Bir haftayı daha su gibi akıp geçirdik hayatımızdan. Güneşliydi havalar, yazın son demlerinden üç beş gün de olsa ödünç almış gibiydi sonbahar. Sıkıcı gündemlerin ve boz bulanık memleket havalarının aksine, sanki biraz da gönlümüzü almak istemişti bu sıcak havalar, belki de bu yüzdendir güneşli ve güzel günlerin daha hızlıca geçivermesi ömrümüzden! Ama öğrendik ki, haftasonumuz yağmurlu olacakmış, havalar yeniden mevsim normallerine geri dönecekmiş. Bu demek oluyor ki ancak kapalı mekânlar bizi paklar. Güzel de olur. Seviyorum ben, tıpır tıpır yağmur yağarken bir yandan kahvemi yudumlayıp, kitapların içine gömülmeyi, ya da patlamış mısır eşliğinde, bacaklarımı uzatıp film seyretmeyi. Gündüz kitap okuyorsam, geceyi filmlere ayırmayı.
Bu hafta 'Maskelerle Çevrili Bir Hayat' Tesla'yı okumaya başladım, kitabı yarıladım, gayet akıcı bir uslubu var yazarın, sindire sindire okunacak kitaplardan, keyifle okumamı sürdürüyorum. Kitap belki 3-4 günde bitebilirdi ama ben öyle kült kitaplar okuyorken - bu arada kitap 480 sayfa - araya mutlaka başkaca okunacak şeyleri sıkıştırıyorum. Böyle bir okuma alışkanlığım var benim. Çok ince ve konusu hafif bir kitap ise o zaman buna gerek kalmıyor zaten başladığım gibi birkaç saat içinde bitiriyorum. Bu defa ikinci bir kitap yerine, hiç aksatmadan aldığımız aylık dergilerimiz (tarih, arkeoloji, gezi, sinema, foroğraf, kitap dergileri) giriyor devreye. Kimi benim ilgi alanıma giriyor, kimi de eşimin. Dergilerin çoğunu okudum, bazılarına da şöyle bir göz gezdirdim, önemli bulduğum yerleri işaretledim, işaretlerimi de aradığımda bulabilmem için aklımın bir köşesine yazdım. Ve yeni 'kitap listeleri' oluşturdum. Anlayacağınız, kitaplar, dergiler ve filmler vardı gündemimde...
Çok istediğim halde şu "Çayın Tadı" (Taste of Tea) Sergisine gidemedim. Üstelik Türkiye'deki katılımcıların arasında bir ara resim eğitimi aldığım hocalarım da vardı ama olmadı, koşar adım giden zamanımın içine sığdıramadım bu etkinliği. Bir de bu hafta blog ziyaretlerim oldu. Her blogger bir çeşit kendi küçük dergisini çıkarır gibi :) Bloglardaki hareketlilik sevindirici, zira uzun bir süredir bir sessizlik, bir bezginlik hüküm sürüyordu. Neyse ki yeniden bloglar canlanmaya başladı.
Bu hafta 'Maskelerle Çevrili Bir Hayat' Tesla'yı okumaya başladım, kitabı yarıladım, gayet akıcı bir uslubu var yazarın, sindire sindire okunacak kitaplardan, keyifle okumamı sürdürüyorum. Kitap belki 3-4 günde bitebilirdi ama ben öyle kült kitaplar okuyorken - bu arada kitap 480 sayfa - araya mutlaka başkaca okunacak şeyleri sıkıştırıyorum. Böyle bir okuma alışkanlığım var benim. Çok ince ve konusu hafif bir kitap ise o zaman buna gerek kalmıyor zaten başladığım gibi birkaç saat içinde bitiriyorum. Bu defa ikinci bir kitap yerine, hiç aksatmadan aldığımız aylık dergilerimiz (tarih, arkeoloji, gezi, sinema, foroğraf, kitap dergileri) giriyor devreye. Kimi benim ilgi alanıma giriyor, kimi de eşimin. Dergilerin çoğunu okudum, bazılarına da şöyle bir göz gezdirdim, önemli bulduğum yerleri işaretledim, işaretlerimi de aradığımda bulabilmem için aklımın bir köşesine yazdım. Ve yeni 'kitap listeleri' oluşturdum. Anlayacağınız, kitaplar, dergiler ve filmler vardı gündemimde...
Çok istediğim halde şu "Çayın Tadı" (Taste of Tea) Sergisine gidemedim. Üstelik Türkiye'deki katılımcıların arasında bir ara resim eğitimi aldığım hocalarım da vardı ama olmadı, koşar adım giden zamanımın içine sığdıramadım bu etkinliği. Bir de bu hafta blog ziyaretlerim oldu. Her blogger bir çeşit kendi küçük dergisini çıkarır gibi :) Bloglardaki hareketlilik sevindirici, zira uzun bir süredir bir sessizlik, bir bezginlik hüküm sürüyordu. Neyse ki yeniden bloglar canlanmaya başladı.
Diğer yandan, madem haftasonumuz yağışlı ve daha bir serin olacak, dolayısıyle pek çoğumuz haftasonunu evde geçirecektir, o halde ben de size geçtiğimiz hafta izlediğim iki filmden bahsedeyim istedim.
İzlediğim filmlerin biri Büyük İskender'in hayatını anlatan tarihi bir filmdi, ancak oldukça aksiyonlu olan bu filmi, biyografi kategorisinde de düşünebilirsiniz. Çünkü gerçek bir hayat hikâyesidir anlatılan.
Oliver
Stone'ın yönettiği film güçlü oyuncu kadrosuyla ve büyük bütçelerle gerçekleştirilmiş olan çekimleriyle muhteşemdi. Daha 32
yaşında iken, çok kısa bir zaman içerisinde Pers İmparatorluğu'nu yıkıp Makedon Krallığını uçsuz bucaksız sınırlara ulaştıran ve yeryüzünün büyük imparatorluklarından birini kurmayı başaran Büyük
iskender’in, ihtişam ve zaferlerle süslenmiş ve aynı zamanda, aile içi
iktidar kavgalarıyla; aşk, hırs ve savaşlarla dolu geçen hayat hikâyesini... ben şahsen soluksuz izledim.
Oliver
Stone'nin yönettiği, 2004 yapımı olan film; ABD , Almanya , Hollanda , Fransa , İngiltere
, İtalya ortak yapımı. Oyuncular ise: Angelina Jolie , Anthony Hopkins , Colin Farrell
, Jared Leto , Jonathan Rhys Meyers
Diğer film ise Yılmaz Güney'in ve Şerif Gören’in yönettiği Endişe, 1974 yapımı bir Türk filmi idi. Filmde 1985 yılında bir trafik kazasında hayatını kaybeden Türk Sinemasının en güçlü
karakter oyuncularından biri olan Erkan Yücel’de vardı.
Film; kavurucu sıcakların yaşandığı Çukurova’da, göçebe bir
hayat sürerek ayakta kalma mücadelesi veren ve umudunu pamuğa bağlayan bir
ailenin hem makineleşmeye karşı verdikleri mücadele hem de ağa tarafından sömürülmesi
konu ediliyor. Diğer yandan töre
olaylarıyla başları ağrıyan ve kanlılarının peşinde dolaştığı Cevher' in (Erkan
Yücel) dramı anlatılıyor. Cevher, kendine tanınan süre içinde ya kan borcunu
ödeyecek ya da öldürülecektir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yetişkin
kızlarına ağanın baş kâhyası göz koyacaktır. Burada Yücel’in ve diğer oyuncuların
performansları müthiş.
Oyuncu Kadrosunda; Erkan Yücel, Kamran Usluer, Adem Tolay,
Ayşe Emel Mesçi, Nizam Ergüden, Mehmet Eken, İnsel Ardan’dan oluşan film, 1975
yılında düzenlenen 12. Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi film ödülünü
almış. Ayrıca aynı festival'de 5 farklı dalda da ödül kazanmış.
Ayrıca bu filmin bir başka dikkat çekici yanı daha var o da, Yılmaz
Güney’in yönettiği ve bir bölümünde oynadığı Endişe filminin; Yılmaz Güney’in hayatında bir dönüm noktası olmasıdır. 13 Eylül
1974’de Adana’nın Yumurtalık İlçesi’nde Film setindeki arkadaşlarıyla birlikte lokantada yemek yerken ve sohbet ederken... orada buluna hakim Sefa Mutlu’yu vurması ile bir
anda ‘Yumurtalık davası’ olarak tarihe
geçecek ve bu olayın ardından 13 Temmuz
1976 tarihinde Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi kurulu mahkeme heyeti Yılmaz
Güney’e 19 yıl hapis cezasına mahkum edecektir. 'Yumurtalık olayı', Yılmaz Güney’in kişisel yaşamına etkileri yanında, Türk sineması, Türk toplumu ve daha da ötesinde dünya sineması için acı,
kara, istenmeyen bir gün ve bir durum olarak anılmasına neden olacaktır.
Her iki filmde kendi kategorisi içinde izlemeğe değer. Öneri benden, tercih sizden..
Herkese iyi seyirler ve dingin bir haftasonu dilerim.
Esin Bozdemir
Esin Bozdemir
Büyük İskender'i televizyonda izlemiştim güzel, görkemli bir yapıttı, ötekileri izlemedim. Havalar soğumaya başladı hakikaten:( yaz bitti:( Yılmaz Güney'i hiç sevmiyorum o yüzden o konuda yorum yapmayayım dedim:))))
YanıtlaSilSevgilerimle...:)
@bücürükveben,
SilYaz çabuk geçti. Artık önümüz kış. Kitaplar, sergiler, filmlerle soğuk kış günlerini sıcak yapabiliriz;) Güzel bir haftasonu dilerim Müjde :) Sevgilerimle...
Bu mevsimi çok seviyorum :) İstanbul da hem.görünüm hem de faaliyetler bakımından çok güzel oluyor. Çayın Tadı çok güzeldi, keşke gidebilseydin.
YanıtlaSil@Handan,
SilEvet her yönden güzel bir mevsim ;)
Bazen çok istiyorsun ama hiç umulmadık şeyler oluyor ve gidemiyorsun..
Ama üreten sanatçıların sergileri bitmez nasılsa... :)) sevgiler
Ben böyle sinema-tv-kitap yazıları okumayı seviyorum ya :)
YanıtlaSilBen de beklerim bloguma! :)
@Kafa Dergi,
SilHayatın içinde kalmak güzel şey..sanatla daha bir güzel :)
Tamamdır. Ziyaret edeceğim! :)
Bu mevsimi bende severim. Yazını keyifle okudum.
YanıtlaSilPaylaşım için teşekkürler.
Sevgiler
@incidennotlar,
SilArada bir yağıyor, güneş açıverince içimiz açılıyor.
Mevsim güzel.Çok teşekkür ederim İnci.
Sevgilerle..
ah ben de ayırıyom böyle yaaa. yazın kışın filmleri diyeee. aynı filmleri izliyom bu mevsimlerde. evde tek başına mesela her yıl izlediklerimden :)
YanıtlaSil@deeptone
SilSinema büyülü dünya.
'Evde tek başına' izlemenin de kayfi başka tabi ki :)
Keyfin, kitapların, filmlerin bol olsun Esincim.
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilTeşekkür ederim Sezer'cim. Hep birlikte canım; sevdiklerimizle ve
sevdiğimiz şeylerle olalım, inşallah. Seni çok öpüyorum..Sevgilerimle...
Yağmurların gelecek olmasına sevindim, sonbaharı yaşamamızın vakti geldi bence :D Filmler aklımda bulunsun, yakın bir zamanda izleyemesem de vakit bulunca göz atacağım :))
YanıtlaSil@Kağıt Salıncak,
SilSonbahar mevsiminin de yeri bir başka! yazın coşkun ruhuna kıyasla, sonbaharın ağır ve durgun iklimi, yaprakların sarıdan kırmızıya dönüşürken birer birer toprağa düşüşü...sisli ve puslu havaların gizemi, şakır şakır yağan yağmurlarda battaniyeye sarılıp kitap okumak veya film izlemenin keyfi...ve sonbaharla birlikte yeniden bu duyguları yaşamak da ayrı güzel :) hoş gelsin sonbahar..hepimize güzellikler getirsin... Ziyaretin için teşekkürler..
Sevgilerle 'Kağıt Salıncak' :)