"Yaz mı? kış mı? yoksa ilk, ya da sonbahar mı?" derseniz, ben her iki bahar mevsimini, diğer mevsimlere göre daha çok severim. 'İlkbahar' bir tazelik, bir uyanış hali iken, 'sonbahar'da sanki görmüş geçirmişliğin, vakur bir edası var gibi gelir bana. Bu dinginlik ve olgunluk mevsimi beni bir başka etkiler ve aynı zamanda hüzünlendirir de!. Oysa hayatın içinde sevinçler kadar hüzünler de var. Hepsini yaşıyor insan. Ve sanki bu mevsimler; mevsimsel geçişler, bize hayatın gerçeklerini bir kez daha anımsatıyor.
'Hüzün' deyince aklıma Hilmi Yavuz'un,"hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız" (*) dizeleri geliyor. En çok anladığımız 'hüzün' müdür? gerçekten. Ya da bizim gibi, iki arada bir derede sıkışıp kalmış, toplumlarda mı böyle oluyor? fazla mı duygusalız? yoksa hayatı algılamakta mı zorlanıyoruz? ya da hayatın gerçeklerini kabullenmekte mi?!. Oysa hayatın adil olmadığı gerçeğini hepimiz biliyor olmalıyız! bunu kabul etmeliyiz.
Bu sabah çok güzel bir yağmur vardı İstanbul'da. Huzur verici, ferahlatıcı, her zaman böyle olmaz. Bazen çok sert rüzgârlarla karışarak iner yeryüzüne damlalar. Ancak bu sabah yağmurumuz, yumuşacık, munis ve sessizdi. En çok ihtiyaç duyguğumuz 'huzur' bence. Yağmur ise bir çeşit rehabilite ediyor canlıları, havadaki negâtif yüklü elektiriği alıyor!.
Ve ben 'Eylül sabahının serinliği'ni bir başka seviyorum. Bir başka seviyorum sonbaharda yağmuru; pıtır pıtır düşerken toprağa, evlerin çatısına, camlara... "ben geldimmm" dercesine! O billur gibi parlayan yağmur damlacıkları ne hoş!. ıslanmış güvercinlerin kanat çırpınışları... kedilerin telaşla kuytu köşelere kaçışları... İnsan, doğanın bir parçası nihayetinde. Doğadan uzaklaştıkça kendimize de yabancılaşıyoruz.
Sonbaharı; yağmuruyla, sararan, kızaran yapraklarıyla...doğanın mucizevi dönüşümlerine tanıklık ederek karşılamaya hazırım. Onu sadece karşıdan seyretmek, camların ardından ona bakmak istemiyorum. Belli periyodlarla ancak mevsime göre farklı zaman dilimleri içinde yaptığım rutin yürüyüşlerimi sonbaharla birlikte sabah saatlerine ayırdım. Kışın, güneşten istifade etmek için öğle saatlerinde yürüyorum. Yazın ya çok erken, ya da akşam saatlerinde, ancak genellikle akşamı tercih ediyorum. (Sayfiyede; deniz veya bir kır evinde yaşasaydım eğer, daha farklı olurdu tabi ki!) Şimdi sonbahardayız ve ben sonbaharda yağmur, çamur demeden -her ne kadar özlediğim bir doğa parkının içinde olamasam da- yürüyüşlerimi sabah saatlerine ayırıyorum yeniden. Ama özellikle el ayak çekildikten sonra. Öğrenci ve diğer servislerin çekilip, trafiğin rahat bir nefes aldığı saatler benimdir artık.
Yağmurun beni ıslatmasına aldırmadan; saçlarıma, yüzüme, ellerime düşmesine; ağaçlara, toprağa, çiçeklere karışan o mis kokuyu ciğerlerime çekerek yürümeye.... hele salyangozların aniden karşıma çıkıp, başlarını havaya kaldırarak yavaşşşş yavaş yürüyüşlerini seyretmeyi.. sonra birden başlarını içe çekip toparlanarak yuvarlanışlarıyla...beni şaşırtmalarını seviyorum. Ruhumun buna (bu çocukça hoşluklara) ihtiyacı var. Gürültüden kaçmak istediğimde, kulağımdaki müzik iyi geliyor. Sakin ise ortam ve bulmuşsam doğadan üç beş can, gerek kalmıyor 'walkman'e; kuşların, çiçeklerin, böceklerin sesleri ve varlığı yetiyor bana.
Bu yıl da özlediğim sonbaharı yine bin şükürle karşılarken, onu doyasıya yaşamaya hazırım!
Eğer sen de hazırsan 'hayat' ben yine varım!
Evet, hayat adil değil!. Kimine öyle, kimine böyle!..şeyler
yaşatıyor işte. Oysa hiçbir şeyin garantisi de yok hayatta! Bugün öyleysen, yarın ne
olacağın hiç belli değil!. O halde herkes kendi gerçeklerinden yola çıkacak,
kimse kimseye öykünmeyecek. Doğa bile kendi düzenini nasıl güzel kurmuş. Yeri
geldiğinde 'doğanın bir kanunu bu!' diye-biliyorsak eğer, hayatın da bir kanunu
var!. kendine göre bir akışı...
Mevsimsel geçişler tüm canlıları etkilediği gibi; ülkemiz insanını da etkiliyor. Sıcak iklimlerin yoğun yaşandığı ülkelerde insanlar da daha bir sıcak, daha açık ve net. Soğuk iklimlerde ise biraz daha soğuk, daha kapalı ve sanki biraz da ketum oluyorlar. Her toplum farklı karakteristik özelliklere sahip. Biz milletçe duygularımızı yoğun yaşıyoruz bu kesin. Ya, duygusal anlamda iyice dibe vuruyor, yerlerde sürünüyoruz, ya da tam tersine coşkularımız, sevinçlerimiz tavan yapıyor, bizi tutabilene aşk olsun diyoruz. Eser, gürler, saman alevi
gibi parlar, söneriz. Bazen de bir güler, bir ağlarız :) biz de böyle bir milletiz işte. Biraz deliyiz bence!. biraz da tuhaf...arabeske de, melankoliye de yatkınlığımız ve hatta birçoğumuzun sanki 'sanatçıymış gibi' biraz şair, biraz ressam, biraz şarkıcı olması da hep bundan. Hani sanatçılar için genel kanıdır ya, uçlarda yaşaması vs!.. Ama hepsinden birazız işte, hiç biri genellikle tam değil!. istisnalarımız var elbette.
Çok
özel bir coğrafyada, dört mevsimi doyasıya yaşıyoruz bu topraklarda. Bu ise milletçe ayrıcalıklı olduğumuzu gösteriyor. Aynı zamanda zorlu bir coğrafyadayız bütün gözler üzerimizde. Kenetlenince birbirimize, güllük gülistanlık oluyor her yer, bu güç hep bizim elimizde. Güzeliz biz aslında, bir o kadar da şanslı! bakınca etrafımıza; denizimiz de var, dağlarımız, ovalarımız, ormanlarımız da!. Güneş, yüzümüzü güldürürken, umutlarımız yeşeriyor bir anda. Yağmur, yüreğimize su serperken, ferahlıyor, nefes alıyoruz. Kar, bütün karanlıkları, karaltıları ortadan kaldırırken, içimizi de aydınlatıyor, arındırıyor bizi. Yeter ki farkında olalım ve kıymetini bilelim sahip olduğumuz güzellikleri. İzin verelim yeşilin çoğalmasına, özen gösterelim denizin ve havanın temiz kalmasına. Ve birbirimizi anlamaya çalışalım gerçekten. Biraz empati, biraz sempati belki ;)
Bu sabah çok güzel bir yağmur vardı İstanbul'da. Huzur verici, ferahlatıcı, her zaman böyle olmaz. Bazen çok sert rüzgârlarla karışarak iner yeryüzüne damlalar. Ancak bu sabah yağmurumuz, yumuşacık, munis ve sessizdi. En çok ihtiyaç duyguğumuz 'huzur' bence. Yağmur ise bir çeşit rehabilite ediyor canlıları, havadaki negâtif yüklü elektiriği alıyor!.
Ve ben 'Eylül sabahının serinliği'ni bir başka seviyorum. Bir başka seviyorum sonbaharda yağmuru; pıtır pıtır düşerken toprağa, evlerin çatısına, camlara... "ben geldimmm" dercesine! O billur gibi parlayan yağmur damlacıkları ne hoş!. ıslanmış güvercinlerin kanat çırpınışları... kedilerin telaşla kuytu köşelere kaçışları... İnsan, doğanın bir parçası nihayetinde. Doğadan uzaklaştıkça kendimize de yabancılaşıyoruz.
Sonbaharı; yağmuruyla, sararan, kızaran yapraklarıyla...doğanın mucizevi dönüşümlerine tanıklık ederek karşılamaya hazırım. Onu sadece karşıdan seyretmek, camların ardından ona bakmak istemiyorum. Belli periyodlarla ancak mevsime göre farklı zaman dilimleri içinde yaptığım rutin yürüyüşlerimi sonbaharla birlikte sabah saatlerine ayırdım. Kışın, güneşten istifade etmek için öğle saatlerinde yürüyorum. Yazın ya çok erken, ya da akşam saatlerinde, ancak genellikle akşamı tercih ediyorum. (Sayfiyede; deniz veya bir kır evinde yaşasaydım eğer, daha farklı olurdu tabi ki!) Şimdi sonbahardayız ve ben sonbaharda yağmur, çamur demeden -her ne kadar özlediğim bir doğa parkının içinde olamasam da- yürüyüşlerimi sabah saatlerine ayırıyorum yeniden. Ama özellikle el ayak çekildikten sonra. Öğrenci ve diğer servislerin çekilip, trafiğin rahat bir nefes aldığı saatler benimdir artık.
Yağmurun beni ıslatmasına aldırmadan; saçlarıma, yüzüme, ellerime düşmesine; ağaçlara, toprağa, çiçeklere karışan o mis kokuyu ciğerlerime çekerek yürümeye.... hele salyangozların aniden karşıma çıkıp, başlarını havaya kaldırarak yavaşşşş yavaş yürüyüşlerini seyretmeyi.. sonra birden başlarını içe çekip toparlanarak yuvarlanışlarıyla...beni şaşırtmalarını seviyorum. Ruhumun buna (bu çocukça hoşluklara) ihtiyacı var. Gürültüden kaçmak istediğimde, kulağımdaki müzik iyi geliyor. Sakin ise ortam ve bulmuşsam doğadan üç beş can, gerek kalmıyor 'walkman'e; kuşların, çiçeklerin, böceklerin sesleri ve varlığı yetiyor bana.
Bu yıl da özlediğim sonbaharı yine bin şükürle karşılarken, onu doyasıya yaşamaya hazırım!
Eğer sen de hazırsan 'hayat' ben yine varım!
Bir döngüdür yaşam; kimi 'elveda' derken, kimi yepyeni gün doğumlarıyla
'merhaba' diyecek hayata. O halde "hoş geldin sonbahar" sefalar getir dünyalarımıza.
'merhaba' diyecek hayata. O halde "hoş geldin sonbahar" sefalar getir dünyalarımıza.
Esin Bozdemir
*****
(*) Hilmi Yavuz'un Nazım Hikmet'e ithafen yazmış olduğu şiirinde geçen bir dizedir.
NÂZIM HİKMET --- hüzün ki en çok yakışandır bize / belki de en çok anladığımız /biz ki sessiz ve yağız /bir yazın yumağını çözerek /ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze /ovayı köpürte köpürte akan küheylan /ve günleri hoyrat bir mahmuz /ya da atlastan bir çarkıfelek /gibi döndüre döndüre /bir mapustan bir mapusa yollandığımız ----- biz, ey sürgünlerin nâzım'ı derken /tutkulu, sevecen ve yalnız /gerek acının teleğinden ve gerek /lâcivert gergefinde gecelerin /şiiri bir kuş gibi örerek /halkımız, gülün sesini savurup /bir türkünün kekiğinden tüterken / der ki, böyle yazılır sevdamız hüzün ki en çok yakışandır bize / belki de en çok anladığımız --- Şiir: :HİLMİ YAVUZ
Güzel bir yazı. Hoş geldin sonbahar.Sevgiler.
YanıtlaSil@parıldayan çiçek,
SilTeşekkür ederim.
Evet, hoş geldin diyelim ve hoş kalalım sonbahardan :) Sevgilerle
Ne güzel yazmışsın, eline sağlık. :) Müzik de çok uymuş sonbahara.
YanıtlaSilSevgiler:)
@bücürükveben,
SilSağol sevgili Müjde :)
yazımda müzik de olsun istedim
Sevgilerle..
Bugün aynı moddaymışız Esin :)
YanıtlaSilHoş geldin sonbahar, tatlı serinliğin, çılgın renklerin ve hüznünle hoş geldin :)
@Handan,
SilEvet fark ettim ben de :)telepati kurmuşuz demek ki
Nasıl bakarsak öyle olur her şey :) Bugün güzeldi ama sonbaharın esintisi, yağmuru..hissettiklerimi yazmasam olmazdı ;) Sevgilerle..
Yazınızı okurken iliklerime kadar sonbaharı hissettim; Serinliğiyle, yağmuruyla, başkalığı ile...
YanıtlaSilBen de iki baharı daha çok tercih ederim. Ama ilkbahar bir başkadır gözümde.
Yürüyüş yaparken çevreyi gözleyerek, canlıları fark ederek, yağmurda ıslanmayı göze alarak yürümek ne güzel.Dünyadan haberdar olmayan öyle çok insanımız var ki.
Ben de bir sonbahar yazısı yazmaya hazırlanıyordum. Belli notlar almış, çatısını oluşturmuştum.
Güzel bir sonbahar diliyorum.
Sevgiyle...
@Makbule Abalı,
Silİlkbaharda toprağın kokusu bir başka tabi ki!.Sonbahar daha başka.. Doğanın dönüşümünü ve değişimi gözlemlemek, hayatı fark etmek güzel bir duygu. Dediğiniz gibi, dünyanın farkında olmayan insan da bir hayli fazla. Ya da kimi sadece kendi ekseni etrafında dönüyor. Sizin sonbahar yazınızı da keyifle bekliyorum. Yazmak, duygu ve düşünce dünyamızı paylaşmak... hepimizi iyi hissettiriyor. Güzel dileklerinize 'bilmukabele' diyorum Makbule Öğretmenim. Sevgilerle..
Esincim dediğin gibi dört mevsimi yaşadığımız özel topraklardayız. Kıymetini bilmek lazım. Her mevsim hoş gelsin, hoş gitsin. Sevgiler, öpücükler...
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilDünya bir yana, canım ülkemiz bir yana değil mi Sezer'cim. Nerde var böyle bir coğrafya, böyle 4 mevsim birarada! Hoşluklar olsun dünyalarımızda. Bende seni çok öpüyorum. Sevgilerimle..
Bir parça hüzünlü olsa da hoşgeldin sonbahar diyelim de hoşgelsin, hoş gitsin:)
YanıtlaSil@Ebemkuşağı,
SilHüzün de hayata dair... Evet dediğiniz gibi;
Hoş gelsin ve hoş gitsin :) Sevgilerle..
Ne güzel anlatmışsın Esinciğim.
YanıtlaSilSöylediklerine nasıl da katılıyorum. Sadece millet olarak bu kadar grift olmak istemezdim. :) Bana öyle yorucu geliyor ki severken de kızarken de bunu acıtırcasına yapışımız. Az iş, çok laf var bizde! Başkasının mutluluğunda, başkasının kahkahasında, başkasının parasında, başkasının yaşamında gözümüz. Dünya üstünde bu denli çok hayat varken neden sadece kendimize bakmamız gerektiğini çözemiyoruz?
Sonbahar bana da iyi geliyor. Serinliği kızgınlığımı alıyor. Biraz da yalnızlığa ait bir mevsim ya ondan seviyorum galiba :=)
Ellerine sağlık.
Dostlukla sarılırım.
Evet genellikle çok boş konuşuyor, hayatı da boş yaşıyoruz. Farkında değiliz çoğunlukla!. Kendimize benzemeyenleri yadırgıyor ve ne? nedir? bilmeden yargılıyoruz hemen. Farklı yaşam biçimlerine karşı da ön yargılarımız çok fazla!. Seyretmeyi de göstermeyi de çok seviyoruz. Sosyal medya bir pazar yeri. Ürün sunumları, tanıtımlar vs. adına faydalı olduğu bir gerçek. Ancak neyi ve neden paylaştığımız önemli. Fakat bir başka gerçek var ki, o da insanların özel hayatlara olan merakları o ürünlerden daha çok. Diyelim ki önemli bir yazı yazdın, kültür ve sanata dair olsun ya da hayata dair... okuyan sayısı çok az iken, özel hayatına dair bir paylaşım da bulun okur sayısı bir anda çoğalıyor. Herkes birbirinin yaşam tercihine saygı göstermeli. Kim ne yaptı, ne etti demek yerine "bugün ben 'kendim' için ne yaptım?" demeli. Kendine hayrı olmayanın başkasına da hayrı yok ne yazık ki!. Bu hayatın içinde herkes istediği hayatı yaşamak da özgür elbette, ama insan tüm bunlara üzülmüyor da değil. Oysa hiçbirimiz ayrıcalıklı değiliz bu hayatta, aynı göğün altındayız sonuçta. ‘Bilinçli olmak’ ve yaşam tercihlerini ( sürekli tüketmek yerine) bu doğrultuda kullanmak.. anahtar kelime tam da burada!.
SilEskiden sevinçler paylaşılınca çoğalır, kederler azalırmış, şimdi tam tersine!. Bu yüzden bize negatif enerji veren şeylerden uzak durmalı!. pozitif düşünceleri çoğaltmalı, güzel şeylere odaklanmalı ve gülümsemeli hayata :) Daha bilinçli ve yapıcı bir toplum olmamızı çok istiyorum. Doğru rol modeller oluşturmak ve küçücük de olsa bu hayata bir ışık katabilmek...
Sonbahar geldi.. ve biz onu doyasıya yaşayalım, sevgiyle kucaklayalım. Değerli yorumun için teşekkür ederim Özlem’cim. Ben de sana dostlukla sarılırım. Hep hoş kal..
İçine girip, sizin gibi hissedip duyumsayarak bakanlar için dört mevsimi de güzeldir ülkemizin. Hepsini ayrı ayrı severiz ama sonbahar ve eylülün; İlkbahar ve nisanın ayrı bir coşkusu, hüznü ve mutluluğu vardır sanki bizim için. Evet, eylül ve nisanları bir başka severiz diğer aylara da haksızlık yapmak istemeden. Belki de naif değişimin o tarifsiz duygularını içimizde sarı yapraklar gibi savrularak estirdiğimiz için.. Her şeyi o kadar güzel ve tafsilatlı anlatmışsınız ki, üzerine yorum yapmaktan, bütünselliği bozmaktan imtina ediyor insan. Sadece fotoğraf sanatçısı değil, yazım gücü ile nice yazarı cebinden çıkaran, sanatçılığınız-ın bir kez daha tescilidir bu yazı. Yüreğinize, kaleminize sağlık Esin Hanım.
YanıtlaSilSize ve aileye güzel bir akşam dilerim.
Esenlikle..
@Mehmet Osman Çağlar,
SilGüzel olduğu kadar zorlu bir ülkenin yorgun ama bir o kadar da dirençli çocuklarıyz 'biz' :) hepimiz! Bu kadar stratejik bir konumda olup başı dertten kurtulmayan; bir alçalıp, bir yükselen tansiyonlarla; bir ölüp bin diriliyorsak. Ve her şeye rağmen yıkılmayıp ayakta kalabiliyor ve yine de kardeşçe kenetlenebiliyorsak eğer! Bunları; havamıza, suyumuza, güneşimize… kadim toprakların bereketine borçluyuz. Bize 4 mevsimi yaşatan memleketimizi seviyorum, onu hepimiz seviyoruz. İşte bu mevsimler içinde bahar ve sonbahar mevsiminin yeri bir başka!. Onun esintisi, gizemi ve savruluşları oldukça dokunaklı! Etkilenmemek mümkün değil. Birinde yeni tomurcuklar, filizler diğerinde yaprak dökümleri; muhteşem bir döngü. Ve şiirsel… Üretmek için güzel bir mevsim. Bu güzel toprakların üzerinde onu doyasıya yaşadığımız için hep şükrediyorum.
Güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim Mehmet Bey. Her zaman zarifsiniz, emeğe değer verensiniz. Sanatçı değil ama ‘sanatçı bir ruh’ üzerimize hafifçe dokunmuş olabilir ;) Ben de size ve ailenize iyi haftalar dilerim. Esenlikle..