Hakkında çok konuşulan; tarihsel coğrafyasından, eski çağ dillerine, dinler tarihinden, kültür ve sanatına, idari ve sosyal yapısından, siyasi arenadaki rolüne, geçim kaynaklarından doğasına kadar… yaklaşık 200 yıldır araştırılan 'Işık Ülkesi' LİKYA, her geçen gün çoğalan kazı çalışmaları ve yeni bilgi akışlarıyla geçmişe dair pek çok ayrıntıyı gün yüzüne çıkarmaya ve ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Dağların, yaylaların ve onların vadilerinde akan suların çevresindeki yaşam alanları binlerce yıl boyunca halkların yerleşim ve geçim kaynağı olmuştur. Gerçekleştirdiğimiz onlarca antik kent gezisinde; kâh dağların yamaçlarında, kâh vadilerde, sarp kayalıklara kurulmuş olan o yaşam alanları hep ilgimizi çekmiş, özellikle dağlık alanlardan, kıyılara doğru uzanarak, ucu denizde genişleyip biten Lykia kentleri bizi fazlasıyla etkilemişti.
‘Karasal zenginlik yanında, asıl Lykia’yı Lykia yapan zenginliğin taşındığı denizlerdir.’
Her yerde olduğu gibi Lykia şehirlerinin yerleşim, oluşum ve gelişimini doğa ve ekonomi belirlemiştir. Cebelitarık ile Atlas okyanusuna ve sonradan Süveyş Kanalı ile Hint Okyanusu’na bağlanan Akdeniz bu iki okyanus bağlantısı nedeniyle oldukça zengin bir biyolojik zenginliği barındırıyor.
Dağların en uygun ve güvenlik açısından en korunaklı, coğrafi konumu gereği muhteşem manzarası yanında…vadilerden aşağı inerken kıyılara doğru Eşen Çayı’nın suladığı ovalardaki o biyolojik çeşitlik, faunanın zenginliği, liman kentlerin ışıltısı içinde Liykia’ya ayak basan her hükümdarın bu topraklarda yaşam kurmak adına uğruna savaş verdiği ışıklar ülkesi doğrusu bizi de mest etti!
Anladık ki; ‘Likya hem denizdir, hem de dağdır’
Haritada Antik Likya Bölgesi
Fethiye'den başlayarak Antalya'ya kadar uzanan ve tarihte Likya olarak adlandırılan Teke yarımadasındaki patikalardan bir kısmının işaretlenip haritalanması ile oluşturulmuş yürüyüş rotası ‘Likya Yolu’ ile uzun bir parkur çizilmiştir.
Bu parkur üzerinde Likya Yolu'nun birinci bölümünde: Uzunyurt (Faralya) Köyü, Dodurga Köyü, Sdyma, Pınara - Letoon - Xanthos kentleri ve incecik kumlarıyla eski bir liman bölgesi olan Patara yer alır.
İkinci bölümünde ise: Antiphellos, Apollonia, Simena, Myra, Limyra, Rhodiapolis, Gagai, Melanippe, Gelidonia, Edrassa, Olympos, Chimaera ve Phaselis bulunur.
Biz herhangi bir tura bağlı olmaksızın kendi rotamızı kendimiz belirlediğimiz için yapmış olduğumuz Batı Akdeniz Gezisi kapsamı içinde, ışık ülkesi Likya Kentlerinin de büyük çoğunluğunu gezmiştik. bkz (Simena, Olympos – Chimera , Phaselis, Myra, Arykanda, Termessos )
LİKYA’nın, bereketli toprakları, yüksek verimli ovaları, yer altı ve yer üstü zenginlikleri, denizleri ve kaynak suları ile neden? binlerce yıldır insanların ilgi odağı olmuş ve neden? uğruna bunca savaşlar yaşanmış, antik kentlerin bulunduğu coğrafyayı görünce, bunu çok daha iyi anlıyoruz.
Şimdi, Likya Antik kentlerine gezilerimizi, kaldığımız yerden sürdürmeye ve anlatmaya devam ediyoruz. İlk durağımız Pınara olacak.
Pınara, Antik Tiyatro
PİNALE - PINARA - MİNARE (Minareköy)
Pınara Antik Kenti’ne gitmek üzere yola koyuluyoruz. Fethiye’den Kaş’a giderken Eşen’den 8 km sonra yol bizi Minare Köyü yakınındaki harabelere götürüyor. Ören yerinin içine kadar araçla gidiyor olsak da, asıl bizi bakir vadinin içinde, patikalar arasında yukarılara doğru dağ yollarında heyecan verici tırmanış bekliyor. Çünkü Pınara harabeleri de bu köyün gerisinde, tepede bulunuyor.
Bugünkü Minare Köyü'nün ismi, Liykia uzmanlarına göre “Lykia dilindeki ismi Pinale olan Pınara, yuvarlak anlamına gelir ve bunun da kentin gerisindeki yuvarlakça, yüzü kuş yuvası türünden dikdörtgen mezarlarla dolu minareye benzeyen kayalıktan kaynaklanmış olması olasıdır.” (*)
Mitolojiye göre ise; Ksanthos, Tlos ve Kragos'un kardeşi Pinaros, Tremiles'in 4 oğlundan biridir. Böyle kurulur mitolojide Troya'da; Sarpedon'un yanında yiğitçe çarpışan okçu Pandaros'la özdeşleşmiş olan Pınara.
' Pınara, Likya’nın en büyük kentlerindendir.'
Strabon kent için; "Pandaros’un kızı, yeşil ormanın bülbülü" der. Pandaros’un Lykialı olduğunu söyler.
Pınara'nın tarihine dair okuduğum pek çok kaynakta; 4. yy. da Ksanthos'ta yaşamış olan tarihçi Menekrates, nüfus artışı nedeniyle Ksanthos'a sığınamayıp ayrılanların Pnara'yı kentleştirdiğini anlatır. Buradan da anlıyoruz ki, demek ki kuruluş mitolojilerinden öte, kentin öncesi de vardır. Pınara'nın tarihi İskender'den çok önceye, Troya'ya kadar gitmektedir. Troya Savaşı'nda Pınaralı okçu Pandaros'ın da adı geçmektedir. Ayrıca, Stroban ve daha sonraları Stephanos Byzantions da Pınara'nın Lykia'nın çok önemli bir kenti olduğundan bahsetmiştir.
Pınara Antik Kenti Kaya Mezarları
Lykia Birliği içinde üç oy hakkına sahip 6 şehirden biri olan Pınara, İskender'in ölümüyle Bergama Krallığı'na bağlanmış daha sonra Roma'nın bir şehri olmuştur. Bu dönemde canlanmış ve imar edilmiş ancak 141 ve 240 yılındaki depremlerden büyük zarar görmüş M.S. IX. yüzyılda terk edilmiştir. 1957'de görülen depremde de hasar gören dağdaki kayalar aşağı kaymıştır. (**)
Antik kent kuzeyden güneye yayılan yamaçta konumlanmış. Kuzey, doğu ve güneyden de kent ve kayalık sınırlarında sur duvarları izlenir. Yüksek kayalığa konumlanan Pınara'ya ulaşmak için, antik kentin bakir yollarında yürürken sur duvarları ve kaya mezarları ile sıklıkla karşılaşıyoruz.
Zengin bir bitki çeşitliliği içinde, akçaağaç türleri ve sedir ağaçlarının arasında, antik harabelerin içinde yol alırken hissettiğimiz duygular tarifsizdir.. Yaşayan bilir!.
Bu kentin baş-döndürücü yükseklikteki, yüksek duvar gibi dik sarp kayasının cephesine, iki bin yıl öncesinin olanaklarıyla, güvercin yuvaları gibi gömüt delikleri açan taş ustaları, bugün bile bize, nasıl da inanılmazı başardıklarının birer göstergesi oluyor.
Sarp kayalık vadide yukarıya çıktığımızda karşılaştığımız bu manzara bizleri hayretler içinde bırakıyor. Tek kelime ile muhteşem!.. her yanda taş yontucuların ince işçilikleri!.. tarihe nasıl da kalıcı izler bırakmışlar…
Çevre halkının Delikli Asar dediği bu kaya başlıbaşına anıtsal bir eserdir.
Şehrin akropolü, üzerinde mezarların yer aldığı yuvarlak bir kayadadır.
Buraya güneyden kayaya oyulmuş merdivenlerle çıkmak mümkündür. Akropolün etrafı bir surla çevrili olup buranın Bizans Devri'ne kadar kullanıldığı doğu kısmındaki Bizans yapılarından anlaşılmaktadır.
Akropolün doğu eteğinde yer alan Pınara harabelerinde zengin mimarî kalıntıların bulunması bize buranın eskiden refah içinde yaşayan bir kent olduğunu gösteriyor.
Kaya mezarının üzerindeki boğa boynuzu oldukça ilginç.
* Kragos Dağı’nın (Babadağ) eteğine kurulu olan Pınara antik kentin yerleşim alanı içinde bulunan Tapınak (mezar) kimilerine göre; '"kalp şekli kolonları ve önündeki phallus imgesiyle büyük ihtimalle bir ' aşk evidir.' Bu yüzden burası aslında Aphrodite Tapınağı'dır. "
demek ki burası, Aphrodite'in ayak bastığı diyarlar!.. biz de ayak bastık ama! yoksa şimdi biz de, güzelleşir miyiz daha da :))
Ve… antik kentin en yüksek tepesinde, bir ağacın gölgesine oturup, biraz da manzaranın keyfini sürmek için kısa bir mola veriyoruz...
Pınara'da bir kaya mezarı
Ardından kaya gömütleri yanında yaklaşık 2000 kişilik tiyatrosu, hamam, agora ve odeon ile akropolü gezmek üzere vadiden hafifçe aşağıya doğru iniyoruz.
Esin Bozdemir
Likya gezimiz LETOON ile devam edecek
Keyifli bir gezi olmuş, imrendim, listeme almalıyım. O havaları solumak bambaşka. Teşekkürler
YanıtlaSil@Mehmet Bilgehan Merki,
SilAntik Likya Kentlerini barındıran B.Akdeniz'in (Fethiye - Kaş) ilçelerini de içine alan bu bölgemiz zaten dünyaca tescilli. Muhteşem yerler. Kesinlikle görmenizi tavsiye ederim. Antik kentlerin bakir patika yollarında yürümek dahi çok keyifli..Ben teşekkür ederim.. Size ve ailenize iyi haftasonları dilerim..Esen kalın..
İnsan hayranlık duyuyor "İğneyle kuyu kazmak" gibi adeta.Bir heykeltıraş çalışması gibi. Yıllar öncesinin insanı emek harcarken nasıl da sabırlıymış.
YanıtlaSilSize de çok teşekkürler. Sayenizde yıllar öncesinin bu harika eserlerini daha yakından tanıyoruz.
@Makbule Abalı,
SilNe büyük bir ustalık gerçekten öyle! 'iğneyle kuyu kazar' gibi o yüksek kayalıkların, dağların zirvelerinde, bülbül yuvası gibi o kaya mezarlarını nasıl yapmışlar, inanılır gibi değil!. Binlerce yıl öncesinin insanları, o şartlarda imkansızı başarmışlar!
İlginize asıl ben teşekkür ederim Makbule Öğretmenim. Severek gerçekleştirdiğimiz bu tür kültürel gezileri bloğa post. yaparken dahi çok keyif alıyorum. Size ve ailenize dingin bir hafta sonu dilerim.. Esen kalın..
Merhaba Esin Hanım,
YanıtlaSilDaha önce Saklıkent ve çevresini tanıtan yazınızı ilgiyle okuyup, yanılmıyorsam yorum yapmıştım. Saklıkent'e çok yakın olan Pınara ve bölgesi M.Ö. başlayıp günümüze kadar gelen savaşları, depremleri ve tarihi bilinmezlikleri ile hâlâ keşfedilme yolundadır. Bölge, açık denizin bir parçası ve denizden ulaşımı kolay olduğu için, "neden uğruna bunca savaşlar yaşanmış?" sorunuza istinaden daha çok deniz savaşlarına neden olmuştur. Bu açıdan 'Işık Ülkesi'nin kazı çalışmaları elbette bilinmeyenlerin ortaya çıkarılıp, tarihi gerçeklere yaklaşma adına önem arz etmektedir.
Kanımca işin başka bir boyutu mitolojinin insanlara yaptığı sınırsız katkılardır. İnsanlar, mitoloji ve mitleri, sanki bir sanal hikâye gibi algılar. Bence bu çok yanlıştır.Oysa başka kültürlerin ve evrenin merkezine yapılan yolculukta sağlıklı verilere ulaşmanın çok önemli bir yoludur.... özellikle psikolojik tarih konusunda. Onların verdiği ipuçları, tarihçileri yepyeni ufuklara taşır. Aslında yazacak ne çok şey var.
Yine çıtası çok yüksek, bu çok önemli paylaşımınız ile bölgeyi tekrar gezmiş kadar oldum Esin Hanım... bunun için size çok teşekkür ediyor ve devamını heyecanla bekliyorum.
Çok güzel bir hafta sonu dileklerimle size ve aileye,
Esen kalın.
@Mehmet Osman Çağlar,
SilÜlkemiz yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle, coğrafi konumuyla gerçekten çok özel. Hele ki 'Işık Ülkesi' Likya Bölgesi sizin de belirttiğiniz gibi en çok deniz savaşlarına neden olmuş.'Denizlere hakim olan, cihana hakim olur' sözü, tarih boyunca doğruluğu pek çok defa kanıtlanmış bir söz. Bu yüzden çok savaşlar yaşanmış, çok hükümdarlar gelip geçmiş.. Kazıdıkça her taşın altından bir medeniyet çıkıyor. Araştırmalar ise geçmişe dair pek çok bilgiyi günümüze taşıyor, gerçek birer hazine.
Diğer yandan Mitoloji ve mitler konusu sizin de altını çizdiğiniz gibi, aslında sanal hikâye olarak algılansa da, orada yakalanacak küçücük bir detay dahi bir bütüne ulaşmakta ne kadar değerli bilgileri
bize ulaştırmaktadır.
Değerli yorumunuz için asıl ben teşekkür ederim Mehmet Bey.. Bu yıl antik kentler yazı serilerimi tamamlayabilmeyi ben de çok istiyorum.. Yüklerimi boşaltayım ki, yerine yenileri gelebilsin :) Likya yazım devam edecek, bizi takip etmeyi sürdürünüz efendim ;)
Mehmet Bey, ben de size ve ailenize iyi hafta sonları
ve esenlikler dilerim..
Muhteşem. Beş sene evvel gitmiş, yamaçlardaki kaya mezarlara, bozulmamış doğasına hayran olmuştum. Hemen görüp dönülecek bir yer değil, mutlaka vakit ayrılmalı.
YanıtlaSil@Yazdan Kalan,
SilHem de nasıl!. Yüksek dağın tepesinde, o kayaların içine nasıl oyup yapmışlar o mezarlıkları değil mi!.Hayret edilmeyecek gibi değil. Kesinlikle Pınara'ya gitmeyi düşünenler, en az 3-4 saat ayırmalılar..Bu bakir doğanın içindeki keşif buna değer çünkü... Esenlikler dilerim..
Pınara'yı ilk kez senden duydum ve utandım doğrusu. Tabii bu tamamen benim suçum değil. Kim bilir bana benzeyen niceleri var.
YanıtlaSilBen de çok muhteşem buldum bu bölgeyi. Görsellerde ziyarete gelen insan figürü rastlamamış iyi ki. Bu da o çağlara uzanıp kesintisiz ve harika bir yolculuk. Görmüş kadar oldum diyemeyeceğim maalesef. Çok özendirdin. O bölgeye bir seyahat gerçekleştirdiğimizde mutlaka ziyaret edilecek.
Ellerine emeğine sağlık Esinciğim..
Sevgiler
@Zeugma,
SilBugüne kadar pek çok antik kenti gidip görme fırsatımız oldu, ama bazı antik kentlerin üzerimizde bıraktığı etki çok daha başka oldu Zeugmacığım. Pınara antik kenti de onlardan biri diyebilirim. Efes Antik Kenti de öyle, ama Efes çok göz önünde ve biliniyor. Bunda kimi antik kentlerin, coğrafi konumu gereği dağların tepelerinde kartal yuvası gibi kurulmuş olmalarının etkisi büyük iken, kiminde de günümüze kadar inanılmaz korunarak gelebilmiş olmaları önemli tabi ki. Likya bölgesindeki antik kentleri görmeni çok isterim. Bu arada benim de anlatacağım daha pek çok antik kent var ;) zamana yayarak, sıraya onları da ilave edebilirsin Zeugmacığım...
Ben teşekkür ederim. Sevgilerimle...
Valla Esin'cim, kis moduna daha yeni girmistim ama su resimleri görüp yazilarini okuyunca bir an evvel yine yaz gelse de, tatile gitsek de buralari gezsek diye gecti icimden birden.
YanıtlaSil"Aphrodite'in ayak bastigi diyarlar" ha..okurken bile tüylerim diken diken oldu:) Ilgiyle ve keyifle okudum yazini, cok tesekkürler, eline saglik. ´Gezinin devamini merakla bekliyorum.
EQ,
SilKış mevsimini yarıladık sayılır.Göz açıp kapayıncaya kadar yaz da gelir...
Likya Bölgesindeki antik kentlerin her biri ayrı güzel.. Anlatılagelen mitolojik efsaneler ise bu kentleri daha bir gizemli hale getiriyor..Sevgili Ayşe, beğenmene sevindim. Teşekkür ederim.
Likya serisi devam edecek...
Yıllardır Kaş'a giderim, ilk kez duydum burayı ve utandım doğrusu. Ayarlayıp görmek gerek bir sonraki gidişte. Sevgiler.
YanıtlaSilİmge'cim Antik Likya Bölgesi içinde yer alan antik kentlerin pek çoğu hem tarihi açıdan hem de coğrafi konumu ile etkileyici ama özellikle Pınara Antik Kenti dağların arasına gizlenmiş..o kayaların içine yapılmış mezarlarıyla, harika patika yolu ile gerçekten görmeye değer. Evet senin gibi bir gezgin burayı görmeli bence de :)) Sevgilerimle..
SilMerhabalar,
YanıtlaSilPınara antik kentine gidebilmek için herhangi toplu ulaşım imkanı var mıdır ? en azından yakınındaki Minare köyüne kadar ? Muğla Belediyesi, fethiye müzesi, kültür turizm bakanlığı... her yeri aradım ancak kimse ne ören yerinin yerini ne de ulaşımı olup olmadığını bilmiyor. buraya görmeyi gerçekten çok istiyorum ancak arabamız yok. Eğer hiç bir ulaşım imkanı yoksa fethiyeden yada ölüdenizden araba kiralamayı düşünüyorum. Eğer bilginiz varsa çok rica ederim siz yardımcı olun :)
teşekkürler şimdiden
Merhabalar, Pınara antik kenti Fethiye merkeze 47 km. dir. Eşen'den 8 km sonra, Ak dağın eteklerinde kurulmuş olan Minare köyünün hemen yukarısındadır. Minare köyünün girişinden sonra dik rampaya çıkarsanız Likya medeniyetinin en büyük kenti olan Pınara antik kentine ulaşırsınız. Pınaraya özel aracınızla yada araç kiralayarak veya turlarla gidebilirsiniz. Sanırım araç kiralamanız daha mantıklı. Biz kendi aracımızla gitmiştik. (Saklıkent’in 36 km doğusunda 40 dakika uzaklıktaki Pınara Antik Kentini Saklıkent ve Tlos ile birlikte aynı gün içerisinde gezebilmeniz de mümkün) İyi tatiller dilerim.
SilBu arada Muğla Belediyesi, Fethiye Müzesi Kültür ve Turizm Bakanlığı, en önemli Likya Kentlerinden biri olarak 'Pınara Antik Kenti'ni nasıl bilmezler?.