26 Kasım 2018 Pazartesi

Viyana'dan İzler ve Yansımalar

Sevgili dostlar, Orta Avrupa Gezimizi kaldığımız yerden anlatmaya devam ediyorum. Güncelimizdeki heyulalı günlerin ardından nihayet toparlamaya çalıştığım gezi notlarımı  derleyebildim. Bir hafta süren Orta Avrupa Gezimizin destinasyonlarını bir kez daha hatırlatmam gerekirse, gezimizin ilk gününde, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ı gezmiş, ikinci günü, kaplıcalar şehri Karlovy Vary’i, üçüncü günü; Chesky Krumlov’u ve dördüncü gününde ise Çekya’nın sınır komşusu Almanya’nın Dresden Şehri’ni gezmiştik. Gezimizin 5. gününde bir başka Avrupa ülkesi var sırada. Bu defa Avusturya’nın başkenti, kültür ve sanat şehri Viyana'yı çokça fotoğraflar eşliğinde gezeceğiz.  Ne de olsa "objektif, dünyaya açılan penceredir. Fotoğraf çekmek de kitap okumak kadar insanı besler." Fotoğraf çekerken yaşadığım heyecan dolu duygular kadar, onları daha sonra düzenlerken de bir dolu bilgiyle donanıyorum. Yoksa ne mümkün, gezdiğimiz onca yeri detaylarıyla aklımda tutabilmem!! Uzun lafın özü, Viyana gezimizde söz, en çok fotoğraflarda olacak. Şimdiden belirteyim. Sonra, demedi demeyin! ;) Hadi o zaman maystro başlasın!..
Veeee klasik müziğin dehalarını dinleyerek geçirdiğimiz keyifli bir yol seyrinin ardından, yağmurlu bir Viyana sabahıyla buluşurken, şehri ikiye ayıran Tuna Nehri, sabah rehaveti içinde, buğulu gözleriyle bize, 'hoşgeldiniz' diyor. Biz de onu, bugün rengi artık pek mavi olmasa da, yine de bir zamanlar Johann Strauss'a ilham veren hâliyle hayal ederek 'Güzel Mavi Tuna'* Valsi eşliğinde selamlıyoruz.  tıklayınız 
Tuna Nehri - Viyana 
Tuna Nehri kıyısında sabah yürüyüşlerini yapanlar, bisikletliler, gecenin sarhoşluğunu henüz üzerinden atamamış miskin kediler ve Tuna'nın müdavimleri genç delikanlılar ve kızlar aheste bir şekilde günü karşılamaktalar. Biz ise kulağımız rehberde, gözümüz yeni panoramalarla buluşmanın keyifli seyri içinde, Tuna Nehri üzerindeki tarihi köprüden geçerek ’Eski Şehir Viyana’ya  giriyoruz. 
Dinamik bir şehir sülieti ile karşılaşıyoruz Viyana'da. Her yer çok renkli ve çok sesli!.  
Meraklı gözlerle bir sağa, bir sola bakınırken, geniş bulvarlardan geçip, şehir merkezine doğru, ilerliyoruz. Diğer şehirlerde olduğu gibi yine, serbest dolaşıma geçmeden önce, tur aracı içinde Viyana’da panoramik bir şehir turu yapıyoruz. Rehberimiz sol taraftaki anıtsal yapıyı ve gökkuşağı renkleriyle bezeli etkinlik alanını işaret ediyor bize! 
Yağmurlar altında tarihi Rathaus ağır ve kasvetli duruşundan kurtulmak istercesine, kendisini gökkuşağının yumuşak ve pastel tonlarına teslim etmiş 'yaşam tercihlerine bir saygı duruşu' pozuyla arz-ı endam ediyor.
Vienna Citty Hall (Rathaus)  - Viyana Belediye Sarayı 
1872-1883 yılları arasında Eski Sarayın yerine inşa edilen Rathaus neo gotik tarzıyla oldukça gösterişli bir yapı. Yeni Belediye Sarayı'nın önündeki meydan yaz aylarında çeşitli konserlere ve festivallere ev sahipliği yaparken, Aralık Ayı'ndan itibaren de bu meydanda Noel Pazarları düzenleniyormuş. Ve Noel Pazarlarında kurulan tezgâhlar bazen bir kilometre uzunluğuna bile ulaşabiliyormuş. Soğuk kış aylarında da bu alan/lar buz pisti olarak kullanılıyormuş. Bizim bulunduğumuz tarihte ise,  üstteki fotoda gördüğünüz gibi LGBT'lerin Festivali vardı. Ve her yer cıvıl cıvıl gökkuşağı renklerine boyanmıştı.  
