400 yıl boyunca Hıristiyan fanatizmine kurban edildi 200 bin insan!.. Tarihin kazanında neler kaynatıldı neler!.. hem de nasıl!
Akıl dışına itilen düşüncelerle saptırılmaya meyilli olan büyücülük ve falcılık, insanın doğa ile arasına kültürel anlamda bir duvar çektiği için düşmanlıkları da beraberinde getirdi.
Shakespare 1606'da “Macbet’in Üç Cadısı”’nı yazdığında; Avrupa’lı kadınları yakan “Büyük Cadı Avı!” devam ediyordu.
Shakespare (çocuk yiyen cadılar için!) kaynar kazanına; Kurt dişi, Yahudi ciğeri, çocuk parmağı, keçi safrası, Türk burnu atıp (demek ki Türkler’in burnu iyi koku alıyormuş o zamanlar!..ya da her şeye burunlarını soktukları için mi acaba! Türkler'e de yer vermiş kazanında!) ve bebek kanı ile de soğutuyormuş kazanını...
14. y.y. ortalarında ise Katoliklerin başlattığı cadı avı katliamlarına daha sonraları Protestanlar’da katılıyor. Hoşgörüye denk bir tanımla, Hıristiyan ideolojisinde Roma’da resmiyet kazanınca işte o zaman din adına çok korkunç cinayetler işlenmeye başlanılıyor bu yüzyılda!.
Bağnazlık ve karanlığın tohumları iyice kök salıyor!. Bunun en iyi örneklerinden biri de İskenderiyeli Hypatia’nın (370-415) korkunç bir şekilde öldürülmesidir. Erkekler tarafından “cadı” ilan edilen Hypatia sadece alımlı bir kadın değil, tarihte eşine arz rastlanır bilgin ve bilge bir kadındır. Bu nitelikleri ile kafası çalışan bu alımlı kadının erkekleri “büyülemesi” çok doğal iken!. 415 yılında Hristiyan dinine hizmet ettiğini sanan yobazlar tarafından (Başta iskenderiyeli papaz Cyril) “şehri büyülediği” inancı ile acımacızca taşlanarak katledilmiştir. Etleri ve kemikleri sokaklarda sürüklenmiş yakılmıştır. 8.yy.da ise cadı avına pek fazla itibar etmiyorlar. Hatta "her kim şeytana uyup da pagan inancına göre cadıların var olduğunu iddia ederse ateşe atılır” şeklinde karar alınıyor.
Ne var ki 700 yıl kadar sonra bu sefer yeniden cadılara inanmamanın asıl en büyük kafirlik olduğu düşüncesi yasallaşıyor!.
“Savaşları, veba salgınları, açlığı, sefaleti, vahşiliği ile ortaçağ; çileli, sert, acımasız bir çağdır. Kilisenin yaymak istediği bilgileri adeta unutarak yeni bir düzen kurmak amacıyla hâkimiyetini sağlamlaştırmak istemesi, eski medeniyetlerin, ilkel toplumların bilgini sayılan büyücüleri ‘cadı’ya dönüştürür. Artık o, şeytanın bir aracısı, bir uşağıdır.” Scognamillon'nun bu sözleri her şeyi açıklamaya yetiyor aslında!..
Batıda bunlar yaşanırken Doğu Avrupa’nın Ortodoks kiliseleri Müslümanlara da aktarırlar cadılığı!. ama bu akım biz de ancak “hortlak-cadı” ikilisinin ötesine geçemez!..
Onlara göre biraz daha mı masum kalıyor acaba Müslümanlar’ın cadılığa yükledikleri günahkarlıklar!.. Çünkü cadı avcılığı, bizde henüz insanlara bu tür suç duyuruları yükleme boyutuna geçmiyor o yıllarda!.
Onlara göre biraz daha mı masum kalıyor acaba Müslümanlar’ın cadılığa yükledikleri günahkarlıklar!.. Çünkü cadı avcılığı, bizde henüz insanlara bu tür suç duyuruları yükleme boyutuna geçmiyor o yıllarda!.
14. yy. ortalarında batıda başlayan “büyük cadı avı” 18. yy. sonlarına kadar sürüyor!.. Kıta Avrupa’sında “cadı” kavramının tam karşılığına İsviçre mahkeme kayıtlarında rastlanıyor.
Bu ‘Cadılık’ Çılgınlıkları neden yaşanıyor?
Modern çağların rasyonel olarak hala kavrayamadığı bu evrelerde “kara ölüm” (veba) den bile daha büyük bir insanlık dramına dönüşüyor bu inanç!..
Modern çağların rasyonel olarak hala kavrayamadığı bu evrelerde “kara ölüm” (veba) den bile daha büyük bir insanlık dramına dönüşüyor bu inanç!..
Engizisyon mahkemeleri kurularak ve Roma’dan bu yana gelişerek gelen hukuk devleti anlayışının köklerine inen bir darbe oluyor bu !. Çünkü bu büyük cadı avcılığı esnasında; insanları basit bir ihbar üzerine tutuklamak, muhbirin kimliğini saklamak, (yalancı şahitler)üstelik haksız yargılanan mahkumun mallarına da el konuluyor!. Klise karar almayı 17. yy. da sivil yargıçlara bıraktığında mahkumun el konulan varlığı mahkeme üyeleri ve muhbirler arasında paylaşılıyor. Aralarında çok kötü vijdan azabı çekenler de oluyormuş tabi ki!.. (elime aldığım tarih dergisinde bu bilgileri okudukça günümüzde; ‘haksızca ve sorgusuz-sualsiz yargılananlar!’ yaşanılanlarla da ister istemez hep karşılaştırmalar yapıyorum elbette… tüylerim diken diken oluyor!) Kadın düşmanlığı! ise öylesine büyüyor ki: Her avda ilk kurban: Köyün ebesi oluyor!
Üstelik işkenceye dönüşen “Cadı Avı”, Batı Avrupa’da “Demokratik davranış’ ın ilk örneklerinden sayılıyor!..
Oysa sınıf farkı tanımaksızın kadın düşmanlığının apaçık göstergesi bu!.. Yakılanların %85 i kadın diğerleri de erkek ve çocuklardan oluşuyor. Toplam 200 bin idam vakasının 100 bini Protestanlığın kalesi olan Almanya’da gerçekleşiyor!.
Engizisyon mahkemelerince; Üç milyon insanın cadılıkla ilişkilendirildiği sanılıyor. Büyük toprak sahipleri ebelere bile düşman gözüyle bakarken! (doğum kontolünü kadınların aklına düşürdüğü için!) Çocuksuz evlilikleri, kürtaj ve çocuk doğurmadan zina yapanları hep cadılık kapsamına alıyorlar!.. Ve hatta, zor koşullarda çocuk yetiştirmekten, sofu olmaya, uzun evliliklerden sonra hamile kalmayı bile cadılık için ipucu olabiliyor.
Oysa sınıf farkı tanımaksızın kadın düşmanlığının apaçık göstergesi bu!.. Yakılanların %85 i kadın diğerleri de erkek ve çocuklardan oluşuyor. Toplam 200 bin idam vakasının 100 bini Protestanlığın kalesi olan Almanya’da gerçekleşiyor!.
Engizisyon mahkemelerince; Üç milyon insanın cadılıkla ilişkilendirildiği sanılıyor. Büyük toprak sahipleri ebelere bile düşman gözüyle bakarken! (doğum kontolünü kadınların aklına düşürdüğü için!) Çocuksuz evlilikleri, kürtaj ve çocuk doğurmadan zina yapanları hep cadılık kapsamına alıyorlar!.. Ve hatta, zor koşullarda çocuk yetiştirmekten, sofu olmaya, uzun evliliklerden sonra hamile kalmayı bile cadılık için ipucu olabiliyor.
Yüzyıllarca süren bu trajedinin piskopat nesillerin yetişmesine yol açtığı savı Norbert Elias gibi kültür sosyologlarını da epey uğraştırıyor.
Tabi ki cadılık siyasette de kullanılmış! Fransa’yı işgal eden İngilizlere karşı savaşın kahramanı Jeanne d’Arc’ın cadılıktan yakılması gibi!.. İngiltere Kralı VII. Henry’nin karısı Anne Boley’den kurtulmak için onu cadılıkla suçlaması… 1634’te Fransa’da Kardinal (Richelieu’ya) karşı çıktığı ve şeytanla işbirliği yaptığı için suçlanıp idam edilen Urbain Grandier gibi…
‘Kadınları işkence dışında bırakmayın!’ diye bas bas bağıranlar cirit atıyor ortalıkta!. Cadı Avı’nın ‘propoganda’ amaçlı kitapları içinde özellikle;
“‘Malleus Maleficarum’ ( Cadılar Balyozu!)’ u 1487’de yayınlanan bu kitap akıllı kitapların en kötücülü! tam 29 kez basılıyor!”
Rönesans hümanistinin satırlarında böyle yazıyor. Yazar mahkemelerde cadılara fazlaca hoşgörü gösterildiğinden ve kadınlara uygulanan işkencelerin hafifliğinden yakınıyor!..
Ezik ve hastalıklı ruhların cinsel bağlamdaki sapkınlıkları ve kadın düşmanlığı sınır tanımaz hallere ulaşıyor. Bu eserde büyük bir soğukkanlılıkla anlatılan komplo teorileri tiksindirici boyutlara varıyor. Bu yüzdendir ki Gerald Messadie; “ ‘Hitler ve Stalin’’den önce, Papalar vardı! derken pek de haksız sayılmaz!” … yorumunda bulunuyor yıllar sonrasında!..
'Cadı Avına' karşı çıkan kitaplar da oluyor!
Sağduyulu ve yürekli insanlar o günlerde de var! Ve En ünlü eser bir Cizvit papazının kaleminden çıkan;
Friedrich von Spee (1591-1635)’nin 1631 yılında yayınladığı “o işkenceyi Roma’daki Kutlu Baba’ya yapsan, o da cadı olduğunu itiraf eder” benzeri sözleri ile dolu olan eleştirel yazıları ile kaleme aldığı ‘ Cautio Criminalis’ (Suçlarda dikkat edilecekler) isimli kitabıdır.
Tanınmış bir yazar olarak da tarihte iz bırakıyor!.. (bugün sayıları az da olsa haksızlıklar karşısında cesurca yayın yapan ve sözünü sakınmayan sözlü ve yasılı basın ve yazarlar gibi!)
Çağdaş İngiltere’de! Cadılık Kanunu’nu Churchill 1951’de kaldırıyor!..
Yargılanan son “cadı” Helen Duncan, 1944 yılında 9 ay hapis yatıyor! 1782’de idam edilen İsviçreli Anna Göldi’nin itibarı (çok yakın bir tarihte!) ancak 27 Ağustos 2008’de Glarus Kontu tarafından iade ediliyor!..
Yargılanan son “cadı” Helen Duncan, 1944 yılında 9 ay hapis yatıyor! 1782’de idam edilen İsviçreli Anna Göldi’nin itibarı (çok yakın bir tarihte!) ancak 27 Ağustos 2008’de Glarus Kontu tarafından iade ediliyor!..
Amerikan Adaleti !
Püritenlik, kadınların erkeklere tamamiyle boyun eğmesini gerektiren bir anlayışa sahipti. 1692 yılında Püriten’ler “dinsiz” yerlilerin topraklarını işgal ettikleri için Şeytan’ın onlardan bir çeşit öc alacağı korkusu içindeydi. Ve tuhaf davranışlar sergileyen(epilepsili) kızları, “cadılığın izleri”ni taşıdıkları düşüncesi ile 6 ay boyunca 150 kişiyi tutukluyorlar. Salem, Boston ve Andover’de 30 kişi cadı olmaktan suçlu bulunuyor ve 20 si asılıyor!.
Bugün Salem’de Cadı Müzesi 1692’deki bu çılgınlığın izlerini resimler, çizimler ve belgelerle sunarken!.. "Halloween" gecelerine de sahne oluyor.
Cadılık Avı 30 Yıl savaşları boyunca özellikle Almanya’da azmış ve Aydınlanma ile de son bulmuş…
Batı ortaçağın karanlığından Rönesans ile çıkıp aydınlanırken ve medeniyete de adım atarken!.. (aslında asıl temellerini atanlar bizler iken!.. sonradan tereciye tere satıp! medeniyetin timsali oluveriyorlar birden bire! )
Doğu’da kaynayan kazanlar varken bizim ise cazularımız oluyor!
Popüler kültürde ‘Batılı Cadı’ ile ‘Türk Cadı’ birbirinden çok farklı!.
Batılı cadılar genelde uçuyor ve yaşam alanlarında var oluyor!. Oysa bizim cadılarımız ölüler ile anılan bir nevi hortlaklar oluyor!.
Doğu’da kaynayan kazanlar varken bizim ise cazularımız oluyor!
Popüler kültürde ‘Batılı Cadı’ ile ‘Türk Cadı’ birbirinden çok farklı!.
Batılı cadılar genelde uçuyor ve yaşam alanlarında var oluyor!. Oysa bizim cadılarımız ölüler ile anılan bir nevi hortlaklar oluyor!.
Batılıların aksine bizim cadularımız kesinlikle yaşlı ve çirkindir!. hatta ölmüş de olabiliyor!.. karanlık köşeleri ve mezarlıkları tercih ediyorr!..
Oysa batılılarda 7’den 70’e güzel ya da çirkin, erkekler de dahil olmak üzere herkes cadı olabiliyor!..
Çocukluğumda anımsıyorum!.. yaşlılar arasında böyle tuhaf hikayeler anlatılırdı ruhani varlıklara dair!.. “Mezarlıktan geçme önüne cadı çıkar!”, ya da yaramazlık yapanlara anneleri; ”Seni cadıya veririm!” derlerdi.
Ya da saçı başı dağınık pejmürde olan kadınlar için de “Çarşamba Karısı!” denildiğini çok duyardım… Günlük konuşmalarımıza da “cadoloz” az girmemiştir J
Ya da saçı başı dağınık pejmürde olan kadınlar için de “Çarşamba Karısı!” denildiğini çok duyardım… Günlük konuşmalarımıza da “cadoloz” az girmemiştir J
Ama işte hepi topu budur bizim cadılığa yüklediklerimiz!..
Ortaçağ zihniyeti ile karşılaştırıldığında kimlerin daha tehlikeli cadılar oldukları düşünülmeli!..
Her iki kültürde de cadılar hayvan şekline bürünebiliyorlar!..
Karagöz oyununda ejderha üzerine binmiş cadılar gibi!..
Yüzyıllar boyunca cadılık böyle kılıktan kılığa girerken en çok da kadınları hedef almış görünüyor!..
Ve Müslümanların daha ruhani (görülmez) iken caduları!
Batılıların ise, 'cadıları' da 'cadı avcıları' çok daha sinsice ve çok daha zalimce olmuş! Üstelik öylesine ilginçtir ki !
Cadı kazanları hep ‘Demokrasi’ adına ateşe verilmiş!..
Peki ya şimdi!.. Süpürgelerine binip uzaklardan gelen güzeller! ' Modern cadı avcıları!..'gülen yüzleri, güzel bakan gözleri ile kılıktan kılığa giren ‘cadılar’ !.. cadı kazanına hangi fesatlıkların tohumlarını atıp gitmekteler!..
Yakındır yine kaynayacak kazanlar!.. yine yanacak ataşlar!.. Ancak bu defa komşularımızda değil !.. ocağımızda tütecek dumanlar!.. biz de bu aymazlık varken!..
Esin Bozdemir
Yardımcı Kaynak: NTV Tarih - Ekim - 2009 ve Wikipadia
Görseller: internet medyası
Cadı Resmi buradan / Hypatia buradan / Tengler: "Cadılara işkence" buradan / Engizisyon Buradan / Mallevs-Malefica buradan /Friedrich von SPE buradan / Salem'de cadılıkla suçlanan 'Martha Corey'in yargılanışı' buradan / Karagöz oyunundaki 'ejderha üzerine binmiş cadı resimleri' NTV Dergisi (Metin Özlen arşivi)
İnsan, gizemli canlı tam manası ile anlaşılamayacak yaratık...
YanıtlaSilBilimi de, sanatı da, aşkı da, müziği de, mimariyi de, şiiri de var eden insan... Kazanları yakan da, sofraları dağıtıp, ocakları söndüren de insan; insanlık yeri yurt sandığı, yerin yedi kat altını hâla cehennem gördüğü sürece tepinmeye devam edecek. Oysa, yerin üstü de gök, altı da... Muhteşem uzay bütün insanlığı küçük bir nokta değerinde ve zamanında yutacak kadar büyük... Asıl keşif, insanın kendisi ile kendisinin bulunduğu büyük evrenin sonsuzluğa açılan penceresinde...
Sevgiyle...
@Güven,
SilNe yazık ki! son derece zor bir karmaşa insanı tam manası ile anlayabilmek...insan şeytan da melek de olabiliyor!
Yücelten de insan, yok eden de insan...Ve siz öylesine güzel ifade etmişsiniz ki insanı, o keşifler yüreği güzel insanlarla evrenin sonsuzluğuna doğru uzanabilir ancak!..
Teşekkürler, değerli yorumunuz için...
Esenlikler dilerim...
Çok güzel bir derleme ve iyi bir özetleme olmuş. Emeğinize sağlık...
YanıtlaSil@Mehmet Bilgehan Merki,
Sil'Cadılık' ve 'Cadı Avcılığı!' oldukça büyük bir araştırma konusu!..Konuyu günümüz 'modern cadı avcıları''na bağlamak için kısa da olsa bir özetti:)
Teşekkürler...
Harika bir yazı, emeğinize sağlık. Cadı avı konusu ne zaman düşünsem tüylerimi ürpertir, insanların bu vahşetine inanmak istemem... Üstelik 1944 gibi çok yakın bir tarihe kadar bunun neredeyse sürdürülmesi de inanılmaz. Günümüzle yaptığınız karşılaştırma ne kadar doğru.
YanıtlaSil@Eren,
SilTeşekkür ederim sevgili Eren. Şaka gibi ama gerçek tüm bunlar!yaşanılanlar!..değişen bir şey yok aslında..dün vardı bugün de var aynı 'cadı avıcıları!'şimdikiler modern görüntü içinde! daha demokratmış gibi görünen..! cadılıkla suçlananlar hep mazlum insanlar!..ve hep kadını kullanmışlar!.. bugün de öyle değil mi!..
gerçekten güzel bir yazı esmirim , aymazlık her yerde.
YanıtlaSil@lityummm
Silteşekkür ederim lityummmum:)olmaz mı!..içerisi de aynı dışarısı da! insanın olduğu her yerde!..
Son günlerde okuduğum en düzgün yazılardan biriydi. Teşekkürler.
YanıtlaSil@ali zafer sapci,
SilElimden geldiğince dikkat ediyorum...Ama yine de vardır belki gözümden kaçanlar!.Vermek istediğim mesajın doğru anlaşılır olmasını öncelikle önemsiyorum.Ve tabi ki sizlerden gelen samimi tepkileri...
Nezaketiniz için çok teşekkür ederim...
O iskenceleri kimse yapsan itirafta bulunur herhalde. Cadi muzesini gezmek istiyorum. Cadilik sucundan asilmak ilginc hem de cok ilginc.
YanıtlaSil@didem,
SilA..evet sevgili didemciğim, hele ki o müzenin olduğu ülkede yaşıyor iken!..bence de farklı bir anı olur! ve sonrasında bizlerle de paylaşırsın...
sevgilerimle,
iyi bir haftasonu dilerim..
Kutluyorum Esin'ciğim ilginç bir konuda sunduğun bilgiler için.Çocuklarımızı cadılarla korkutan ,hizaya getiren bir milletiz.günlük yaşantıda ne zaman söylenmeye başlandığını bilmiyorum;" erkeğin okumuşu kadı ,kadının okumuşu cadı olur" diyerek kadınlarımız cadı olmamak adına cahil bırakılmışlardır.
YanıtlaSilAtatürk Cumhuriyetimiz 1940 lar bugünlerde yaşadıklarımızın kırılma noktasıdır.Nurlar içinde yatsın Uğur Mumcu bu yıllarda dönen dolapları"40 ların Cadı Kazanı" adını verdiği kitabında gözler önüne sermek istemiştir.Son satırlarında belirttiğin tohumlar o yıllardan atılmış bugün olgun meyvelerini vermekte...
Selam ve sevgiler...
@Arzu Sarıyer,
SilKorkutarak, sindirerek başkaları üzerinde hep egemenlikler kuran insanoğlu, önce kişisel egolarını! şişiriyor..bu halka bireyden, topluma doğru büyüdükçe ezici güçlerin egemenliği daha da korkunç boyutlara uzanıyor!.bugün yaşanılanları doğru okuyabilmek için tarihi de bilmek gerek!..ortaçağdan bugüne "cadılık" ve "cadı avcılığı"'nı ancak bu kadar ana hatlarıyla özetleyebildim!..niyetim bugüne bağlamaktı çünkü!..Bugün yaşadığımız olumsuzlukları doğru okuyabilmemiz için bu şart!..yoksa popüler kültürün dayattığı eğlencelik çerezlerle görmezden gelmek çok kolay!..Ne yazık ki Atatürk Cumhuriyet'i 40'lardan bu yana 'Cadı Kazanı''nın içinde kaynayıp durmakta!..yoksa yeniden ortaçağın karanlığına dönülmek mi isteniliyor!..Çok yazık oluyor..
Değerli yorumunuz ve düşünceleriniz için teşekkür ederim Arzu Öğretmenim.. İyi haftasonları dilerim...
Sevgi ve saygılarımla...