16 Kasım 2024 Cumartesi

Mevsim artık sonbahar!

'Sen bir büyüsün yaz' da takılı kaldım halâ! Oysa artık mevsim sonbahar!.. güz de bitmekte, hatta kışa doğru yelken açmaktayız bile!. Geç gelse de mevsimler, yine de hiç aksatmadan rutin döngüsünü tamamlıyor! Şu aralar, tıpkı mevsimler gibiyim ben de!.. hem ona, hem buna yetişeceğim derken, bazı şeylere geç kalıyorum. Hiç istemesem de, bloğumu bir hayli ihmal ettim!. Neredeyse 3 ay oldu hasbihal etmeyeli!. Bu kadar uzun sürünce söze nereden başlayacağımı da bilemiyorum. Anlatacaklarım birikti. Uzun uzun anlatmayı da severim aslında. Ama velâkin uzun yazıların da artık okunmadığının farkındayım. Bu yüzden sözlerimi kısa keseceğim. En son Haziran ayı güncesini anlatmışım. Bu postta 3/4 ayı toparlarsam çıkarım feraha :) O halde başlayayım anlatmaya...

Temmuz 2024

Yazın anneciğimle bol bol vakit geçirdim. Aralarda küçük molalarla İstanbul'a gidip gelmelerim oldu tabi ki. Sevgili eşim 2. üniversiteyi okuyor. Okuduğu bölüm ise tarih. Nostaljiye ve tarihe düşkünlüğü ile bu zamana kadar okuduğu onca kitap, aldığı eğitimle de paralel ona bir hayli ivme kazandırdı. Ben de mitolojiye, tarihe düşkünüm ancak resim sevdam hepsinin önüne geçti. Demem o ki ben anne ocağımdayken eşim de tüm konsantrasyonuyla sınavlara hazırlandı. Bu yıl 3. sınıfta. Okumalara, hem okuyup, hem çalışmalara devam ediyor... bense bu kısacık molalarda özlediğim boyalarımla pastel tozunu yuta yuta bir hevesle resim çalışmalarımı sürdürdüm.

Yaptığımız seyahatlerde akıllı telefonların da konforuyla çokça fotoğraf çekeriz hep. Ancak son yıllarda resim çalışmalarıma daha ciddi düzeyde ağırlık verdiğimden artık fotoğraf çekerken, bu fotoğrafların aynı zamanda benim için resim çalışmalarımda birer referans karesi olacağını göz önünde bulundurarak daha dikkatli çekimler yapıyorum. Işık, kontrast, gölge, perspektif ve daha pek çok detay bana ilham veriyor. Yani demem o ki, yapacağım resmi öncesinde tasarlıyorum. Arşivimdeki fotoğraflar içinde seçtiğim karelerde de (kimi yeri çıkarıp, kimi yere ilavelerle...) düzenlemeler yapıyorum. Resim sanatı, uzun bir yolculuk ve bu yolculuk içinde ben de tekniğimde ve pratiğimde deneysel süreçler yaşıyorum. Aldığım tepkiler ve izlenimler ise, doğru yolda olduğumu gösteriyor bana. 

Sözün özü, ayağımın tozuyla İstanbul'a gelir gelmez yeni çalışmamı; korona zamanı kardeşim ve annemle birlikte İstanbul'a giderken, küçük bir yeme-içme - dinlence molası vermek üzere ziyaret ettiğimiz Gölyazı'da çektiğim karelerden birini tualime çizmek oldu. * //  (pek uzunca bir cümle oldu! :) iyi ki 'kısa keseceğim' dedim! ;) //

Apolyont Lake, Temmuz 2024
Soft Pastel (45x30) cm
Esin Bozdemir Art

Temmuz ayı güzel ve müjdeli haberler aldığım bir ay oldu. Aslında İstanbul'a gelmeden önce eşimden haberini almıştım! Haber şuydu; ABD'de yayınlanan, prestijli sanat dergilerinden biri olan 'Art and Color 365' in düzenlediği Portreler Resim yarışmasında 'Gülümseyen Çocuk' isimli soft pastel çalışmam mansiyon ödülü almıştı. 2500' ün üzerinde katılımcı arasında jürinin, bu çalışmamı mansiyona layık görmesi benim için büyük bir motivasyon oldu. Onur duyduğum bu ödülle birlikte eserim, derginin bahar sayısında yer alacaktı. Ve dergi, uzak diyarlardan adresimize gelmişti. Şimdi asıl heyecan, dergiyle bulaşacağım anda olacaktı. (Şuraya elimde dergiyle çekilen bir fotoğrafım da olmalıydı!;)) boş kaldı kolajım :) bilahare çektiğim zaman eklememi yaparım artık;)

Art and Color 365

İnsanın kendi sınırlarını zorlaması ve potansiyelini keşfetmesi aynı zamanda yeni fırsatlara ve deneyimlere de yelken açması... // kendine geç de olsa; 'işte budur!' dediğin // tarifsiz bir duygu. Bu durduk yerde olmuyor tabi ki! kesinlikle çok çalışmak, çok istemek gerek. Yorulmadan olmuyor! Gözlerim biraz ilerlese, omuzlarım tutulsa da... şikayetçi değilim asla! insan sevdiği uğraşlar içinde olunca, yorgunluğun da tadı bir başka! 'Tatlı yorgunluk' diye boşuna dememişler!.

Ömür su misali geçiyor! Geriye dönüp baktığında, elinde kalanlara bakıyorsun!. Sana dokunanlar, senin dokundukların!. İnsanın ömrü, kendini aramakla, belki bulmakla yada bulduğunu sanmakla geçiyor. Gençlik yıllarında kendini ispat için çabalarken, ilerleyen yıllarda ise kendini gerçekleştirme duygusu daha ağır basıyor. Hayatı sorgularken, 'ben ne istiyorum!' 'ben neredeyim!', istediğim nedir?! deyip duruyorsun!. Sana huzur veren şeyler, uğraşlar... yanında kendini iyi hissettiğin canlar!. Azda ve sadelikte, daha iyi olduğunu görüyorsun!. Tercihlerin ve seçimlerin bu yönde oluyor artık!. Resim sanatı içinde olmayı hep çok istemiştim. Ruhumun bu dinginliğe, resmettiğim hikayeler içinde akışına ihtiyacım varmış meğer!. Demek ki zaman, bu zamanmış! hayatımın 2. baharınaymış :) Hayat bazen bambaşka yerlere sürükleyebiliyor insanı! bambaşka işler, deneyimler... Yine de hiç bir şey için geç kalmış sayılmaz. Yeter ki insan, inansın kendine! azmetsin! Tek bir hayatımız var!. biricik!.. başka da yok!.. Sonra üretmek, gerçekten güzel şey. Her ne ise ürettiğiniz!. önce kendinize ve belki de verdiğiniz sinerjiyle çevrenize... artı değer katmak! Tüm bunlar birer mutluluk sebebi!. 

Her şey bir yana, kendi tarihime güzel anılar biriktiriyorum, anlayacağınız bahtiyarım!  ;) ah sözlerim! çok felsefi oldu! ;)) burası benim sayfam ve bu kürsü serbest kürsüm nasılsa! içimdeki seslere kulak verdim sadece!.

Ağustos 2024

Hayatın içinde her türlü renk var tabi ki. Sevinçler kadar hüzünler, kederler...sağlıklı ve güzel günler kadar, hastalıklar ve zorlu günler de yaşanıyor!.. Bunları dillendirmekten pek hoşlanmam... çünkü hepimizin hayatı sürprizlerle ve belirsizliklerle dolu!. Her şey bizim için! Seneler geçince insan, kendi kendini iyileştirmeyi de öğreniyor. Mesela, yaşadığın olumsuz şeyleri artık kafanda taşımaman gerektiğini öğreniyorsun. 

Ağustos ayı hem kavurucu sıcaklarla boğuştuğumuz bir ay oldu,  hem de peş peşe, eşim ve ben çok şiddetli hastalandık. Yediğimize, içtiğimize dikkat etmeye çalışsak da, yazın ortasında çok ağır bir grip geçirdik. Sanırım pandemi zamanı olduğumuz aşılar, bağışıklık sistemlerimizi etkiledi. Ben kalabalık ortamlara mümkün olduğunca girmemeye çalışıyorum ama... bilemiyorum artık? neydi bu yaşadığımız! bu arada korona da olmadık! Üzerimizde önce halsizlik, kırıklık, iştahsızlık hali!.. sonra da ateş!.. Neyse ki atlattık!. Bu da geldi geçti!. 

Koca bir yıl //benim ana ocağım Bandırma'ya, rutin gelip-gitmeleri saymazsak// doğru düzgün tatil yapmadık. Eşim ise hem iş, hem ders çalışmakla geçirirken... hiç tatil yapamadı. Hâl böyle olunca, bir tatili hak ettik!. ama henüz tatil zamanımız da değildi. Çünkü biz tatillerimizi genellikle yaz bittiğinde, havalar biraz daha serinlediğinde gerçekleştiririz. Bu süreçleri klimalarla ferahlamaya çalışarak, bol bol film izleyerek geçirdik. Aralarda da ben, yarım kalan kitaplarımı bitirdim. Ama bunalmıştık tabi ki! bir yandan kavurucu sıcaklar, bir yandan hastalıklar derken..."hiç değilse bir hafta sonu, İstanbul'a yakın bir yere gitmeliyiz!" dedik!.  


**


**


Ağva

İstanbul'un kaos ikliminden kurtulmak ve bir nebze de olsa nefes almak için bir hafta sonu Ağva'ya gittik. Ağva, ilk kez bu denli sakin ve tenha idi! Enflasyon tavan yapınca, gelen giden de uğramaz olmuş! İşletmeciler adına endişe verici tabi!. İnsan profilindeki değişim ise daha da düşündürücüydü! Yurdum insanını pek göremesek de Suriyeli, Katarlı vatandaşlar bu güzel beldelerimizde pek rahat dolaşıyorlardı. Ne diyelim! Sorunlar yumağı haline gelen ülkemizde, tüm bunları düşünerek keyfimizi kaçırmak niyetinde değildik doğrusu! Çünkü biz de içinde bulunduğumuz koşullarda, ayağımızı yorganımıza göre uzatanlardanız. Madem ki geldik, bu anın hakkını vermeliyiz!. 

Nefis bir doğanın içinde, daha önceden deneyimlediğimiz ve memnun kaldığımız nehir kenarındaki işletmede kahvaltımızı yapıp, ardından uzun süredir aklımızda olan, tekne gezisine de katılarak harika bir gün geçirdik. Özlemişiz doğanın içinde olmayı!. 


Symphony of Waves / Dalgaların Senfonisi
Ağustos 2024 Soft Pastel (28x40) cm

Ve Ağustos ayında, yine bir deniz manzarası ile koleksiyonuma yeni bir resim daha ekliyorum. Arşiv fotoğraflarıma bakarken ben de anısı olan bir başka sahilden; yıllar önce gittiğimiz ( en az 10 yıl öncesinden) İstanbul'un Batı Karadeniz kıyılarındaki Karaburun sahilinden bir kareyi tualime yansıtıyorum. Karaburun sahilleri o zamanlar pek bilinmiyordu. Ve sahil bir hayli sakindi. Dalgalı denizi sörf yapmaya, tepeleri ise yamaç paraşütü ile havalanmaya uygundu.  

Bende hikayesi olan kareleri resmetmek, çalışmalarımı daha özgün kılarken, aynı zamanda bu benim için anılara da bir yolculuk oluyor. // Şu üstte, sağdaki büyük kayanın üzerine oturmuş, dalgaların senfonisine kulak vermiştim.//

***

Temmuz ve Ağustos ayına 2 resim, 4 kitap, birkaç netflix dizisi... sağlıkla ve sıcaklarla mücadele...ve bir hafta sonu gezisi sığdırmışım...

Yazımın girizgâhında 3/4 aylık birikenleri yazarım demiştim ama sanki 2 aylık döküm bu post için yeterli olacak...  

Devamı çok yakında!.. derken... şuraya Alpay'dan nostaljik bir parçayla... yazıma küçük bir virgül koyuyor... ve  en kısa zamanda yeniden bu sayfada olmak ümidiyle... herkese iyi hafta sonları diliyorum. Sağlıkla, esenlikle kalın sevgili dostlarım...💐


* Bahse konu olan yazı şurada 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder