Türkiye’nin en iyi korunmuş ve en
ilginç arkeolojik yerleşimi olan, İskender’in dahi teslim alamadığı Termessos
Antik Kentine gitmek üzere Antalya’nın kuzeyine, Korkuteli yönüne doğru yola
koyuluyorum. Yaklaşık 9 km sonra dağların arasına gizlenmiş, denizden yaklaşık
1050 metre yükseklikteki kuş yuvasını andıran görünümüyle Güllük Dağı Milli
Parkı içinde yer alan Termessos Antik Kenti sınırlarına ayak basıyorum.
Doğal ve bakir bir ortamda, Akdeniz iklim tipinin bitki topluluklarını sergileyen orman ve maki örtüsüyle çevrili dağ yollarında, üstelik kralların geçtiği yollarda yürümek! Ulu çınar ağaçlarının gölgesinde, patikalardan ve kayalıkların arasından burcu burcu kokan endemik bitkilerin faunasıyla, antik kente doğru yol almak, tarifsiz duygular yaşatıyor bana. O anlarda kâh kraliçe oluyorum, kâh köylü kızı! Hayallerim de, düşlerim de ahenkle raks ediyorlar beynimde.
Bu doğal ortamda barınan ve adına
‘yağmurcuk’ denen dağ keçilerini, alageyikleri, şahinleri ve şah kartal gibi
nadir bulunan yaban hayvanı türlerini görebilmek için pür dikkat kesiliyorum.
Onları göremesem de, hissediyorum ki onlar, gizlendikleri kayaların, çalıların
arasından beni görüyorlar. Ama Güllük Dağı’nın tepelerinde, bulutlara daha bir
yakın olduğum için, yükseklerde uçmayı seven kartalları peş peşe görüyorum. Bu
görsel şov, günün en anlamlı sürprizi oluyor bana.
Ve yarım saat gibi bir sürede
Antik Kent yerleşiminin olduğu bölgeye ulaşıyorum. Gördüğüm manzara karşısında
tarihi bir yolculuğa çıkıyorum o anda.
*
Vakti zamanında burada,
Anadolu’nun yerli halklarından olan Solinler yaşarmış. Makedonyalı İskender
irili ufaklı kentleri ele geçirirken, Termessos’un savaşçı halkı, boyun
eğmemiş, direnmiş ve ona karşı durmuş. Termessos’u kuşatmaya başlayan İskender
kenti ele geçiremeyince dışarısında kalan zeytinlikleri yakmış ve ancak hıncını,
hırsını öyle alabilmiş.
Pisidia’nın sarp dağlık
bölgesinde yaşayan iki kent olan Termessos ile Selge, tarih boyunca diğer
kentlere nazaran pek fazla işgal ve savaş görmemiş.
Nedeni tıpkı İskender’in düştüğü
durum gibi; Birincisi bu iki kente ulaşımın güçlüğü, kuşatmayı da zorlu kılmış.
İkincisi de her iki kentin dağlı karakterli halkının dövüşçü ruhlu
olmalarıymış. Zor iklim koşulları, yaşayanları da daha bir sert ve daha bir
korkusuz kılıyor!
Termessos’lular Selgelilerin
yayılmacılığına karşı onlarla hep mücadele etmiş, Sütlüce yakınındaki
Adada'lılarla da ‘dayanışma antlaşması’ imzalamışlar. Antlaşmanın maddelerinden
birine göre, Termessos ile Adada’daki kent içi demokrasiye dışarıdan ya da
içeriden bir tehdit görüldüğünde yardım yapılacaktır. Bu anlaşma, komşularla
iyi geçinmeye ve dayanışma içinde olmaya güzel bir örnektir. Bu anlaşmadan
anladığımız odur ki, Termessos’da demokrasinin kurulmuş olduğudur. Asırlar
öncesinde sağlanabilmiş bir demokrasi örneğidir bu!.
Ve Termessos’un kalıntıları arasında; Helenistik devre ait mezarlar ile Roma dönemine ait surlar, kuleler, Hadrian kapısı, Gymnasium, agora, tiyatro ve odeon ile görkemli kent mimarisiyle karşılaşıyorum.
