18 Mayıs 2012 Cuma

FAHRİ KORUTÜRK - Bir Devlet Adamı'nın Örnek Yaşamından Alınacak Dersler


Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile ilgili yazımızın ilk bölümünde Cumhurbaşkanı’nın daha henüz genç bir Subay iken Büyük Önder Atatürk ile yaşadığı “O AN” a yer vermiştik.

Bu bölümde ise; Cumhurbaşkanlığı eski başdanışmanı ve basın sözcüsü Ali Baransel’in baştan sona bir ders kitabı niteliğinde olan ve okuyucuyu yakın tarih yolculuğuna çıkardığı “Bıçak Sırtında” kitabında yer alan; Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün devlet adamlığını, ilkelerini, çocuklarıyla olan ilişkisini ve temsil ettiği makamın saygınlığını nasıl koruduğuna dair çarpıcı anı, hatıra ve anekdotlardan bazılarını sizlerle paylaşıyoruz.


Fahri Korutürk’ün ilkeleri;
Babasının Moskova Büyükelçiliği yıllarında eğitimini İsviçre’de sürdüren oğlu Salah, Bahriye subayı olmak istemektedir. Bu yüzden Türkiye’ye döner dönmez Deniz Lisesi’ne girer. Dersleri çok iyidir. Ama geometri terimleriyle yıldızı bir türlü barışmaz. Bu yüzden ilgili dersten sınıfta kalır. O sırada Deniz Lisesi’nde iki yıl sınıfta kalanlar okuldan çıkarılmakta, bir de tazminat ödemek zorunda kalmaktadırlar.

Salah’ın okuldan çıkarılma olayı, Korutürk’ün Kontenjan senatörü olduğu yıllara denk gelir. O sırada Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Celal Eyicioğlu, Fahri Korutürk’e gelerek, "Biz böyle insanlar mesleğe girsin diye uğraşıyoruz. Ama okula girmiş, başarılı bir öğrenciyi çıkarmak durumunda kalmışlar. Olmaması gereken bir şey. Salâh’ın sınav kâğıdının bir kere daha okunmasını istiyoruz. Bunun için bir dilekçe verseniz," der.
Ancak Fahri Korutürk, Deniz Kuvvetleri Komutanı’na "Ben böyle şeyler yapmam!” yanıtını verir,

“Hiç bir zaman böyle bir şey düşünmedim. Bizim arkadaşlarımızdan Namık Taçkın vardı. Oğlu Erkut Taçkın (müzisyen) da böyle bir sebepten okuldan çıkarıldı. Namık bana geldiği zaman, kurallar nasılsa onun dışına çıkamayacağımızı söylediğimi hatırlıyorum. Şimdi bir arkadaşıma, bir meslektaşıma bunu söyleyip te sonra kendim böyle bir şey yapabilir miyim? Neyse tazminat tutarı veririz, başka yerde okur."

Böylece Salah, Deniz Lisesi’nden çıkarılacak, Korutürk de kendini yiyip bitiren oğlunu “Üzülme. Bunlar çok normal şeyler. Başka imkânların da var," diye teselli edecektir.
* * *

Korutürk’lerin çocukları;

Korutürklerin çocukları hiçbir şekilde resmi araçlardan yararlanmazlardı. Cumhurbaşkanı, onlar için kendi parasıyla Renault marka yerli bir araba satın almıştı. Bir şoför ve polis, Salah ve Ayşe’yi okullarına bırakır, akşama doğru onları alarak, Köşk’e getirirdi. Korutürk, bu arabanın benzin ve bakım masraflarını da cebinden öderdi. Osman ise işe kendi arabasıyla gider gelirdi.

Korutürk; ailesinin mutfak harcamalarını da, Cumhurbaşkanlığı’na ayrılan ödenekten değil, kendi maaşından karşılardı.

