3 Aralık 2017 Pazar

ENDÜLÜS’ÜN KALBİ SEVİLLA

Endülüs medeniyeti, sadece İspanya tarihinin değil, insanlık tarihinin de en görkemli  medeniyetlerinden biri olarak bugünkü İspanya topraklarında kurulmuş ve asırlar boyunca medeniyetin gelişmesinde çok önemli katkılar sağlamış. Endülüs sadece bir bölge değil, büyük bir kültürdür çünkü.  
Öyle ki, bu topraklarda farklı din, dil ve ırkların birarada yaşayabileceğini ve farklıların toplumsal zenginliğe dönüşebileceğinin de açık bir göstergesi olmuş. Doğu kültürü de Avrupa’ya Endülüs aracılığı ile girmiş ve ardında nice görkemli eserler bırakmıştır.

Endülüs medeniyeti kitaplara sığmayacak kadar çok derin bir konu ve çok köklü bir tarih. Endülüs’deki İslam etkisi İslamiyet’in doğuşuna kadar uzanıyor. İşte bu yüzden hep ilgimi çeken bir konu olmuştur Endülüs.  Biz de bu görkemli medeniyetin izlerini sürmek üzere bu yaz Endülüs turu kapsamında Portekiz ve İspanya’ya gitmiş, Portekiz’de 4 günde toplam 9 şehri dolaşmıştık. Porto’dan başlayan gezimizin Portekiz’deki son destinasyonu ise Lizbon olmuştu. Şimdi sırada İspanya var. Yeni yıla girmeden ve heyecanım da daha sıcakken Endülüs’ün İspanya topraklarındaki şiirsel yolculuğunu anlatmaya başlayabilirim artık.
İspanya, Portekiz ve Cebelitarık ile birlikte İber Yarımadası’nda bulunuyor. Ve İber Yarımadası’nın 6/7’si ise İspanya topraklarına ait. Endülüs’ün İspanyolca karşılığı ‘Andalucia’, ancak halâ kendi anavatanı olan topraklarda Arapça haline yakın bir şekilde telaffuz ediliyor ve İspanyollar  Endülüs'ü “Andalu” olarak seslendiriyorlar. 
İspanya kültürlerin harman olduğu renkli bir mozaik. İklimi yumuşak. Bir de Akdeniz’in kavurucu sıcaklarına, tutku dolu Endülüs ruhu da karışınca, bambaşka bir renk ve bambaşka bir ahenk. Endülüs'ün kökleri, Yunan, Roma ve Fenike’ye kadar uzanıyor.. Flamenko’nun ona mayasını veren de İslami dönemden. Bugünkü romanların yarımadaya çok önceden kök salmasının da bunda etkisi çok. Uzun yıllar Arapların hakimiyetinde kalmış. Bu çok katmanlı kültürel mozaiğin içinde, Müslüman Araplar’’ın,  Yahudiler’in ve Romanlar'ın izleri var.  
İspanya "bir başka Avrupa" ise, Endülüs'te "bir başka İspanya" imiş meğer! 
Gezimizin öncesinde ve sonrasında Endülüs medeniyetine dair bir hayli araştırma yaptım ve kitaplar taradım, okudukça  konular dallı budaklı nerelere uzanmadı ki!. hele ki okuduğum tarih Akdeniz gibi mozaikler yığını olunca içiçe geçmiş, helezonik labirentler arasında gezinirken resmen kayboldum. Çünkü 8 asırlık bir medeniyettir bu, anlat anlat bitmez.  Nereden başlamalı, hangi birini anlatmalıyım? derken, burada tarihin babası Heredotos yetişti imdadıma. Zira Endülüs tarihini kısacık da olsa anlatmadan pas geçmek olmaz.
Heredotos, Kolaisos’u İber Yarımadası’na ilk ayak basan Yunanlı olarak anar. MÖ. 7. Yüzyılda yaşamış olan Kolaisos gözü pek bir denizcidir. Somos’tan Mısır’a gitmekte olan ticaret gemisi sert fırtınaların kurbanı olur ve Mısır yerine Herkül’ün Sütunları’na kadar sürüklenir. Kolaisos şans eseri kendini, her yanı gümüş kaynayan Tartesus (Tartasos) da bulur.  Böylece efsanevi kent, bir zamanlar İber kavimlerinin yaşamış olduğu yerde, Tartasos’da başlar.  Tartasos sadece Endülüs’ün değil İberya tarihinin de önemli kültürlerinden birini yaratacaktır.  
Daha sonra tarih sahnesine Fenikeliler çıkacak, Fenikeliler, Lübnan’dan aldıkları Yahudileri Cadiz’e getirecektir.  Yahudiler’in İspanya ve Endülüs maceraları Akdeniz’deki diğer şehirlere uzanacak.  Ve Endülüs için asıl dönüm noktası İslamiyet’in doğmasıyla yaşanacaktır. Şam başkentli Emevi Devleti 7. yüzyılda Kuzey Afrika’nın tamamını ele geçirecektir. 
710’da Tarif Bin Malluk 400 kişilik bir öncü ordu ile keşif kolunun başı olarak Endülüs topraklarına ayak basacak ve bir yıl sonra da Berberi kumandan Tarık bin Ziyad komutasındaki ilk İslam birlikleri Cebelitarık Boğazı’nı geçerek İber Yarımadası’ndaki Vizigot Kralı Rodrigo’yu yenecek böylece Endülüs’ü ele geçirecektir. Daha sonra Emevi hanedanı’nın son temsilcisi Abdurrahman bayrağı teslim alacak ve daha önce Şam ve Bağdat’ta atılmış bir “bilgelik okulu”na yepyeni bir bölüm eklemek üzere büyük bir medeniyet abidesi olarak Endülüs’ü  Endülüs yapacaktır.

Endülüs’ün fethi Hz. Muhammed’in vefatından 81 yıl sonra olur ve 781 yıl Müslümanların yönetiminde kalır Endülüs. Bu dönemde Şam’da oturan İslam halifesi sınırlarını genişletecek, doğuda Çin’e batı da ise bugünkü İberya Yarımadasına uzanan çok geniş bir coğrafyaya hükmedecektir. Zira o devirde Kurtuba, Sevilla, Palermo ve Granada gibi İslâm hakimiyetindeki şehirlerde ilim ve kültür meşalaleri parlayacak ve Endülüs Medeniyeti sadece İberya Yarımadasını değil, Avrupa’nın aydınlanmasında da ciddi etkileri olacaktır. 1492’den sonra bölge Hristiyanların kontrolüne geçmeye başlayacaktır. Nitekim bu tarihten sonra Endülüs'deki Hıristiyanlaşmanın etkileri halkta olduğu gibi mimaride de kendini gösterecektir.   
Endülüs tarihine dair yaptığım bu kısa özetin ardından artık bu görkemli medeniyetin izlerini sürmeğe başlayabiliriz. Gezimizi en son kaldığımız yerden anlatmaya devam ediyorum.
Madem ki; “İspanya’nın güneyini görmeyen İberya’nın ve İspanya’nın asıl ruhunu yaşamamıştır” diyorlar, o halde biz de diyoruz ki “Seni yaşamak ve anlamak için ‘tutkuyla’ sana geliyoruz ey ESPANYA! sen de hazır mısın bizi karşılamaya!” 
Lizbon’da sabah kahvaltısının ardından otelden ayrılıyor ve Sevilla’ya gitmek üzere yola koyuluyoruz. Portekiz’in soğuk ve rüzgârlı iklimi İspanya’ya yaklaştıkça giderek yumuşuyor ve hayret edilecek bir ısı farkıyla yaklaşık 4 - 5 saat sonra, öğlen 3 gibi Sevilla’ya varıyoruz. Haziran’ın ilk haftası gerçekleştirdiğimiz bu seyahatte Sevilla’daki sıcaklık takribi 30 ila 36 derecelerde seyrediyor, Lizbon’la en az 10 derecelik bir ısı farkı bu. Bu yüzden rehberimiz bir gün öncesinden daha ince kıyafetler giymemiz konusunda uyarıyor bizi, herkes de dünden razı! Hırkalar, montlar çıkarılıyor, yerine cıvıl cıvıl renkli askılı elbiseler, şortlar giyiliyor, başlara hasır şapkalar, kasketler geçirip, güneş gözlükleri de takılınca aman da bir ferahlık, bir hafiflik herkeste )) tatil biraz da bu heyecanları yaşamak için değil midir ki? 
Ağustos sıcaklarını aratmayacak türden kavurucu bir güneş, bizimle birlikte yürüyen gölgelerimiz sarı, turuncu renklerde ve her yer portakal ve limon bahçeleri ile bezeli narenciye kokulu Endülüs sıcacık bir tebessümle karşılıyor bizi. HOLA! 
Sevilla programımız bir hayli yoğun geçecek. Rehberimiz Eser hanım her zaman olduğu gibi günün programını özetliyor bizlere. İlk gün şehir merkezinde yapacağımız panoramik gezide sırasıyla; Amerika Meydanı, İspanya Meydanı, Altın Kule, Santa Cruz Bölgesi ve Maria Luisa Parkı’nı göreceğiz akşama ise Flamenco Gecesi’nde İspanyol dansları eşliğinde keyifli dakikalar bizi bekliyor olacak. Oleyyyyy ! 
 (Bu arada okurken isterseniz size 'İspanyol gitarı' da eşlik edebilir..
Bunun için alttaki videoya tıklamanız yeterlidir .)

Ünlü meydanları, arenaları, flamenkosu; Roma sütunlu abideleri, kuleleri, minareleri,  özgün yemekleri, çinili avlularıyla, pek çok uygarlığın harmanlandığı bambaşka bir dünyaya “zamanın unutulduğu yere” yelken açacağız. 
Guadalquivir Nehrinin ikiye böldüğü Endülüs’ün en büyük şehri ve başkenti SEVİLLA'dayız. Gezimiz Sevilla'nın eski ve tarihi bölgesi Santa  Cruz'dan başlıyor
SANTA CRUZ MAHALLESİ ve TRIANA BÖLGESİ



SEVİLLA'NIN SİMGELERİNDEN ALTIN KULE 
TORRE DEL ORO ) 
Guadalquivir Nehri'nin kıyısındaki  Altın Kule 13. yüzyılda Fas'tan gelen Muvahhitler zamanında inşa edilmiş. Ortaçağ'da hapishane olarak hizmet vermiş, ilerleyen dönemlerde ise gözetleme kulesi olarak kullanılmış. Arap döneminden kalan ve bir dönem Cervantes’in de hapis yattığı bu yer şimdi Denizcilik Müzesi olarak kullanılıyor.  - Bir an Portekiz'deki Belem Kulesi'nin de bir zamanlar alt katlarının mahkumlar için ayrılmış olduğu ve üstlendiği diğer faaliyetleri geliyor aklıma. bkz. - (Görsel burdan)
Yapı malzemesinde kullanılan harçtan dolayı, güneş ışıklarıyla altın rengine bürünen kule, bu yüzden "Altın Kule" adını almış, halk ise bu kuleye 'Aşk Kulesi' diyormuş. İlan-ı aşk için güzel bir ambiyans. 
Biz Altın Kule'yi otobüs içinde şehir turumuz esnasında görebildik. Ayrıca Altın Kule'nin (Torre del Oro) yakınındaki iskeleden kalkan teknelerle bir Guadalquivir Nehir Turu yapmak, şehre farklı açılardan bakmak için de ideal bir seçenek. Bu tur sırasında Paris'teki Eiffel Kulesi'nin mimarı Eiffel'in yaptığı Triana Köprüsü'nü, Alamillo ve La Barqueta Köprülerini de görebilirsiniz. Ancak bizim tüm aktiviteleri yerine getirebilecek zamanımız olmadığı için, bu seçeneği hayata geçiremiyoruz, ama yine de sizin aklınızda bulunsun. Ola ki tekne turuna katılırsanız, hele bir de elmas bir broş gibi parlayan Kule'nin yanında, nehir kıyısındaki kafelerin birine oturup, elinizdeki içkilerle nehrin öteki yakasını (Triana Bölgesi) mehtaba karşı seyirlik keyifle de taçlandırırsanız eğer... işte o zaman, benim de kulaklarımı çınlatırsınız olur mu? 
Anayasa Bulvarı
Sevilla şehir merkezinde otobüsle küçük bir panoramik turun ardından, asıl tarihi şehri yürüyerek keşfe hazırlanıyoruz.  Bir şehri tanımanın en keyifli yöntemi yürümek. Rehberimiz bize sadece belirlenecek olan buluşma noktasına kadar eşlik edecek, sonrasında lokasyondan fazla açılmamak kaydıyla bağımsız gezebileceğiz.
Grupla birlikte rehberimizi takip ederek yürürken, bir yanda Gotik, bir yanda Arap mirası kokan yapıların arasından, üzerinden tramvay da geçen büyük bir meydana Anayasa Bulvarı’na çıkıyoruz.  
