorunun doktorluğunu yapar. Galen’in cerrahiden psikiyatriye, anatomiden fizyolojiye, felsefeden etiğe, farmakolojiden botaniğe kadar çok değişik konularda  kaleme aldığı eserleri 20 ciltten fazladır.

Roma Dönemi’nde yaşayan ve Balıkesirli olduğu iddia edilen Aelius Aristides ünlü bir hatiptir. Gençlik yıllarında Roma'ya yaptığı bir seyahatinde rahatsızlanır. Yüksek ateş, karın şişliği yanında bir de psikolojik kökenli rahatsızlıklarına şifa bulmak için Asklepion’a gelir ve hayatının geri kalanını 13 yıl boyunca Asklepion Sağlık Yurdunda geçirir. İstihare yöntemi ile yapılan tedaviyle eski sağlığına kavuşan Aristides, burada yaşadıklarını ve rüyalarında gördüklerini günlüğüne yazar ve daha sonra  'Kutsal Sözler' kitabında toplar. Bu günlükler Asklepion’da yapılan tedaviler hakkında oldukça önemli bilgiler içerir.

Asklepion 108 metre rakıma sahip korunaklı bir bölgeye kurulmuş. Havasının ve suyunun güzel olmasının yanı sıra bölgenin kutsal olduğuna inanılırmış. Asklepion’a Hekimler, halkın Viran Kapı dedikleri kapıdan hastalarını muayene edip, içeriye öyle kabul ederlermiş. Yolun sonundaki anıtsal bir kapı ile Asklepion’a girilir ve “propylon” denilen kutsal alana ulaşılırmış.

Hamileler ve ölümcül hastalar içeriye kabul edilmezmiş. Kapının üzerinde ise “ Bütün Tanrıların kutsiyeti için Asklepion’a ölüm girmesi yasaktır” yazılmış. Bu yazının ise önemli bir telkinle, hastaların muhakkak Asklepion’ da iyileşeceklerine dair inancın oluşması için yazılmış olduğudur.

Ama biz tüm engelleri aşıyor ve Asklepion Kutsal Alanına doğru ilerliyoruz. Asklepion'daki tıp biliminin simgesi olan, aynı kaptan su içen yılan figürlü sütunun kopyasıdır gördüğümüz, aslı Bergama Müzesindedir.

Sağlık ve Hekim Tanrısı Asklepieos’a adanarak yapılmış olan Asklepios’un mitolojideki hikâyesi şöyledir;



Apollon Koronis’e âşık olur, ancak Koronis onun bu aşkına ihanet eder ve karnında Apollon’un çocuğunu taşıdığı halde Arkadialı Iskhys ile evlenir. Apollon bunu duyunca çok öfkelenir ve Koronis ile Iskhys’in yakılarak öldürülmelerini emreder. Koronis’in cesedi yarı yanmış, yarı yanmamışken Apollon onu alevlerin arasından çıkarıp karnını yardırır ve halen canlı olan oğlunu alıp, onu yetiştirmesi için bir Kentauros (yarı insan yarı at) olan Khrion’a verir. 



Asklepios, hekimliği ve hastaları iyi etmenin sırrını kendisini yetiştiren Khrion’dan öğrenir. Böylece, iyi olacaklarından umut kesilen hastaları bile iyileştirmeye başlar ve bu başarısı “Sağlık Tanrısı”  olarak mitolojide yer almasına ve ünlenmesine yol açar.



***

Zeus Asklepion Tapınağının bulunduğu yerdeki
yuvarlak zemin taşları


Tedavi süreci, önce şifalı sularla temizlenerek başlar, iyileşme amacıyla tanrıya dua edilip adak adandıktan sonra uykuya yatılır, görülen rüyanın yorumlanması ve telkin yoluyla tedavi uygulanırmış. Şifalı kutsal su ve çamur banyoları, yararlı otlardan yapılan ilaçların yanı sıra müzik, düzenlenen törenler ve temsiller de tedavi yöntemlerinden oluyormuş. Bu tedavi yöntemleri ve rüya ile ilgili bilgilerin çoğu, kazılar sonucu ele geçen adak tasları ve yazıtların okunması sonucu öğrenilmiş.

Tedavi Binası olarak kullanılan yeraltı geçidine giriyoruz.


Tarihte ilk defa su sesi, müzik ve psikoterapi ile tedavi Asklepion’ da yapılmış. Merdivenlerin solundan hep aynı hızla akan suyun sesi tüneldeki hastaları sakinleştirmek için dinletilirmiş. Aynı zamanda tedavide dinsel öğeler de kullanılırmış. Mesela merdivenlerden akan bu suyun Tanrının ayaklarının dibinden çıktığına inanılırmış. 

Basamaklara çeşitli derinliklerde oyulan ve oyuklara dökülürken suyun çıkardığı şırıl, şırıl ses bir de yukarıdaki deliklerden süzülen loş ışık, inanılmaz bir rahatlama ve ferahlık katıyor bize de.

Ege’nin sıcak havası karşısında bulunduğumuz bu tünelde şırıl şırıl su sesleri, ışık ve gölgelerin dans edişleri ve serinlik bize de yansıyor. Ve tünelden kuş gibi hafiflemiş olarak çıkıyoruz.

Rahipler geçitten yürüyen hastalara, geçidin üstündeki deliklerden gizlice “İyileşeceksin, iyileşeceksin” diye fısıldarlarmış. Asklepion da hastalara fısıldamanın dışında hava ve ışık için yer altı koridorunun tavanına 5 metre aralıklarla 12 pencere açılmış. 

 Kutsal kuyunun hemen güney- batısında ise uyku odaları bulunuyor.

Yıkanıp beyaz giysiler giyen ve adak adayan hastalar önce uyku odalarına alınır sonra hastalar gördükleri rüyaları hekimlere anlatır, hekimler de rüyaları yorumlarmış. Böylece telkin yoluyla iyileşmeleri sağlanır, gerektiğinde ameliyat gibi işlemler de yapılırmış. Çünkü hasta, rüyasında Tanrının kendisine nasıl iyileşeceğini söylediğine inanırmış.

Anıtsal kapıdan girince hemen sağda kütüphane binası yer almakta imiş. Kutsal alan, yazın insanları güneşten, kışınsa yağmurdan korumaya yarayan tentelerle (stoa) çevrelenmiş.

Helenistlik Tiyatro

Kuzey stoanın batı ucunda yarım daire şeklinde ve 3500 kişilik küçük bir tiyatro yer alıyor.  II.Eumenes’in krallığı döneminde, Zeus Sunağının yakınında güney-batı yönüne yapılmış olan tiyatro, Helenistik dönem tiyatroları içinde en güzel tiyatrolardan biri kabul ediliyor.

Latrinler, yani genel tuvaletler batı ve güney galerilerin birleştiği yerde konumlanmış.

Kutsal Çeşme

Kutsal alanın odağında kutsal kuyu yer almakta. Pınar suyu ile beslenen kuyunun suyu, içme ve yıkanma amacıyla kullanılmış. Asklepion’da kutsal olduğuna inanılan kaynak suyunun ise halen akmakta olduğunu görünce!  Şifa niyetine, kutsal çeşmeden akan sudan bizde içiyor, hatta küçük kırmızı ve yosun yeşili taşlarından bir iki tane de hatıralık alıyoruz.

Asklepion’da ayrıca 3 adet tapınak ve çeşitli tedavilerin uygulandığı bir yapı da bulunmakta. Asklepion’un hekimleri hastalarına burada çamur banyosu yaptırır, bitkilerden elde ettikleri ilaçları kullanır, ayrıca onların spor ve müzikle uğraşmalarını sağlarlarmış. Üç temel öğe olarak; perhiz, sıcak - soğuk banyo ve beden hareketleri ile yapılan uygulamanın Antik çağdaki sınırlı tıp bilgisi göz önüne alındığında, bu tedavi yönteminin genelde çok akıllıca yürütüldüğünü söyleyebiliriz.

Ayrıca tiyatroda yapılan törenler, müzikle uygulanan telkinler hastaların iyileşmesine katkıda bulunur. Buradan sağlığına kavuşarak ayrılırken de, maddi olanakları doğrultusunda Asklepios Tapınağı’nı ziyaret ederek yardımda bulunurlar, ayrıca iyileşen organlarının küçük birer temsili modeli olarak heykelcikleri buraya bırakırlarmış. (yapılan kazılarda bu bölgede küçük kulak, kesik ayak gibi heykelcikler bulunmuş) Bu örneklerin pek çoğu bugün Bergama Arkeoloji Müzesi‘nde sergilenmektedir. 


Egede gezilecek yerler listenizin en başına Bergama’yı almanızı ve özellikle Asklepion şifa merkezine ayak basıp sizin de bu kentin havasını solumanızı öneririm.

Antik Çağın Asklepion Sağlık Merkezinden sonra, Bergama Müzesi'ne doğru hareket ediyoruz..

Bergama Arkeoloji Müzesini gezdikten ve müzedeki paha biçilmez eserleri gördükten sonra, kısa bir süre önce ayak bastığımız antik kent çok daha başka anlam buluyor hafızamızda. 

Farklı uygarlıkların mirasına sahip olduğumuz, şu üzerinde yaşadığımız toprakların, ne muhteşem bir zenginlik olduğunu ve aynı zamanda bizlere ne kadar büyük sorumluluk yüklediğinin bir kez daha ayırdında olarak ayrılıyoruz Bergama'dan...

Esin Bozdemir 



Bu yazım 19 Temmuz 2021'de
'Mecmua İstanbul'da yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder