Yola çıkmadan önce karar
verdiğimiz merkezdeki bir otele şehrin ışıkları arasında giriş yapıyoruz. Bir gece konaklayıp bir tam günü Ordu’da
geçirmeyi ve otelin şehir merkezinde oluşunun bize zamandan kazandıracağını
düşünerek, yürüme mesafesinde şehri turlamayı planlıyoruz.
Ve… sabah olduğunda ıslak, sisli, puslu bir hava karşılıyor bizi Ordu’da. Ama ne gam!. bizim içimiz aydınlık nasılsa! berekettir yağan, yağsın üzerimize, üzerimize! ne de olsa sonbahara veda ettiğimiz bir mevsimde geldik Ordu'ya. Bu yüzden hava sürpriz değil bizim için. Güneş açarsa ne alâ..
Ama önce kahvaltı keyfi yapacağız. Miss gibi tereyağında, tel tel dil peyniri ile pişirilmiş yumurtalarımız geliyor. Karadeniz’de bu üçlüye kuymak deniyor ki, aman aman, ne lezzet, ne lezzet!. mısır ekmeğimiz, zeytinimiz, reçelimiz, domatesimiz, biberimizle.. leziz bir kahvaltının ardından bomba gibi aldığımız dopingle artık şehri keşfetmeye hazırız J Hava parçalı bulutlu da olsa, bizim havamız yerinde nasılsa...
‘O halde martılarla dolu sahilde yürümeli, biraz da kuşları sevindirmeli, onlara yem vermeli, hava puslu, ışık yetersiz de olsa böyle havalarda da siyah, beyaz ve gri renklerin ambiyansında gizemli kareleri yakalamalı' diyoruz. Çünkü biz fotoğraf çekmeye bayılıyoruzzz :)))
*****
*****
Altınordu Sahili ve kıyıda küçük bir Mescid
Kıyıda ahşap bir camii görüyoruz. Yanına yaklaşınca bu caminin de Göğceli Camii gibi çivisiz bir camii olduğunu, ancak yapıdan da anlayabileceğimiz gibi bu caminin yeni inşa edilmiş olduğunu ... diğer detayları ise camiinin önünde yer alan tanıtım tabelasından öğreniyoruz.
ALTINORDU ÇİVİSİZ SAHİL MESCİDİ
Altınordu ilçesinde, Bülbül Deresi’nin denizle buluştuğu
bölgede Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı gerçekleştirilen mescit,
çivisiz cami olarak bilinen İkizce ilçesindeki tarihi Laleli Camii’nden
esinlenerek inşa edilmiş. Sahil Camii 2015 tarihinde hizmete açılmış.
Şadırvan, abdesthane ve oturma grupları ile birlikte 144
metrekare alan üzerine çevresiyle uyumlu olacak şekilde planlanan mescidin
inşasında hiç çivi kullanılmamış.
Edindiğimiz bu bilgilerden sonra bir de mescidin içini geziyoruz.
Mescitte erkek ve kadınlar için ayrı ayrı kapılar yapılmış.
54 metrekare olan zemin katı erkeklerin, 32 metrekare olan üst katı ise kadınların namaz kılabileceği şekilde düzenlenmiş. Mescidin mihrap, minber, kürsü ve mahfil kirişleri de ahşap oyma işçiliği ile yapılmış.
Biraz caminin içi, biraz dışı ve
biraz da sahil şeridinde gezip, fotoğraf çekerken vakit su gibi geçiyor ve teleferiğin
hareket saati geliyor.
Boztepe Teleferiğin içindeyiz artık. Teleferikle Boztepe’ye çıkarken 2350 metre yol kat-ediyorsunuz. Ordu sahilinden 509 metre yükseliyorsunuz. Kara yoluyla ulaşmak istediğinizde ise yaklaşık 6 km.lik bir yol kat-ediyorsunuz.
Teleferik şehir merkezinin tam üstünden geçiyor...
Teleferik
eğimli bir açı ile hafifçe yukarıya doğru ilerliyor ve yavaş yavaş yükseliyoruz...
Ordu Büyükşehir Belediye Binası
Meydanda bir de tarihi bir camii bulunuyor.
Aziziye Camii ve yakınında Osman Paşa Şadırvanı yer alıyor.
Cam faunus içinde gibiyiz..teleferikte bizden başka kimse yok,
bu yüzden bir kıyı cephesine, bir şehir merkezine,
Teleferik önce kıyı şeridine paralel gidiyor...
Ordu'da da diğer illerdeki gibi yoğun bir şehir yapılanması mevcut.
Nefes alacak yer kalmamış. İyi ki uzun bir kıyı şeridi var...
birden hafif bir fırtına ve
pıtır, pıtır yağmur yağmaya başlıyor... teleferikte de hafiften bir sallantı !!
Allah'tan sadece birkaç dakika sürüyor... demek ki yağmur bulutuydu!
gelip geçiyor...
Ve az kaldı...
ortalama 7 dakika sonra Boztepe’ye ulaşıyoruz.
Artık Ordu kollarımızın arasında. Boztepe’den Ordu şehir merkezine ve leb-i derya Karadeniz’e geniş bir açıdan bakıyoruz. Kent merkezi fındık ağaçlarının yeşiliyle bezenmiş Boztepe'nin eteklerine yayılmış.
Tek kusur, Ordu'da düzensiz bir yapılaşma hakim! keşke şehirde bu kadar iç-içe yapılaşma olmasaymış diyoruz.
Tek kusur, Ordu'da düzensiz bir yapılaşma hakim! keşke şehirde bu kadar iç-içe yapılaşma olmasaymış diyoruz.
Bir an gözlerimi kapatıyor ve geçmişe uzanıyorum. - Sırtını tepelere yaslayıp ayak uçlarını Karadeniz'e uzatan bu ışıltılı yerleşim, bir zamanlar Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarıyla kendi halinde bir taşra kentiymiş. Eski zaman evleriyle çevrili Taşbaşı Mahallesi'nde bir dönem Ermeniler, Rumlar, Gürcüler, Çepniler ve Türkler bir arada yaşarlarmış. Herkes birbirini tanırmış.- Ah ne günlerdi o günler! kim bilir?
Yeniden gözlerimi açtığımda bugün; tüm sahili kaplayan restoran ve kafeleriyle, bisiklet yolları ve yürüyüş parkurlarıyla gelişen yeni yüzüyle modern bir turizm şehri görüyorum karşımda. Yemyeşil bir yarımada ve burunlara doğru uzanan nefis koylarıyla harika bir panorama.
Arkamız çam ağaçlarıyla çevreli, restoran ve çay bahçeleri, dinlenme tesisleri bulunuyor. Ayrıca Boztepe yamaç paraşütüne de ev sahipliği yapıyormuş. Bu tepeden kuşlar gibi havalanmak ne hoş olurdu!
Arkamız çam ağaçlarıyla çevreli, restoran ve çay bahçeleri, dinlenme tesisleri bulunuyor. Ayrıca Boztepe yamaç paraşütüne de ev sahipliği yapıyormuş. Bu tepeden kuşlar gibi havalanmak ne hoş olurdu!
Şimdi bu harika manzara
karşısında semaverde çay iyi gider değil mi! Salepte olur ama biz çayda karar
kılıyoruz. Sıcacık çay, çiğ yağmakta
olan soğuk havanın nemini alıveriyor üzerimizden.
Gökyüzünde sisli- puslu hava biraz dağılmış gibi, ancak hava nasıl soğuk!..aman aman, daha fazla buz kesmeden kalkalım diyoruz ve bu defa teleferikle salınarak aşağıya doğru kayarcasına iniyoruz J)
Güneş bulutların arasından hafiften
göz kırparcasına bize bakıyor, bizimse içimizde o an bir umut ışığı parıldıyor!.
Çünkü Ordu’da çok merak ettiğimiz ve Anadolu arkeolojisi
için heyecan verici sonuçlardan biri olarak 2016 yılı kazılarında, Ordu Kurul Kalesi’nde bulunan
Kibele heykelini görmeyi çok istiyoruz. Ancak hava yağışlı olursa dağlara çıkmamız zorlaşabilir. Bu
yüzden Ordu şehir merkezinde mi dolaşsak? yoksa Karadeniz’in Kibelası’nı mı
önce görsek derken!?..Evet kararımızı Kibele’dan yana kullanıyoruz ve....
Anadolu’nun Ordu'daki Bereket Tanrıçası Kibele’yi görmek üzere istikametimizi Bayadı Mahallesi yönüne çeviriyoruz.
Ama Karadeniz’de mahallelerin dağlık bölgelerde olduğunu anımsatmama gerek yok sanırım. Anlayacağınız sarp dağlara tırmanacağız, bu yüzden hafiften bulutlar aralanmış ve hazır güneşi bulmuşken, yağmura yakalanmadan bir an önce yollara düşüyoruz yeniden.
Kurul Kale’ye gitmek üzere Ordu il merkezinde bir hayli yoğun trafik içinde sokaklar arasında ilerlerken güzergahımız bizi Düzmahalle Sinema Sokak’ta yer alan ve mahalle ile aynı adı taşıyan Düzmahalle Kilisesi’nin önüne getiriyor. Tabi ki transit geçmek olmaz diyoruz.
Ve Kiliseyi kısa bir süreliğine de olsa genel olarak gördükten sonra tekrar yolumuza devam ediyoruz.
Şehirden doğu'ya doğru yüzümüzü çevirdiğimizde, dağların zirvesindeki Kurul Kalesi yerleşkesi görülüyor.
Ve... yollar müziksiz olmaz. Ordu yöresi halk müziği bakımından da bir hayli zengin. Takıyoruz cd yi haydin bakalım çalsın artık kemençeler, bağlamalar... söylesin uşaklar ;)
Gümüş renkli bulutların sarmaladığı ve yeşilin her tonunu barındıran ormanları ve fındık bahçelerinin arasından döne kıvrıla çıkarken Bayadı Mahallesine, eşlik ediyorum türküye ben de, 'Ordu'nun dereleriiiii..' :))))
Bayadı Köyü sınırları içerisinde bulunan ve şehir merkezine 13 km. mesafede olan Kurul Kalesi yolu oldukça dik ve dolambaçlı üstelik keskin virajlarla dolu bu yüzden dikkatli sürüyoruz aracımızı. Birkaç gündür yağan yağmurdan dolayı yollar ıslak ve kaygan. Ancak manzaramız nefis, bu manzaranın en çok keyfini süren de yardımcı pilot olarak yüreği ağzında oturan bendeniz :)) hem ağlarım, hem giderim hesabı ;) yükseldikçe yükseliyoruz! aşağılara bakınca ürperiyorum, uzaklara bakınca ise dağların tepesinde, bulutların üzerindeyim!.
Ve...Kurul Kalesi'nin bulunduğu yerleşkeye varıyoruz. Araçtan inince bu defa bizi Kale'ye çıkaracak olan çok basamaklı merdivenlere geliyor sıra. Birkaç gündür yağışlı giden havalardan dolayı olsa gerek, Kurul Kalesi'nin bulunduğu alanda bir sessizlik dikkatimizi çekiyor. Yağmur sonrası nemli ağaç ve toprak kokusu ise bizi kendimize getiriyor.
Bizi ilk karşılayanlar ise kazı ekibinden görevli birkaç kişi oluyor. Ancak hiç ümit etmediğimiz bir durumla karşılaşıyoruz! o da Kibele heykelinin üzerinin örtülüp ziyarete kapanmış olması ve kısa bir süre sonra da müzeye kaldırılacak olması! Oysa bunca yolu Kibele'yi görmek için gelmiştik biz :(( Hay aksilik, bizde ki de ne şans! deme de dur :(
Kibele'ya öylesine yakınız ki!. hemen şu üstteki mavi brandalı örtülerin altında işte, bunu biliyoruz :))) ancak onu ne yazık ki göremiyoruz!
bu topraklara ayak bastık ya!. bu da yeter bize! teselliye bak sen ;)
Ama yine de iyi ki Kale'ye çıkmışız diyoruz. Eğer ki çıkmadan önce böyle bir bilgiye sahip olsa idik buraya gelmezdik ve dolayısı ile bu harika coğrafyayı da göremezdik!.
Kazı ekibinde bulunan bir görevliden kale hakkında bilgiler alıyoruz. 2010 yılında başlayan Kurul kalesindeki kazılar halen devam ediyormuş. Doğu Karadeniz'in ilk bilimsel kazı çalışması olması dolayısı ile Kale çok daha ön plana çıkıyor, hele ki kısa bir süre önce burada Ana Tanrıça Kibele heykelinin bulunması burayı cazibe merkezi haline getirmiş. Görevli arkadaş Kibele Heykeli'nin bulunmasının ardından 45 günde yaklaşık 20 bin kişinin burayı ziyaret ettiğini ve bayramda buranın nasıl dolup taştığını bize heyecanla anlatıyor...
elbette Ordu için turizm açısından oldukça önemli bir gelişme bu.
Kalenin tepesinde muhteşem doğanın seyrindeyiz şimdi. Kalede görmemize izin verdikleri açık alanları geziyoruz. Bu arada kale hakkında biraz bilgi vermem gerekirse;
Hafiften yağmur damlaları çiseliyor, bize de dönüş yolu görünüyor. Sarp dağ yolları, bizi sıkıntıya düşürmeden, hava kararmadan 'vakit tamamdır' diyoruz.
Ve... karanlık çökerken Ordu şehir merkezine geliyoruz... Hem yorgunuz, hem de acıkmış bir haldeyiz. Kıyı şeridinde yaptığımız küçük bir keşiften sonra gözümüze hoş görünen bir restoranda karar kılarak harika yöresel yemeklerle günün finalini yapıyoruz. Ordu bölgesinde bu kadar farklı etnik gruplar bir arada yaşar da, kültürel çeşitlilik mutfak geleneğine yansımaz mı hiç!. Etten çok sebzenin egemen olduğu yemekler tam bize göreydi. Rengârenk turşular, yerel bir lezzet olan pancar ve mısır çorbası, kabak boranlı, fırında fasulye, pancar heyresi seçimlerimiz arasındaydı. Tabi ki balık yemeyeni Ordu'dan dışarıya bırakmıyorlarmış, hamsili pilavdan da nasibimizi alıyoruz. Leziz yöresel yemeklerle bizleri ağırlayan aşçıların ellerine sağlık diyor, işletmede hizmet veren tüm ekibe teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Tüm doğal güzellikleri içinde barındıran, yeşille mavinin kucaklaştığı bir coğrafyada yayla turizmi kadar, kültür ve inanç turizmi ile de Ordu'yu bir günde keşfedebilmek mümkün değil elbette, bizim ki sadece tadımlık bir gezi oluyor. Dağları, suları ve gizemli kaleleriyle, müzeleri, kiliseleri ve camileriyle, doğa harikası yaylaları ve mesire yerleriyle daha sıcak bir mevsimde Ordu'ya gelmeyi ve ilçeleriyle birlikte doyasıya gezmeyi planlayarak bu güzel Karadeniz şehrinden ayrılıyoruz.
Anadolu’nun Ordu'daki Bereket Tanrıçası Kibele’yi görmek üzere istikametimizi Bayadı Mahallesi yönüne çeviriyoruz.
Ama Karadeniz’de mahallelerin dağlık bölgelerde olduğunu anımsatmama gerek yok sanırım. Anlayacağınız sarp dağlara tırmanacağız, bu yüzden hafiften bulutlar aralanmış ve hazır güneşi bulmuşken, yağmura yakalanmadan bir an önce yollara düşüyoruz yeniden.
Kurul Kale’ye gitmek üzere Ordu il merkezinde bir hayli yoğun trafik içinde sokaklar arasında ilerlerken güzergahımız bizi Düzmahalle Sinema Sokak’ta yer alan ve mahalle ile aynı adı taşıyan Düzmahalle Kilisesi’nin önüne getiriyor. Tabi ki transit geçmek olmaz diyoruz.
Düzmahalle Kilisesi - Ordu
Düzmahalle Kilisesi’nden içeriye girdiğimizde buranın Ordu
Büyükşehir Belediyesi’nce restorasyona tabi tutulduğunu, üstelik bu
restorasyonun Ordu kenti kültür ve sanat faaliyetlerine yönelik etkinlikler
için kullanılacağını öğreniyoruz.
Ordu İl Merkezi Düzmahalle’de bulunan Kilise 19.yy.ın ikinci
yarısından sonra Rumlar tarafından yapılmış.
Dikdörtgen planlı olan yapının ön
tarafında beşik kemerler bulunuyor. Duvarlar gri renkli ve kesme taşlardan
yapılmış. İbadet kısmı sütunlarla 3 nefe ayrılmış. Yan duvarlarda karşılıklı
dikdörtgen formlu 2’şer pencere, bu pencerelerin üstünde de 1’er yuvarlak
pencere yer alıyor. Kısacık ana sığdırabildiğimiz gözlemlerimiz böyle.
OBBKT - 75. Yıl Cumhuriyet Sahnesi
Tarihi yapı bir süre itfaiye binası olarak hizmet verdikten
sonra restore edilerek 75. Yıl
Cumhuriyet Sahnesi olarak hizmete açılacakmış. Bu tarihi
yapıların atıl bir halde kullanım dışı olması yerine bu tür sanatsal
etkinlikler için kullanılacak olması doğrusu bizi son derece sevindiriyor.
Ayrıca bu yazıyı hazırlarken yaptığım araştırmalarda buranın
bir ibadethane yerine kültür faaliyetlerine yönelik etkinlikler adına
kullanılmasının oldukça eskiye dayandığını öğreniyorum. Öyle ki bu tür
etkinlikler bir zamanlar Rum ve Ermeni azınlık gençleri tarafından başlatılmış.
İlk çalışmalar, bugün OBBKT (Ordu Büyükşehir Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu) fuayesi olarak kullanılan kilisede ve kilisenin
önündeki ahşap binada yapılırmış. Burası zamanla bir ibadet yeri değil, kültür
ve özellikle tiyatro çalışmalarına ayrılan merkez olarak anılmaya başlanmış.
Tam da, Birinci Dünya
Savaşı’nın başladığı, giderek de kızıştığı yıllarmış o yıllar… Bu kültürel ve
sosyal etkinlikler Müslüman Türk gençlerinin de ilgisini çekmiş. Azınlık
gençlerinin Yunan tragedyalarından örnekler sahnelemesi, bu etkinliklere tanık
olan Türklerin de bir anlamda ulusal duygularını gıdıklamış. Öyle ya da böyle,
azınlıklar ile Türkler arasında giderek yükselen trendde bir rekabettir
başlamış. Savaşın dengesi değiştikçe, Türkler de önce çalışma mekânlarını,
sonra da bu mekânlarda oyun oynama üstünlüğünü ele geçirmeyi başarmış.
Kurtuluş Savaşı’nın
başladığı yıllara rastlayan bu dönemde, ilkel koşullarda, hatta mum ışığı
altındaki tiyatral çalışmalar, doğal olarak ulusal duygulara ve coşkulara
yönelikmiş. Güçlüklere göğüs germişler, bir anlamda kültürel savaş vermişler. (Ordu’da tiyatro faaliyetlerinin ‘Muhsin Ertuğrul’a kadar uzayan hikayenin devamı burada )
Ve Kiliseyi kısa bir süreliğine de olsa genel olarak gördükten sonra tekrar yolumuza devam ediyoruz.
Şehirden doğu'ya doğru yüzümüzü çevirdiğimizde, dağların zirvesindeki Kurul Kalesi yerleşkesi görülüyor.
Gümüş renkli bulutların sarmaladığı ve yeşilin her tonunu barındıran ormanları ve fındık bahçelerinin arasından döne kıvrıla çıkarken Bayadı Mahallesine, eşlik ediyorum türküye ben de, 'Ordu'nun dereleriiiii..' :))))
Bayadı Köyü sınırları içerisinde bulunan ve şehir merkezine 13 km. mesafede olan Kurul Kalesi yolu oldukça dik ve dolambaçlı üstelik keskin virajlarla dolu bu yüzden dikkatli sürüyoruz aracımızı. Birkaç gündür yağan yağmurdan dolayı yollar ıslak ve kaygan. Ancak manzaramız nefis, bu manzaranın en çok keyfini süren de yardımcı pilot olarak yüreği ağzında oturan bendeniz :)) hem ağlarım, hem giderim hesabı ;) yükseldikçe yükseliyoruz! aşağılara bakınca ürperiyorum, uzaklara bakınca ise dağların tepesinde, bulutların üzerindeyim!.
Kibele'ya öylesine yakınız ki!. hemen şu üstteki mavi brandalı örtülerin altında işte, bunu biliyoruz :))) ancak onu ne yazık ki göremiyoruz!
bu topraklara ayak bastık ya!. bu da yeter bize! teselliye bak sen ;)
elbette Ordu için turizm açısından oldukça önemli bir gelişme bu.
Göremediğimiz Ana Tanrıça Kibele Heykeli
( Görsel: Atlas Dergisi)
Ve... Kurul Kalesi'nde zirvedeyiz artık..
Şanlı Türk bayrağımız gururla dalgalanıyor göklerde!
Şanlı Türk bayrağımız gururla dalgalanıyor göklerde!
Taş bedenli surlarla çevrelenmiş olan Kale, Karadeniz’i İç
Anadolu’ya bağlayan Melet Vadisi’ne ve Ordu’ya hâkim 570 metre yükseklikteki sarp kayalıklar
üzerine kurulmuş antik çağların bir yerleşim alanıdır.Tepenin üst tarafı bir açık hava mabedi olarak düzenlenmiş.
Geniş bir yamaç üzerine yayılım gösteren kale bu mabedi de içine alacak şekilde zirvede bir iç kale ile oldukça korunaklı bir kent modeli görünümünde. Helenistik dönemlerin, mekân ve buluntuları ile buranın etkin bir dinsel fonksiyona sahip olduğu düşünülmekte imiş.
Bir de yerleşim alanı içinde 420 basamakla inilen ve 45 derecelik eğimle uzanan bir dehliz ve su sarnıcı bulunuyor. Kendi dönemindeki adı henüz bilinmese de Kurul Kalesi; sur duvarları ve bu surlar boyunca dizili askeri mekânları ile de ayrıca önemli bir garnizon kimliği taşımakta.
Bugüne kadar ele geçen çok sayıda seramik parçası, sikke ve diğer arkeolojik
buluntular yerleşimin en son tabakasının MÖ. 1. yy. a tarihlendiğini; yine kazılardan elde edilen verilerin ise Kurul Kalesi'nin Helenistik dönemin sonlarında Anadolu'daki en büyük siyasi güçlerden biri olan Pontus Krallığının büyük Kralı VI. Mitridates Eupator Dionysos döneminde (İÖ 120-63) kurulmuş bir kale olduğunu göstermekte imiş.
Geniş bir yamaç üzerine yayılım gösteren kale bu mabedi de içine alacak şekilde zirvede bir iç kale ile oldukça korunaklı bir kent modeli görünümünde. Helenistik dönemlerin, mekân ve buluntuları ile buranın etkin bir dinsel fonksiyona sahip olduğu düşünülmekte imiş.
Elde edilen buluntular Kurul Kalesi’nin başta demir olmak
üzere çeşitli madenler, orman ve deniz ürünleri gibi doğal kaynakları farklı
bölgelere sevk ve ithal ettiğini, ürünleri de depolayarak idari ve ticari bir
merkez niteliğinde olduğunu gösteriyormuş.
Anadolu’da neolitik dönemden itibaren tapınım gören Ana
Tanrıça, İ.Ö 2. binde Bereket Tanrıçası niteliğinin yanında Hititlerde Hepat ve
Kubaba adlarıyla kent koruyucu tanrıça özelliğini de kazanmış.
Ana Tanrıça Kibele, üzerine yıkılan
duvar kalıntılarının yüküne az buz değil 2100 yıla yakın bir süre direnmeyi
başarmış.
Kibele heykeli arkeolojik alanda olduğu kadar turizm açısından da Ordu’ya apayrı bir ivme kazandıracaktır. Temennimiz müzeye taşınmış olan heykelin bir kopyasının da ait olduğu yere konması olacaktır.
Ordu'ya bir de yüksek yüksek tepelerin üzerinden Kurul Kalesi'nden bakıyoruz şimdi. Kalenin ve harika manzaranın fotoğraflarını çekerken kadrajımıza buranın daimi minik sakinleri takılıyor..Kibele heykeli arkeolojik alanda olduğu kadar turizm açısından da Ordu’ya apayrı bir ivme kazandıracaktır. Temennimiz müzeye taşınmış olan heykelin bir kopyasının da ait olduğu yere konması olacaktır.
NOT: -Gerçekleştirdiğimiz bu geziden kısa bir süre sonra basından takip ettiğim bilgiler doğrultusunda (Ekim ayının son haftasında) Kibele heykeli İstanbul'dan gelen 5 kişilik ekibin yaklaşık 3 saatlik çalışması sonrasında yerinden alınarak özel kutularda Ordu Müzesi'ne götürülmüştür.-
******
Ve... karanlık çökerken Ordu şehir merkezine geliyoruz... Hem yorgunuz, hem de acıkmış bir haldeyiz. Kıyı şeridinde yaptığımız küçük bir keşiften sonra gözümüze hoş görünen bir restoranda karar kılarak harika yöresel yemeklerle günün finalini yapıyoruz. Ordu bölgesinde bu kadar farklı etnik gruplar bir arada yaşar da, kültürel çeşitlilik mutfak geleneğine yansımaz mı hiç!. Etten çok sebzenin egemen olduğu yemekler tam bize göreydi. Rengârenk turşular, yerel bir lezzet olan pancar ve mısır çorbası, kabak boranlı, fırında fasulye, pancar heyresi seçimlerimiz arasındaydı. Tabi ki balık yemeyeni Ordu'dan dışarıya bırakmıyorlarmış, hamsili pilavdan da nasibimizi alıyoruz. Leziz yöresel yemeklerle bizleri ağırlayan aşçıların ellerine sağlık diyor, işletmede hizmet veren tüm ekibe teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Tüm doğal güzellikleri içinde barındıran, yeşille mavinin kucaklaştığı bir coğrafyada yayla turizmi kadar, kültür ve inanç turizmi ile de Ordu'yu bir günde keşfedebilmek mümkün değil elbette, bizim ki sadece tadımlık bir gezi oluyor. Dağları, suları ve gizemli kaleleriyle, müzeleri, kiliseleri ve camileriyle, doğa harikası yaylaları ve mesire yerleriyle daha sıcak bir mevsimde Ordu'ya gelmeyi ve ilçeleriyle birlikte doyasıya gezmeyi planlayarak bu güzel Karadeniz şehrinden ayrılıyoruz.
Esin Bozdemir
©İzler ve Yansımalar
Doğu Karadeniz Gezimiz
devam edecek...
devam edecek...
Ordu' nun çok güzel olduğunu duymuştum. Sizin güzel yazınız ve fotoğraflarınızla doğrulanmış oldu. Elinize sağlık. Selamlar.
YanıtlaSil@Turgay Aksoy,
SilMemleketimizin her köşesi ayrı güzel. Ordu'da Karadeniz Bölgesi'nde
harika bir coğrafya üzerine kurulmuş. Bahar mevsiminde çok daha güzeldir.
Teşekkürler, esenlikler dilerim.
Esin'ciğim ne güzel imreniyorum sana, ne güzel ülkemizin güzelliklerini gezip, fotoğraflıyorsun, biz de Karadenizliyiz, (Giresun, Görele), keşke şu çarpık yapılaşma olmasa...çok teşekkürler.
YanıtlaSil@bücürükveben,
SilDoğu Karadeniz'i ilk kez görüyorum.. Ve gidip gördükçe insan anlıyor ki, vatanımızın dört bir yanı cennet. Keşke bu kadar çok betonlaşma olmasa, doğal güzellikler korunabilse!.Çok teşekkür ederim Müjde Hanım..Yakında Giresun yazısı var :))
Aaaa! Sahi mi? Çok sevindim Esin hanım, baba memleketi, köyümüz...merakla bekliyorum:))
SilHer zamanki gibi emekle, özenle hazırlanmış çok güzel bir tanıtım olmuş. Yıllar önce bir turla Doğu Karadeniz'e gitmiştik. Mevsim yazdı ama biraz yağış vardı. Boztepe'nin yolu çok bozuktu, çıkamamıştık.
YanıtlaSilBu harika fotoğraflara bakarken "Biz Ordu'yu hiç tanımamışız." dedim. Kuşları kaçırmadan ne ustaca çekmişsiniz.
Ana Tanrıça Kibele'nin başına gelenler üzücü.
Merdivenlerde, teleferik sallanmasında küçük heyecanlar yaşanmıştır sanırım.
Elinize, yüreğinize sağlık.
Esenlikler diliyorum. Sevgiler...
@Makbule Abalı,
SilBoztepe'ye teleferikle çıkmak bizim için de sürpriz oldu. Ama çok da iyi oldu, hem zamandan kazandık, hem de teleferikle yavaş yavaş çıkarken göremeyeceğimiz ya da gözden kaçırabileceğimiz yerleri de böylelikle görmüş olduk. Kibele heykelini görememenin biraz üzüntüsünü yaşasak da, karşımıza çıkan bu sevimli kuşlar dikkatimizi başka bir yöne çevirdi...dakikalarca onları izledik..Onlar, sarp kayaların uçlarında tünemiş, engin gökyüzüne ve karşı ki dağlara bakarken...bir an kuş oluverdik biz de!. kuşların gözü ile âleme baktık sanki :) resmen terapi oldu diyebilirim.. daha böyle onlarca kare fotoğraf çektik... konuyu dağıtmamak için o fotoğraflardan sadece birkaçını paylaştım.
Ana Tanrıça Kibele'nin 'başına gelenlere dair!' çıkan o haberler umarım asılsızdır. Ben asılsız olduğunu düşünüyorum. Çünkü heberlerin pek çoğunda Kibele heykelinin Kültür Varlıkları ve Müze Genel Müdürlüğü'nden gelen 5 kişilik ekibin yaklaşık 3 saatlik çalışma sonrasında yerinden alınarak, özel kutularda Ordu Müzesine taşındığından ve yaklaşık 5-6 aylık bir sürecin ardından heykelin restorasyon ve konservasyonu tamamlanarak müzede sergilenmeye devam edeceğinden söz ediliyor.
Evet, merdivenlerde değil ama teleferikte o hafif sallantı anlık bir heyecan yaşattı..zaman zaman böyle heyecanlar da işin tuzu biberi oluyor.
Değerli yorumunuza ben teşekkür ederim.
Esenlik ve sevgilerle..
Şahane bir gezi olmuş yazı da çok güzel gitmiş kadar oldum inanin . Karadeniz benim için' hiç bir bağım olmamasına rağmen - çok değerli bir bölgedir. Yıllar önce görmüştüm. Bir tekrar daha yapmam lazım galiba. Sevgiyle kalın. ☺💙
YanıtlaSil@Hayat İzlerim, Kitap Sesleri,
SilKaradeniz'i ben de çok beğendim, dantel gibi koylar..bir yanda yemyeşil dağlar, diğer yanda köpüren asi bir deniz. Bol yağışlı olduğu için, dağların arasında şelaleler, ırmaklar, vadilerde göller, deltalar..yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla inanılmaz zengin bir coğrafya. Bir şey dikkatimizi çekti o da, o kadar çok Suriyeli vardı ki, bu yüzden tabelaların çoğu Arapçaydı. Öyle ki, hali vakti yerinde olanların dağları parsel parsel satın aldıklarını öğrendik.İleriye dönük o dağlık bölgelere otel vb. işletmeler yapacaklarmış!. Bu kadar serbestlik başka hangi ülkede var bilmiyorum. Özellikle Trabzon ve Giresun Türk'ten çok Suriye'li ile doluydu. 'Birgün gelecek onlar ev sahibi, biz Türkler'de kiracı olacağız' demeye başlamışlar bile...Bir de böyle durumlar söz konusu. Ne diyelim halimiz ahvalimiz böyledir.Değerli düşüncelerinize çok teşekkür ederim. Dilerim siz de en kısa sürede bir tekrar yaparsınız Karadeniz'e. Esen kalın.
Ünye Fatsa derken ''Hekimoğlu'' türküsü giriverdi aklıma ve okuma boyunca fon müziği gibi çaldı durdu sanki.
YanıtlaSilSen anlatırken şöyle bir empati kurdum da yaz mevsimindeki o kavurucu sıcaklar olsaydı misliyle yorgunluk yapardı her şeyden önce. Terlemekten bunalmaktan alınacak keyif yarıdan aşağı inerdi bence. Yani en azından bende kesin böyle olurdu. Oysa siz sisli dağlar eşliğinde masalsı görüntülere tanıklık etmişsiniz sepserin havada. Ne iyi ettiniz sonbaharda gitmekle. Samsun'dan ötesini hiç görmedim. Çarşamba dahildi buna. Sayende ne güzel geziyor ve öğreniyorum. Çok fazla emek harcamışsın yine. Harikaydı.. Ellerine sağlık Esinciğim.
Huzurlu bir hafta sonu diliyorum. Sevgilerimle...
@Zeugma,
SilBu gezilerde gittiğimiz yöreye ait şarkılar, türküler gezi boyunca bizim de dilimizden hiç düşmüyor. Tıpkı empati kurduğun ve düşündüğün gibi benim için de geçerli bir durum bu!kesinlikle yaz sıcaklarında bünyem kaldırmıyor artık...bu yüzden biz de yaz gezmelerini kaldırdık, yaz sonu çok daha verimli gezebiliyoruz.10-15 günlük gezilerle heybemizi doldurup geliyoruz..sonra bütün bir kış boyunca, heybemizdekileri görücüye çıkarıyoruz böyle :)) çok kapsamlı gezemesek de, en azından Karadeniz'ın yabancısı değiliz artık.. Geriye kalanları ömrümüz oldukça gezeriz inşallah. Değerli yorumun için ben teşekkür ederim. Size de iyi haftasonları Zeugmacığım. Sevgilerimle..
Ordu, Giresun, Trabzon çok güzeldir. :)
YanıtlaSilGerçi son beş on yıldır biraz değiştiler. :)
Ben de daha dün Trabzon'u yazdım blogda. :)
sevgiler...
@Kafa Dergi,
SilMemleket güzel, Karadeniz de bir başka güzel.
Sinop'tan başlayan Karadeniz gezimiz Trabzon'da son buldu.
Her bir ilimiz, ilçeleriyle çok güzeldi. Keşke bu kadar çok
betonlaşma olmasaymış, daha da güzel olurmuş. Esenlikle..
Karadeniz'de doğup büyümüş birisi olarak bu yazıyı okumak çok keyifli geldi. Çok güzel yerler, harika bir anlatım. En çok hoşuma giden tabi ki teleferik; şehrin tepesinden geçen, keşke heryerde olsa:)
YanıtlaSilsevgi ve ışıkla
@Melike Yıldız,
SilDeğerli yorumunuz ve ziyaretiniz için çok teşekkür ederim.
Karadeniz'i çok beğendik. Yemyeşil dağlarıyla, sisli havasıyla, şelaleleri, gölleri ve yaylalarıyla çok güzeldi..Daha ılıman bir mevsimde yaylalara çıkmayı çok isterim. Teleferikle Boztepe'ye çıkıp, bu tepeden şehre bakmak da çok keyifliydi.. Keşke olsa..
Bilmukabele..benden de sevgiler, ışıklar size..
Esincim emeğine sağlık. Yine dolu dolu bir yazı olmuş ve fotoğraflar da şahane... Ordu'yu çok merak ediyorum. Ama dediğin gibi çabucak bitirilecek bir şehir değil sanırım. Çevresindeki doğal güzellikleri de görmek lazım kısmet olursa. İnşallah diyeyim artık.
YanıtlaSilKibele'yi görememene üzüldüm. Ucundan kıyısından gösterilemeyecek durumda mıydı? Keşke bir güzellik yapsalardı kazı çalışanları:)
Tarihi mekanların sanat merkezi olarak değerlendirilmesi fikrine bayılıyorum. Burada da öyle olmuş, iyi olmuş.
Yeni yılını kutlarım Esincim. Bol seyahatli, gezip görmeli, okumalı öğrenmeli, keyifli, sağlıklı, huzurlu bir sene diliyorum.
@sezer eser perker,
SilÇok teşekkür ederim Sezer'cim. Ben de senin yazılarını hep keyifle ve ilgiyle okuyorum.Biz en son Amasra'ya kadar gitmiştik, sonrasını görmemiştik, gerçekten görebildiğimiz kadarı ile harikaymış çok beğendik...kim bilir baharda nasıl güzeldir. Özellikle Karadeniz'in meşhur yaylalarını görebilmeyi çok isterim. Sorma, onca yolu çıktık ve ne yazık ki Kibele'yi göremedik..çok sıkı koruma altındaydı, ısrar edemedik..kazı alanına dahi (geçici kapalıydı) rica ederek girebildik. Kısmet değilmiş..böyle şanssızlıklar oluyor ama yine de şükürler olsun gezmek güzel şey :)) hele bir de 'gezginlik' insanın ruhuna yapışmaya görsün değil mi Sezer'cim ;)
Çok zor bir yıl geçirdik..hastalıklar, kayıplar!. 2016 bir an önce gitsin istiyorum..ve 2017 hepimize güzellikler getirsin..
Ben de senin yeni yılını kutluyorum Sezer'cim, sevdiklerinle birlikte her şeyin gönlünce olacağı güzel bir yıl diliyorum. Sevgilerimle..
Güzel bir yazı olmuş, elinize kaleminize sağlık...
YanıtlaSil@Tahsin Deniz ARPACI,
Silİlginize çok teşekkür ediyorum. Esen kalın...