Festival renkleri, bizim asıl hedefimiz olan yapıyı, gözümüzden kaçırmamıza engel teşkil etmiyor tabi ki!. Yıllara meydan okuyan arkadaki bilmem kaç yüzyıllık Neo Gotik tarzındaki binanın ön cephesinde ise oldukça gösterişli bir şövalye heykeli yer alıyor. Akan bir trafikte, araç içinde istediğim görüntüyü alamasam da, en az 3 metre yüksekliğindeki şövalye heykelini göz açıp kapayıncaya kadar kısa olan zaman dilimi içinde yine de görebildiğimi söyleyebilirim size. Heykelin adı ise "Rathausmann" imiş. ("Rathausmann" görseli int.den )
Rathaus'un Tören Salonu ise Avusturya tarihinin ünlü kişilerinin heykelleri ile süslü imiş. "Keşke sarayın içini de görebilmemiz mümkün olabilseydi!" diyorum. Böyle "ah keşke" diyeceğimiz daha çokkk şeyler olacak Viyana'da, hepi topu bir buçuk gün neye yeter ki!? ama biz yine de, her zaman ki gibi, ısrarla hep buna da "çok şükür" diyeceğiz. 
Tur aracının içinde panoramik şehir turumuz devam ediyor. Gözlerimiz bir film şeridi gibi akan şehrin üzerinde, kulağımız da pür dikkat rehberimizde.  Tarihiyle, coğrafyasıyla, sosyal yaşamıyla... Viyana'ya dair merak edebileceğimiz ne varsa, birer birer anlatıyor bize.  
Ringstrabe üzerinde ilerlerken
Maria Theresa Heykeli ve Meydanı (1717-80) na geliyoruz.
Alman Heykeltraş Kaspar Von Zumbusch'un, imparatoriçeyi etrafı Mozart gibi bestecilerle birlikte, bakanlarla ve danışmanlarla sarılı bir tahtta tasvir ettiği, görkemli Maria Theresa Heykelinin bulunduğu alana 'Maria Theresa Meydanı' ve etrafındaki sanat müzelerinden dolayı, ayrıca 'Müzeler Meydanı' da deniliyor. 
Küçük bir parkın içinde yer alan bu meydanın, bir tarafında Sanat Tarihi Müzesi 'Kunsthistorisches Museumdiğer yanda, Doğa Tarihi Müzesi 'Naturhistorisches Museum', arkada ise MUMOK - Modern Sanat Müzesi 'Museum Quartersyer alıyor. Ne yazık ki içini gezebilmeyi çok istediğim bu müzeleri de ziyaret edemeyeceğiz. Belki bir gün sırf müzeleri gezmek ve Operaları dinlemek üzere yine geliriz Viyana'ya kim bilir! O halde biz de şimdi, sanal ortamda bu müzeleri gezebiliriz öyle değil mi! (yazıların üzerine tıklayabilirsiniz.)  
Avusturya nüfusunun yaklaşık %20'si Viyana'da yaşamaktaymış. Bir de nüfusun yaklaşık %10'nu da biz Türkler oluşturuyormuş. Türkler'in fethetmediği bir yer kaldı mı ki yeryüzünde!. Güzel fetihlerimiz 'eserlerimiz' olsun, güzel izlerle anılalım, gönlümüz bunu ister bizim!. Gerçek Viyanalı'nın ailesinde mutlaka, Macar, Polonyalı, Romen bulunurmuş. Bu yüzden Viyanalılar için 'insan kokteyli' tabiri de kullanılmaktadır.  
Resmi dili Almanca olsa da, Avusturya’da Slovence, Macarca ve Hırvatça da konuşulan diller arasındaymış. Ülke, yarı başkanlığın uygulandığı (9 eyaletli) federal demokratik cumhuriyetle yönetiliyor.  
Avusturya Parlamento Binasının antik cephesi. 
- Restorasyonda olan Parlamento binasının önünde ki Pallas Athena Çeşmesi; yaldızlı miğferi, elindeki mızrağı ve etrafındaki heykel grubuyla oldukça gösterişli. - 
Tabi ki günümüze gelinceye kadar tarih sayfalarını geriye sardığımızda; Viyana'nın ilk yerleşiminin taş çağının başına kadar uzandığını; Keltlerden sonra ilk Romalıların işgal ettiğini ve yaklaşık 9 asır süren hakimiyetin ardından Babenberg Hükümdalığı döneminde, Leopold'ün, Doğu Sınır Bölgesi Dükü olarak atandığını ve 1030'da ilk defa 'Viyana' adının telaffuz edildiğini söylemek isterim. 11. yüzyılın ortalarına kadar devam eden Babenberg Hükümdarlığı ise son Babenberg'in ölmesinin ve toplumsal kargaşanın ardından 1273 yılında 1. Habsburg Rudolf kral seçilir ve Doğu ile Batı arasında bir kapı olan Viyana, yüzyıllarca Habsburg Hükümdarlığı'nın yönetiminde olur. Böylece Viyana, kutsal Roma İmparatorluğu'nun merkezi haline gelir ve 1918 yılına kadar da Habsburg İmparatorluğu'na ait bir kent olarak kalır.  
Tabi ki tarih sahnesinde bizim de yerimiz vardır bu şehirde. Çünkü 'Viyana' dendiğinde ilk aklımıza gelen "Viyana Kuşatması"dır. Osmanlılar 2 defa kuşatırlar Viyana'yı. 1529 yılındaki başarısız kuşatmanın ardından, 1683 yılında, Kara Mustafa Paşa idaresindeki 200 bin kişilik bir ordu, ikinci kez kuşatır Viyana'yı. Osmanlı ordularınca 3 ay kuşatma altında direnen Vinaya'yı Polonya birlikleri kurtaracaktır sonunda. Prens Eugene 1717 tarihli Belgrad zaferiyle, Osmanlı İmparatorluğu'nun nüfusunu sona erdirir. 
Her ne kadar bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlansa da, bizim buradan anladığımız; bir zamanlar Osmanlı topraklarının sınırlarını genişletme arzusu içinde Viyana'ya kadar uzatmış olduğudur. İşte böyledir tarih! önce yaşanır, sonra da üzerinde defalarca konuşulur, yazılır, çizilir durur! Dersler vardır 'kıssadan hisse' alınması gereken!. Neyse efendim, biz gelecek olursak bugüne, Atalarımızın bambaşka emellerle ayak bastığı bu topraklara bugün bizler çok daha barışçıl ve naif duygularla teşrif etmiş bulunmaktayız. Gezmek, yerinde görüp öğrenmek için adımlayacağız sokakları. Viyanalılar, dünden bu güne nasıl yol almışlar...anlamak için, yaşadığımızı hissetmek için... biliyoruz ki, bu tarihi şehrin sokakları durmaksızın konuşacak bizimle!. 
Beethowen
Rehberimize kulak kabartırken, bir yandan da dev bir orkestranın ortasındaymışçasına nereye bakacağımızı şaşırıyoruz. Yeşillikler arasında, kimi çok şık ve süslü, kimi zarif mimari yapıların arasında, tarihe damgasını vuran liderlerin, sanatçıların, usta yontucuların elinden çıkmış şahane heykellerin olduğu, geniş bulvarlardan geçip, tarihi şehrin merkezine doğru yaklaşıyoruz. Merkeze yaklaştıkça hareketlilikte daha bir artıyor. Çünkü şehrin dört bir yanı bisiklet yolları ve tramvaylarla çevrilmiş. 
Solda Viyana Devlet Opera Binası karşısında ise Metro İstasyonu 
Haziran ortasında bu geziyi gerçekleştirsek de, hava biraz puslu ve hafif yağışlıydı. Ayrıca Viyana’da tıpkı Prag gibi bir hayli kalabalıktı. Kalabalık derken nüfusu 1.800 milyon. (Hiçbir şehir İstanbul gibi kalabalık olamaz tabi ki! ) Üstelik şansımıza kimi tarihi mekânlar da, etkinlik ve organizasyonlara hazırlık amacıyla kapalıydı!  Ama, ne havanın, ne de kimi tarihi alanların kapalı oluşu bizim keyfimizi kaçıramazdı.  Çünkü tarihi Viyana şehri, öyle böyle değil, 'adeta' kelimesi fazla, başlı başına bir açık hava müzesi idi! 
2001’de Unesco Dünya kültür listesine giren ve bu unvanı layıkıyla hak eden tarihi Viyana Kentinde, yürüdüğümüz bütün yollar, kültürün, sanatın ve mimarinin mihenk taşları olan şahsiyetlerin eserleriyle buluşturuyor bizi. Bu kadar çok müzisyen, ressam ve yazar ömrünü bir şehirde geçirirse ve sanata, sanatçıya hak ettiği değer de verilirse eğer, elbette o şehrin sokakları, bulvarları kültür kokar! 
Vakıf Evi - Van-Swieten Hof (1896)
Bu ilginç yapının mimarı Julius Deininger

 ***

Stephandsdom Katedrali
Rehberimizle birlikte, Viyana’nın kalbine, şehrin en hareketli meydanı  olan Stephanplatz’a doğru ilerliyoruz
Şehrin en işlek caddesinde yer alan ve hemen her yerden görülebilen devasa boyutlardaki Aziz Stephan Katedraline kadar bize eşlik eden rehberimizle, buluşma noktasını belirledikten sonra, serbest turumuz başlıyor. İlk önce Aziz Stephan Katedralinin içini geziyoruz. 
Stephandsdom Katedrali
Tarihi 13. yüzyıla uzanan bu gösterişli katedral gotik mimarinin başyapıtı kabul ediliyor. Stephandsdom Katedralinin biz Türkler için de tarihte önemli bir yeri var. Zira sınırlarını daha da genişletmek üzere, Viyana'yı kuşatmayı gelen Türkler'i durdurmak için, Haçlı Seferi düzenleme fikri ilk olarak bu kilisede konuşulmuş. Kuzey kulesindeki 'Pummerin' adı verilmiş olan 21 ton ağırlığındaki çan, 1711 yılında Türklerin Viyana surlarında terk ettiği topların eritilmesiyle yapılmış. 1945'teki yangında orijinal çan tahrip olsa da, daha sonra eski çandan kalanlar da kullanılarak daha büyük bir çan yapılmış. Yani şu heybetli katedralde bizden izler taşımakta hâlâ! 
 Aziz Stephan Katedrali
Aziz Stephan Katedrali'nin içi de başlı başına birer sanat şaheseri detaylarla dolu. Ana mekânın  altındaki katakomplarda ise Habsburg Hanedanı'nın önemli kişilerinin iç organları saklanmakta imiş. Tirna Şapelinde de ünlü kurtarıcıları Prens Eugene'nin mezarı bulunuyormuş. 
Stephan Katedralinin içini gezdikten sonra, ara sokaklara dalarak şehri keşfetmeye başlıyoruz. Cıvıl cıvıl renkli Stephanplatz’da meraklı gözlerle çevremize bakınırken, ünlü markaların yer aldığı birbirinden güzel vitrinlere sahip mağazaların, çeşitli ülke mutfaklarının restorantları, onlarca cafe, patisserie ve göz alıcı atlara sahip faytonların, sokak müzisyenlerin ve performans sanatçılarının arasında, Viyana’yı gerçekten hissedebileceğimiz ve şehrin ruhuna dokunabileceğimiz caddesi Graben'e doğru  ilerliyoruz.
Graben Caddesi
Viyana'nın en meşhur ve geçmişi Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanan en tarihi caddesi Graben. 
Şehir kalabalık olsa da kaos yaşanmıyor, herkes trafik kurallarına uyuyor.  Meselâ burada trafik lambalarını ihlal edenlere çok ağır para cezaları uygulanıyormuş. Bu yüzden kalabalık içinde bir düzen hakim yine de!.
Bir zamanlar dönemin ünlü sanatçılarının yaşadığı evler, bugün göz kamaştırıcı vitrinlerle bambaşka bir çehreye bürünmüş.  
Graben Caddesi üzerindeki vitrinler; Viyana Porselenleri, Saworowski pırlantaları, hediyelik eşya satan mağazalarla dolu. Bir de Avusturya'nın çikolataları oldukça meşhur. Graben Caddesi üzerinde de pek çok çukulata dükkânı bulunuyor. Avusturyalı ünlü sanatçıların, özellikle güzeller güzeli Sisi'nin, Mozart'ın, Beethoven'in birer simgeye dönüşen görüntüleri her yerde olduğu gibi çukulata paketlerinde de yer buluyor. Ama öyle şık ve zarif bir şekilde dizayn edilmişler ki!. Dayanamıyoruz biz de, Sisi'li, Mozart'lı çukulatalardan bir iki küçük paket, hem kendimiz, hem de can dostlarımız için hatıralık alıyoruz. Bu çukulataları tabi ki özel günlerimize saklıyacağız. 
Veba Anıtı
Orta Avrupa ülkelerinde görmeye alışkın olduğumuz Veba Anıtı, Viyanada'da karşımıza çıkıyor. 
Graben Caddesi'nde ilerlerken yolun tam ortasında konumlanmış olan Veba Anıtı, başlı başına bir sanat eseri. Veba hastalığından kurtulabilmek için insanların elinde kalan son eşyalarını bağışlayarak ortaya çıkardıkları bu anıtlar, bir anlamda kötü günlerin sona erişini anımsatan simgelerdir. Biz de Veba Anıtı'nın etrafında dolanıp, anıtın üzerindeki heykelleri ve değişik formlardaki yontuları anlamaya çalışıyoruz. 
Viyana zengin mimari tarzların hemen hepsini bünyesinde barındırıyor. Rönesansın izleri, Barok tarzı, bol süslemeli tarihi yapılar, girişleri fresklerle bezeli malikaneler, Art Nouveau binalar, simetrik villalarla çevrelenmiş. Graben Caddesi'nde yürürken, mimari yapıların zenginliği karşısında nereye bakacağımızı şaşırıyoruz.
Bir yanda ışıl ışıl vitrinler, zarif hanımlar ve beyler, bir yanda performans sanatçılarının sokak gösterileri ve muhteşem heykellerin arasında, bir açık hava müzesinin içindeyiz. 
St. Peter's Church 
Graben Caddesi'nde ilerlemeye devam ederken sokak aralarındaki kimi tarihi yapıları da atlamıyoruz.  Barok tarzının en güzel örneklerinden biri olan ve tarihi 18. yüzyıla uzanan St. Peter Kilisesi'nin devasa kubbesi ve üzerindeki freskler görmeye değer.
İspanyol Binicilik Okulu - Spanische Hofreitschule
İspanyol atlarının, Kraliyet Binicilik Okulu'na ilk olarak 15. yüzyılda ve II. Maximilian tarafından getirildiği tahmin ediliyor. Bugünkü okul ise 19. yüzyılda kurulmuş.  Özel olarak yetiştirilen Lipizzaner atları'nın muhteşem gösterileri günümüzde de yapılmakta. O dakikalarda biz görüntü almakla meşgulken, İspanyol Binicilik Okulu'nun önünde de bir hareketlilik vardı. Zarif bayanlar ve beyler gösteriyi izlemek üzere içeriye giriyorlardı. 
Bizim ise programımızda ne yazık ki Lipizzaner Atları'nın gösterisi yok. Dar zamana ancak panoramik bir turla kültür şehri Viyana'yı solumaya çalışıyoruz.  
 

Gutenberg'in muhteşem heykeli önünde kısa bir dinlenme molası.

Hofburg Sarayı - Viyana'nın eski İmparatorluk Sarayı
Tarihi 13. yüzyıla uzanan Hofburg Sarayının anıtsal girişi oldukça hareketliydi. 19. yüzyıla kadar, Avusturya'nın Kraliyet Ailesi olan Hofburg Hanedanlığına  ev sahipliği yapmış olan Saray büyük bir yapılar kompleksinden oluşuyor. Cumhurbaşkanlığına ait ofisler, müzeler; İspanyol Binicilik Okulu, Augustinian Kilisesi, Kraliyat Şapeli ve Ulusal Kütüphane Saray Kompleksi içinde toplanmış. .Bu yüzden oldukça geniş bir alanı kaplayan İmparatorluk Sarayı için en az 3 saat ayırmak gerekir.  
LGBT Festivali'nin gökkuşağı renkleri her yerde karşımıza çıkıyor. Merdivenlerden yukarıya çıktığımızda geniş bir terasla karşılaşıyoruz. Bulunduğumuz yapı kompleksinin ise Albertina Sanat Galerisine ait olduğunu öğreniyoruz. Bu galeri ki, bütün dönemlerden grafik sanatına, mimari çizimlere ve fotoğraflara kadar uzanan kapsamlı sergilere ev sahipliği yapıyormuş. Binlerce eskiz ve fotoğraflar içinde Monet'in, Picasso'nun, Albrecht Dürer'in ve Klimt'in yapıtlarının da sergilendiğini duyunca, yine bir kez daha "ah keşke!" diyoruz. Anlıyoruz ki Viyana'ya, sırf sanat galerileri ve müze ziyaretleri için bir kez daha gelmek gerekiyor.
Albertina Müzesi'nin Terası
Biz de terastan Viyana'nın en işlek caddesine tepeden kuşbakışı bakarak...hem konumumuzu hem de bir sonraki güzergâhımızı belirliyoruz.

Albertina Sanat Galerisi'nin terasından şehrin en işlek bulvarına bakış.
Sağ tarafta, Avrupa'nın olduğu kadar dünyanın da en önemli opera binalarından biri olan;
Viyana Devlet Opera Binası (Wiener Staatsoper) yer alıyor.
Açılışını 1869'da Mozart'ın, Don Giovanni adlı eseriyle yapan
 Viyana Devlet Opera Binası, Dünyanın Opera Merkezi kabul ediliyor.


Opera biletlerini satan görevliler,
tarihi kostümleriyle de bir hayli dikkat çekici...


Albertina Sanat Galerisi'nin alt katında yer alan
1. Franz Josef Çeşmesi

***
Sanatın ve mimarinin insan ruhunu sarıp sarmalayan o zevkli dokunuşları içinde,  sayısız sanat galerileri, saraylar, opera ve tiyatrolar, parklar ve bahçeler arasında artık biz de bambaşka bir halet-i ruhiye içindeyiz. Kulağımıza kadar gelen senfonilerin, kilise çanlarının, Melon şapkalı faytoncuların, operaya bilet satmak üzere yanımıza yaklaşan centilmenlerin,  güzeller güzeli Kraliçe Sisi’nin hemen her yerde karşımıza çıkan ve birer simgeye dönüşen zarif posterlerin, harika peyzajlarıyla sükunet içinde yürüyeceğimiz yemyeşil parkların arasında ve daha da fazlasıyla… kültür ve sanatla kuşatılıyoruz Viyana'da! 
Kent merkezinde yürürken harika dizayn edilmiş pek çok park görüyoruz. İşte o parklardan birinde, klasik müziğin dehalarından biri olan Mozart'ın zarif heykeli ile karşılaşıyoruz. Avusturyalılar, dünyaca ünlü sanatçılarıyla haklı gururu yaşarken, onları her yerde yaşatmaya devam ediyorlar!. 

Başka bir parkta ise Franz Josef ve Goethe'nin heykeli ile karşılaşıyoruz.

-Goethe'nin bronz heykeli 1900 yılında Edmund Hellmer tarafından düzenlenmiş.-
Freud gibi bilim adamları, Mozart, Beethoven, Haydn, Schubert, Strauss, Brahms, Mahler, Schoenberg gibi müzik dehaları, Paul Klee, Gustav Klimt gibi olağanüstü ressamlar, Otto Wagner gibi mimarlar, düşünürler ve daha yüzlerce sanatçı hayatını Viyana’da geçirmiş. Bu yüzden Viyana'da bulunmak bizi son derece heyecanlandırıyor. 
Renkli ve ışıltılı,  sanat kokulu 'kaffehauslar' ve konuşan duvarların önünden geçerken tabi ki sadece karşıdan bakmak olmaz diyoruz! Çünkü  Avusturya'nın kafeleri, pastaneleri oldukça meşhur. Sacher ve Demel kafeleri gözde pastaneler arasında ancak bulunduğumuz saatlerde yer bulabilmemiz imkansızdı. Sonunda Cafe Hawelka'nın hoş ortamında Avusturya'nın meşhur kahvesi Melange ve yanında da hafif bir elmalı tart ile midemizi de şenlendiriyoruz. 
Viyana, çevrecilik konusunda dünyanın en ileri ülkelerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Her yer yemyeşil ve ilginç mimari yapılarıyla da sıradışı bir şehir aynı zamanda. Meselâ uzun yıllardır çöpler ayrıştırılmış olarak toplanıyormuş. Bu konuda Avusturyalılar'ın duyarlılığı örnek gösterilecek  düzeyde. 
Bundan sonraki rotamızda ise ilginç mimari tasarımıyla Viyana'nın simgelerinden biri olan Hundertwaaserhaus var.

