Safranbolu – Amasra gezimizi anlatmaya kaldığımız yerden devam ediyorum.
Safranbolu’yu, doğal güzelliklerini ve eski bir Bektaşi köyü olan Yörük Köyünü de gezdikten sonra yeniden yola koyuluyoruz. Bu defa durağımız Amasra.
Bartın üzerinden dağ yollarına uzanıp, ormanların arasında, ağaçların birer tünel yaptığı, muhteşem bir görsellik ve renk cümbüşü içinde yol seyrimiz, oldukça keyifli geçiyor.
Dağlardan dolanarak indiğimiz virajlı yollardan Karadeniz kıyılarına vardığımızda, aniden karşımıza çıkan Amasra, muhteşem coğrafi görüntüsü ile, tıpkı Fatih Sultan Mehmed’in bu yöreyi ilk gördüğünde hissettiği duygular gibi, bizi de son derece etkiliyor.
İki adalı, iki koylu beş tepeli Amasra yarımadası, zor denizleri aşıp gelen gemicilerin sığınma ve ticaret limanı olduğu gibi, aynı zamanda Anadolu’nun Karadeniz’e açıldığı ender kapılardan biri olmuş.
13. yüzyılda Cenevizliler tarafından ele geçirilen Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet 1460 yılı Ekim ayında bir sefer düzenler. Şehre hâkim bir tepeye geldiğinde hayranlığını belli eden meşhur sözü eder:
“Lala, lala!, çeşm-i cihan bu m'ola" ve kaleye haber gönderir : " Bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem kalenin anahtarını bana getiriniz.” der.
Bunun üzerine kale komutanı anahtarı Fatih'in bulunduğu tepeye getirir ve şehir savaşmadan zapt edilmiş olur. Sultan Fatih Amasra'yı fethettikten sonra Karabük - Eflani yöresinde yaşamakta olan Kıpçak Türkler' ini buraya yerleştirir. Yani, yörenin ilk Türkleri bu Kıpçaklar olur. Yörenin yerli Rumları ise bir kısmı gönüllü, kalanı zorla İstanbul'a göç ettirilir.
Bizim zapt etmek gibi bir niyetimiz yok elbette. Ama biz de dağları aşıp gelirken birdenbire karşımıza çıkan bu muhteşem manzara karşısında heyecanımızı gizleyemiyoruz. Demek ki Amasra'yı ilk kez gördüğünde boşuna söylememiş, Fatih Sultan; Çeşm-i Cihan yani Dünyanın Gözbebeği diye... evet, o gözler ki bize zümrüt gibi parıldayarak bakıyor. :)
Bu heyecan veren ilk izlenimlerimizin ardından, merkeze doğru inerken, denizle barışıklığını dantel gibi koylarıyla bize gösteriyor Amasra. Sağ yanımızdaki vadide ise Kömür İşletmesini görüyoruz. Bir an, bu tür işletmelerde yaşanan vakalar düşüyor usumuza! kömür işletmesinin hem şehre, hem denize, hem de tarihe düşen kara gölgesini anımsıyoruz.
Ve manzaranın içine daldıkça, kara gölgeler yerini yeniden yeşile, maviye bırakıyor. Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy ve ana karaya bağlı bağımsız adaları ile eşsiz bir görsel güzellik içinde Amasra bize ‘hoş geldiniz’ diyor.
Amasra Meydanı
Bayramda çok yoğun olacağını düşündüğümüz için gelmeden önce rezervasyon yaptığımız ve zor zahmet yer bulabildiğimiz konaklama tesisinin, merkezde konumlanması bizim için birer avantaj oluyor. Zira yolların ve sokakların çok dar olduğunu, gezi öncesinde yaptığımız araştırmalarımızdan öğreniyoruz. Otelimiz merkezde, aracımız işletmenin kendi park alanında güvende, bize sadece Amasra’yı yürüyerek keşfetmek kalıyor. Ona da fazlasıyla gönüllüyüz.. Ne yokuşlara tırmanmak, ne de mızmızlanmak yok, zaten tarihi Amasra avuç içi kadar. Konakladığımız otele yerleşip, küçük bir dinlence molasının ardından gün batımını kaçırmak istemediğimiz için kendimizi atıyoruz Amasra’nın sokaklarına. Sabah yola çıkmadan önce hafif bulutlu olan havadan eser yok şimdi.. pırıl pırıl bir Amasra bizi kucaklıyor..
Direkli Kaya
Antik çağda liman bölgesi olarak kullanılan bu yerde, Kraliçe Amastrist'in Direkli Kaya’da bulunan havuzunu görüyoruz. Kraliçenin bu havuzda denize girdiğine inanılıyormuş.
Amasra’nın altında koca bir tarih uzanmış yatıyor!.
Yaklaşık 3000 yıllık tarihi ile Amasra’da bulunmak bize heyecan veriyor. Tarihçi Strobon’a göre Amasra, M.Ö. 2000 yıllarında Amazonlar tarafından kurulmuş ve adını Esamos olan (M.Ö. 4 yy.’da) bir Pers Prensesi Amastris’den almış. Cromna’nın (Kurucaşile çevresi) yanında önemli bir ticaret merkezi. Köle ve kıymetli maden ticareti yapılıyor. Denizci halk Akhalar ve torunları Kafkasları yağmalayıp, şehirlerine taşırlar. 7000 hanelik bir kent olur Amastrist. Tarih boyunca hep önemini korur.
İhtişamını halen koruyan surlarla çevrili kent sokaklarında gezerken küçük bir adayı ana-karaya bağlayan Kemere Köprüsü’nü görüyoruz.
Amasra sadece küçük bir sahil kasabası değil, Antik Amastris bir yarımadanın ve hemen yakınında bulunan Roma 'Kemere' Köprüsü ile birleştirilmiş adanın üzerinde yer alıyor. Bu yüzden biz de o tarihi dokuyu anlayabilmek için sokak sokak dolaşıyoruz.
Boztepe'nin karşıdan görüntüsü yunusa ne kadar çok benziyor değil mi?
ayrıca Amasra'da denizin içi de yunus kaynıyordu...
ayrıca Amasra'da denizin içi de yunus kaynıyordu...
Kalenin etrafında dolanarak, dik yokuşlardan, tepeye çıkarak, farklı açılardan Amasra’yı seyrediyoruz. Amasra içinde görülen yapılar ortaçağa tarihleniyor. Roma dönemine ait olduğu sanılan bir tapınak ve ambarın kalıntıları dışında devşirme malzemeyle yapılan Bizans Kalesi belli başlı kalıntılar arasında yer alıyor.
Amastris Antik Kentin üzerine konumlanan kent,
tarihi Bizans ve Roma surlarıyla çevrili..
Kaleye güçlü surlar üzerindeki kapıdan giriliyor. Buradan İç Kale’ye geçiliyor. İçkale’ de Cenovalılar’dan kalma haç arması görülüyor. Yazık ki o tarihi yapılardan geriye pek bir şey kalmamış. En kolay korunabilecek türden olan yerler dahi gecekonduya ve harabeye dönmüş.
Kemere Köprüsü’nün yanından kalenin üst kısmına çıkıyoruz. Manzara muhteşem, ama ne kaleye gereken önem verilmiş, ne de çevre düzenlemesi yeterince yapılmış, sanki kale, kendi kaderine terk edilmiş gibi, yer yer çöp birikintilerini görüyoruz. Ey! Amasra Belediyesi diyoruz:) Boztepe denilen yarımada Bizans ve Ceneviz surları ile çevrili, surların bir bölümü ayakta. Bazı sur parçaları bir gecekondunun duvarı oluvermiş. Cenova Şatosu
Bu alanda birkaç turist grubunun hatıra fotoğraflarını çektikten sonra bakımsızlık ve ihmalkârlığa iç geçirerek fazlaca duramadık ve bu yüzden (Cenova Armalı) duvarı da gözümüzden kaçırdık.. (görsel: burdan bkz)
Çekiciler Çarçısı ilçenin en canlı yeri. Daracık çarşı sokakları öylesine kalabalık ki, insan seli arasında yürümekte zorlanıyoruz. Bu yüzden biz de sabahın erken saatinde gidip sokakların fotoğrafını çektik.. Yoksa burayı bu şekilde görmeniz mümkün değil :)
Çarşı da yok yok! Dükkânların içinde de aynı karışıklık göze çarpıyor. Dükkânlarda da aklınıza gelen ya da gelemeyecek olan her şey var. Hakiki ve değerli el-emeği göz nuru işlerden, plastik oyuncaklara, Şile bezi giysilerden taka maketlerine kadar…
Peki Çarşının adı neden 'Çekiciler Çarşısı' ? biz de merak ediyoruz ve araştırıp nedir? bir bilene soruyoruz.
"Çekicilik" ve Amasra Salatası: Bu ikilinin ne ilgisi var, diyorsanız yanıldınız, çok ilgisi var. Çekicilik Amasra'ya özgü bir el sanatı oluyormuş. Günümüzde sadece birkaç ustası kalan 'Çekiciler' genellikle armut ağacından kaseler yapıyormuş.Başka şeyler de yapıyor olsalar da asıl keramet kâsede. Tamamı el işi olan kâselerin salataya özel bir aroma kattığı düşünülmekte imiş. Anlayacağınız Amasra'nın salatası bu yüzden ünlü...keramet salatanın malzemesinden değil, kabından yani. Her lokantada bulunmuyor, ama siz artık öğrendiniz, Amasra'da lokantaya gittiğinizde salatanızı Çekicilerin elinden çıkmış usta işi ağaç kaplarda isteyiniz efendim :)
Amasra Büyük Liman Plajı
Amasra'nın merkezinde yer alan Büyük Liman Plajı geniş kumsalı ve altın kumları ile yöre ve çevre halkın ilgi gösterdiği önemli plajlar arasında yer alıyor.
Amasra merkezde gezerken karşımıza
"Şehit Madencilerimiz Anısına" yapılmış olan bu heykel çıkıyor.
"Şehit Madencilerimiz Anısına" yapılmış olan bu heykel çıkıyor.
Siyah akar Zonguldak deresi, / Yüz karası değil, kömür karası,
Böyle kazanılır ekmek parası (*) Orhan Veli KANIK
Böyle kazanılır ekmek parası (*) Orhan Veli KANIK
Osmanlılar döneminde Bahriyeyi Hümayun sonrasında Mızıka Okulu olarak da kullanılan Amasra Müzesi
Osmanlı’nın Karadeniz’deki Mekteb-i Bahriyesi (Denizcilik Okulu) burada açılır. Aynı bina şimdilerde müze olarak hizmet veriyormuş. Ama biz ne yazık ki müzeyi sadece karşıdan görebiliyoruz. Çünkü, Müze ‘restorasyon’ dolayısı ile kapalı idi. Tam da turistin en yoğun olduğu bir dönemde hem de!.. Oysa Türkiye’nin en önemli müzelerinden biri olmaya aday olacak bir potansiyele sahip olmalı. Neden derseniz, burada yer gök tarihi eser!. Çünkü tarih, hâlâ Amasra’nın bir iki metre altında yatıyor!. Söylendiğine göre bu yüzden, yarım metreden daha fazla temel dahi kazdırılmıyormuş. Müzenin bahçesine baktığımızda dışarıdan görebildiğimiz kadarı ile, gelişi güzel konulmuş antik dönem buluntuları yer alıyor. Bu buluntuların hemen hepsi bina temelleri kazınırken bulunmuş. Anlayacağınız Amasra antik kentin üzerine kurulmuş. bkz
Sağ üstteki Fatih Camii
Amasra kale içi mahallesinde bulunan Fatih camisi eskiden kilise olarak hizmet veriyormuş,
Fatih Camii
Fatih Sultan Mehmet’in, Amasra'ya gelişinden sonra Çeşm-i Cihan ( Dünyanın Gözbebeği) olarak adlandırdığı bu kentin simgesi haline gelen Fatih Camiinde bugün de hutbeler geleneksel olarak kılıçla okutuluyormuş..
Küçük Liman
Tarihi Amasra avuç içi kadar, bu yüzden kıyı şeridini, boylu boyunca dolaşıyoruz. Ardından gün batımını Boztepe'den seyretmek üzere istikametimizi yarımada'nın diğer yakasına çeviriyoruz.
Burada karşımıza tıpkı Gölyazı da olduğu gibi yine bir 'Ağlayan Ağaç' çıkıyor. Bizim ağaçlarımız da analarımız gibi hep ağlıyor. Gülen ağaçlarımız niye yok!..demeden edemiyoruz doğrusu...
Boztepe hemen arkamızda, hafif dik olan yamaca çıkmak üzere yola devam ederken, başka bir şey daha dikkatimizi çekiyor. Karşıda tavşan adası bulunuyor. O yöne doğru bakıp el işaretleriyle birbirlerine bir şeyler anlatan gençleri görünce biz de gayri ihtiyari aynı yöne doğru başımızı çeviriyoruz. Ve işte o zaman, neden olduğunu anlıyoruz.
Karşıda sanki Atatürk’ün profilden bir silueti duruyor!. Belki tam benzemiyor ama, Ata’sını sevenler baktıkları her yerde O’nu görüyorlar işte. Bu sevgi, bu özlem hep yüreklerimizde var olacak ve hiç bir kuvvet onu içimizden söküp alamayacak..
Önde Tavşan Adası, arkada Atatürk'ün yandan profili !
Amasra'da her yerde şanlı Türk bayrağımız dalgalanıyordu. Keşke bu sadece bayram dolayısı ile olsaydı.. Hem bayram, hem de kısa bir süre önce hain pusularda şehit düşen Mehmetçiklerimizin anısına saygıyla asılmıştı bayrağımız...
Kemere Köprüsü, Amasra
Gün batımında Amasra’yı seyrediyoruz, an be an güneşin kızıllığı sarıyor her yanı. Güneş veda ederken ay göz kırpar gibi yüzünü gösteriyor uzaklardan.
*****
Amasra'da tekne turuna çıkan turistler...
*****
Boztepe'den Amasra Panoraması
*****
Hayranlıkla Boztepe'den kuşbakışı Amasra'yı seyrettikten sonra..
tekrar sahile iniyoruz.
*****
Bu arada kıyıdaki çay bahçelerine doğru giderken karşımıza, kendisi de Amasra’lı olan ve genç yaşta hayatını kaybede Sanatçı Barış Akarsu'nun heykeli çıkıyor.
Barış Akarsu'nun Heykeli..
Barış Akarsu Ocak 2007'de çıkardığı son kasetini Amasra'lılara ithaf etmiş. Çok genç bir veda idi hayata... ne diyelim :( ‘ Işıklar içinde uyusun ‘
Biz ise yerli turistiz şimdi bu şehirde. Geldik, dünya gözü ile de gördük... yarın yuvamıza döneceğiz.. 3-4 saat bana mısın demeden yürüdük durduk. Amasra kazan, biz kepçe:) Şimdi günün en güzel dakikalarına geliyoruz. Yorulduk, güzel bir ziyafeti hak ettik. Biraz da midelerimiz bayram etsin ama değil mi:) Biliyorsunuz Amasra balıklarıyla da ünlü ve pek çok özgün balık lokantaları bulunuyor. Üstelik miss gibi ızgara balık kokuları da gelince burnumuza!.. bir an önce yemek için sabırsızlanıyoruz..
Vee… kıyı şeridinde yer alan birkaç balık lokantasına göz gezdiriyoruz. Denizin kıyısında ve sanki neredeyse içinde gibi konumlanmış, tahta masalı salaş restoranları görüyoruz, ama öylesine bir kuyruk var ki, aman Allahım!. daha fazla beklemeyi göze alamadığımız için sade ve temiz bulduğumuz bir restorana girip, siparişlerimizi veriyoruz. Meşhur Amasra Salatası eşliğinde balıklarımızı afiyetle yiyince kendimize geliyoruz. Ohhh dünya varmış ;) karnımız tok, sırtımız da pek olunca, artık tavşan kanı çaylarımızı içebiliriz değil mi!.. Öyle de yapıyoruz, ama bu defa başka bir mekanda. Acelemiz yok, yeter ki manzaramız güzel olsun.
Salaş bir kafe buluyoruz. İşte budur :)) tam bize göre bir ortam, tamamdır. Yavaş yavaş demlenebiliriz artık;) sizi bilmem ama biz, şöyle tavşan kanı, demini iyice almış çayla da, pek âlâ demlenebiliyoruz :)
Ve… artık mehtap bizimdir. Ay bizim, yıldızlar bizim, gece bizim… hayat, onu sevenlere kucağını açıyor, o, yeterince cömert, yeter ki sevgiyle dokunabilsin insan!. Ve her defasında Yaradana ve hayata teşekkür etmeyi de unutmadan...
Ertesi gün otelin terasında harika manzara eşliğinde yaptığımız güzel bir kahvaltının ardından, son kez Amasra’da küçük bir tur daha atıp, İstanbul’a dönmek üzere yola koyuluyoruz. Dünyanın en güzel coğrafyasını dünya gözü ile geldik ve gördük, şimdi artık, yolcu yolunda gerek.
Hem kültürel, hem de birbirinden farklı doğal güzellikler içinde, dolu dolu (3 gece + 2 gün) geçirdiğimiz Safranbolu - Amasra gezimizden memnun bir şekilde ayrılıyoruz. Şimdi keşif yapma sırası sizde...
Esin Bozdemir
SAFRANBOLU - AMASRA TURU
Tarihi Yaşatan Kent Safranbolu - Safranbolu'da bir kültür hazinesi Yörük Köyü
Safranbolu'nun Doğal Güzellikleri - Amasra - Hadrianoupolis Antik Kenti
Safranbolu'nun Doğal Güzellikleri - Amasra - Hadrianoupolis Antik Kenti
Geçen sene oradaydım, özlemişim...
YanıtlaSilSayenizde özlem giderdim, çok teşekkürler <3
@Kahve Yanı,
SilÖzlediğiniz kadar var.. Gerçek şu ki, Amasra harika bir coğrafya..
özleminizi giderebildim ise ne mutlu bana, ben teşekkür ederim :)
Görmeyi istediğim yerler arasında Amasra.
YanıtlaSilÖzellikle ilk iki fotoğrafı çok beğendim, güzel çalışma, kutluyorum.
@Yazdan Kalma,
Silİnsan, gezip gördükçe vatan topraklarına olan sevgisi daha da çoğalıyor..
Amasra' da doğa harikası, çok güzel bir coğrafya..
Beğenileriniz için teşekkür ederim. Esen kalın...
Ha şimdi ha sonra derken bir türlü ayarlayıp da gidemedik Amasra'ya. Heveslendim ama ben yine:) Ellerine sağlık Esincim. Yine güzel fotoğraflar eşliğinde güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilSezer'cim insan gezdikçe,hep daha çok gezmek istiyor değil mi:) ama her yeri gidip görmeye, insanın ne ömrü yeter, ne de bütçesi :));) artık ne kadar gidip görebilirsek :)) biz de 10 yol önce gitmiştik...bir kez daha gidelim dedik..iyi ki gitmişiz;) inşallah siz de bir araya sıkıştırıp gidersiniz, ama kış yerine bahar/ son bahar mevsimi çevredeki beldeleri de görmek için daha bir uygun olabilir..biz 3 güne hem Safranbolu'yu, çevresini hem de Amasra'yı sığdırdık.. Beğenilerin için teşekkürler Sezer'cim..
Gitmeyi çok isteyip de bir türlü planlayıp gidemediğim bir yer Amasra. Bayıldım özellikle fotoğraflara. Büyülü hepsi. Elinize, kaleminize sağlık. :)
YanıtlaSilTakipteyim bundan böyle. ;) Merak ederseniz sizi de beklerim. Sevgilerimle... :)
@complete_the_sentences
SilBu yazıdan sonra artık gitmemek olmaz değil mi;;)
beğenileriniz için teşekkürler..
* not: sayfama hoş geldiniz, iadeyi ziyaretinize geleceğim.. sevgilerimle :))