Doğanın kokusu da, dokusu da; “iyi ki buradayım!” dedirtiyor bana. Bir
gün öncesinden hafif bir yağışın olması, tozlardan arınmış dağı, taşı, toprağı,
yaprağı pırıl pırıl cilalamış adeta. Şimdi ormanın kokusu tüm hücrelerime
yayılmış, ta derinlerimde, benimle…
Gerçek bir kartal yuvası olan Solinlerin muhteşem kentinin çevresinin, Milli Park ilan edilmiş olması son derece önemli.
Antik kentin çevresinde yağmur
suyu toplama sistemi ile pis su kanal düzeneği bugün bile önemli bir
mühendislik örneği olarak hala karşımızda duruyor. Antik kentin içinde yer alan
su sarnıçlarından orman bekçileri bugün su ihtiyaçlarını giderebildiklerine
göre!.. Günümüz ileri teknolojisine karşın antik çağın su sarnıçlarının hala
işlevini yapabilir düzeyde oluşu son derece dikkat çekicidir.
Termessos Antik Tiyatrosu
Büyük İskender’e yar olmayan
Termessos’ta, İskender’den sonra,
ardılları arasındaki mücadelede buraya sığınan Alkates ‘te teslim
edileceğini anlayınca bu kentte canına kıymıştı.
Güllük Dağı’nın tepesine, doğal
bir platform üzerine kurulmuş olan tiyatronun konumu muhteşem. Antik tiyatronun
basamaklarında oturuyorum. Biraz dinlenmece, biraz da hayal kurmaca.
Gözlerimi kapatıyorum ve antik
çağın sanat etkinliklerini yaşıyorum bir anda! Ancak çok da fazla hayallere
dalmamalıyım, yoksa aşağılara uçabilirim her an! Çünkü burası oldukça yüksek!
ama manzaramız tek kelime ile şahane!
Ve anları ölümsüz kılmak üzere
bol bol fotoğraf çekiyorum.
Uzaklarda yağmur bulutları var,
her an yağmur yağabilir. Özellikle antik kalıntıların olduğu bölge biraz zorlu
ve engebeli. Bu yüzden fazla gecikmek istemiyorum.
Lahit kapağı olmalı...
Yerlerde sayısız kabartma
heykeller...
Bu defa dönüş yolumu farklı bir
güzergâhtan yapıyorum. Bakir yollarda patikalar arasında yürürken karşımıza
ilginç kaya mezarları çıkıyor. Kaya mezarının içinde kapağı hafifçe aralanmış bir
lahit dikkatimi çekiyor! Bir el uzanmış demek ki! ama anlaşılan o ki, kapağı
kaldırmaya gücü yetmemiş İçimden “rahat
bırakın ölüleri!” diyorum.
Veeee.. dönüş yolunda, tüm ihtişamıyla karşımızda; Artemis
Hadrianus Kapısı!
Kimler gelip geçmedi ki bu kapıdan!
Ve şimdi, ben de geçiyorum :)
Yolun sonuna geldiğimizi
anlıyorum. ‘Sonu’ derken, Termessos antik kentine demek istiyorum.
Artık veda zamanı.
Ulu bir çınar bekliyor bu
kenti. İri cüsseli gövdesine sarılıp, kulağımı
dayıyorum sessizce, biliyorum bana çok özel şeyler fısıldayacak!
“Yaşamak bir ağaç gibi
tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...” diyor. O hasretimizi
çok iyi biliyor!
Sonra usulca vedalaşıyoruz
birbirimizle. Gözümüz arkada kalmıyor. Veda ederken ulu çınara ve Termessos'a,
bu davet kimden geldi, şimdi daha iyi anlıyorum!
Ve bir kez daha teşekkür ediyorum hayata...
Antik Kentin surları, gözetleme
kuleleri ve sarnıçlarıyla. Agorası, odeonu ve yaklaşık 4300 kişilik
tiyatrosuyla, heronu, gymnasiumu, küçük ve büyük Artemis Tapınaklarıyla
günümüze pek fazla el değmeden ulaşabilmiş olan Pisidia Kenti’nin diğer
kalıntıları ile Termessos'un sıra dışı ve çok özel bir kent olduğunu gezerken
siz de anlayacaksınız.
‘Kartal Yuvası’ Termessos’un kral yollarında yürümek ve antik çağların izini sürmek sizlere de farklı duygular yaşatacaktır. Çağlar ötesinden gelen bu davete siz de katılmak istemez misiniz!
Esin Bozdemir
Bu yazım 6 Haziran 2021 tarihinde
'Mecmua İstanbul'da yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder