18 Haziran 2012 Pazartesi

YEŞİL ELMA - Kemah'tan İstanbul'a Yüzyıllık bir Aşk Öyküsü



YEŞİL ELMA

Neşe ile Ateş evleneli bir ay olmuştu. Gözleri birbirlerinin gözleri içinde, karşılıklı oturmuş yemek yiyorlardı. Meyvalar geldiği zaman Ateş, karısının kendi iç alemine dalmış, bir şeyler düşündüğünü ve bu zihninden geçen şeylerin onu gülümsettiğini gördü. Bütün seven erkeklerin yaptığı gibi Ateş de kıskanç ve hırçın bir sesle:

- Neşe, hiç tereddüd etmeden ne düşündüğünü hemen söyle, dedi.

Genç kadın tatlı tatlı güldü. Sevgi dolu gözlerle erkeğinin gözlerinin içine baktı, nazlı nazlı:
- Koca bebeğim, neden bu kadar kıskançsın? dedi.

Elinde tuttuğu elmanın kabuklarını soymaya devam ederek:
- Zihnimden geçen şeylere gülümsüyordum, onu merak ettin değil mi? Sana da anlatayım.

“On, on bir yaşında küçücük bir kızdım. Büyükler oturmuşlar, her zaman olduğu gibi zamane gençlerini tenkid ediyorlardı. Sevişerek yapılan izdivaçların sonu gelmediği, halbuki eski izdivaçlar; annelerin, babaların tavassuti ile aynı seviyedeki aileler arasında olduğu için, daha sağlam yuvalar kurulduğu söyleniyordu.

Bu sözler üzerine büyük annem:

- Yoooo!. Ben pek bu fikirde değilim, diye itiraz etti. Size bunu ufak bir hikayeyle; daha doğrusu kendi aşkımın hikayesi ile ispat edeceğim.

Benim babam, ecdadı Selçuklu beylerine dayanan Kemah beylerindendi. Dedelerimiz Kemah’a gelip yerleştikleri zaman dört konak kurmuşlar. Mal dağılmasın diye birbirleri arasında evlene evlene bu konakların sahipleri hiç değişmemiş. İşte ben dünyaya gözlerimi bu konaklardan birinde açtım.

Teyzemin oğlu beşik kerteği nişanlımdı. Onlar uzakta, ağaçların arasından çatısı görünen konakta oturuyorlardı. On beş yaşına bastığım zaman düğünümüz olacaktı. Bu yüzden görmediğim nişanlımla küçücükken beraber oynamışız. Sonra bizi birbirimizden ayırmışlar. En eski çocukluk hatıralarımı düşünürdüm de bir türlü bu hatıralar içinde onu bulamazdım.


On beş yaşıma basmak üzereydim. Yani bütün genç kızların hülyalarında bir kahramanın belirdiği yaşlardaydım. O gün hamama şehre inmiştik. Hamamın karşısında bizim aile kabristanı vardı. Yıkandıktan sonra kabristanı ziyaret edip dua etmek anane haline girmişti. Hamamın kapısından çıkar çıkmaz bir süvari zabitiyle karşılaştık. Üç ayağı beyaz güzel bir al ata binmişti. Kalpağın altından kıvırcık kumral saçları gözüküyordu. Yüzünün hatları keskin, bakışları alev gibi parlak ve yakıcıydı. Kumral bıyıkları bu simaya biraz daha heybet veriyordu. Büyükler ihramlarına bürünürken ben, onun atın üstünde bir heykel gibi geçişini olduğum yerde hayran gözlerle seyrettim.

Kemah yerlileri konaklara aid bir kimseyi gördüler mi rahatsız etmemek için yüzlerini duvara dönerlerdi. Halbuki bu süvari zabitinin sıcak bakışları vucudumun her yerinde gezindikten sonra bir an gözlerimin içine dalıp kayboldu.

O günden sonra yaşadığım muhit beni sıkmaya başladı. Ne düşündüğümü, ne istediğimi bilmez bir halde avare avare bahçede dolaşır dururdum.

Nihayet düğün hazırlıklarına başladılar. Benim tarzımda yetişmiş bütün genç kızların aksine yüzünü görmediğim beşik nişanlımla kat’iyyen evlenmek istemiyordum. İçim bir sevgiyle, kim olduğunu bilmediğim, tanımadığım birisinin sevgisiyle doluyordu.

Bazen sabrım taşar, adetlerimize aykırı olarak içimden bir isyan fırtınası yükselirdi. Bu duygularımı yatıştırmak, içime sindirmek için bahçeye fırlar, Cennettepede tahtıma kurulurdum. Bahçenin bu kısmı yüksek bahçe dıvarlar ile aynı irtifada ufacık bir tepecikti. Bu tepede muazzam bir dut ağacı vardı. Gövdesi öyle bir tarzda kavislenmişti ki uzaktan gören yüksek arkalıklı büyük bir iskemle zannederdi. Ben çocuk yaştan beri buraya “Taht” ismini takmıştım. Tepenin üzerinden de dünyanın en güzel manzarası göründüğü için oraya da “Cennettepe” demiştim.

Bir gün gene Cennettepede tahtıma kurulmuştum. Arazinin şark kısmında bulunan kaleler bir ışık oyunu ile; Mamahatun dağına o kadar yaklaşmışlardı ki sanki Fırat nehri kalelerle dağın teşkil ettiği dar boğazdan akıyor, Mamahatun dağının eteklerinden kıvrılarak garb kısmında kayboluyordu.

Muhitin dağ kısmındaki kenarları ne kadar sarp ve vahşiyse, ova tarafındaki kıyıları yemyeşil kavak ağaçları ile bir kadın boynuna takılmış zümrüd bir kolye gibi o kadar şirin ve güzeldi. Bulunduğum tepeden araziye meyillenerek Fırat boyuna kadar inerdi. Buraları çeşit çeşit meyva ağaçları ile yemyeşildi.

Binbir çeşit hülyayla, ovanın, ruhu dinlendiren yeşilliklerini doyamadığım bir zevkle seyrediyordum. O anda kucağıma irice birşey düştü. Ufak bir çığlık atarak yerimden sıçradım. Beni korkutan bu cisim yeşil bir elmaydı. Elmayı yerden alırken endişeli nazarlarla da etrafı kontrol ediyordum. Kimseyi göremeyince nazarlarım elmanın üstünde toplandı. Gözlerime inanamıyordum. Elmanın üzerine eski harflerle, incecik güzel bir yazıyla yazılar yazılmıştı. Heyecan, hayret ve şaşkınlıkla karışık hislerin tesiri altında gözlerim olduğundan fazla irileşerek şunları okudum.

Benim küçük sevgilim,
Size sevgilim diye hitap ettiğim için bana gücenmeyin. Kalbim, sevgilim diye feryad ederken sizden niye gizleyeyim?..
Sizi o gün hamam kapısından çıkarken gördüm. Öyle başdöndürücü bir güzelliğiniz vardı ki size bakmaktan kendimi menedemedim. Beni büyülediniz. Gündüz hayallerim, gece rüyalarım sizinle dolu. Size utanarak itiraf edeyim ki sizi delice seviyorum.
Eğer beni, hamam kapısı önünden geçen süvari zabitini hatırladınızsa yarın ayni saatte sizi her zaman uzaktan seyrettiğim tepenin hizasındaki duvardan bana ulaştırın.
 
Hasretinizi çeken
Kemal

Hemen ertesi günü yeşil bir elma ile cevap verdim. Kemal hergün duvarın dibine geliyordu. Atının eğeri üzerinden ayağa kalkıyor, uzaktan uzaktan uzağa birbirimizi seyrediyorduk. Sonra da ya ben ona ve yahud o bana bir elma atıyorduk.

Tabi bu böyle devam edemezdi. Kemal gidip ailemden beni istedi. Zaten dışarıdan bir kimseye kız vermezlerdi, üstelik bir de nişanlı olduğum için hemen reddettiler.

Beni hemen teyzemin oğlu ile evlendirmek için düğün hazırlıklarına başladılar. Düğüne bir iki gün kalmıştı. Bir gece gelinlik elbiselerimi giydim, ihramıma büründüm, gündüzden hazırladığım merdivenden duvara çıktım; kendimi sevgilimin kolları arasına bıraktım.
Bütün bir gece at üstünde gittik. Sonra bir yaylı arabayla Trabzon’a ulaştık. Oradan bir vapura binip İstanbul’a geldik.

Kemal kibar bir aileye mensubdu. Beni çok iyi karşıladılar ve düğünümüzü yaptılar. Öyle mes’ud seneler geçirdim ki.”

İşte ne zaman elma yesem büyük anneciğimin hasret dolu içli bir sesle anlattığı bu güzel aşk hikayesi aklıma gelir ve tatlı tatlı gülümserim.


Yazan :TUNARA Cumhuriyet, 22 Mart 19
Kaynak : kemahkalesi.com                 

16 yorum:

  1. Gerçek aşka kim karşı durabilir ki...
    Çok güzeldi. Bu naiflikte sevgilere tanık olmayalı o kadar uzun zaman oldu ki...

    Bu gün parkta hanımlar konuşuyordu. Biri diğerine çok içtiği için rahatsız olurken ve doktor yasaklamışken niçin her akşam kocasına içki sofrası hazırladığını sordu.Cevabı merakla bekledim. Sözler yüreğime işledi. "birkaç kelime tatlı söz (o da belki) duyabilmek için" miş. Bu hale geldi sevgiler. Akşam söyleniyor, sabah unutuluyor büyük ihtimalle.
    Keşke böyle yaşam öyküleri daha çok aktarılsa.

    Sevgiler Esmir, teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Asuman Yelen,
      Öyle sanıyorum ki artık bu aşklar yalnızca hikâyelerde kaldı! nostaljik bir hikâye de olsa, insanı etkileyen çok naif ve özlenesi sevgiler'aşklar'bunlar..Günümüzde her şeyin ölçüsü maddiyat oldu.. 'paran kadar seni severim!' yaklaşımı olunca, para bittiğinde aşk! da bitiyor..evlenip hemen boşanıvermeler çoğalıyor.(iş bitti -ise- yapı da paydos!) zaten aşk da aşk olmuyor hiç bir zaman...Bu aşkların sanal değil gerçek olduğunu daha fazla anlatmalı ve hatırlatmalı yeni jenerasyonlara !..

      Ben teşekkür ederim Asuman Hanım..
      Sevgilerimle..

      Sil
  2. Çok severek okudum "Yeşil Elma" aşk hikayesini. Her şeyin maddiyatla ölçüldüğü, en yakın arkadaşların birbirlerine ihanetleri...evliliklerin bir ticari sözleşme olarak düşünüldüğü zamanımızda böylesine aşkların yaşanması(nı) eskide kalmış güzel bir nostalji olarak değerlendirmeme sebep oluyor.

    Bu alıp götüren güzel paylaşımınız için teşekkür ederim Esin hanım.

    Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @MEHMET OSMAN,
      Oysa gerçek sevgiler çıkarımsız olur!Hesap-kitapla hareket etmenin,'kitabına uydurulan!' tarzda ilşkilerle yürümeyeceğini.. ve bir yerde mutlaka tökezlenebileceğini bilmeli insan!.Çünkü her zaman 'evdeki hesap çarşıya uymayabilir!'

      -şahsiyetlerin ünvanlarla ve kabarık cüzdanlarla şekillenmediğini- paranın sadece bir araç olduğunu bilen ve paranın esaretinde olmadan gücünü, onurlu ve haysiyetli dik duruşu ile ispatlayan erkeğin ve aynı şekilde kadına da güç veren bu duruşun ve inancın, kadının yüreğinde biriktirdiklerinin yansıması olan, zarifliğin ve naifliğin..asıl kadını güzel kıldığına inanırım ben!..

      Nostalji de olsa, böyle aşkların yaşanmış olmaları bizlerde hoş duygular uyandırıyor...Ne diyelim, dileklerimiz; Gerçek sevgilerin çoğaldığı güzel bir dünya olsun..Ben teşekkür ederim Mehmet Bey..

      Esenlikler dilerim..

      Sil
  3. KUZUM ÇOK GÜZEL YAZI...
    BEN SENİN ÜYENMİŞİMMM.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @bir kase lezzet,
      Siz güzel güzel muffinleri yapın öyle:)sonra ben bekleyeyim 'bir kase lezzet'gelecek diye!..
      :)

      Sil
  4. aşk!!!!... sen nelere kadirsin! Öyle aşk kadını hiç olmadım ortalarda.. ama AŞK yüreğimden hiç eksilmedi.. Ne güzel bir hikâye gibi anlatım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @hasret senfonileri,
      bir başka güftekârımız da "aşkkk bu değilll!..yapma güzel!" demiş..
      Aşk 'ele-güne karşı' değil de, büyüsü ve gizemi bozulmadan! asıl yüreklerde yaşanınca güzel..

      Sil
  5. ne güzel bir aşk hikayesi:)
    sevgiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @TOLGA,

      senin de böylesine özel ve gizemli!
      güzel bir aşk hikâyen olsun:)
      yalnız sende yaşayan!

      sevgilerimle...

      Sil
  6. Aşk aşk aşk...

    Ablacığım ne de güzel bir paylaşım yaptınız böyle çok güzeldi (:

    Sağlıcakla emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @günesinoglu,

      evettttt:))
      tam da güneşinoğluna göre.)
      aşk bacayı sarmış!..
      alevler her yana yayılmış!..

      sus sus susss!..kimseler duymasınnn.)

      Sevgilerimle...

      Sil
  7. Yanıtlar
    1. @bir kase lezzet,

      'BİR KASE LEZZET' ESİNTİSİYLE GELDİNİZ:)
      HOŞGELDİNİZ:)

      Sil
  8. Yeşil elmayı yerken bu hikayeyi hatırlarım artık. Etkilendim gerçekten.

    YanıtlaSil