***
Dalga dalga renklendirilmiş dış cepheleriyle, süslemelerinde kullanılan farklı malzemeleriyle oluşturulan bu yapılar kompleksi masal evler gibi sevimli mi sevimli. 1983 - 1985 yılları arasında dış tasarımını ünlü sanatçı Sanatçı ve Mimar Hundertwaaer ve Joseph Krawina'nın birlikte yapmış olduğu  Hundertwaaserhaus şehrin bir çok yerinden görülebiliyor. 

Yapının, inişli çıkışlı kat planları, odaların içinden dışarıya çıkan  ağaçları ve sarmaşık dalları, çimen ve toprak kaplı çatıları var. 
Başlangıçta fakir insanların konut sorununu çözmek amacıyla inşa edilmiş olan ve 'Hundertwasserhaus' olarak nitelendirilen 52 ev, bugün kafe, restoran ve dükkan olarak değerlendiriliyor. 
Sevimli kafelerin ve dükkanların olduğu küçük pasajın içine girip, Viyana gezimizden hatıralık olacak ve üzerinde simge isimlerin -güzeller güzeli Sisi'nin, Mozart'ın, Strauss'un, Klimt'in vs. - yer aldığı, küçük minyatür hediyelik eşyalardan alıp ayrılıyoruz mekândan.  
Bundan sonraki rotamızda Schönbrunn Sarayı var. 
Schönbrunn Sarayı, Habsburg Hanedanı'nın eski yazlık malikânesidir.
Schönbrunn arazisi ilk kez 16. yüzyılda yaşamış olan ve Habsburg Hanedanı üyelerinden biri olan  II. Maximillian  tarafından keşfedilir. II. Maximillian bu topraklarda dolaşırken, birgün bir su kaynağı bulur. Tadını ve suyunu çok beğendiği bu yere bir çeşme yapılmasını ister. Adı 'güzelçeşme' anlamına gelen Schönburnn, daha sonra Habsburg Hanedanı'nın da yazlık sarayı olacaktır. 17. yüzyılda inşa edilen ve tasarımını Mimar Johann Ficher von Earlach'in yapmış olduğu sarayın özgün tasarımından geriye çok az şey kalsa da, İmparatoriçe Maria Theresa iç mekânın büyük bölümünü rokoko tarzında yaptırır. 
Saray Habsburg Hanedanı mensupları kadar, nice sanatçı ve lidere de ev sahipliği yapar.  1500 e yakın odası bulunan sarayın bugün sadece 20 odası gezilebiliniyor. 

Sarayda Mozart'ın  konser verdiği 'Aynalı Salon', İmparatoriçe Maria Theresa ve eşi Franz Joseph ile gelinleri Sisi'nin yaşadığı bölümler oldukça ilgi çekmekte. 
Öylesine uzun kuyruklar vardı ki, bu yüzden biz bu görkemli salonları gezemiyoruz. Çünkü zamanla yarışıyoruz. Onun yerine sarayın muhteşem bahçelerini gezmeyi tercih ediyoruz.

Schönbrunn Sarayı'nın muhteşem bahçesi

Viyana'nın bu en büyük sarayı, muhteşem parklarıyla Unesco listesine de girer.  
Schönbrunn Bahçeleri içinde; Hayvanat Bahçesi, Palmenhaus, Gloriette, Güzel Çeşme, Roma Harabeleri, Miolojik Heykeller, Antik tiyatro( Schlosstheater), Atlı araba müzesi (Wagenburg) ve Limonluk bulunuyor. 
Geniş bir alana yayılan ve içinde, mitolojik heykellerin, fiskiyeli havuzların, rengârenk çiçeklerin, göletlerin yer aldığı... muhteşem peyzajlarla bezeli Schönbrunn Sarayı'nın bahçesinde fiskiyelerle çevrili geniş havuzun olduğu yere kadar yürüyoruz. 
***

***
Tepede yer alan anıtsal yapı ise parkın en göze çarpan noktası. Mesafeyi göze alıp kondüsyonuna güvenenler tepe noktaya kadar yürüyor, rehberimiz zik zak şeklindeki ilerleyen yeşil yol yerine yan patikalardan kestirme yolun da olduğunu bize işaret edince, biz de o yoldan yürüyerek hedefimize ulaşıyoruz. Ancak yine de az buz değil, en az 1.5-2 km.lik bir yol yürüdüğümüzü belirtmek isterim size. Bugün bir kafetarya olarak kullanılan ve Neo Klasik tarzda tasarlanan anıtsal yapı Gloriette, zamanında seyir terası olarak yapılmış.

Tepeye vardığımızda manzaramız işte budur!


Ve Viyana turumuzun kent merkezindeki son destinasyonu olan
 Schönbrunn gezimiz bu ağaçlı, nostaljik yoldan yürüyerek son buluyor. 

Bir sonraki gün Viyana'nın yakın çevresini gezeceğimiz 
Wienerwald Turu'na katılacağız. Bu turda Seegrotte ve Baden'i gezeceğiz.

 Takipte kalınız sevgili dostlarım. 

Esin Bozdemir

***
* "Güzel Mavi Tuna" Avusturyalı besteci Johann Strauss II'nin, ismini Tuna Nehri'nden alan, 1866 yılında bestelediği  "The Blue Danube Waltz"i,  Klasik batı müziği repertuarının en önemli parçalarından biridir. Viyana'yı çağrıştıran ezgisiyle Avusturya'nın gayri resmi milli marşı gibidir. Her yılbaşında tam gece yarısı, bu vals tüm devlet televizyonlarında ve radyolarında yayına başlar.
***


Bu arada ben de, güzel ama mutsuz İmparatoriçe Sisi'nin hayatını anlatan 
filmleri izlerken bir kez daha Schönbrunn Sarayı'nda gezerek anılarımızı tazeleyeceğim...

***

12 yorum:

  1. Cok güzel bir yazi olmus. Viyana güzel bircsehirdir. Keske noel panayirlarina denk gelseDiniz cok keyifli oluyor 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Derya,
      Çok teşekkür ederim. Viyana güzeldi gerçekten.Umarım Viyana'ya bir kez daha gitmek nasip olur. Noel pazarlarını görebilmeyi ben de çok isterim. Sevgiler...

      Sil
  2. birkaç yıl önce nasip olmuştu da gezmiştik ailecek bugün de sizinle birlikte tekrar gezmiş oldum...sevgilerimle....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Babaannemintakvimi,
      Ailenizle birlikte gerçekleştirmiş olduğunuz bu tatili, size yeniden yaşatabildim ise, ne mutlu bana. Ziyaretinize teşekkür ederim. Esenlikle kalın.

      Sil
  3. fotiler nefis nefis. bu gezini not aldım. işallah gidersem diyeee. instada da iyiydi zateen :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @deeptone,
      Yeni yılın sana en güzel armağanı bir Viyana gezisi olsun o zaman!:)

      Sil
  4. Ellerinize sağlık çok güzel yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @gezilesiyer,
      Çok teşekkür ederim.
      Esenlikle kalın :)

      Sil
  5. Muhteşem fotoğraflar, detaylar. Viyana' yı yaşadık yazıda. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Beyaz Yakalı,
      Çok teşekkür ederim. En kısa zamanda gerçeğini de yaşamanız dileklerimle...
      Esen kalın...

      Sil
  6. Ayy, Viyana anılarım canlandı. Senin fotoğraflarınla tekrar gezdim sanki.
    Esincim 1.5 günde yine iyi gezmiş ve fotoğraflamışsınız, şahane. Emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser perker,
      Gezerken şurası da kaldı! burası da kaldı! dedik durduk ama yine de 1.5 güne iyi gezmişiz değil mi:)
      Çok sağol Sezer'cim. Öpüyorum çok. Sevgilerimle...

      Sil