Çocuklar değil gazete ve dergilere konu olacak davranışlar sergilemek, Köşk’ün içinde bile ortalıkta pek gözükmezlerdi. Bu nedenle basın ve kamuoyu Korutürklerin kaç çocuğu olduğunu dahi bilmezdi.
* * *
Ali Baransel’in Korutürk’lerin ortanca çocukları Salah Korutürk ile ilgili bizzat tanık olduğu bir anısı:

Salah, SBF’yi bitirdikten sonra, meslek memuru olmak için Dışişleri Bakanlığı’nın sınavlarına girmişti. Sınav sonucunu bütün aile merakla bekliyordu.
O günlerde bir basın açıklamasını metninin onayını almak için Korutürk’ün odasına gittim. Yanında Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil de vardı. Korutürk, sunduğum yazıyı okurken, telefon çaldı.
Ahizeyi kaldıran Korutürk,
"Sizi arıyorlarmış, Sayın Çağlayangil," deyip ahizeyi uzattı.
Çağlayangil konuşurken üzgün ve tedirgin bir şekilde renkten renge giriyor, ağzından "Vah vah çok üzüldüm, efendim başka bir hal yolu bulunamaz mı, yeni bir imtihan hakkı tanınamaz mı?" sözleri dökülüyordu. Sonunda, karşısındakinden bir umut işareti almış olacak ki, biraz rahatladı ve telefonu kapattı.
Korutürk'ün meraklı bakışları karşısında durumu açıkladı: "Sayın Cumhurbaşkanım, biraz önce konuştuğum Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı’ydı. Salâh maalesef giriş sınavlarında başarılı olamamış. Ancak zatıâliniz uygun görürlerse, bir formül bulup, bu işi halledecekler."Bu sözler üzerine Korutürk'ün cevabı kesin ve sert oldu:
"Sayın Çağlayangil, devleti yönetenler hayatının her anının hesabını verebilmeli, bütün tutum ve davranışlarıyla da vatandaşlara örnek olmalıdırlar. Salâh bir yıl sonraki imtihana daha iyi hazırlansın, üzülmeyin ne yapalım?"
* * *
Osman Korutürk Anlatıyor;
Askerden döndükten sonra Dışişleri Bakanlığı’na giren Osman Korutürk, ilk yurt dışı görevi çıkana kadar Köşk’te kalmaktadır. Bakanlıktaki arkadaşlarından biri de Çetiner Karahan’dır. Osman Korutürk NATO Dairesi’nde, Çetiner Karahan Ekonomik İşlerde çalışmaktadır.

Osman Korutürk bir gün arabası bakımda olduğundan, iş çıkışında arkadaşına, “Arabam tamirde, beni atabilir misin?” diye sorar,
Çetiner Karahan "Tabii abi" der. "Sen nerede oturuyorsun?" Osman Korutürk, "Çankaya'da" deyince, "Ayıp ettin, zaten ben de orada oturuyorum" karşılığını verir. Arabaya binip, bulvardan yukarı doğru çıkarlar. Başbakanlık Konutu'nun bulunduğu kavşağa gelince, Çetiner Karahan'la Osman Korutürk arasında şöyle bir diyalog geçer:

"Sağa mı sapayım, sola mı?"
"Doğru gir.""Dalga mı geçiyorsun oğlum, orası Cumhurbaşkanlığı...""Tamam işte, beni kapıda bırak, ben oradan yürüyerek giderim.""Nereye yürüyeceksin?""Ben orada oturuyorum.”
Bu olay yaşandığında, Osman Korutürk ve Çetiner Karahan iki yıllık iş arkadaşıdır. Karahan arkadaşının soyadını bilmekte ama bunun, Cumhurbaşkanı’nın soyadıyla bir benzerlik olduğunu sanmaktadır.

* * *
Köşke yeni bir özel kalem müdürü gelecektir. Yaverlerle arkadaşlık kuran Osman Korutürk, sohbet sırasında kendilerinden, özel kalem müdürlüğü için, Dışişleri Bakanlığı’ndan bir liste geldiğini öğrenir.

O sıralarda, Dışişleri Bakanlığı’nda ikinci kâtip olarak çalışan Osman Korutürk, aday listesini görünce içinden "Hiç olmayacak, babamla hiç uyuşmayacak adamlar..." diye geçirir. Çalıştığı kurumu tanımaktadır ve o mesleğin adamıdır. Yaverlere, “Bu isimler de nereden çıkmış?” diye sorunca,

“Bilmiyoruz. Birazdan Sayın Cumhurbaşkanı’na arz edilecekler.” Yanıtını alır. Bunun üzerine, babasının yanına çıkar ve “Bir liste gördüm” der, "Candemir Bey'in yerine aday göstermişler. Onlar pek işe yarar adamlar değiller."
Korutürk birdenbire sinirlenir ve aralarında söyle bir konuşma yaşanır:
"Sen böyle, ikinci kâtip olarak amirlerini tezkiye mi (bir kişinin işin ehli olup olmadığının kendisini tanıyanlarca söylenmesi) ediyorsun?”

"Kimseyi tezkiye ettiğim falan yok. Bunlar sizinle uyuşamazlar, sizin tarzınızda insanlar değiller."
"Sana ne! Sen nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin? Sen İkinci Kâtip bir adamsın! Kimin işe yarayıp yaramayacağını takip edebileceğim başka yerler var. Sana mı soracağım?"
Osman Korutürk, söylediğine söyleyeceğine pişman olmuştur.
Korutürk; "Bak!” der, “Bir daha böyle bir şey olursa, senin ayağını buradan keserim. Gider Moda'da (İstanbul’daki evleri) oturursun. Bir daha seni Köşk’e sokmam! Çık, hadi çık!"
* * *
Osman Korutürk, Dışişleri Bakanlığı’nda İkinci Katip olarak çalıştığı süre içinde özel arabasıyla sık sık İstanbul’a gelip gitmekte, trafikte yaşanan keşmekeşten, kazalardan sıkıntı duymaktadır. Bir vatandaş olarak, kendiliğinden çözüm üretmektedir. Ailece kahvaltı ettikleri bir sırada, “Şu trafik kazalarını önlemek mesele değil,” der ve yapılması gerekenleri anlatır.
Baba Korutürk, “Sen bunları bana anlatacağına,” der, “git Emniyet Genel Müdürü’ne anlat!”
“Emniyet Genel Müdürü beni dinler mi baba?!” diye yakınır Osman Korutürk, “Ben Dışişleri Bakanlığı’nda İkinci Katip bir adamım. Emniyet Müdürü’nü nereden göreceğim?”
“Ben seni görüştürürüm.”
“Aman , istemem... Sakın yapma baba!”
 “Sen şimdi bu fikirleri söyleyip, çıkıp gideceksin. Biz sorumlu mevkide bir insanız. Vatandaşın bir fikri varsa, açıklaması lazım. Herkes böyle susarsa olmaz. Bunları ilgili mercilere ileteceksin. Onlara ulaşamıyorsan, ben seni ulaştırırım.”
"Hayır, öyle bir şey yok. İstemem!"
Osman Korutürk, kahvaltısını çabucak bitirip, kaçarcasına işine gider.
Odasında otururken çalan telefonu açar, “Efendim, Sayın Müdürümüz görüşecekler.” sözlerinin ardından Emniyet Genel Müdürü’nü karşısında bulur:
“Sizin trafik kazalarıyla ilgili bazı fikirleriniz varmış. Dinleyip, istifade etmek istiyoruz...”
Osman Korutürk her nekadar, “Yok efendim,” diyerek geçiştirmeye çalışsa da, Emniyet Genel Müdürü kararlı bir şekilde, “Sizi aldıracağız.” der ve dediğini de yapar.
* * *
Fahri Korutürk’ün Moskova Büyükelçiliği yaptığı yıllardan iki anekdot :

Fahri Korutürk Deniz Kuvvetleri Komutanlığından emekli olduktan birkaç ay sonra Moskova'ya büyükelçi olarak atanır. O tarihte Sovyet lideri ise Nikita Kuruşçev'dir.
Kuruşçev, sefirlerinde de bulunduğu bir davet sırasında, Korutürk’ün yanına gelir. O sırada U2 uçuşları nedeniyle gergin bir ortam vardır. Kuruşçev, Korutürk’e, “Bilmelisiniz ki,” der, “bizim sadece Karadeniz Donanmamız, Türk Deniz Kuvvetleri’ni silmeye muktedirdir. Onun için tavırlarınıza dikkat etmelisiniz.”

Korutürk, bu sözler üzerine, “Sayın Kuruşçev, bunu bana söylemeyin,” diye yanıt verir, "ben buraya gelmeden üç ay önce, NATO'nun Kuzeydoğu-Akdeniz Komutanıydım. Ben Sovyet donanması’nın nerede birliği olduğunu, gücünün ne olduğunu herkesten iyi bilirim. Belki sizden de iyi bilirim,” der ve ekler :
“Bu söylediğiniz doğru değil, inandırıcı da değil. Gidin, Yunan Sefiri'ne söyleyin, belki o inanır."
Kuruşçev, "Sizinle de böyle şeyleri konuşmak hiç mümkün olmuyor. Hemen birşey çıkarıyorsunuz," diyerek, Korutürk'ün yanından uzaklaşır ve Yunan Sefiri'nin yanına gider. Onunla konuşurken, arada bir dönüp Korutürk'e göz kırpmayı da ihmal etmez.
* * *

Korutürk, Sovyetler’de büyükelçilik yaptığı sıralarda, dolara dışarıdan bire üç verildiği halde, maaşını hep bankada bozdurur. Büyükelçilik Müsteşarı’na, bu tavrının nedenini “Başkalarına karışmam. Herkesin çoluk çocuğu var, geçimini düşünüyor. Ama ben bu memleketin kuralı neyse, o kuraldan bozdururum. Dışışleri Bakanlığı’nda bir temas yaptığım zaman, karşımdaki adamın, benim maaşımı dışarıda bozdurduğumu düşünmesini, ‘Ben senin ne yaptığını biliyorum’ der gibi bakmasını istemem,” diye açıklar.
* * *
Korutürk'ün Ciddiyeti,
Korutürk; Köşk’e resmi bir ziyaret için gelen Avrupa Konseyi Parlementerler Asamblesi’nin Hollandalı başkanını kabul eder. Resmi görüşmelerde, Cumhurbaşkanı’nın kendi dilini konuşmasını savunan Korutürk, bu görüşmeyi de tercüman aracılığıyla yapmaktadır.
Konuk parlementer; kravatı gevşek, gömleğinin yakası açık bir halde bacak bacak üzerine atmış, kaykılarak oturmuş, konuşmaktadır. Korutürk, konuk parlementere toparlanması için onun bu halini yadırgadığını belli eden, sert bir ifade ile bakar. Ancak adam oralı değildir, parlementer, Asamble ile Türkiye ilişkileri üzerine konuşmayı sürdürmektedir. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı başını pencereye çevirir ve konuşma bitene dek bir daha adama bakmaz.
Konuk parlementer, sözlerini bitirdikten sonra, tercüman aracılığıyla, “Acaba Cumhurbaşkanı’nın soracağı bir şey var mı?” der, Korutürk, bu sorunun da tercüme edilmesini bekledikten sonra, tercümana dönerek, Türkçe, “Şunu sormak istiyorum,” der, “acaba kendi kraliçesinin karşısına gittiği zaman da böyle, yaka bağır açık, ayak ayak üstüne atmış, kaykılmış bir şekilde mi oturuyor?”
Korutürk’ün sözleri tercüme edilince, allak bullak olan konuk parlementer, “Efendim, ben saygısızlık yapmayı düşünmedim. Protokol kurallarını pek bilmem. Ben salam-sosis fabrikatörüyken, siyasete atılmış bir insanım. Katiyyen saygısızlık yapmak istemedim, özür dilerim,” diyerek toparlanır.
Bunun üzerine Korutürk, yeniden tercümana dönerek, “Demin söylediklerine dikkat edemedim. Tekrar anlatsın da, konuşalım,” der ve böylece resmi görüşme yeniden başlar.

Kaynak :Ali Baransel,
Bıçak Sırtında-
Remzi Kitabevi
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün
Atalarının yurdu Kemah'ta halka hitap ederken yaptığı konuşma:
Kemahlı Hemşehrilerim,
Kendimi bildiğim günden beri babamım ağzında işittiğim onun doğduğu ceddimin doğup büyüdüğü bayırlarında kırlarında eğlenip koştuğu Kemah ilçesine geldim aranızdayım mutluyum hepinizi muhabbetle selamlarım.
Kemah kalesini ilk defa görüyorum amcalarımın, halalarımın onların çocuklarının bıraktığı Fırat Suyunun içersinden geçtiği bu ünlü memleketimi ilk defa görüyorum sizlerle beraber selamlıyorum memlekete bereket getirmesini diliyorum.
Kemah ilçesi tabiatiyle istikbal vadeden bir ilçedir.
Yanımda devletin içişleri Bakanı ve devletin buraları değerlendirmekte görevli planlama teşkilatı başı bu uzun zamandan beri el uzatılmamış köşesine el uzatmak için bütün olan tedbirleri almak üzere aramızdadır, sizlerle temas edecek gerekli tedbirleri alacaktır.
Buraya gelmek babamın ecdadının kale muhafızlarından gelen atalarımın yurdunu görmekten tekrar mutluluk ifade ediyor hepinizi sevgi ile selamlıyorum, size de mutluluklar diliyorum.

"Korutürk, İstanbul'da mutlu bir emeklilik yaşıyordu. Denizi, gemileri ve gemi hayatını tarifsiz severdi. Her sabah Moda sahilinde sabah yürüyüşüne çıkıyor, ardından kahvaltısını yapıyor, gazetelerini okuyup; bazen çıplak gözle, bazen de dürbünle Boğaz'ın Marmara Denizi çıkışını gören balkonundan, gelip geçen gemileri saatler boyunca izliyordu. Böyle durumlarda Emel Hanım, Korutürk'e,


"Kuzum Fahri artık usanmadın mı gemileri seyretmekten? Bıraksak neredeyse bütün gününü balkonda geçirmeye razısın,"
diye takılırdı.
Korutürk de, "Ben sadece gemileri seyretmiyorum, onların içine de giriyorum!" karşılığını verirdi.

"Bazen kaptan köşkünde dümen başına geçiyorum, bazen çarkçı başına emir veriyorum. Bazen rotayı inceliyorum. Hangi manevrayı yapacağımı, nereden çıkacağımı hesaplıyorum,"
derdi."

****

Merhum Cumhurbaşkanımız, artık o balkonundan o gemileri seyredemese de; bugün boğazın serin sularında isminin verildiği Eminönü-Kadıköy arasında mekik dokuyan şehiriçi vapuruyla o çok sevdiği denizciliği ve her zaman en iyi şekilde temsil etmeye çalıştığı halkıyla iç içe hatıralarda yaşamaya devam etmektedir.

O, büyük önderden aldığı ışığı en yukarılara taşımış, yaşadığı hayat ile de; herkese örnek olacak müstesna bir insan ve devlet adamı portresi çizmiştir.
Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk'ü biz kez daha saygıyla ve şükranla anıyoruz.

4 yorum:

  1. Zamanında değeri bilinemeyen güzel bir adamdı. allah rahmet eylesin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Bilgehan Merki,
      Güzel insanlardı!. Atatürk Cumhuriyeti'nin aydınlık yüzleriydi O'nlar!.Işıklar içinde uyusunlar...

      Sil
  2. Çook uzun yıllardır "düzgün" adamların "out", medyatik, popüler, aykırı ve özensiz olanların "in" olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Tabii ki cumhurbaşkanlarımız da bundan nasiplerini aldılar.
    Artık bir zamanların en önemli hasletleri olan "dürüstlük" "asalet" "zerafet" gibi kavramlar ona sahip olanları "sıkıcı" "kişiliksiz" "renksiz" kılıyor. Maalesef bu değerli insanın yaşamından taşımış olduğunuz birbirinden kıymetli örnekler, günümüz genel-geçer "değer" lerine çok uzak düşüyor. Acı ama gerçek.
    Yine de "bu ülkeden böyle insanlar da geçti" nin
    buruk sevincini yaşattığı için Ali Baransel'e, taşıyıp okumamızı sağladığınız için de size teşekkürler.
    Sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Asuman Yelen,
      Tespitlerinizde çok haklısınız! Şu an yaşadıklarımız ve bir de böylesine düzgün devlet adamlarımızın varlığını düşününce!..O çağlarda yaşayamadığımıza ve bugün karşılaştıklarımıza derin bir üzüntü duyuyor insan!.. Bir yandan da,yaşa/n/mış değerlerimiz adına buruk bir sevinç duyuyoruz!.Her şey tepetaplak oldu ne yazık ki!.. ama azda olsa/k varız halen daha!.. Umudumuz bir avuç yürekli insanımızda ve her şeye rağmen gençlikte tabi ki!.Atalarından devraldıkları bu mirası ve ruhu taşıyan gençler mutlaka vardır!..

      Ben teşekkür ederim..
      Sevgilerimle Asuman Hanım...

      Sil