Ülkemizin dört bir yanı antik kentlerle çevrili. Özellikle kıyı şeridindeki antik kentler konumları ile de görmeye ve keşfedilmeye değer güzellikte. Tatil denildiğinde pek çok insanın aklına gelen öncelikle güneş, kum ve deniz üçlemesidir. Denize girip serinlemek, güneşi doyasıya tende hissetmek güzeldir elbette ancak tatil süreçlerini çok daha verimli, çok daha zengin kılacak başkaca alternatifleriniz de vardır. Bu bereketli topraklarda, aynı suyu, havayı ve güneşi solumuş, bizden binlerce yıl öncesinde yaşamış olan insanların izlerini süreceğiniz nice 'antik kent' vardır. Üstelik bu antik kentler tatil beldelerinin çok da fazla uzağında değildir. Bu antik kentler ki, kültür miraslarımızdır bizim.
Kimi zaman patikalarda kıvrıla dolana yürürken, kimi zaman da belki biraz sarp kayalıklara tırmanarak, antik kalıntılar arasında yol alırsınız ki, bu bir çeşit spordur aynı zamanda ve keşfetmenin dayanılmaz cazibesi içinde, vardığınızda o antik kente, bir anda karşılaşacağınız manzara karşısında bambaşka duygular içinde bulursunuz kendinizi.
Öyle ki, bu antik kentlerin büyük bir bölümü savunma amacıyla genellikle dağların zirvelerine, tepelere kurulmuştur...kimileri de denizden gelecek tehditlere karşı kıyılarda korunaklı bir şekilde kaleler ve surlarla çevrilidir. Doğrusu ben, antik harabeler arasında, bizden binlerce yıl önce yaşanmış kültürlerin izlerini sürerken çok heyecanlanıyorum. Taş yontuculuğun birer ürünü olan her eserde ve antik yapıda, o an geçmiş gözümün önüne geliyor!. okuduğum ve öğrendiğim tarihi bilgilerin ışığında, kimi zaman da mitolojik kahramanların siluetleri arasında ben de kendime bir rol biçiyorum. Böyle anlarda özellikle Strabon imdadıma yetişiyor hemen.
Anımsarsanız daha önce gerçekleştirdiğimiz seyahatlerimizde pek çok antik kenti sizlerle paylaşmıştım. Hem tatil beldelerini, hem de antik kentleri içine alan gezilerimizi sizlere yol göstermesi açısından, bazen de bölgeler halinde aktarmıştım. Kapıdağ Yarımadası, Kuzey Ege, Batı Karadeniz, Doğu Akdeniz, Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz, Likya Kentleri bunlardan bazılarıdır.
Kış yavaş yavaş bize veda ederken, cemrenin ilki de havaya düşmüş bize baharın gelmekte olduğunu müjdelerken, şimdiden tatil planlarını yapmaya hazırlanabiliriz değil mi!. Güneş içimizi ısıtıp, gezgin ruhumuzu havalandırırken biz de bu defa pusulamızı Ege'ye çeviriyoruz. (yanda Euromos Antik Kenti ) Ve....
Ege'nin güneybatı kıyılarında Karyalılar'ın izlerini sürmek üzere Euromos'un ardından bir başka Karya kentine İasos'a gitmek üzere yola koyuluyoruz yeniden. Ama öncesinde kısacık da olsa Karya tarihine değinmek isterim.
Antik çağlarda Karya olarak adı geçen bölge günümüzde Halikarnas Balıkçısı'nın kentini de (Bodrum) içine alan, Büyük Menderes Nehri'nin güneyi, Muğla ili kuzey kısımları ve içerideki bölgeye denk gelen coğrafyanın bulunduğu alandır.
Bölgenin oluşumu eski Yunan kavimlerinin Anadolu'nun Ege kıyılarında koloniler kurmaya başlamalarından öncesine dayanmaktadır.
Bir uygarlık düzeyi yaratmış olan Karyalılar’ın Anadolu'nun bir yerli halkı olduğu tarihçiler tarafından kesinlik kazanmıştır.
Herodot'a göre, Karya isminin, efsanevi kurucu kralları Kar'dan türetilmiş olduğu ve bu dilin ise komşu Lidya, Likya ve daha kuzeydeki Misya dilleri gibi, Hititlerin ardılı Luvi dilinden türemiş yerli bir Anadolu dili olduğu yönündedir.
Karyalılar, M.Ö. 2. bin yılının sonlarından itibaren güneybatı Anadolu'da varlıkları bilinen ve Karya uygarlığını kurmuş bir kavimdir.
Başkentleri başlangıçta Mylasa'da (Milas) iken, MÖ 4. yüzyılda Mausolus tarafından Halikarnas'a (Bodrum) taşınmış, ancak Mylasa önemini korumuştur. Yaklaşık olarak Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasındaki bölgeye denk gelen yayılma alanlarında çok sayıda köy ve mezra türü yerleşimin bir araya gelerek oluşturduğu federasyonlar etrafında örgütlenmişler.
