Bergama çağlar ötesinden sesleniyor bize!
‘Kültür ve sanat bende,
ilim ve irfan bende, şifa bende, ben hayatım!’ diyor.
Bu davetkâr çağrıya kulak
veriyoruz biz de! Ve, antik çağın en önemli üç sağlık merkezinden biri olan
Asklepion’a gitmek üzere bu defa rotamızı Kuzey Ege’ye; İzmir’in Bergama
ilçesine çeviriyoruz.
Antik çağın ve Anadolu’nun en önemli sağlık merkezlerinden olan Bergama’daki Asklepion aynı zamanda dönemin ünlü hekimlerinin yetiştiği bir tıp okulu ve dünyanın ilk psikiyatri hastanesi olarak da tarihe geçmiş. Radyoaktif özellikleri günümüzde keşfedilmiş şifalı suları, yüzyıllardır insanlar tarafından sağlık amaçlı kullanılmış.
Sağlık şehirlerinin en ünlüleri;
Pergamon, Kos ve Epidavros (Epidauros)dur. İçlerinde en iyi korunmuş olanı ise
Bergama’daki Asklepion' dur. Bünyesinde yetişmiş deneyimli hekimleriyle Asklepion;
müzikle, su terapileri ve çamur banyolarıyla,
meditasyonla ve telkinle, doğal bitkisel karışımlar ve aromaterapiyle, masajla ve özel diyetlerle şifa dağıtan bir
merkez olmuş. Günümüzde uygulanmakta olan ve her geçen gün popülaritesi artan tedavi
yöntemlerinin doğduğu yerdir.
Bergama merkezinden yaklaşık bir
iki kilometre sonra Asklepion’un mermer sütunlu taşlı yolundan içeriye ana
meydana doğru ilerliyoruz.
Asklepion’un tarihi İÖ. 4.
yüzyıla kadar uzanıyor. Sağlık tanrısı
Asklepios adına kentin oldukça dışında Geyikli Dağı’nın yamaçlarına kurulmuş
olan ve şifalı su kaynaklarıyla İS. 5. Yüzyıla kadar yaklaşık 900 yıl sağlık
dağıtan bir yer olmuş.
İnsan yaşamı için bu kadar büyük
öneme sahip olan bir alana girmek hele ki; “ Ölümün girmesinin yasak olduğu ”
topraklara ayak basmak, bizi doğal olarak son derece heyecanlandırıyor!
Sütunlu yolda yürürken arkamızda Akropol tüm ihtişamı ile bizleri
selamlamakta.
Pergamon aynı zamanda eczacılığın Babası Hekim Galenos'un Kentidir.
Rönesans'a kadar neredeyse 1500
yıl boyunca tıp alanında adından en çok söz edilen hekimlerin başında gelen
Galen, (Galenos) burada tıp, felsefe ve matematik eğitimi alır. Yaşadığı çağda
gladyatörlerin ve Roma İmparatorunun doktorluğunu yapar. Galen’in cerrahiden
psikiyatriye, anatomiden fizyolojiye, felsefeden etiğe, farmakolojiden botaniğe
kadar çok değişik konularda kaleme
aldığı eserleri 20 ciltten fazladır.
Roma Dönemi’nde yaşayan ve Balıkesirli
olduğu iddia edilen Aelius Aristides ünlü bir hatiptir. Gençlik yıllarında
Roma'ya yaptığı bir seyahatinde rahatsızlanır. Yüksek ateş, karın şişliği
yanında bir de psikolojik kökenli rahatsızlıklarına şifa bulmak için Asklepion’a
gelir ve hayatının geri kalanını 13 yıl boyunca Asklepion Sağlık Yurdunda
geçirir. İstihare yöntemi ile yapılan tedaviyle eski sağlığına kavuşan
Aristides, burada yaşadıklarını ve rüyalarında gördüklerini günlüğüne yazar ve
daha sonra 'Kutsal Sözler' kitabında
toplar. Bu günlükler Asklepion’da yapılan tedaviler hakkında oldukça önemli
bilgiler içerir.
Asklepion 108 metre rakıma sahip
korunaklı bir bölgeye kurulmuş. Havasının ve suyunun güzel olmasının yanı sıra
bölgenin kutsal olduğuna inanılırmış. Asklepion’a Hekimler, halkın Viran Kapı dedikleri kapıdan hastalarını
muayene edip, içeriye öyle kabul ederlermiş. Yolun sonundaki anıtsal bir kapı
ile Asklepion’a girilir ve “propylon” denilen kutsal alana ulaşılırmış.
Hamileler ve ölümcül hastalar
içeriye kabul edilmezmiş. Kapının üzerinde ise “ Bütün Tanrıların kutsiyeti için Asklepion’a ölüm girmesi yasaktır”
yazılmış. Bu yazının ise önemli bir telkinle, hastaların muhakkak Asklepion’ da
iyileşeceklerine dair inancın oluşması için yazılmış olduğudur.
Ama biz tüm engelleri aşıyor ve Asklepion Kutsal Alanına doğru ilerliyoruz. Asklepion'daki tıp biliminin
simgesi olan, aynı kaptan su içen yılan figürlü sütunun kopyasıdır gördüğümüz,
aslı Bergama Müzesindedir.
Sağlık ve Hekim Tanrısı Asklepieos’a
adanarak yapılmış olan Asklepios’un mitolojideki hikâyesi şöyledir;
***
Zeus Asklepion Tapınağının
bulunduğu yerdeki
yuvarlak zemin taşları
Tedavi süreci, önce şifalı
sularla temizlenerek başlar, iyileşme amacıyla tanrıya dua edilip adak
adandıktan sonra uykuya yatılır, görülen rüyanın yorumlanması ve telkin yoluyla
tedavi uygulanırmış. Şifalı kutsal su ve çamur banyoları, yararlı otlardan
yapılan ilaçların yanı sıra müzik, düzenlenen törenler ve temsiller de tedavi
yöntemlerinden oluyormuş. Bu tedavi yöntemleri ve rüya ile ilgili bilgilerin
çoğu, kazılar sonucu ele geçen adak tasları ve yazıtların okunması sonucu
öğrenilmiş.
Tedavi Binası olarak kullanılan yeraltı geçidine giriyoruz.
Tarihte ilk defa su sesi, müzik ve psikoterapi ile tedavi Asklepion’ da yapılmış. Merdivenlerin solundan hep aynı hızla akan suyun sesi tüneldeki hastaları sakinleştirmek için dinletilirmiş. Aynı zamanda tedavide dinsel öğeler de kullanılırmış. Mesela merdivenlerden akan bu suyun Tanrının ayaklarının dibinden çıktığına inanılırmış.
Basamaklara çeşitli derinliklerde
oyulan ve oyuklara dökülürken suyun çıkardığı şırıl, şırıl ses bir de
yukarıdaki deliklerden süzülen loş ışık, inanılmaz bir rahatlama ve ferahlık
katıyor bize de.
Ege’nin sıcak havası karşısında
bulunduğumuz bu tünelde şırıl şırıl su sesleri, ışık ve gölgelerin dans
edişleri ve serinlik bize de yansıyor. Ve tünelden kuş gibi hafiflemiş olarak
çıkıyoruz.
Rahipler geçitten yürüyen hastalara, geçidin üstündeki deliklerden gizlice “İyileşeceksin, iyileşeceksin” diye fısıldarlarmış. Asklepion da hastalara fısıldamanın dışında hava ve ışık için yer altı koridorunun tavanına 5 metre aralıklarla 12 pencere açılmış.
Kutsal kuyunun hemen güney- batısında ise uyku odaları bulunuyor.
Yıkanıp beyaz giysiler giyen ve adak adayan hastalar önce uyku odalarına alınır sonra hastalar gördükleri rüyaları hekimlere anlatır, hekimler de rüyaları yorumlarmış. Böylece telkin yoluyla iyileşmeleri sağlanır, gerektiğinde ameliyat gibi işlemler de yapılırmış. Çünkü hasta, rüyasında Tanrının kendisine nasıl iyileşeceğini söylediğine inanırmış.
Anıtsal kapıdan girince hemen sağda kütüphane binası yer almakta imiş. Kutsal alan, yazın insanları güneşten, kışınsa yağmurdan korumaya yarayan tentelerle (stoa) çevrelenmiş.
Helenistlik Tiyatro
Kuzey stoanın batı ucunda yarım
daire şeklinde ve 3500 kişilik küçük bir tiyatro yer alıyor. II.Eumenes’in krallığı döneminde, Zeus Sunağının
yakınında güney-batı yönüne yapılmış olan tiyatro, Helenistik dönem tiyatroları
içinde en güzel tiyatrolardan biri kabul ediliyor.
Latrinler, yani genel tuvaletler
batı ve güney galerilerin birleştiği yerde konumlanmış.
Kutsal Çeşme
Kutsal alanın odağında kutsal
kuyu yer almakta. Pınar suyu ile beslenen kuyunun suyu, içme ve yıkanma
amacıyla kullanılmış. Asklepion’da kutsal olduğuna inanılan kaynak suyunun ise
halen akmakta olduğunu görünce! Şifa
niyetine, kutsal çeşmeden akan sudan bizde içiyor, hatta küçük kırmızı ve yosun
yeşili taşlarından bir iki tane de hatıralık alıyoruz.
Asklepion’da ayrıca 3 adet tapınak ve çeşitli tedavilerin uygulandığı
bir yapı da bulunmakta. Asklepion’un hekimleri hastalarına burada çamur
banyosu yaptırır, bitkilerden elde ettikleri ilaçları kullanır, ayrıca onların
spor ve müzikle uğraşmalarını sağlarlarmış. Üç temel öğe olarak; perhiz, sıcak
- soğuk banyo ve beden hareketleri ile yapılan uygulamanın Antik çağdaki
sınırlı tıp bilgisi göz önüne alındığında, bu tedavi yönteminin genelde çok
akıllıca yürütüldüğünü söyleyebiliriz.
Ayrıca tiyatroda yapılan törenler, müzikle uygulanan telkinler hastaların iyileşmesine katkıda bulunur. Buradan sağlığına kavuşarak ayrılırken de, maddi olanakları doğrultusunda Asklepios Tapınağı’nı ziyaret ederek yardımda bulunurlar, ayrıca iyileşen organlarının küçük birer temsili modeli olarak heykelcikleri buraya bırakırlarmış. (yapılan kazılarda bu bölgede küçük kulak, kesik ayak gibi heykelcikler bulunmuş) Bu örneklerin pek çoğu bugün Bergama Arkeoloji Müzesi‘nde sergilenmektedir.
Egede gezilecek yerler listenizin
en başına Bergama’yı almanızı ve özellikle Asklepion şifa merkezine ayak basıp sizin
de bu kentin havasını solumanızı öneririm.
Antik Çağın Asklepion Sağlık
Merkezinden sonra, Bergama Müzesi'ne doğru hareket ediyoruz..
Bergama Arkeoloji Müzesini
gezdikten ve müzedeki paha biçilmez eserleri gördükten sonra, kısa bir süre
önce ayak bastığımız antik kent çok daha başka anlam buluyor hafızamızda.
Farklı uygarlıkların mirasına
sahip olduğumuz, şu üzerinde yaşadığımız toprakların, ne muhteşem bir zenginlik
olduğunu ve aynı zamanda bizlere ne kadar büyük sorumluluk yüklediğinin bir kez
daha ayırdında olarak ayrılıyoruz Bergama'dan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder