15 Ağustos 2013 Perşembe

Faytonların Başkenti: Büyükada


İstanbul’un hemen yanında, sığınacak bir liman mı arıyorsunuz!

Hiç düşünmeden atlayın yandan çarklı ada vapuruna, çıkın Prens Adalarına doğru yola. İster Burgazada’ya, ister Heybeliada veya Kınalıada’ya, isterseniz Büyükada’ya gidin... Güneş tepenizde sımsıcak yakarken teninizi, siz başınızda şapkanız, gözünüzde güneş gözlüklerinizle çıkın güverteye... dört bir yanınız deniz, yanınızda sevdiğiniz... püfür püfür eserken rüzgâr, ferahlatsın sizi de!.. ohh misss gibi bir hava!.. çekin içinize, ciğerleriniz de nefes alsın biraz.. martılar eşlik etsin yolculuğunuza, isterseniz ikram edin bir parça simidinizden de!.. nasıl da coşacaklar!.. onlar coştukça sizin de içiniz kıpır kıpır olacak... ödeyeceğiniz cüz i bir ücretle gemi yolculuğunuzda, güneş, deniz ve martılar hepsi bedava...




Yazın kavurucu sıcaklarda, İstanbul içinde bir yerden bir yere araçla gitmek bir hayli meşakkatli. Oysa deniz ulaşımı öyle değil. Kendiniz, sevdikleriniz, dostlarınız ve yerli yabancı misafirleriniz için çok daha cazip. Vapur yolculuğu başlıbaşına bir keyif çünkü. Bu yüzden biz de yazın en sıcak günlerinde, PRENS ADALARI’nın en büyüğüne, yani eski adı Prinkipo olan Büyükada’ya gitmeye karar veriyoruz.


Martılar ve yerli yabancı turistler eşliğinde bindiğimiz ada vapuru, sırasıyla prens adalarında durup kiminde yeni yolcular alıyor, kiminde de yolcular iniyor...

 
İlk önce Kınalıada iskelesine yanaşıyoruz...
(Adaların en küçüğü Kınalıada... Plajlar, iskele ve uzaktan Kınalıada görüntüsü)
*****
 İkinci durağımız Burgazada...
(İskele, Sahil Şeridi ve Cami, Bayrak Tepe,  Hristos Manastırı)
Adada dört kilise, bir cami, bir sinagog bir de cemevi bulunuyor.
 
***** 
 Üçüncü durağımız Heybeliada...

(İskeleden inince solda Deniz Lisesi, Rum Ortadoks Ruhban Okulu,
Sahil ve Uzaktan Genel Görüntü)
 
*****
birer birer geçtiğimiz adalardan sonra yaklaşık  bir saat süren yolculuğumuz,
sağa sola bakınırken hiç anlamadan çarçabuk geçiyor
veeee Büyükada’ya varıyoruz.

Büyükada İskelesi

Eski Büyükada İskelesi
   
 
( Büyükada da 1899 da hizmete giren ahşap iskelenin yerine yapılmış olan bugünkü iki katlı binanın planı İzmitli mimar Mihran Azaryan a aittir.  
 
1914 yılında yapımına başlanan iskele binası 1915 yılında tamamlanmıştır. İstanbul iskeleleri içinde özgün durumunu koruyabilmiş ender örneklerden biri olan binanın alt katında sekizgen bir hol ve holün etrafında da bilet gişeleri ve bekleme salonu yer almaktadır.

Cephesinde çini panoların yer aldığı binanın üst katı ise 1918 - 1923 yılları arasında hizmete girmiştir, 1950 - 1951 yılları arasında ise adanın ilk kışlık sineması olarak kullanılmıştır.
 
Büyükada iskelesinde 2000- 2001 yıllarında büyük bir restorasyon çalışması yapılmış ve 2001 ekim ayında hizmete girmiştir. ) bkz



*****
 
Keyifli yolculuk sona ererken, martılar, begonviller ve sahildeki kalabalık
yeni hikâyenin başlangıcı oluyor.

Sahilde balık restoranları, dondurmacılar önünde sabırsızlıkla bekleyen müşteriler...



Kıpır kıpır rengarenk giysileriyle çocuklar, ellerinde balonlar...
gençler,  ihtiyar delikanlılar, teyzeler...içe yaşam coşkusu veren haraketli bir kalabalık eşliğinde Büyükada meydanına doğru uzanıyoruz.


Gözümüze begonvillerle bezenmiş bu harika Saat Kulesi çarpıveriyor hemen.. Sanki bize ‘zamanı iyi ayarlayın’ der gibi!.. Ve biz de başlıyoruz hemen programımızı yapmaya...

Faytonla mı yoksa bisikletle mi tur yapmalı?? Zamanınız varsa yürüyerek karış karış keşfetmeli sokakları... ya da bisikletin üzerinde özgürce pedal çevirmeli..ve istediğin yerde mola vermeli!


Bisiklet kiraları son derece makul!


Faytonla gezinti tabi ki daha cazip, öyle değil mi!
ne de olsa burası Faytonların Başkenti:)

 
Anlayacağınız adaya varır varmaz sokaklarını turlamak için biraz zaman ayırıyoruz. Önce genel bir ön keşifte bulunuyoruz. Büyükada’nın merkezini, meydanı ve sahili çepeçevre dolaşıyoruz...

Bir saatlik vapur yolculuğu ve bu kadarcık mesafeden sonra, biz de artık yerli turist oluveriyoruz bir anda! Şıpıdak sandaletlerim, başımda geniş  şapkam, kocaman güneş gözlüklerim, çiçekli uçuşan elbisemle...zaten çoktannn girmiştim yerli turist moduna .)


Önce Büyükada’nın merkezini, meydanı ve sahili çepeçevre dolaşıyoruz...

 
incik, boncuklar her yerde .)
 
 

Bir daha ki sefere mutlaka bisikletle turlayacağım adayı...
bayıldım bisikletli sportmen gençlere ve her yaştan genç delikanlılara, teyzelere :)

 
Kimi faytonda, kimi bisiklette .)
Begonviller her yerde...

Gelin ve damat nereye gidiyor böyle telaşla!..hımmm...
telaşın nedenini tekrar karşılaştığımızda anlıyoruz,
meğer gelin hanımın canı midye dolma çekmiş.))



Ada'da taşımacılık hizmetleri .)
Beyaz eşyalar beyaz at ile taşınır Büyükada'da :)


ATAM seni
Saygıyla, sevgiyle ve tarifsiz özlemle anıyorum..
 
 
Meydan ve Atatürk Heykeli
" Yurtta Sulh, Cihanda Sulh " 
 
 

Ne zaman Büyükada'ya gelsem, mutlaka bu merdivenlerden yukarı çıkar ve bir de tepeden kuşbakışı bakarım karşı sahile...İlk kez dikkatimi çekti bu küçük rölyef ve üzerindeki tabela.. Merdivenler Özden Kolay tarafından yapılmış ve adı da ' Muhterem Kolay Merdivenleri ' oluyormuş. Bizde bu zarif davranış ve ada sevgisinin yansıması, böylesi güzel bağış adına yürekten teşekkür ederiz Muhterem Özden Kolay'a.


Ve ardından alternatifin çok olduğu yeme-içme mekanlarından birinde, afiyetle karnımızı doyururken, diğer yandan bir başka pencereden İstanbul’u seyrediyoruz. Bu defa karşımızda Maltepe sahili...

Ve sonra dönüş sefer saatlerini  düşünüp, su gibi akıp giden zamanı da göze alınca, adayı bir de faytonla gezerek turlamak istiyoruz... Ama bir dahakine biraz daha erken bir saatte adaya gelmeyi de not ediyoruz aklımızın bir köşesine.

 

FAYTONSUZ ADA GEZİSİ OLMAZ!

Yarım tur ve tam tur olmak üzere ayrılan tur seçeneklerinden dönüş saati seferine yetişebilmek için yarım tur olanı seçiyoruz. Faytonla küçük tur 5, büyük tur 12 kilometre sürüyor. Biz 20/25 dakikalık yaklaşık yarım saatlik küçük tur ile; Çankaya Caddesi – Nizam yolundan Dil Burnu, Yörükali, Birlik Meydanı, Hagios Nikolaus Kilisesi ve Maden tarafına giden yol güzergâhı ile faytonla gezmenin keyfini sürüyoruz. Uzun zamandır binmemiştim faytona.. mutlu ve sevimli küçük bir kız çocuğu oluyorum şimdi J bir de öyle hızlı ki atlar!.. rüzgârla yarışıyoruz adeta!

Dar sokaklarda tık-kıtı tık-kıtı tık-kıtı ilerlerken, asırlık ağaçların gölgesinde soluklanıp, gösterişli köşkleri seyrediyoruz. Nizam Caddesi’ndeki sağlı-sollu köşkler, ada’nın en etkileyici köşkleri. Kim bilir ne hayatlar yaşandı bu köşkler de kim bilir! 


Bu tarihi yapıların önünden geçerken insan merak etmeden duramıyor  ...
Her birinde hiç bilmediğimiz ne çok hikâye vardır!



Mesela bugün halâ müze yapılsın mı tartışmaları süre duran Lev Troçki’nin sürgün sırasında yaşadığı ev... (yanda)

ya da şimdi Adalar Kaymakamlığı olarak  kullanılan Hacapulos Köşkü.. Büyükada’nın eski sakinleri  hâlâ bu köşklerde yaşıyor. (bkz )

Yüzölçümü 5,4 km2  olan Büyükada’nın kış nüfusu 2000’li verilere göre ortalama 7.320 imiş. Genellikle evler yazlık kullanıldığı için yazın kalabalık kışın ise daha sakin bir yaşam sürmekte. Maltepe sahiline (2300 m) oldukça yakın mesafede olan adanın  biri güney, diğeri kuzeyde olmak üzere iki tepesi bulunuyor. Güneydeki tepe, 203 metre yükseklikteki Yücetepe. Kuzeydeki tepe ise 164 metre yükseklikteki Manastır Tepesi oluyormuş efendim...Faytoncumuz sağ olsun bize rehberlik ediyor bu arada...
Tarihi hk.da bilgi isterseniz de kısaca: 1930 yılında Karacabey mevkiindeki Rum Ortodoks mezarlığı yakınında bulunan ve Büyük İskender'in babası Makedonya kralı II. Filip'e ait altın sikkeleri ihtiva eden Büyükada Definesi, adanın tarihine ilişkin en eski bulgudur. Hepsi 207 altın sikkeden ibaret olan define şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir. Diğer Prens Adaları gibi Büyükada da Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Adalar, Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethi'nden bir ay önce alınmış.
1. Dünya Savaşı ve Cumhuriyet sonrasında Rum halkını kaybeden Büyükada’daki canlılık 1930’lara kadar büyük ölçüde kaybolmuş.  Ancak, 1940’lı yıllara doğru, Cumhuriyet dönemi devlet ileri gelenlerinin ve yüksek bürokrasinin, varlıklı kesimlerin rağbet ettiği bir sayfiye yeri olma özelliğini yeniden kazanmış. Büyükada, bu dönemde yeni köşklerle, özenli ve zevkli yapılarla süslenmiş, İstanbul halkının günlük gezinti yerlerinin de başında yer almış. (devamı için bakınız)
 
Büyükada köşklerinin ihtişamı ve burada yaşayanların sosyo-ekonomik düzeyi diğer adalardan biraz daha farklı. Sanki Burgaz, Sedef, Kınalı gibi adalar Büyükada’ya göre daha mütevazı.
 


Büyükada’nın en yüksek tepesinde yer alan ve tepedeki manastıra adını da veren ve Aya Yorgi Tepesine faytonlar, yolun dik eğiminden dolayı çıkmıyorlarmış.

Faytoncumuz bize eğer istersek tepeye yürüyerek 20/25 dakikada çıkabileceğimizi söyledi. Zamanımız yetmeyeceği için, bir daha ki sefere mutlaka o tepeye çıkıp hem manastırı görmeyi hem de muhteşem İstanbul manzarasını bir de Aya Yorgi Tepesi’nden izlemeyi bir daha ki sefere erteliyoruz.


Ortalama yarım saatlik bir yürüyüşle varılan Manastıra ve sonrasında bizi karşılayacak olan o muazzam manzaraya değecektir elbet. 23 Nisan ve 24 Eylül tarihleri her dinden insanın toplanıp dua ettikleri, Aya Yorgi Tepesi o tarihlerde mahşer kalabalık oluyormuş.  İnanç Merkezleri genellikle gözlerden uzak oluyor. İnziva, huzura davet, Tanrı’ya dilekler, yakarışlar...hiç bitmiyor!. Bu mekanlar aracı sadece...(Aya Yorgi Manastırı)


Lunapark denilen bu bölgede mola veriyor faytonlar. Vaktiniz varsa eğer, siz kafeteryada çayınızı içerken eşsiz manzara karşısında... faytonunuzda ki atlar da soluklanıyorlar bu arada..


Uçarcasına tık kıtı-tık kıtı giderken faytonda, bir yandan günbatımının kızıllığı, bir yandan erguvanların, ıhlamur ağaçlarının kokuları sarıyor her yanımızı!..
Yanımızdan geçen diğer faytonlardan, kulağımıza geliyor tanıdık bir güfte!.. gençler şarkı söylüyorlar “Adalardan bir yar gelir bizlere...Aman Allah gözlere bak gözlereee...”

 
‘Hanimiş’ diye bakınıyoruz bizde.)

Bizimse gözlerimiz, günbatımını karşımıza seren en güzel  güneşi ve
ışık ile dans edip duran ulu ağaçların gölgelerini görüyor
ve sınırsız düşler, sınırsız hayaller...

 
sonra; kıyıya vurdukça köpüren dalgaları, yemyeşil ormanların yansımalarıyla,bize kucak açan, biraz zümrüt yeşili biraz turkuaz mavisi denizi görüyor...


ve bir de bambaşka bir pencereden, Büyükada’dan baktığımız  güzeller güzeli şehr-i İstanbul’u görüyor!

Sahilde yüzenler gözümüze çarpıyor.. Ada’nın temiz ve ılık denizi burayı deniz sporları için ideal bir yer haline getirmiş. İstanbul’da denize girmek için yer mi arıyorsunuz.. Sabahın erken saatlerinde atlayın gemiye hem güneşlenin, hem de denize girin.. Sizin için bundan daha iyi bir seçenek olamaz.. Çünkü Büyükada’nın hemen her yerinden denize girilebiliyor. Dil Burnu’nda ki Yörük Ali Plajı, Çam Korusu ayrı bir güzellik. Ada’nın çok eskiden beri denize girilen yerlerinden biri de Naki Bey Plajı. Şimdi bir de bunlara Beach Cluplar eklendi. Prenses Koyu’nda Yaman Beach Club bunlardan biri.

Ya da orman havası  alıp piknik yapmak isterseniz eğer, her birine uygun ortam bulabilmeniz çok kolay.. Ada her tür alternatif seçenekleri sunuyor sizlere.

Ada’yı ister yürüyerek, ister bisikletle pedal çevirerek, isterseniz faytona binerek turlayın... İster Aya Yorgi Tepesinde dinginliğin huzurunu yaşayın, aşklara yelken açın, sevdiğinizi kucaklayın.. düş kurun sınırsızca!.. isterseniz kıyısında güneşlenip, yüzmenin keyfini  yaşayın.. Ama mutlaka adanın dondurması ile serinlemeyi unutmayın. Ve nefis deniz ürünlerinin tadına bakmadan, kadehinizi batan güneşe doğru kaldırmadan ayrılmayın Büyükada’dan...

 
Ve Prens Adaları’nın gözdesi Büyükada hikâyemizin sonu yine başlangıcı gibi renkli geçiyor. Ada sakinleri; martılar, kediler, köpekler bizi geçirmeye geliyorlar! Bizse son kez bakıyoruz erguvanlarla çevrili muhteşem köşklere ve kıyıdaki balıkçı teknelerine...

Ardından, iskeledeki  kalabalığa karışıp geminin gelmesini bekliyoruz...
 
 
Kimi benzer yüzleri görüyoruz yine, ama bu defa güneşin kızıllığı değmiş bronz tenlere  hoş bir rehavet çökse de,  güzel bir günü yaşamış olmanın mutluluğu içinde, bambaşka bakan gözleri...

Ada vapuru birer birer yolcularını alırken Prens Adaları’ndan, biz son kez el sallayarak açılıyoruz kendi sularımıza...

Yorgun ve mahzun İstanbul kollarını açmış bizi beklemekte..




27 yorum:

  1. Kendimizi iyi hissettiren fotoğraflar ve yazılar için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @ali zafer sapci,
      Bardağın boş tarafına bakınca hayıflanmak yerine; "acaba bunu nasıl doldurmalı!" derken, dolu taraflarında da hayatı güzelliklerince yaşamak belki de bizleri iyi hissettiren...ben teşekkür ederim.

      Sil
  2. Mutluluğun resmini çizmişsin Esmirciğim. canım çekti şimdi keyfinize sağlık. Güneş mevsimi bitmeden gitmeli keyiflenmeli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Defne Soysal,
      'Mutluluk' tıpkı, kelimenin ilk harfi gibi: 'M' yükselen, alçalan, yükselen...kaçan, kovalayan :))

      Evet Defneciğim, güneş kaçmadan, zaman sorunu yok ise deniz-otobüsü değil de bildik klasik İstanbul vapurları ile gitmek daha keyifli.. Üst güvertede bol bol güneş, leb-i derya ve martılarla birlikte...

      Sil
  3. Harika fotoğraflar elinize sağlık, uzun zamandır gidemedim adalara ama sayenizde bir ada turu yapmış olduk:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Eren O.
      İstanbul'u bir de deniz üzerinden keşfe çıkmak, keyifli.. Adalar da hayat daha bir sakin ve sayfiye havasında farklı bir etki.. Tura katıldığın için teşekkür ederim sevgili Eren:)

      Sil
  4. Merhabalar;
    Blogunuzu yeni keşfettim ve hemen takibe aldım.
    296. takipçiniz benim.
    Büyük adayı ilk defa 2 ay önce ben de gezdim. Gerçekten çok hoş bir yer. Unutması zor..
    Bu arada çok hoş bir çekilişim var, muhakkak beklerim :)
    Sevgiler
    http://whiteglaze.blogspot.com
    twitter: @_gamzeahmet_

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @White glaze,
      Hoş geldiniz gamze@ahmet,

      Sizi komşu bloglarda da 'benzer söylemlerle' görmüştüm daha önce.)
      Ziyaret ve çekiliş davetiniz için teşekkür ederim.. Sitenize bol ziyaretçiler ve katılımın çok olduğu çekilişler dilerim..
      Sevgiler,

      Sil
  5. İstanbul'un mutlaka görülmesi gereken yerlerinden birisi olan Büyükada'da güzel bir gezi yapmışsınız. Bu adayı neden korumaya çalışmazlar anlamıyorum. Tarih, doğa, kültür herşeyi ile muhteşem bir yer. Gitmeyenelere mutlaka gidin derim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Gezi;
      Daha nice özel koruma altına alınması gereken yerler gibi, Büyükada da maalesef korumasız kalmış! Yönetimlerin değişik hesap kitapları mı var acaba! Hem tarih, hem doğa, hem kültürü ile muhteşem bir ada çünkü. Her kültürden daha çok insan gitmeli ve sahip çıkmalı bu güzel adaya..

      Bu arada habergezi sitenizi genel olarak inceledim.. Güzel tanıtımlar ve kaliteli bir görsellikte.. Ben de 'farklı bir bakış açısı içinde gezi haberciliğinde herkes tarafından bilinen bir gezi sitesi olması' dileklerinize katılıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum..

      http://www.habergezi.com/

      Sil
    2. @E S İ N
      Güzel temennileriniz için çok teşekkür ederim. Gezmek benim için ayda yılda bir yapılan atraksiyon değil kültürün ta kendisi. Hep yeni yerler görmek bilmediğin bir yerde hiç tanımadığın insanlarla bir şeyleri paylaşmak farklı bir haz veriyor. 19 ülkede yüzün üzerinde şehirde gezme fırsatım oldu. Şuanda bu yorumu Köln'den yazıyorum ve daha aylarca farklı ülkelerden farklı şehirlerden yazmaya devam edeceğim.

      Bende blogunuzu çok beğendim ve takip etmeye çalışıyorum. Beni mutlu eden Türkiye'de blog yazarlığının yaygınlaşması tekel medyanın sunduğu taraflı haberlerin ötesinde orijinal fikirlerin ortaya çıktığı, herkesin özgürce düşüncelerini paylaşabildiği yeni bir medyanın doğmasını sağladı.

      Teşekkürler.
      Özer Utku

      Sil
    3. @Gezi,
      Gezmeyi sevmeyen var mıdır! yoktur sanırım.. Ama 'gezmek' ten aynı şeyi anlar mı her gezmeye çıkan!. Kesinlikle hayır demek daha doğru olur sanırım. Sizin de dediğiniz gibi, gezmek başlı-başına bir 'kültür' demek. Gittiğiniz yerin, doğası, sosyal yaşamı, tarihi, coğrafi konumu, insanların yaşam tarzlarını bizzat yerinde görerek daha iyi anlayabilmek, öğrenebilmek o havayı soluyabilmek donanım ve birikim gerektirir.. Tüm bunları gerçekleştirebilmek ve bu düşünceleri hayata geçirebilmek için 'önce sağlık!' ve sonra çok istemek gerek!. isteyince sırasıyla her şey geliyor ardından.. kaynak temin etmek, emek vermek ve hayatı-evreni ve üzerinde yaşayan canlı-cansız her şeyi ile dünyayı çok sevmek gerek!..

      Şimdi sizin yerinizde olmayı ne çok isterdim. Bizim yerimize de gezin lütfen.. Hakkını vererek gezeceğinizden eminim.. Sonra, kitaplar dolusu deneyim, bilgi, fotoğraf ve anıları bizlerle paylaşın.. Paylaştıkça çoğalıp hafifleyecek ve yorgunluklarınızdan eser kalmayacaktır..

      Blog yazarlığı hakkındaki düşüncelerinize katılıyorum. Taraflı habercilik yerine, hiçbir kuruma bağlı olmaksızın çok daha özgün ve farklı görüşlerin ambiyansı içinde özgürce düşüncelerin paylaşıldığı 'Blog' aracılığı ile yepyeni bir medya doğuyor. Hep birlikte bu oluşumu insanlık adına iyi yerlere taşıyacağımızı düşünüyorum.

      Gezgin Özer Utku'ya dolu dolu seyahatler ve
      Gezihaber'e başarılar dilerim..

      Sil
  6. Adalar başka bir dünya sanki. Her gidişimde en kısa zamanda tekrar gitme kararı almama rağmen nedense sık sık gidemem. Halbuki ne kolay ve zevkli Adaya gitmek.

    Fayton turları çok güzel. Ama atların o hüzünlü bakışları yok mu? Hiç kıyamam ben onlara.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @hüznün tadı,
      Bazen burnumuzun dibindeki güzelim yerlere gitmeye üşeniriz! oysa bu doğa harikası adaları yalnız bırakmamalı.. Gitmeli, görmeli ve bu güzellikleri yaşamalı..öyle değil mi.)

      Faytona binmek, günümüzde biraz da nostalji.. Bu yüzden daha çekici. Atlar, doğal ortamda, hareket halinde olduklarında daha mutlu olurlar eminim. Yeter ki, istismar edilip fazlaca yük bindirilmesin, gereken bakımı, ilgiyi ve sevgiyi yetiştiricilerinden görebilsinler. Bizim bindiğimiz faytonun kullanıcısı atlarını seven bir 'faytoncu' idi. Buna yakından şahit olduk.

      Sil
  7. Muhteşem bir göz ziyafeti bakmalara doyamadım Esin'ciğim.Teşekkürler ,sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Bir başka sefere daha aheste bir zamanda ve daha güzel kareler çekmeyi planlıyorum.. Bakalım.) Ben teşekkür ederim Arzu Öğretmenim. Sevgilerimle..

      Sil
  8. ayni zaman diliminde ayni keyifleri yasamisiz demek ki, ne guzel fotograflar yeniden ada ya gitmis gibi oldum birden :)
    affiniza siginarak ufak bir not da dusmek isterim, o saat kulesine dolananlar erguvan degil de begonvil olabilirmi acaba :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @A-H
      Gizliden gizliye pişti mi yapmışız biz:)uzaklardan öylesine yakındınız ki bizlere.. Memleket sizi, siz memleketimizi özlemiştiniz öyle değil mi!. Sağlıkla, sevgiyle, gönlünüzce geçsin tatiliniz. A.. af olur mu hiç..Çok haklısın o pembeli saat kulesine dolananlar bengovil gerçekten..çok teşekkür ederim bu önemli ayrıntı için.. Hemen yazımın içinde yer alan erguvanları, bengovil ile değiştiriyorum.) sevgiler..

      Sil
  9. Sayfanı önce büyük bir hayranlıkla... sonra için için imrenme duyguları ile okudum... dakikalarca resimleri inceledim.. daha geçen yıl gittiğim ve aklımca resmedip sunduğumu zannettiğim ve bugün hemen o sayfayı bulup silmeye karar verdiğim yazılarımı hatırladım..
    Sana .. aklına.. zekana.. kültürüne.. ve en önemlisi zevkine bir kere daha biNinci kez hayran oldum Esin'im..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @hasret senfonileri,
      Şair ayrı, ressam ve müzisyen ayrı, 'düşünür'lere has derinliği olan insanın kaleminden dökülenler ayrı güzel ve her biri oldukça kayda değer. Farklı bakış açıları içinde her birimizin penceresinden yansıyanlar çok önemli bence. Bizleri zenginleştiren bu çeşitlilik değil midir zaten! Sizin ve diğer blog dostlarımızın paylaşımlarınızı hep büyük bir ilgi ile okumaktayım. Teşekkür ederim Gülsen Hoca'm.

      Sil
  10. Faytonların başkenti: Büyükada postu, her zaman olduğu gibi 90'nın üzerinde resim ve bir o kadar eşsiz tanıtım ve özgün yazınız ile, içinde tekrar zevkle dolaştığım, zaman zaman bilmediğim öğretilerin içinde etkilenerek kaybolduğum bir ada şölenine dönüşmüş adeta... çok teşekkürler Esin hanım.

    Betimlediğiniz gibi Marmara Denizi'nde İstanbul'a yakın irili ufaklı dokuz ada mevcut. Bunlar, Kınalıada, Burgazada, Heybeliada, Büyükada, Kaşıkadası, Sedefadası, Tavşan Adası, Yassıada ve Sivriada... Rum'ların Prinkipo dediği takımadaları, yabancılar tarafından Prens Adaları olarak bilinir.

    Sizin de kısaca özüne değindiğiniz gibi, Bizans döneminde sarayda istenmeyen, hükümdara karşı çıkan, yönetime baş kaldıran, çıkar çatışmalarına girenler adalara sürülürmüş. Zamanının devrimcileri veya ilericileri olarak görülenler bu adalarda cezalarını çekerlermiş. Kimi zindanlarda, kimi konaklarda, kimileri hücrelerde, kimileri de adaların en ücra köşelerinde tecrit edilmiş olarak çile çekerlermiş. Sürgüne gönderilen bahtsızlar arasında bazen taç giymişler de bulunurmuş. Ada da eza cefa çekenler duruma göre bir adadan diğerine bile nakledilirmiş. Pek yaygın olmasa da Türkler, bu takımadaları Kızıl Adalar olarak bilirler. Rum, Ermeni ve Musevi azınlık adaları farklı isimlerle bilirler. Örneğin Rumlar Büyükada'ya ''Prinkipo'', Heybeliada'ya ''Halki'', Burgazada'ya ''Antigoni'', Kınalıada'ya ''Proti'', Yassıada'ya ''Plati'', Sivriada'ya ''Ohia'', Kaşıkadası'na ''Pita'', Sedefadası'na ''Androvita'' ve Tavşanadası'na da''Neandros'' derler.

    İmparatorlar, hükümdarlar ve prensler adaları aynı zamanda yazlık mekan olarak da kullanırlarmış. Ortaçağ'dan kalma kilise ve şatolar, değişik mimari tarzda yapılan evler, gösterişli konaklar ve eşine Avrupa'da bile rastlanmayan farklı yapılarla zamanla adaların dokusu değişmiş ve on dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren İstanbul'un güzide yerleri haline gelmiş. 1950'li yıllardan itibaren adalarda yaşayan azınlıkların bir kısmı dış ülkelere göç etmişler. Dış göçün yanı sıra, adalara İstanbul içinden ve Anadolu'nu diğer yerlerinden adalara göç başlamış, haliyle adaların yapısında farklı nüfus ve yerleşim değişiklikleri gerçekleşmiş. Bütün bunlara rağmen değişik kültürlerin, yontuların festivallerle harmanlanıp yoğrulması, izlerinin kaybolmaması ve sürdürülmesi, çok renkli kültürel zenginliğimizin en büyük göstergesidir.

    Bu güzel post için tekrar teşekkür eder, güzel hafta sonları dilerim.
    Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Osman Çağlar,
      Büyükada post.uma yapmış olduğunuz bu destekleyici tarihi bilgiler adına size çok teşekkür ederim Mehmet Osman Bey. Haklısınız 90 nın üzerinde fotoğraf çekimi idi. (Işık istediğim gibi olamasa da!.) Gezmek kadar, gezerken fotoğraf çekmeyi de çok sevdiğim(iz)den, bazen yayınlamakta olduğum post.larda seçim yapmakta ve elemekte zorlanıyorum..

      Memleketimizin dört bir yanı ayrı güzel ve çok özel!. Ama diğer yandan büyük bir ihmal, özensizlikler ve kendi haline terk edilişleri görmek ise üzüyor tabi ki. Dilerim toplumsal olarak sahiplenişler çoğalır da gereken değeri hak ettiği ölçüde bulabilir PRENS ADALARI da..

      Emek vererek yanıtladığınız, aydınlatıcı bilgiler içeren değerli yorumunuz için ben teşekkür eder. Size ve ailenize iyi haftalar dilerim..

      Esenliklerimizle...

      Sil
  11. Adalar ah Adalar! Çok seviyorum. Çok gezdim ama Muhterem Kolay Merdivenleri'ni hiç kullanmadım. Bir daha ki sefere unutmayayım. Troçki'nin evini de takipteyim. Müze olmasını çok istiyorum. Umarım Ada'ya yakışır güzel bir müze olur.
    Fotoğraflarınız ve anlatımınız her zamanki gibi çok keyifli.Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser peker,
      Bende senin Amerika seyahatine dair anlatacaklarını ve fotoğraflarını merakla bekliyorum sevgili eser.)

      *O merdivenlerinden hep çıkardım da adının 'Muhterem Kolay' olduğuna dair bir tabela hiç gözüme takılmazdı. İlk defa fark ettim ben de..
      *Umarım Troçki müzesi olur.. Adaların böyle önemli şahsiyetlerin yaşamış olduğu mekanların müzeye dönüştürülerek turizme katkıları kadar tarihi bellekler de unutulmamasına da ihtiyaçları vardır her zaman. Düşüncelerine teşekkür ederim, sevgilerimle..

      Sil
  12. Tanrım ne kadar güzel bir post bu! Artık kendini de aşmışsın Esinciğim :)
    Çok ama çok büyük bir zevkle ve merakla okudum. İlgiyle, coşkuyla, heyecanla...
    Serin serin esintiler yansıdı o harika fotoğraflarından ve samimi satırlarından. Seçme müzikler ona keza ;)
    Bir taraftan da öyle çok bilgilendim ki!
    İstanbul'a ilk gidişimde mutlaka gidip görmek istiyorum, mutlaka...
    Ellerine, yüreğine, verdiğin onca emeğe sağlık olsun...
    Çok çok güzeldi gerçekten...
    Teşekkürler ve sevgilerimle...


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      Aştım mı, yoksa uçurdum mu acaba dersin:)))gönül bu havalanmak ister ya hani! havalandırıyoruz biz de naçizane:)

      Güzelliklerimiz çok, yeter ki biz güzel olalım! tadımız-tuzumuz yerinde olsun, sağlığımız ve gönlümüz hoş olsun. O zaman kurumuş derelerin içinde ki taşları bile güzel görürüz.)Teşekkür ederim değerli yorumuna sevgili Zeugmacığım...

      Sevgilerimle, iyi haftalar dilerim..

      Sil
  13. ah büyükada..
    faytonsuz olurmu hiç..

    YanıtlaSil