13 Mayıs 2009 Çarşamba

Boğazın incisi Beylerbeyi Sarayı


Yıllardır bu güzel sarayın bulunduğu şehirde yaşayıp, hem ona bu kadar yakınken hem de bu denli uzak kalışımın tarifsiz duygusu içinde bir türlü fırsat bulamadığım ziyaretimi nihayet gerçekleştirebildim.

Boğaziçi Köprüsü'nden her geçişimde Beylerbeyi Sarayı'nın, özellikle bahçesinin fotoğraflarını çekmek isterdim. Asil bir gelin gibi duran muhteşem görüntüsüyle gözlerimi alamadığım, çoğu kez tekneyle boğaz turlarında yanına kadar yaklaştığım ama içine girip bir türlü gezme fırsatı bulamadığım o boğazın incisi Beylerbeyi Sarayı…

Eşimle hafta sonu “ ne yapalım?” diye düşünürken arabamıza atladığımız gibi boğaza doğru yol aldık. Tam Beylerbeyi kavşağında trafiğin durumuna göre, ” Anadolu yakası mı? yoksa bulunduğumuz nokta mı! “ derken kendimizi Beylerbeyi Sarayında buluverdik. Spontane gelişen bu kararımız her ikimizi de oldukça heyecanlandırdı.



İstanbul’da oto park alanı bulmak oldukça sorun iken, en hareketli bir alanda Saray’ın kendine ait üstelik ücretsiz oto parkının olması da son derece rahatlatıcı bir durum oldu bizim için.

Saraya ilk girildiğinde karşılaştığımız bahçe Harem bahçesiydi. Buradan rıhtım boyunca deniz köşklerini görerek Selâmlık bahçesine geçtik. Yüksek ağaçların ve bambuların arasında serpiştirilmiş tunç ve bronz hayvan heykelleri ortadaki havuzun etrafını süslemekteydiler. 



Birbirinden güzel rengârenk açan çiçeklerle bezenmiş avludaki bronz heykeller, Sultan 2. Abdülhamit’ in beslediği hayvanların tasvir edildiği heykellermiş. Havuzlu bahçesi, içinde nilüfer çiçekleri ve pek çok değişik türlerden ağaçlarla çevrelenmiş.



Tek kelime ile büyüleyici ve gezmekten hiç usanmayacağınız bir yer, hele o bahçedeki boğaza açılan kapı… oradan çıkıp boğaz köprüsüne ve elinizi uzatsanız size dokunacak kadar yakın olan boğaza bakmanın, o havayı içinize çekmenin hazzı unutulacak gibi değil…(geziyi gerçekleştirdiğimiz yıllarda açık olan o kapı 2014 yılı itibari ile artık kapalıdır.) 

Tarihi dokular beni hep oldum olasıya çok etkilemiştir. O müthiş mimari yapıya dokunmak, hissetmek ve bu muhteşem atmosferde dolaşırken, tarihin derinlerine doğru yol aldığınızda, bu mekanda pek çok insanın yaşamış olduğunu bilmek, inanılmaz bir duygu…



Beylerbeyi sahil sarayı  Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının yerine, mimar Sarkis Balyan'a yaptırılmış; Cephe ve iç dekorasyonda Doğu ve Türk motifleri, Batı süs öğeleri ile birlikte kullanılmış. (yandaki foto: Mimar Sarkis Balyan)

Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in saltanat yıllarında yabancı devlet hükümdar ya da başkanlarının resmî ziyaretlerinde kendilerine tahsis edilmeye başlanmasıyla beraber, devlet konukevi işlevi kazanan Beylerbeyi Sarayı’nda ağırlanan ilk önemli konuk; Fransa İmparatoriçesi Eugénie’dir. Sultan Abdülaziz döneminde Beylerbeyi Sarayı’nda ağırlanan diğer yabancı konuklar, Avusturya-Macaristan İmparatoru Joseph (1869), Prusya Veliahd Prensi Frédéric Guillaume Nicola Charles (1869), İtalya Veliahdı (1869), İran Şahı Nasıreddin (18 Ağustos 1873), Sultan II. Abdülhamid’in (1876-1909), 33 yıl süren saltanatı süresince Beylerbeyi Sarayı, özellikle yabancı devlet protokolü tarafından gezilen bir müze işlevini de görmüştür diyebiriz.  




Bu dönemde Beylerbeyi Sarayı ile beraber Dolmabahçe Sarayı ve Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn da, Padişah’ın izni alınmak şartıyla ziyaret edilebilen saltanat müzeleri olarak kullanılmıştı. Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildikten hemen sonra, Selanik Alatini Köşkü’nde zorunlu ikâmete tabi tutulmuş, ancak yaklaşık 3 yıl sonra Balkan Savaşı’nın patlak vermesi nedeni ile İstanbul’a nakledilmişti. II. Abdülhamid için seçilen yeni zorunlu ikametgâh, Beylerbeyi Sarayı idi. Sabık Hakan, bu sarayda yaşamının son 6 yılını geçirmiş ve 10 Şubat 1918’de yine bu sarayda hayata gözlerini kapamıştır. 



Sultan 2. Abdülhamit'in son yıllarını hapis hayatı olarak geçirdiği ve vefat ettiği Beylerbeyi Sarayı; Kim bilir neler gördü ve nelere tanıklı etti! Acaba içinde yaşarken, böylesi güzelliği doya doya tadabildiler mi!


Beylerbeyi Sarayı’nda Cumhuriyet döneminde de yabancı devlet konukları ağırlanmıştır. 1934’de Türkiye’ye gelen İran Şahı Pehlevi, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından bu sarayda ağırlanmış. Balkan Oyunları Festivali, 1936 yılında Beylerbeyi Sarayı’nda düzenlenmiş ve Mustafa Kemal Atatürk, o geceyi Beylerbeyi Sarayı’nın tarihî yatak odasında geçirmiş. Müzeyi gezerken Atatürk'ün yattığı o odayı da görüyoruz.



Beylerbeyi Sarayı'nın mimarisine gelince; Saray binası yüksek bir bodrum üzerine yapılmış, iki katlı ve kargir bir yapı. Yaklaşık 2.500 metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen yapı dikdörtgen bir zemin alanı üzerine oturuyor. Saray’ın güney kesimi Mabeyn-i Hümâyûn, kuzey kesimi ise Valide Sultan Dairesi olarak düzenlenmiş.

Harem ve Selâmlık olarak iki ana bölümden oluşan sarayda Selâmlık, donatım ve süsleme açısından Harem’den daha zengin tutulmuş. Bodrum katı mutfak ve depo olarak kullanılan bir bölümü üç katlı olan sarayda 3 giriş, 6 salon ve 26 oda bulunmaktadır. 



Valide Sultan Dairesi’nden hemen sonra gelen ve denize paralel olarak inşa edilen kadın-efendiler ve ikballere ait esas Harem bölümü ise, ana yapıdan ayrı olarak inşa edilmiş. Beylerbeyi Sarayı’nı inşa ettiren Sultan Abdülaziz’in denize olan tutkunluğu nedeni ile Saray’ın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içinde deniz ve gemi temaları işlenmiş; hatta Sultan Abdülaziz, ressamlara fikir vermesi için deniz ve gemi temalarını içeren desenler dahi çizmiş.


Rutubete ve sıcağa karşı döşemeleri, orjinalleri Mısır’dan getirtilen hasırlarla kaplanmış. Çoğunluğu Hereke yapımı büyük boyutlu halı ve kilimleri, Bohemya kristal avizeleri, Fransız saatleri, Çin, Japon, Fransız Yıldız vazoları görülmeye değer sanat yapılarının yalnızca bir bölümü. Otantik mobilyalar, halılar, perdeler ve diğer eşyalar olduğu gibi korunmuşlar. Denize bakan cephe süsleri, bakımlı bahçe ve orta bölümdeki havuzlu salon ile spiral merdivenler dikkat çeken yerlerdi.

Yerli ve yabancı turistlere, sırası ile rehber eşliğinde bilgiler verilerek dolaştığımız saray; Rönesans ve Barok Sanatının etkilerini ve geleneksel Türk evi tarzını taşıyan mimarisiyle bir doğu ve batı sentezinin uyumlu birleşimiyle göz alıcı güzellikteydi.

Gezi alanı içinde yer alan vazo, saat, avize, tablolar ve duvarlar üstüne kalem işiyle yazılmış, iri ta’lik veya sülüs yazı ile yazılmış kitabe ve hatlarıyla, donatılmış tarihi eserler hayranlık uyandıracak nitelikteydiler. Büyük Salonda tavandaki Abdulhamit’ e yazılan şiirlerin Arapça yazıları da inanılmaz görkemliydi.



Beylerbeyinden boğaza açılan her pencere, adeta büyülü bir tablo görüntüsünde 

Her çektiğiniz fotoğraf karesinden size yansıyanlar ve geride bıraktığı tatlı izler yaşanmaya değer…



Beylerbeyi Sarayı, peyzaj içindeki konumu ile de önemli bir eserdir ve sahil saray kavramının seçkin örneklerinden biridir. İstanbul Boğazı'nın Anadolu yakasında Üsküdar ilçesinde bulunan Beylerbeyi Sarayı, geniş bir bahçe içindedir. Öyle ki, Beylerbeyi Sarayı bahçesi, saray çevresindeki mimarî düzeni içeren bahçesi; daha gerideki set bahçeleri ve setlerin arkasında uzanan koruluğu ile zengin bir koruluk görünümündedir. 

Sizde muhteşem görüntüsü ile her pencereden bir başka güzel görünen; İstanbul boğazına, birde Boğaziçi dalgalarının adeta koynunda yaşayan ve 19 yüzyılın en güzel mimari örneklerinden biri sayılan, Beylerbeyi Sarayı’nda bulunmak istemez misiniz?

Esin Bozdemir





Ziyaret Günleri ve Ziyaret Saatleri bkz
Tel : (0216) 321 93 20-21- Faks : (0216) 321 93 22

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder