17 Mart 2009 Salı

Ne zaman Almanya'dan mektup gelse !


Geçen gün kütüphanemin tozunu alırken, elime aldığım kitabın arasından yere düşen kurumuş yapraklar ve küçük çiçek tomurcuklarının sayfaya yayılan o kendine has kokusuyla bir an geçmişe doğru yol aldım.

Yaprakları ve küçük çiçekleri, çok sevdiğim biricik Şengül ablam gönderirdi. Ne zaman Almanya’dan mektup gelse kalbim hep heyecanla çarpar… “ Acaba Şengül ablam, bu defa yine ne gibi bir sürpriz yapmış ! “ diye düşünürdüm. Bana yazdığı duygu yüklü mektupları büyük bir heyecanla okur, onun bembeyaz kalem tutan ellerini, iri iri bakan gözlerini ve siyah upuzun saçlarını gözümde canlandırırdım. Hele ki benim için dağlardan toplayıp kuruttuğu çiçeklerin ve yaprakların üzerine yazdığı o küçük notlar beni öylesine etkilerdi ki, onları biriktirir ve kitaplarımın arasında özenle muhafaza ederdim.

Bazen mektupları, kendine ait kara kalem çizimlerden oluşan kâğıtlara yazardı ki, benim için o mektuplar şaheser kadar değerli olurdu. Ben de, kendi duygu ve özlemlerimi dile getirdiğim sayfalar dolusu mektupları, aynı özenle Şengül ablama gönderirdim.

Öylesine güzel bir duygu alışverişine vesile olurdu ki bu mektuplar…Abla kardeş olmanın dışına taşan özel arkadaşlığımızın gelişmesinde apayrı bir önemi ve yeri olurdu mektupların.

Benim biricik Şengül ablam, bak nasılda hatırlattın kendini o sararmış mis gibi kokan çiçeklerin ve kurumuş yaprakların arasından…

Düşünüyorum da artık sadece nostaljik birer kültür olarak kalan mektup yazmanın yerini şimdilerde, kısacık notlara dönüştürülmüş mesajlar ve e-postalar aldı.

Hızla akıp giden hayatlarımızda, gelişen teknoloji ve hız çağının getirdiği avantajlar yanında manevi olarak eksilmelerimizin yarattığı o boşluğu ve yalnızlığı bakalım neyle dolduracak insanoğlu…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder