İslam dünyasında ibadetin toplu halde yapıldığı camiler,
mimari özellikleri ile oldukça dikkat çekicidir. Özellikle tarihi camiler ve bünyesindeki
kompleksler bugünkü mimari ile karşılaştırılamayacak kadar ince işçilikli ve
çok daha gösterişlidir. Camilerde minare ihtiyacı bugünkü teknolojinin henüz var olmadığı
İslamiyet’in ilk dönemlerinden 20. yüzyılın ilk yarısına kadar, ezanın uzak
yerlerden duyulmasına imkân sağlamak için yapılmışlardı. Eski devirde müezzin,
caminin balkonuna, yani şerefeye çıkar gür ve yanık sesi ile ezanı olabildiğince
güçlü bir şekilde okurdu. Günümüzün modern çağında ise artık minareye çıkmadan
cami içindeki mikrofondan ezan okunmaktadır.
Camilerde minare, yapının zorunlu bir parçası olmamakla birlikte, bir İslam beldesi imgesinde geleneksel ve güçlü bir yer edinmiştir kendisine. Minareler Türkiye'de genelde yedi bölüme ayrılırlar; Alem, Külah, Petek, Şerefe, Gövde, Pabuç ve Kürsü (detaylı bilgi için bkz.)
Ve camilerin zirvesinde ise altın renkli dekoratif görüntüsü
ile ‘alem’; bir mimari unsur olmanın ötesinde sanat eseri olarak da değer taşımaktadır
ve önemli bir tamamlayıcı unsurdur da.
Arapça’da “işaret, nişan, bayrak” anlamlarına gelen alem,
sadece mâbedlerin kubbelerine değil, minare külâhlarına, mezarlık parmaklıkları
ve sancak direklerinde de en yüksek noktaya takılır. Hele ki görkemli camilerin
kubbelerindeki alemlerin üzerine konan kuşların fotoğraflarını çekmek sanatsal
bakış açımızı alabildiğine derinleştirmektedir.
Cami mimarisinde dekoratif görüntüde çok değişik alemler
görebilmeniz mümkündür. Camilerde görmeye alışkın olduğumuz alemler genellikle
hilal şeklindedir. Oysa çok farklı formlar ve şekillerde de alemlere rastlamak
mümkün. Boynuz, ay, ay yıldız, lale, zambak, yaprak, nal, mızrak ucu gibi
şekilleri olan alemlerin en farklı ve ilgi çekici olanı ise Hz. Fatıma’nın
elini temsil edenleridir.
Bir mabedin zirvesine en anlamlı işareti kondurmak ise alem
ustaları için sanırım mutlulukların en büyüğü olsa gerek. Ne de olsa caminin
son halkası, son noktasını alem ustaları koymaktadırlar.
Yapmış olduğum araştırmada elimdeki dergide alem hakkında
verilen bilgide; “Kubbenin inşası bitirilip seren direği olarak adlandırılan
direğin tepesine kurşun bağlandığında en üstte bir açıklık kalır. Bu açıklığın
kapatılması ve içine su geçirmemesi için tam bu noktaya alem yerleştirilir. Bir
tür kilit işlevi gören alem, kurşunların birleştiği yeri sıkıştırarak kubbe ve
minarelerden yağmur suyunun sızmasını engellediği gibi rüzgar ve fırtına
çıktığında kubbe üzerindeki kurşunların dağılmasını da önler. Alemi oluşturan
bölümlerin her birine farklı adlar verilir. Örtüye oturan ve kaymasını
önleyecek şekilde tepe kısmını örten alt bölüme kova denilir. Kovanın üstüne
büyük küp, bilezik, armut, boyun, küçük küp ve hilal denilen parçalar
yerleştirilir. Alemlerin hepsi Kabe’yi gösterecek şekilde konumlandırılır. “ demektedir.
Hititlerden Osmanlı’ya tarih içinde alem geleneği
Türklerde ilk alem örnekleri Orta Asya’da çadır tepelerinde
ve tuğlarda görülmüş. Türklerden önce Hitit, Sümer, Asur, Mısır ve
Fenikeliler’de de ‘alem’ kullanılagelen bir sembol olmuş. Orta Asya’daki
Türkler tarafından gücü simgelediğine,
nazar ve kötülüklerden koruduğuna inanılan alemler daha sonraki dönemlerde İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesiyle daha
farklı anlamlar da kazanmaya başlamış. Eskiden orduların başında, o ordunun sembolü olan bir işaret olarak taşınırdı. Tasavvuf geleneğinde de Allah’ın
isimleri ve Mevlevi sikkeleri alemlerde karşımıza çıkan sembollerdir.
Alemlerin doğal taşlardan yapılanları olduğu gibi bakır,
tunç, pirinç gibi madenlerden de imal edilenleri vardır. Metal alemler
çoğunlukla bakırcılık yapan ustaların maharetli ellerinden çıkar. Alem ustalığı
geleneksel sanatların pek çoğu gibi babadan oğula, nesilden nesile aktarılan
bir meslek olmuş. Her ne kadar pek çok yerde alemler artık makinelerle yapılsa
da el yapımı alem yapan ustalar da geleneği devam ettirmeye çalışmaktadırlar.
Son derece riskli bir iş olsa da ustaların pek çoğu alemleri kendi elleriyle kubbelere yerleştirirmiş. Bir alem ustasının başarısı alemin dayanıklılığı ve alemin ölçüsünü mekana ne kadar uygun ölçülerde orantılamış olduğuna bakılarak değerlendirilirmiş.
Son derece riskli bir iş olsa da ustaların pek çoğu alemleri kendi elleriyle kubbelere yerleştirirmiş. Bir alem ustasının başarısı alemin dayanıklılığı ve alemin ölçüsünü mekana ne kadar uygun ölçülerde orantılamış olduğuna bakılarak değerlendirilirmiş.
Çoğu kez alem ustaları ölçü yerine göz kararı kullanırlarmış.
Bu da onların ne kadar maharetli olduklarının ispatı gibidir. Anadolu’nun pek
çok yerinde sayıları gittikçe azalsa da dedelerinden, babalarından miras
aldıklarını bugüne taşıyan ustalar bu incelikli sanatı sürdürmeye devam
etmektedirler. Bunlardan bazıları; Sandıklılı Hacı Süleyman Sallı, Bursalı Alem
ustası Ayhan Savut, Amasya’da 75 yaşındaki alem ustası Burhan Özbakır çocukken
başladıkları bu zanaata emek veren isimlerden sadece birkaç tanesi olsa gerek…
Bu değerli alem
ustalarından sonra alem yapan olur mu bilinmez ama alemlerle son halkayı koydukları
eserler ayakta durduğu sürece onların ustalığı da hatırlanacaktır şüphesiz. Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde değişik formlarda çalışılmış alemleri görebilirsiniz.
Son dönemlerde antikacılarda en gözde objelerin başında alemler
geliyor. Saray döşemeleri, kılık kıyafetler yanında bir de alemlerin dekoratif
amaçlı kullanıldığı pek çok antika ürün revaçta artık. Koleksiyonerler ise, bu talebi karşılamak için farklı form ve
biçimlerdeki alemleri dikkate değer parçaların önünde teşhir etmekteler..
Bazıları sade ve modern dekore edilmiş evleri tercih ederken, bazıları da, geleneksel ve klasik Osmanlı tarzında dekore edilen evlere meraklı... hal böyle olunca alemler artık baş köşede.
Esin Bozdemir
Bazıları sade ve modern dekore edilmiş evleri tercih ederken, bazıları da, geleneksel ve klasik Osmanlı tarzında dekore edilen evlere meraklı... hal böyle olunca alemler artık baş köşede.
Esin Bozdemir
Bir konuda daha bilgi dağarcığımıza güzel eklemeler yaptınız. Alemlerin öyküsünün bu denli zengin olduğunu bilmiyordum.
YanıtlaSilOkurken hep düşündüm; Pek çok konuda eski maharetli ustalar gidince geride kalanlar o sanatları ne derece sürdürebilecekler?
Eski el sanatlarımız nasıl yaşatılacak? Keşke Olgunlaşma Enstitülerinde, Meslek Liselerinde belli sanatlar yaşatılabilse. Eski Ahilik geleneği sürdürülebilse., atölyelerde istekli öğrenciler yetiştirilebilse...
Emek harcanmış bir çalışma, ama ne güzel, detaylı bilgilerle donatılmış. Teşekkürler.
Bloğunuzda kitabıma yer verme düşüncenize, duyarlılığınıza ayrıca çok teşekkür ederim.
@Makbule Abalı,
SilAnadolumuz öylesine renkli kültüre sahip iken ve ne çok değerli sanatkârlarımız, zanaatkârlarımız varken..ve artık birer birer göç edip giderken, bu ustalıkları devralacak yeni eller ne yazık ki yok gibi!.. oysa geleneksel üretimlerin her biri ne kadar özel ve özgün.. Düşüncelerinize katılıyorum Makbule Hanım.. Keşke bu el sanatlarımız yaşatıla-bilse!.. dokumacılıktan, bakır işçiliğine, alem'lerden, çiniciliğe ve daha pek çok geleneksel, bize özgü kültür miraslarımız gelecek nesillere aktarılabilse!.. dünyaya açılabilsek, harici güçler için tüketim pazarı olacağımıza bizler dışarıda kendi özgün üretimlerimizi pazarlasak, tanıtsak!.. kendi kendimize yeteriz de, artarız bile.. sömürülecek ülke yerine, ulusal varlığımız güç kazanır...
Ayrıca gelirinin 'Alzheimer Derneği'ne' verilerek böylesine önemli bir amaç adına çıkarmış olduğunuz kitabınız için asıl ben teşekkür ederim.. büyük bir onurla ve memnuniyetle bloğumda yer verdim. İnşallah kitabınızı temin edebilir ve okuduktan sonra da ayrıca kitaba dair düşüncelerimi de sayfamda paylaşmak isterim.. Başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.. Sevgiler, esenlikler...
Yine ne güzel bilgiler. Keyifle okudum Esincim.
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilTeşekkür ederim Sezer'cim.. Sevgilerimle..
Son günlerde yorumlarda bir aksaklık var sanırım. Yazıldıktan sonra ya anında kayboluyor veya yayınlanma aşamasında.
YanıtlaSilSabah uzunca bir yorum yazmıştım. Sanırım ulaşmadı.Şimdi de kaybolacağından endişe ediyorum. Sonra deneyeceğim.
Selam-sevgiler.
@Makbule Abalı,
SilYapılan yorumlar tercih olarak 'sayfa yönetimi onayı' gerektirdiğinden ve bazen de kendi yoğunluğumuzdan dolayı blog sayfamıza hemen bakamadığımız için... yazmış olduğunuz yorumunuz sayfamızda hemen yer almamış olabilir. Ama bazen de yorum gönderi anında 'yayınla' tuşuna basmış olduğumuz halde veya elimiz yanlış bir tuşa değdiğinde ne yazık ki tüm yorumlar uçabiliyor!.. ben de benzer şeyle çok karşılaşıyorum..yazının ardından uzun uzun yorum yapıyorum..bir de bakıyorum ki yazdığım yorum uçmuş..Artık yorum yazar yazmaz..'yayınla' tuşuna basmadan önce.. yorumu 'kopyala' yapıyorum..böylece önlemimi almış oluyorum..
Değerli yorumlarınıza çok teşekkür ederim Makbule Hanım..
Bu arada 'güncelimdeki yoğunluğumdan dolayı' bloğuma ve yorumlara ancak bakabildim ve yanıtlayabildim..
Mazur görün lütfen. Sevgiler, esenlikler dilerim..
Camilerin zirvesindeki o son halka olan alem hakkında hiç araştırma yapmamıştım.
YanıtlaSilEllerine emeğine sağlık Esinciğim. Sayende bu konuyla ilgili ne çok bilgilendim yine...
Alem ile ilgili yaşadığım bir anı var. Ben de onu ekleyeyim izninle..
Mahallemizde, site içine inşa edilmiş caminin inşası yeni bitmişti. Minareyle ilgili son eklentilerde tamamlanıp sıra gelmişti alem'in takılmasına. Benim hiç haberim yoktu, akşamüzeri site sakinlerinin meydana toplanmasının sebebini sorduğumda öğrenmiştim. Meğerse sıra gelmiş alemin takılmasına. Çok meşakkatli, bir o kadar da tehlikeli bir işmiş. İnsanlar bu heyecanlı olayı hem seyretmek hem de ustaya manevi destek vermek üzere toplanmışlar. Bu son aşamaya evin balkonundan ben de şahit olmuştum. Usta belinde urganlar, elinde metalden yapılma kocaman alemle adeta akrobasi yaparak ve milim milim ilerleme yoluyla kondurmuştu alemi minarenin tepesine. Alkış sesleri eşliğinde tamamlamıştı görevini...
Verdiğin detaylı bilgiler için tekrar teşekkürler Esinciğim..
Sevgiler.
@Zeugma,
Sil'Alem'in takılması da bir alem desene Zeugmacığım .) latife bir yana, ne güzel bir anını paylaşmışsın sayfamda teşekkür ederim. Ben 'alem'in takılışını hiç görmedim ama araştırırken bahsettiğin gibi takılışının da oldukça meşakkatli olduğunu okumuştum. Ama sen bizzat tanık olmuşsun.. Keşke fotoğrafını da çekse imişsin. O an insanın aklına gelmeyebiliyor.. Belki o zamanlar blog yazarı değildin kim bilir ;) blog yazmaya başladıktan sonra kendi çapımızda laf aramızda sanki birer 'gazeteci' edasında;) artık özgün bulduğumuz pek çok şeyi yazılı-sözlü- renkli kayıt altında tutmaktayız.. :)) büyük bir beceri isteyen ve yapımından minarenin son halkasına takılma anına kadar meşakkatli bir iş olan 'alem' ustalarına saygılarımızla...
Ve bu güzel anını sayfamda paylaştığın için ben teşekkür ederim Zeugmacığım..
Sevgilerimle...
Bloğunuz ansiklopedi olma yolunda hızla ilerliyor. Artık her yazınızı, "bakalım ne yeni bilgiler öğreneceği" diye açıyorum. Emeğiniz için teşekkürler. Saygı ve sevgilerimle.
YanıtlaSil@Mehmet Bilgehan Merki,
SilDeğerlendirmeleriniz motive ediyor teşekkür ederim Mehmet Bey.. Asıl 'Google Hazretleri' devasa bir kütüphane..
Bilgi çok, ama önemli olan bilgiyi doğru işleyebilmekte. Bunun için de çok araştırmak ve okumak gerekiyor ...
Bu yüzden zamanımın çoğu bu uygulamalarla geçiyor.. Esenlikler dilerim.
Sevgili Esin yine beni heyecanlandıran bir yazı resimler eski eserlerin restorasyonunu yapan biri olarak 50 metrelik bacanın onarımı için minare yapan bir usta bulmuştuk..o kadar zor bir iştirki alemin takılması...ondan dinlemiştim zorluğunu bilgilendirmene çok sevindim sanki gezmiş kadar oldum diyeceğim ama benim o eserlere dokunmam gerek..hissetmeliyim..inşallah bir gün İstanbula geldiğim de gezmeyi düşünüyorum ..bunun içinde aylarca kalmam gerekir herhalde..sevgilerimle...
YanıtlaSil@bilge,
SilAlem'in takılışının ne kadar zahmetli bir iş olduğunu siz de bizzat ustasından dinlemişsiniz. Yapımı zanaatkârlık işi iken, yerine takmak sanırım başlı başına bir akrobasi işi.. pek çok sektörde olduğu gibi mimari sektör de hızla geliştiği halde neden halâ geleneksel vebir şekilde can güvenliği olmadan 'alem'ler takılır bunu da düşünmek lâzım..
Evet..İstanbul tam yapmakta olduğunuz işler için size göre.. İstanbul'a geldiğinizde,mutlaka Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ni gezmelisiniz..uzun bir süredir restorasyon dolayısıyla kapalıydı.. Ama zaten eski İstanbul'un olduğu semtler açık hava müzesi.. bilmem bir ay yeter mi size! 'ömür biter İstanbul bitmez!' siz yeter ki gelin, gezin... sevgiyle...
Çok teşekkür ederim yazı için ayrıca siteme ziyaretlerinizi bekliyorum http://islamguzelahlaktir.blogspot.com/
YanıtlaSil