Karyalılar, Homeros, Herodot ve Strabo'nun yanı sıra, Tevrat'ta ve Mısır hiyeroglif yazıtlarında da anılmakta ayrıca bu dönemde özellikle paralı askerlik yaptıkları da bilinmektedir.
Anlayacağınız bu defa kökleri yerli Anadolu halkına kadar uzanan kadim topraklara ayak basacağız. Ege kıyılarında keyifli bir yol seyrinden sonra İasos Antik Kente ulaşıyoruz.
İasos -ya da İassos- Güllük Körfezi’nde güneye doğru çıkıntı yapan küçük bir yarımadada muhteşem bir coğrafyada bulunuyor.
Antik Kentin üzerinde ise günümüzde Milas İlçe merkezine 28 km mesafedeki Kıyıkışlacık Köyü bulunuyor. Üç tarafı denizle ve zeytin ağaçlarıyla çevrili benzersiz bir manzaraya sahip olan İasos vakti zamanında antikçağın önemli limanlarından biri imiş.
Zeytin ağaçlarının arasından tepeye tırmanırken Arif DAMAR* dizeleriyle tercüman oluyor o an ki hislerime!
Denize yakın olacaksın / yapraklarında ışık / Ta derinlerde köklerin. / Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek / Yaşamak her gün.*
Kıyıkışlacık Köyü köklü tarihi ve muhteşem coğrafi konumundan dolayı son zamanlarda tatilcilerin de gözde merkezlerinden biri haline gelmiş. Kıyı boyunca balık restoranları dikkatimizi çekiyor. Burası şirin mi şirin bir kıyı köyü.
Köy tepelere doğru hafifçe yayılmış. Her bir evin manzarası da bir hayli güzel. Köyde konaklamak için kimi evler pansiyon hizmeti de veriyormuş. Böyle kalması çok daha iyi, yani otel işletmeciliği devreye girdi mi buranın doğal halinden eser kalmaz çünkü. Biz böyle düşünürken daha sonra tepelerde bir yerde henüz yeni başlamış olan bir iki betonarme inşaat dikkatimizi çekiyor, ancak ne, nedir? bilemediğimiz için bir yorumda da bulunmak istemiyoruz.
Ve artık Karya kenti İasos’u keşfe hazırız. Zeytin ağaçlarının altında antik kent harabelerinin arasında meraklı gözlerle bakınarak dolaşıyoruz. İasos önceden bir ada imiş ancak zamanla, ada ile deniz arasındaki açıklık alüvyonlarla dolunca yarımada halini almış.
Kentin bulunduğu küçük yarımadadaki kazılar İtalyan arkeologlar tarafından 1960 yılından bu yana yürütülmekte imiş.
İassos kenti iki sıra surla çevrilmiş. Klasik dönemden kalma içteki sıra, değişik burçları ve kapılarıyla dikkati çekici. Bu surlardan pek azı günümüze ulaşabilmiş. Onların kalıntılarından düzgün olan taşlar 19. yy. sonunda, Bebek rıhtımı gibi yapı işlerinde kullanılma üzere İstanbul'a getirilmiş.
İasos Antik kentini gezerken dünyada çok az örneği bulunan kırmızı tonlardaki, mermerler dikkatimizi çekiyor. Üstelik bu mermerler Ayasofya Müzesi’nin yapılışında da kullanılmış.
Anlayacağınız Kutsal Bilgeliğin yeryüzündeki büyük yapıtlarından biri olan Ayasofya Müzesi’nin yapı taşlarında buram buram tarih kokan İasos Antik Kenti ‘nin de bir katkısı olmuş. Bunu aklımızın bir köşesine yazıyoruz. Bundan sonraki Ayasofya gezilerimizde antik çağın bu kadim şehrini anmadan geçmeyeceğiz bir daha!
Meclis Binası olarak da kullanılan - Odeon - Tiyatro -
Kemerli kapılardan geçilerek ulaşılan bu geniş alan halkın toplandığı Agora Meydanıdır.
Antik Kentin Güneybatı köşesinde yer alan ‘Meclis Binası’ M.Ö. 4. yüzyılda inşa edilmiş ve ilerleyen dönemlerde tiyatro olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ağırlıklı olarak Helenistik Dönem’e ait oluklar ve küçük kanallara ulaşılan
bölümde ayrıca Bronz Çağı dönemine ait buluntulara da rastlanmış. Burada bir de Geometrik Dönem Mezarlığı’nın yer aldığı kısım da mevcuttur. Çok sayıda sunakla karşılaştığımız İasos Antik Kenti çeşitli kutsal yapılara da ev sahipliği yapmaktadır.
Antik İasos kenti'nin tarihi İ.Ö. 3000'lere kadar uzanıyor.
* İÖ 4. yüzyıla ait olan (Helenistik) tiyatro, kentin kurulu olduğu tepenin kuzeydoğu yamacına yaslanmış.
* Tiyatronun yakınında Arkaik dönemden Roma dönemine değin yapılmış evlerin temelleri bulunuyor.
* Güneyde teraslar üstünde Demeter ve Kore Tapınağı'nın, Mozaikli Ev diye anılan yapının ve sarnıçların kalıntıları yer alıyor.
* Tapınağın hemen doğusunda, limanın ağzını kaplayan rıhtımın ya da dalgakıranın izleri görülüyor. Tam kıyıdaki
* Batı limanında ise denizin ortasında halâ yıkılmadan dimdik duran kule kalıntısı bulunuyor. Bizans döneminde yapılmış bir fener olduğu düşünülen bu kule, yaklaşık 3 bin yıllık kesintisiz yerleşimin de bir göstergesi.
İasos'un başlıca gelir kaynakları; balıkçılık, mermer ve Mısır Ordusu'na gönderdiği paralı askerlerdi.
Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof Strabon'da, antik çağlarda burada bir limanın varlığından ve halkın geçim kaynağı'nın balıkçılık olduğundan söz ediyor.
İasos'ta ünlü kişiler de yetişmiş. Bunlardan biri felsefeci ve kaderci düşünür Kronos Diadoros'tur. O halde biz de ünlü düşünürün bir sözünü anmadan geçmeyelim..
"Geçmiş olan her şey zorunlu olarak doğrudur ve "olanaklıdan olanaksız çıkmaz." önermelerini ileri sürmüş.
Bu şirin antik kentle ilgili Strabon ise şu öyküyü fısıldıyor kulağımıza:
"Bir kitara şarkıcısı konser verirken bütün halk bir süre onu dinler; fakat balık satışını duyuran çan çalınca, ağır işiten bir kişi dışında herkes onu bırakarak balık pazarına yönelir. Bunun üzerine, kitarayla şarkı söyleyen ona der ki: 'Bayım bana verdiğiniz onurdan ve müzik sevginizden dolayı size minnettarım, çünkü bütün ötekiler,çanın sesini duydukları an hepsi gittiler. ' Adam der ki: 'Ne söylüyorsun, çan çalmış mıydı? Ve şarkıcı 'Evet' deyince, adam 'Uğurlar olsun' der, kalkar ve (balık pazarına doğru koşarak) oradan uzaklaşır."
'Ah be Strabon! olmadı şimdi, bu öykü üzerine biz nasıl gideceğiz 'balık pazarı' na' desek de ;) uzun yollardan gelmişiz, 'Balık Pazarı'nı görmeden olmaz diyoruz. Üstelik bir de hatıra fotoğrafı çekmeyi ihmal etmiyoruz ;)
Tepeden kuşbakışı baktığımızda kıyıda bir antik yapı dikkatimizi çekiyor. (Alttaki foto.) Tarihi neredeyse ortaça uzanan ve 'Kilitkapı' olarak da adlandırılan bu yapı gemilerin giriş çıkışını kontrol etmek üzere yapılmış.Üzerinde bir menderekle ulaşılan ve iki kule arasında zincir bir halatla gemilerin giriş ve çıkışını kontrol eden yapı aynı zamanda korsanların antik kente girmesine de engel olurmuş. Antik Çağın feneri de diyebiliriz bu yapıya.
Sahile yakın yol üzerindeki odeon, tepedeki surlar, yaklaşık 2 bin kişilik tiyatro, tapınak kalıntıları, balık pazarındaki yapı, liman kalıntıları arasında dolaştıktan sonra...
Sıra geliyor bu harika manzaranın keyfini çıkarmaya.
Bulunduğumuz yerden manzaramız ise işte böyle dostlar.
Surların üzerine çıkıp, burçların arasından ayaklarımızı sarkıtarak oturuyoruz. Böyle anlar için zulamızda hazır bekleyen soğuk içeceklerimizi çıkarıp, harika manzaraya karşı aheste aheste üzüm şıralarımızı da yudumlayarak ;) kadim çağlara el sallıyoruz... 'Yaşamak güzel şey be arkadaş' Yaşasın hayat!...
Esin Bozdemir©İzler ve YansımalarKarya Kentleri gezimizHalikarnassos ile devam edecek.
Çok beğendim tesekkür ediyorum bodrum tarihi hakkında keyifle bilgi aldım emeğinize yureğinize sağlık olsun
YanıtlaSilYalıkavak'tan emel ertuna
@Emel Ertuna
SilBeğenmeniniz ve ilginize asıl ben teşekkür ederim Emel Hanım. Ülkemizin dört bir yanı birer cennet ve keşfedilmeği bekleyen nice zenginliklerle dolu. Gördüğümüz yerleri okurlarımızla paylaşmak bizleri ayrıca mutlu ediyor. Bizden de Yalkavak'lara selam olsun...Esenlikle..
Çok hoş önümüzdeki yaz planım bura odaklı teşekkürler
YanıtlaSilŞimdiden keyifli tatiller diliyorum.
Sil