12 Ocak 2017 Perşembe

Trabzon - Atatürk Köşkü ve Ayasofya Müzesi'nden İzler ve Yansımalar

Ve… Giresun’dan sonra Doğu Karadeniz’in en önemli illerinden biri olan ve tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Trabzon’a geliyor sıra. Karadeniz’in eşsiz güzelliğini, yeşil ve mavinin muhteşem ahengini doyasıya yaşadığımız ve hiç bitmesin istediğimiz Doğu Karadeniz gezimizin son durağı Trabzon oluyor. Ardından Gümüşhane üzerinden rotamızı Doğu Anadolu’ya çevireceğiz ve Erzincan’da birkaç gün konakladıktan sonra istikametimiz yeniden İstanbul olacaktır. 
Giresun’dan hareketle Trabzon’a giderken yolumuzun üzerinde olan Akçaabat’ta kısa bir mola veriyoruz. Yol boyunca, reklam tabelalarında gözümüze takılan Akçaabat Köftesinin tadına bakmadan transit geçmek olmaz tabi ki. Önce ilçe içinde aracımızla şöyle küçük bir tur atıyoruz ve ardından sahil şeridi üzerindeki restoranlara bir göz gezdirelim demeye kalmadan, bir anda kendimizi denize karşı harika konumlanmış bir restoranın içinde buluveriyoruz. Sanki birileri önceden haber vermiş de çok özel protokolmüş gibi hissediveriyoruz kendimizi J)))
Restoranın konumu nefis, Karadeniz sahiline karşı, şöyle manzaranın keyfini çıkararak, bir yandan sohbet edip, bir yandan da Akçaabat’ın leziz yemeklerini tatmak mutlaka oldukça keyifli olacaktır ancak ne yazık ki bizim zamanımız yok, aheste olamayacağız… bu yüzden hemen siparişlerimizi veriyoruz ve kısa bir bekleyişin ardından harika bir sunum eşliğinde gelen Akçaabat köftelerimizi yedikten sonra teşekkür ederek ayrılıyoruz mekandan veeee ‘Trabzon Yolcusu kalmasın!’ diyen muavinin telaşı içinde ;) yeniden koyuluyoruz yollara.
Hava kararmadan bir an önce Trabzon’da olmak istiyoruz. Diğer şehirlerdeki tercimizde olduğu gibi bu defa da merkezde olmasına özen gösterdiğimiz Otelimize nevigasyon aracılığı ile ancak yine de birkaç şehir turunun ardından ;) nihayet ulaşıyoruz.
Trabzon’a daha yaklaşırken bu şehrin ne denli gösterişli ve zengin bir şehir olduğu kanısına varıyor insan. Şehir son derece gelişmiş ve oldukça büyük bir şehir. İstanbul’un zengin semtlerinden hiçbir eksiği yok!.. Yollar, binalar, AVM.ler ve insanlar... Ancak Trabzon'da inanılmaz bir Arap nüfusla karşılaşıyoruz. Parklar, bahçeler, restoran ve kafeler... her yer çoğunluğu Suriyeli olmak üzere adeta bir Arap istilasında! Sanki Arap nüfus, Türk nüfusundan bile fazla!.:( İnanın hiç abartmıyorum!. bu yüzden işletme ve yön tabelaları bile  Arapça yazılmış. Gezdiğimiz diğer Karadeniz şehirlerinde de Arap nüfus vardı ancak Trabzon’ daki gibi değildi!.  Bu istila gerçekten endişe verici bir boyutta! Kısa bir süre önce gerçekleştirdik bu geziyi ve biz sade bir vatandaş olarak tanığıyız bu durumun!. Gittik ve gördük!. Gördüğümüz bu manzara karşısında her geçen gün daha da arabeskleştiğimizi söyleyebiliriz sanırım. Neyse konuyu dağıtmadan tekrar kaldığım yerden anlatmaya devam edeyim ve otelimize giriş yapalım yeniden ;)  
Otele yerleştikten sonra yürüme mesafesinde kısa bir tur atıyoruz şehirde… ve 2 gün geçireceğimiz Trabzon ve çevresinde görmeyi düşündüğümüz yerlerin programını yapıyoruz vakit kaybetmeden. Biz sonbaharda bu geziyi gerçekleştirdiğimiz için güneşi görebildiğimiz günler bizim için birer şans oluyor ve bu yüzden meteorolojiyi de anbean takip ediyoruz. Ve öğreniyoruz ki, bir gün sonrası güneşli, ancak ondan sonraki gün hava yağışlı olacak. Bu yüzden şehir içi ve şehir dışı gezimizi hava durumuna göre düzenliyoruz.
Birinci Gün: Uzun Göl (sabah erkenden kalkıp, kahvaltımızı yaptıktan sonra ‘Uzun Göl’e gitmek üzere yola koyulacağız. 4-5 saat Uzun Göl’de geçirdikten sonra…) Ardından Trabzon’a vardığımızda henüz güneş şehri terk etmemişken burada da Ayasofya Müzesi’ni gezeceğiz. Akşama Boztepe’de Trabzon manzarasına karşı yemek faslı..  
İkinci Gün: Atatürk Köşküne gideceğiz, ardından otelden çıkış ve dönüş güzergâhı üzerinde de Sümela (Meryem Ana) Manastırına gideceğiz.
Bizim gezi programımız yukarıda anlattığım gibi olmakla birlikte ben sizlere Trabzon gezimizi 2 bölüm halinde sunarken; ilk önce Trabzon şehir içinde görülecek yerleri, daha sonra da şehir dışında görülecek yerleri anlatacağım. 
Ve gezimize başlamadan önce, yine her zaman olduğu gibi sizlere kısacık da olsa Trabzon’un tarihinden bahsetmek istiyorum. Ancak bu defa ‘parantez’ yerine küçük bir ‘noktalı virgül’ koyuyorum ;)

Pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Trabzon’un kuruluş tarihi kesin olmamakla birlikte M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzanıyormuş efendim. Yazılı kaynaklarda kentin adına ilk kez Ksenephon’un ‘Anabasis’ adlı eserinde “Trapezus” olarak rastlanmış, ayrıca ünlü gezgin Evliya Çelebi’de meşhur ‘Seyahatnamesi’nde Trabzon’u bakın nasıl tarif etmiş; 
“Bu şehre küçük İstanbul denilse yeridir ve İrem Bağları gibi süslü bir şehirdir. (O’da tıpkı benim gibi düşünmüş vesselamJ)

Elbette bu şehri bu kadar zengin ve değerli kılan durumlardan biri de Asya ile Avrupa İpek Yolu üzerindeki en önemli irtibat noktalarından biri olduğunu ve bu yüzden tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olduğunu söyleyebiliriz. Tarihsel süreçte kentin; Miletler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Komnenos’ların egemenliği altına girdiği bilinmektedir. 250 yılı aşkın bir süre hüküm süren Trabzon Komnenos Prensliği 15 Ağustos 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethiyle son buluyor.
Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği, Kanuni Sultan Süleyman'ın doğduğu ve Ulu Önder Atatürk’ün üç kez ziyaret edip, mal varlığını Türk milletine bağışladığı, Milli Mücadele hareketinin temel dinamiklerini oluşturan bu kentte gezmek, bizim için de bir ayrıcalık olacaktır.
Şehir Ksenophon’dan, Evliya Çelebi’ye, Fallmerayer’den Frunze gibi dünyaca ünlü pek çok seyyaha ilham kaynağı olmuş. Çağlar boyunca farklı medeniyetlerin hüküm sürdüğü şehir bu yüzden birer kültür merkezi konumunda olmuş hep.
Ve şimdi bu bilgilerin ışığında, bunca medeniyetin izlerini taşıyan bu şehirde, keşfetme sırası artık bizde. Tarihiyle, kültürüyle ve eşsiz doğal güzellikleriyle vaktimiz elverdiğince Trabzon’u gezebiliriz artık. 
Haydinnn gezginin seyir defterini açalım o zaman;))
Şimdi seyr-ü seferimiz nereye mi olacak! Burada küçük bir anımsatmada bulunayım size. Biz bu geziyi gerçekleştirmeden birkaç ay önce ANAMED’te  ‘Bizans’ın öteki İmparatorluğu: Trabzon’sergisine gitmiştik. Bu sergide Bizans’ın öteki yüzü: Trabzon derken; bahsedilen Trabzondaki ‘Ayasofya’ idi. İşte ben sizi, bu sergide fotoğraflar eşliğinde ve küçük maketiyle gördüğümüz Ayasofya Müzesi’ne götüreceğim. Ama bu defa maketini değil gerçeğini göreceğiz.  
Konakladığımız Otelin şehir merkezinde olmasının avantajı yol seyri halindeyken dahi pek çok tarihi yapıyı görebilmemiz oluyor. Biz Ayasofya Müzesi’ne gitmek üzere yola koyulurken tüm ihtişamı içinde Trabzon Kalesi karşımızda beliriveriyor sanki bize ‘hoşgeldiniz’ diyor. Şehir merkezinde kıvrıla dolana yol alırken kent surlarının daha iyi görüntüsünü alabilmek için aracımızı kenara park edip fotoğraflarını çekiyoruz.
Trabzon Kalesi (Kent Surları)
TRABZON KALESİ M.Ö. 4. Yüzyılda yapılmış olan kale surları günümüze kadar korunarak gelebilmiş. Bugünkü surların en eski bölümü Roma devrine uzanıyormuş. M.Ö. 4. Yüzyılda şehri gören Ksenephon surların varlığından söz edermiş! anlayın işte surların yaşını! O taşlarda binlerce yılın izleri var!. kim bilir nelere şahit oldu? Kıran kırana ne savaşlar yaşandı buralarda!. Asırlardır yeryüzünde bitmeyen kavgalar, bitmeyen iktidar savaşları sürüp gidiyor!. İnsanlık geçmişinden hiçbir ders almıyor, kan davası gibi neredeyse her yüzyılda bir, bu savaşlar temcit pilavı gibi ortaya sürülüyor ve yeniden hararetlenip alevleniyor.
Tabakhane ve Zağnos Vadileri arasındaki yüksek kaya kitlesi üzerine kurulmuş olan bu bölüm kalenin en eski bölümü oluyormuş. Kale surlarının bükülerek kentin etrafını çevrelemesi ve yamuğa benzetilmesinden dolayı da şehrin adının - Trapez / Trapezus (yamuk) - buradan geldiği düşünülmekte imiş.

Trabzon Surları ‘Yukarı Hisar’, Orta Hisar (İç Kale) ve Aşağı Hisar olmak üzere üç bölüme ayrılıyor. Burada semtlerin isimleri de (aracımızla şehir trafiğinde yol alırken gözlemliyoruz)  hisarın cephesi yönünde konumlanmış olan yerleşime göre aynı isimleri almış.
 Kalenin görüntülerini aldıktan sonra, tekrar yola koyuluyoruz ve… kısa bir süre sonra da Ayasofya Müzesi’nin bulunduğu lokasyona varıyoruz. 

Ayasofya Müzesi'nin bahçesinden içeriye giriyoruz.


izlerveyansimalar.blogspot.com
AYASOFYA MÜZESİ  
Günümüzde müze olarak kullanılan yapı, ( İstanbul'un Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında Trabzon imparatorluğunu kuran Komnenos Ailesinden ) Trabzon İmparatorluğu krallarından 1. Manuel Komnenos  (1238 – 1263) tarafından inşa edilmiş.  
Kral I.Manuel tarafından (1250-1260 yılları arasında) yaptırılan ve bir manastır kilisesi olan 'Ayasofya' adı "Kutsal Bilgelik" anlamına geliyor.
Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında Trabzon’u fethinden sonra ise yapı (bir mimber ve müezzin mahfili eklenerek) kilise'den camiye çevrilmiş.

Ancak ilerleyen dönemlerde (1610'dakente gelen Julian Bordier onarım görmediği için boş tutulan yapının camiye dönüştürülerek ibadet için kullanıldığını bildirmesi üzerine yapı yine ibadete kapanır. 
1865 yılında Müslüman cemaatin topladığı 95.000 kuruş ile Rum ustalar tarafından onarılarak yeniden camiye dönüştürülmüş olsa da 1. Dünya Savaşı sırasında Trabzon'u işgal eden Rus Ordusu tarafından yapı sırasıyla önce depo, sonra hastane ve daha sonra yine cami olarak kullanılmış.
1960 Yılına dek cami olarak kullanılan yapının freskleri 957-62 yılları arasında Edinburg Üniversitesi'nden Russel Trust tarafından temizlendikten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek 1964 yılında müze haline getirilmiş.(*)
Ayasofya yüzyıllar boyunca şehri ziyarete gelen seyyah ve ziyaretçilerin hep ilgisini çekmiş. Tıpkı İstanbul Ayasofya Müzesi’nde olduğu gibi yapının içindeki duvarlar, konuşmaktadır adeta!. 
Geç Bizans dönemi kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olan yapı; kare haç planlı ve yüksek bir merkezi kubbeye sahip. Narteks denilen giriş holü 3 nefli.
Narteksin üzerinde bir şapel var. 3 revaklı girişe sahip olan yapı kuzey, batı ve güney cepheli. Batının en görkemli cephesi güney cephesi. Önemli bir taş işçiliğine sahip olan bu bölümde Adem ile Havva’nın yaradılışı kabartma olarak bir friz halinde anlatılmış. (üstteki fotoğraf)
Ayasofya’nın süslemelerinin önemli bölümünü meydana getiren fresklerde İncil’den alınmış konular canlandırılmış. Kubbede ana tasvir Hz. İsa. O'nun Tanrısal yönünü aksettiren Hristos Pantokrator (Herşeye Kâdir İsa) tarzıdır. Bunun altında bir kitabe kuşağı ve daha altta ise melekler frizi bulunuyor.

Pencere aralarında ise 12 havariler tasvir edilmiş.

İsa’nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi, kıyamet günü gibi sahneler betimlenmiş.

Melekler Frizleri

Burada gördüğümüz melekler frizleri
İstanbul Ayasofya 'Hagia Sophia'daki melek figürlerine benziyor.
Oradaki renklerde mavi hakim burada ise kırmızılar..
ama aynı şekilde büklüm büklüm.. bkz


Yapının tonozlarında da İncil’den alınmış 
dini sahneler yer alıyor.

Genç İsa Kudüs'ü Şerif Mabedinde azizlerle konuşurken (üstte)
Hz. İsa kör bir adamın gözlerini açıyor(muş). (altta) 

*****
Duvarlarda (Pandantiflerde) değişik kompozisyonlar işlenmiş.
Ekmek ve Balık Mucizesi

Yapının içini gezdikten sonra diğer cephelerini görmek üzere dışarıya çıkıyoruz.. 


Batı Cephesi


Üstteki kubbe Havari sayısına göre 12 bölmeli yapılmış.

***

Çan Kulesi
Ve biraz da Ayasofya'nın bahçesini geziyoruz. Kilisenin hemen batısında görülen ve müzeden ayrı bir yapı olarak karşımıza çıkan (yaklaşık 30 metrelik) bu kuleyle ilgili olarak araştırmacıların görüşlerine göre, bu alanda bir manastır vardı ve astronomi eğitimi de yapılan manastırda, kilise ve kule, kompleksin parçalarını oluşturuyordu. Böylesine yüksek bir kulenin astronomi eğitimi için gerekli olan gök cisimlerini gözlemek amacıyla (biraz da bu yüzden manastırın kent merkezinden uzak oluşu) söylenmekte olup hatta, Manastırın fonksiyonu bitince, kulenin bir müddet balıkçı feneri olarak kullanıldığını, daha sonra çan kulesi işlevi gördüğünü, en son da minare olarak kullanıldığını öğreniyoruz. (*)


Ayasofya Müzesi Camii girişi kuzey cepheden



Kuzey Cephe Karadenize bakıyor
ön tarafta ise şapel kalıntıları yer alıyor.

Üstün bir işçiliğin görüldüğü taş plastiklerde Hristiyan sanatının yanı sıra Selçuklu Dönemi İslam sanatının da etkilerini görebilmemiz mümkün. 
Kuzey ve batıdaki revak cephelerinde görülen geometrik geçmeli bezemeleri içeren madalyonlarla, batı cephesinde görülen mukarnaslı nişler Selçuklu taş işlemelerindeki özellikleri taşıyor.(*)


Ve Ayasofya Müzesi 28 Haziran 2013 Cuma günü vakit namazının kılınmasıyla,  52 yıl sonra yeniden Müslümanların ibadetine açılır.

Bahçede, hem Hıristiyanlara, hem de Osmanlılar'a ait mezar taşları bulunuyor ayrıca, çevredeki kazılardan çıkarılan antik kalıntılar da yer alıyor.

Yan tarafında bir çay bahçesi bulunuyor, çay bahçesinin arka tarafında yer alan kabartma heykellerin olduğu taşlar ise bir hayli güzel… yalnız Ayasofya Müzesi ve çevre düzenlemesi biraz daha iyi olabilirdi, sanki biraz kendi haline bırakılmış gibi!  bu harika taşların çay bahçesinin mutfak bölümünde (arka tarafta) atıl bir şekilde durmaları biraz düşündürücü!.
 Ayasofya Müzesi'nin kuzey cephesi 
yukarıda gördüğünüz gibi Karadenize karşı.
Ayasofya’yı gördükten sonra sıra geliyor Atamızın kaldığı Köşke. 
Şimdi burada birden havamız değişecek. Nedeni ise aslında hava muhalefeti dolayısı ile 2. Gün gittiğimiz yerdi Atatürk Köşk’ü. Ancak size şehir içi gezilerimi bu bölümde tanıtmayı uygun gördüğüm için…. Seyir defterimizden bir sayfa çevirerek anlatmaya devam ediyorum. 
Ve rotamızı Atatürk Köşküne çeviriyoruz. Soğuksu sırtlarında, miss gibi yeşilliğin içinde Trabzon’a hakim bir tepede yer alan köşke varıyoruz.
Harika peysajıyla çiçekli bahçenin içinde yeşillikler arasında beyaz renkli asil bir yapı karşımıza çıkıyor.
ATATÜRK KÖŞKÜ MÜZESİ
Köşk 19. Yüzyıl başlarında Konstantin Kabayanidis tarafından yazlık olarak yaptırılmış. Zarif mimarisi ile dikkatimizi çeken yapı, Avrupa ve Batı Rönesans mimarisinin izlerini taşıyor. Büyük ve gösterişli binada Avrupa simgeleri kullanılmış. 
Atatürk Eylül 1924 yılında, Trabzon’a ilk ziyaretini gerçekleştirdiğinde bu köşkte ağırlanmış ve bu konakta kalmış. İkinci kez Kasım 1930 yılında Trabzon’a tekrar gelişinde yine bu köşkte ağırlanmış ve çok memnun kalmış.. Zira bu köşkün bulunduğu alan memnun kalınmayacak gibi değil. Trabzon’a hakim bir tepede üstelik çevresindeki  (küçük bir ormanlık alan diyebileceğim) yeşil alan dolayısı ile biraz da gizlenmiş bir konumda bulunuyor. (Atatürk Görseli buradan)
Üçüncü gelişi olan Haziran 1937 tarihinde ise ( ebedi yolculuğundan yaklaşık 5 ay önce) bu köşkte 2 gün kalıyor ve 11 Haziran gecesi bu köşkte bütün mal varlığını, canından çok sevdiği Türk Ulusuna armağan etme kararı alıyor.  Ve mal varlığının bir listesini hazırlayarak gereğinin yapılması için Başbakana gönderiyor. Atatürk’ün ölümünden sonra köşk kızkardeşi Makbule Boysan (1942) tarafından müze olarak halka açılıyor. 
Müzede, 19. yy sonu ile 20. yüzyıla ait, mobilyalar, porselenler, halılar vb. ile Atatürk’e ait tablolardan oluşan Etnografik nitelikli (344 adet) eser sergilenmiş. 
 Veranda
İçeriye girince birer birer odaları dolaşıyoruz. Sade döşenmiş yapı, büyük pencereleriyle, verandasıyla son derece ferah. Köşkün giriş katında oturma odası, dinlenme odası, yemek odası ve misafir odası bulunuyor.  
 Yemek Odası

Misafir Kabul Odası

Atatürk'ün Vasiyetini Yazdığı Oda

 Geniş holde bilardo  masası yer alıyor.



Mutfak
1.Kata (bir üst kata) çıkıyoruz. Burada çalışma odası, yanında büyük bir yatak odası, bekleme ve toplantı odası bulunuyor.

Çalışma Odası ve yanında bekleme ve toplantı odası.
Atatürk'ün Yatak Odası 
2. Katta ise iki küçük oda bulunuyor. 
**** 
Atatürk Trabzon’daki köşkten mal varlığını milletine adarken şöyle diyor: 
“Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları milletime vermekten ferahlık duyuyorum.”  
Ve Atatürk’ün  11 Haziran 1937 tarihinde bu köşkte söylediği diğer sözler ise;
“Ben olayım, olmayayım, Türk Milleti bâkidir. Görevinizi bana karşı değil, millete karşı yapacaksınız.” 
“İnsanın serveti, kendi manevi kişiliğinde olmalıdır. Ben büyük milletime daha neler vermek istiyorum. “ 

“Hayatımın hatırlayabildiğim en mutlu dakikalarını yaşıyorum. Yıllarca önce düşündüğüm bu işi Trabzon'da tamamlamak mukaddermiş.  “   
Atatürk’ün bu kararı Trabzon halkı için olduğu kadar Türk Tarihi için de sonsuza denk unutulmayacak ve sürekli örnek teşkil edecek bir davranıştır. 
Canım ATAM! üzerine başka bir lider yok!. Etkilenmemek mümkün değil!.
Köşkün içinde gezerken o dakikalarda bizden başkası yok! Atatürk’ün hepi topu bir hafta kaldığı ve bizim de çok kısacık da olsa aynı mekanın içinde bulunduğumuz o dakikalarda hissettiğimiz duygu yoğunluğu tarifsiz! Ruhun şad olsun Aziz Atam! Sen düşüncelerinle daima yaşayacaksın!  

Atatürk Köşkü'nün Bahçesi 

Böyle tarifsiz duygularla ve kıvançla ayrılıyoruz Atatürk Köşkü’nden...

Atatürk Köşkü'nün yakınında bulunan 'hediyelik eşya satan' mağazanın
etnografik eşyalarla donatılmış olan bahçesi dikkatimizi çekiyor
 ve kameramıza işte böyle yansıyor.

  Boztepe'den Trabzon panoraması

Geldik finale, bütün gün ayaktaydık, artık güzel bir yemeği hak ettik..  
Veee gün batımını (tıpkı Ordu’da olduğu gibi burada da aynı isimde yer alan) Boztepe ‘de nefis bir akşam yemeği eşliğinde Trabzon panoramasını seyrederek ve daima hayata teşekkür ederek kapatıyoruz. 
 Esin Bozdemir
©İzler ve Yansımalar
Devam edecek 
(*)

16 yorum:

  1. Gezdiğim yerleri sizden dinlemek hoş. Köşkte giriş koridorundaki duvarda asılı haritayı resimlemediniz mi? Atatürk'ün Dersim harekatı sırasındaki harekat planları birliklerin konuşlanmasına ilişkin ve kendi eliyle çizdiği işaretler bulunmaktaydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Bilgehan Merki,
      Teşekkür ederim. Evet anımsıyorum, daha önce siz de bloğunuzda Atatürk Köşkü Müzesi'ni paylaşmıştınız.
      Köşkte böyle bir haritayı görmedik. Gerçekten önemli bir belgeymiş, görsel arşivimizde olmasını isterdik.

      Sil
  2. Yeniden gezmek ne güzel geldi. Ayasofya'nın bahçesindeki o kafede kuymak yiyebilseydiniz keşke :)

    Evet Trabzon'dan sürekli Arabistan 'a uçuşlar var, biz de oradan anladık durumun vehametini :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Handan
      Yoksa sizinle yakın tarihlerde mi gitmişiz Ayasofya'ya..Boztepe'de gün batımına yetişmek istediğimiz için oyalanmak istemedik. Bir daha ki sefere inşallah :)
      Gerçekten vahim bir durum. Plansız, nizamsız, sorgusuz,sualsiz herkes çok rahat geçiyor sınırlarımızdan!.( bir de topraklarımız satılıyor:( yazıktır!

      Sil
  3. Keyifle okumaya başlamıştım ki Arap istilası hayli canımı sıktı. Hazır, şimdi Sürmene'de ormanlar da yanmışken... Ne oluyor ya? Parayı bastıran her Arap gayrimenkul sahibi mi olacak ülkemizde sürekli. Böyle böyle sırf Arap nüfusu olacak cennet gibi şehirlerimizde.
    Trabzon ne kadar güzelmiş. Karadeniz demek özellikle Trabzon demek bence. Gerçekten de küçük İstanbul. Ayasofya'sı bile var. Atatürk Köşkü'nü gezerken de Dolmabahçe Sarayı gibi hissettim. Her Türk vatandaşının mutlaka gidip görmesi gerekir. Senin şu harika rehberliğin ile sunduklarını gidip dünya gözüyle görmek, pekiştirmek gerekir. Hayatımda yediğim en lezzetli köfte Akçaabat köftesidir. Gidip bir de yerinde yemek gerekir.
    Çok detaylı ve doyurucu bir posttu her zamanki gibi. Emeğine, rehberliğine sağlık Esinciğim.
    Daha nice keyifli gezilerde buluşmak üzere, sevgiler ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      Ah ki ne ah Zeugmacığım! korkunç bir Arap istilası var. Memleketin satılmadık yeri kalmadı, Trabzon'da nereye adım atsak her yerde Araplar vardı. Büyük bir çoğunluğun hali vakti yerinde ancak bu yeter mi medeni olmaya!. geldikleri yerleri çoktan unutmuşlar! deniziyle, yemyeşil dağları, yaylalarıyla, şelaleleriyle gerçekten doğa harikası topraklarımızda; cennetin ortasına düşmüşcesine inanılmaz bir şaşkınlık, şımarıklık, görmemişliğin yada sonradan görmüşlüğün o tuhaf hallerini taşıyorlar. Yediklerini içtiklerini her yere atıyorlar:(( Pek çok esnafla ayak üstü de olsa konuştuk..evet şehirde sıcak para olduğu kesin diyorlar..inşaat sektörünü nasıl canlandırdılar, ancak piyasayı da alt üst ettiler! fiyatlar onlar gelince tavan yaptı...çünkü çok rahat satın alabildiklerini, kendi insanımızın ise alım gücü düştüğü için...mağdur olduklarını söylüyorlar. Pek çok işletme Arapların eline geçmiş.. bizimkiler de yanlarında çalışıyormuş. Dağları parsel parsel satın aldıklarını, kısa bir süre sonrada otel yapacaklarını vs. söylüyorlar.
      İnsan, kendi halkını mağdur ederek, yabancılara vatan topraklarını bu kadar rahat satar mı! akıl alacak gibi değil!. kanla alınmış o topraklarda, şehitlerimizin kemikleri sızlayacak!. doğamız desen katlediliyor.. O özgün yaşamıyla, yıllarını toprağına adamış, emektar,çalışkan Karadeniz kadınımızın, erkeğimizin feryadı, isyanı son derece haklıdır!.Artık 'yeter' demekten bıktı herkes..
      Gezi boyunca çok ama çok üzüldüğümüzü söylemeliyim.
      Gerçekten vatanımızın dört bir yanı cennet. Ancak bu şekilde yakılıp yıkılarak..satılıp beton yığınına dönüşen topraklarımız böyle giderse cehenneme dönüşecek!. bilinçsiz ellerde hem ülkemiz hem de yakın coğrafyamız ne hallerde!. şiddetli bir sarsıntı yaşıyoruz aslında!. bakalım, gelecek günler nelere gebe!.

      Değerli yorumun için ben teşekkür ederim Zeugmacığım.
      İnşallah milletçe güzel günler görürüz de gönül rahatlığı için de gezebiliriz. Sevgilerle...

      Sil
  4. Araplar ! ''Çekirge sürüsü gibiler'' diyeceğim de bizimkilerin sırf para uğruna bir takım saçmalıklara göz yumduğu gerçeği tokat gibi yüzümde patlıyor. Yaşlanınca köye yerleşme hayalim her tarafın Arap olduğu bir karmaşa ile son bulacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @acemi blogger
      İnsan ne diyeceğini bilemiyor!..konuşsak çok şey var, ancak hepsi boş!. bir realite var ki, ülkemizin kimyası bozuldu!. resmen genetiğimizle oynuyorlar. Para uğruna sattık her şeyi!. Bizim değil ama sanırım başkalarının hayalleri gerçek oluyor. Karadeniz Arapların, Akdeniz kıyıları Avrupalılar'ın (Almanlar, İngiliz ve Fransızlar..) istilasında!.Turist olarak gelmeye benzemiyor ki, toprak satın alınca işin rengi değişiyor!. Üzgünüm :(

      Sil
  5. Sosyal medyada dolaşıyor ya Esincim Trabzon'da Araplara özel hazırlanmış inşaat afişleri. Abartıyorlardır belki demiştim ama siz de gözlemlemişsiniz Arap nüfus yoğunluğunu. Trabzon halkını çok yadırgadım şimdi, para için yabancılara bu kadar fazla mal mülk satılmasına karşıyım.
    Ayasofya çok önemli bir Bizans yapısı. Derslerimizde ayrıntılı görmüştük. Gidip görmek de nasip oldu. Bahçesinde kalabalık bir grup olarak kahvaltı yapmıştık. Çok iyiydi, o geldi aklıma:) Yalnız Atatürk Köşkü'nü gezememiştik. Zannediyorum niyetlendiğimiz gün kapalıydı. Sayende bir kez daha analım Atatürk'ü, nurlar içinde yatsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser perker,
      Hepsi gerçekmiş Sezer'cim.Arap nüfus yoğunluğunu gözlerimizle gördük..Şehir merkezinden, çevre ilçelere kadar kapatmışlar her yeri. Ne yazık ki kökü sağlam olmayan bazı insanlar makam ve para karşısında onursuzlaşabiliyorlar. Eğer ki gerçek 'vatansever' olsalardı, ata yadigarı olan vatan topraklarını böylesine ellerinden çıkarmazlardı.
      Anımsıyorum daha önceki 'Anamed' sergisine yaptığın yorumda bahsetmiştin..Hayırlı işler vesile oluyor yeni yerleri görmek için de, iyi de oluyor :) Ayasofya'da bulunduğumuz saatlerde bahçe inanılmaz kalabalıktı..sabahın erken saatleri mutlaka daha sakin oluyordur. Biz aynı akşam Boztepe'ye çıktık..Daha dingindi, gün batımını seyretmek iyi geldi..hele ki yemeğin üzerine tepsilerde semaverde gelen çay ise günün yorgunluğunu üzerimizden aldı:) Bazen öyle şanssızlıklar oluyor, artık ne çıkarsa bahtımıza.. o zaman mutlaka başkaca bir b planı giriveriyor nasılsa devreye :)) Ata'mız daima her yerde bizimle!. ışıklar içinde uyusun.
      Sevgiler, esenlikler Sezer'cim..

      Sil
  6. Cok isterdim bir gün oraya yolumun düsmesini ve bu müzeyi görebilmeyi. Tüylerim diken diken izledim bazi fotolari. Atamizin yasadigi , elinin ayaginin degdigi yerleri yakindan görmek bile ne güzel, ne ilginc...

    Ellerine saglik Esin'cim, muhtesem bir yazi olmus yine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @EQ,
      Bu yaz ne güzel Akdeniz ve Ege kıyılarını gezdiniz, inşallah bir tatil programınızı da Karadeniz'e ayırırsınız o zaman gezersiniz Ayşe'cim..biz bile TR. de yaşadığımız halde ancak yeni görebiliyoruz. Ömrümüz elverdiğince ne kadar gezebilirsek :) Ben teşekkür ederim Ayşe'cim..Sevgilerle..

      Sil
  7. "İnsanın serveti kendi manevi kişiliğinde gizlidir." Atatürk'ün her sözünde farklı bir değer buluyor insan.
    Yıllar önce bir grup arkadaşımızla Trabzon'a gitmiştik. Ama sizin anlatımınızla, fotoğraflarınızla tanımak bir başka. Mutfak eşyalarıyla yapılan düzenlemeler ilgimi çekmişti.
    Atatürk'ün çalışma odası ne kadar sade ve güzel.
    Boztepe'den Trabzon panoraması harika.
    Elinize, emeğinize sağlık.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Makbule Abalı,
      Atatürk'ün söylediği 'bilgece' sözler ne kadar değerli, ne kadar yerinde!.
      Köşkü gezerken çok farklı duygular yaşıyor insan. Çalışma odası, dinlenme odası ve
      diğer odalar da son derece sade ve zarif döşenmiş. İlk kez gördüğümüz şehirlere tepeden bakmak coğrafi konumunu anlayabilmek açısından da önemli oluyor ve Boztepe'den Trabzon panoraması çok güzeldi. Ben teşekkür ederim. Sevgilerle..

      Sil
  8. Mehmet Bilgehan bey gibi defalarca gittiğim Karadeniz'i, özellikle çok sevdiğim Trabzon'u sizin kaleminizden tekrar okumak, gezmeye hiç fırsat bulamadığım Atatürk köşkünü gezmek ve yeni bilgileri akıcı anlatımınızla edinip öğrenmek yine çok keyif vericiydi. Teşekkürler Esin Hanım.

    Ailenizle çok güzel bir yeni haftada olmanız dileklerimle,
    Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Osman Çağlar,
      Doğu Karadeniz'i aslında bir de doğal güzelliklerini tadabileceğimiz bir mevsimde gitmek gerek. Yaylalarına çıkabilmeyi de çok isterim.. Atatürk'ün kısa bir süreliğine de olsa konaklamış olduğu köşkte bulunmak ayrıca farklı bir duyguydu. Değerli yorumunuza asıl ben teşekkür ederim Mehmet Bey..
      Ben de size ve ailenize iyi haftalar dilerim. Esenlikle...

      Sil