Burası hareketli diyebileceğimiz bir bulvar, ama öyle İstanbul'da görmeğe alışık olduğumuz türden bir kalabalıklık ve kaos yok burada!..gözü yormayan, sakin ve telaşsız tek tük insan manzaraları...bunda, öğle saatlerinin de bir etkisi olabilir mi? diye düşünürken öğreniyoruz ki, Endülüs topraklarında zaman Avrupa'da alışkın olduğumuz türde seyretmiyor. Çünkü burada her şey güneşin varlığı ve yokluğuna göre ayarlanmış. 
Öğle vakti 12, Endülüs'te hâlâ sabah demek, bu yüzden bu saatte sakın ola ki bir restorana gidip yemek yemeği falan düşünmeyin uyarısı alıyoruz. Öğle vaktine ancak saat 2'den sonra başlandığını, bu saatin de aynı zamanda siesta'nın başladığı saat olduğunu, dolayısıyle bu sakin ortamın bu topraklarda doğal bir durum olduğunu gezimiz süresince anlamış oluyoruz. Siesta'nın bitiminde ise gece giriyor devreye ve  bir akşam yemeği değil de gece yemeği için saatler ise  21.oo' i gösteriyor, haftasonunda ise 22.00 oluyor. Gece 1-2-3 olduğunda ay ışığında...herkes ayakta ve hayat asıl bu saatten sonra başlıyor Endülüs topraklarında :) 
Burada aydınlık ve karanlık, gün ve gece var sadece. Endülüs zenginlik ve çeşitliliğin erdemliliğini yaşarken;  basitlik ve sadelikte, bu topraklarda akıp giden zamanı en iyi anlatan iki kelime oluyor. Ama Sevilla Katedrali'ne yaklaştıkça çevresindeki turist hareketliliği gözümüzden kaçmıyor. Ne de olsa burası Endülüs'ün kalbi ve dünyanın her yerinden Endülüs'ün kültürel varlıklarını görmeğe gelen turistler var... dolayısıyle hayatın ritmi turistlerle bir parça da olsa değişime uğramış. Öyle ki turizmin ekonomiye katkısı büyük. 

SEVİLLA KATEDRALİ
Veeee karşımızda Gotik tarzda yapılmış dünyanın en büyük mimari eseri Sevilla Katedrali tüm ihtişamıyla bizi selamlıyor. Sevilla Katedrali ya da resmi adıyla "Santa Maria de la sede" 12. Yüzyıl sonlarında Muvahhidlerin inşa ettikleri bir caminin üzerine 1401 yılında yapımına başlanmış, yapımı yaklaşık 100 yıl sürmüş. Ve işte ortaya böylesine gösterişli bir katedral çıkmış.  
Yüzyıllar boyunca dinin toplum üzerindeki baskı araçlarından birisi de bu tarz görkemli kilise ve katedraller olmuş hep. Kilise olarak da dünyanın en büyük üçüncü yapısı olan Sevilla Katedralinden önce ise, İstanbul’daki Ayasofya, dünyadaki en büyük katedral olarak anılır ve Ayasofya bu ünvanını bin yıldan fazla bir süre korur. 
Sevilla Katedrali 1987’de UNESCO Dünya kültür mirası listesine alınmış. 
Kristof Kolomb’un mezarı da bu katedralde. Katedralde ayrıca 5 mezar daha bulunuyor. Ferdinand Kolomb, Kastilya Kralı 3. Fernando, Kraliçe Elisabeth Hohenstaufen, Kastilya Kralı 10. Alfonso ve Kastilya Kralı 1 Pedro’ya ait. 

Sevilla Katedrali'nin kapılarından biri
Katedralin içini gezemesek de etrafında dolanıyoruz. Öyle ki bu devasa büyüklükteki katedralin dört yüzünde toplam 15 kapı bulunuyor. Etrafında dört dönmek bile vaktimizi almaya yetiyor, ne de olsa asıl fotoğraf ayrıntılarda gizli. Dur o kareyi, dur bu kareyi çekeyim derken.. nihayetinde 'bunun sonu yok!' diyoruz, bazı kareler, biraz silik de olsa onlar da hafızamızda kalsın. Ayrıca her bir kapının bir özel adı ve bir hikâyesi var.  
Ama elbette katedralin içini de görmek isterdim doğrusu. Özellikle ünlü kaşif Kristof Kolomb’un -İspanya bölgelerinin Kraliyet Hanedanlıklarını temsil eden 4 kişi tarafından Kastilya, Leon, Aragon ve Navarra)  taşınırken betimlenen- mozolesini görebilmeği!. Ama hepsi birden olmaz, illa ki eksik bir şeyler kalacaktır. Elbette buna da şükür diyoruz... ve bir zamanlar cami olarak inşa edilen yapının karşısına geçip; bugüne kadar gerçekleşen tüm niyetlerimize bir kez daha 'çok şükür' derken...ardından 'amin' demeyi de ihmal etmiyoruz. O an, kulaklarımda; bir yanda ezan sesleri içinde yükselen 'amin'ler ve çan seslerine karışan 'amen'ler ardı-ardına yankılanırken...'Allah bir'dir diyorum!. kiminin Allah'ı para-pul, kiminin var/yok/hiç olsa da, O hepimizin Allah'ı işte. Bu yapılar da sadece ibadethane değil, aynı zamanda güç ve birer iktidar göstergesi olmuş hep. Tarihi dokunun karşısında biraz din, biraz tarih, biraz da felsefe yaparken buluyorum kendimi! e... biraz da olsun o kadarcık diyorum :)) boşuna mı geziyoruz bu alemi!. ;) 
Bu kapının adı 
Puerta del Perdon - Özür Kapısı
Sevilla Katedrali'nin Muvahhidler döneminden kalan tek kapısı

Katedralin içinde ise 80 adet şapel bulunuyor. Dikdörtgen yapıdaki katedralin toplam kapladığı alan ise 11.520 metrekare imiş! Yani siz tahmin edin işte Sevilla Katedrali’nin ne kadar büyük bir Katedral olduğunu. Bazı eklemelerle orijinalinde değişiklikler yapılsa da katedralin çan kulesi Giralda ve katedralin iç avlusundaki portakal ağaçlarıyla donatılmış olan bahçe (Patio de los Naranjos) eski cami döneminden günümüze kadar gelebilmiş.
Bir an düşünüyorum da, tarihe tanıklık etmiş olan şu ağaçlar bir konuşabilselerdi!.. kim bilir neler gördüler, neler duydular!?. Bu avluda Müslümanlar devrinde abdes alınan çeşmeler de bulunuyor.  
KATEDRAL LA GIRALDE - Çan Kulesi
Bir zamanların ulu minaresi La Giralde 96 metre yüksekliği ile bölgeye hakim. Bugünkü katedralin çan kulesi olan eski minare mimari özelliği çok değiştirilmiş olsa bile hâlâ Endülüs'teki Arap egemenliğinin en tipik örneği kabul ediliyor. Cami minaresi olan La Giralde 10. Alfonso tarafından 1400 yılında çan kulesine dönüştürülmüş.  
Aynı tarihte yaşanılan depremden sonra yıkılan katedralden geriye bir tek bu kule kalmış. Sonrasında katedral gotik tarzında yeniden inşa edilerek bugünkü görüntüsünü almış.
Ve Sevilla Katedrali'nin etrafını dolandıktan sonra biraz da yakın çevresini ve Santa Cruz'un iç sokaklarını dolaşıyoruz.
Plaza Virgen de los Reyes  
Plaza Virgen de los Reyes oldukça hareketli bir meydan. Katedralin hemen yanında yer alan bu meydanda başkaca önemli yapılar da bulunuyor. Meselâ sol tarafta bulunan kırmızı tuğlalı bina Piskoposlar Sarayı. Meydana çıkan sokaklar da ise çok güzel kafeler var. Bu meydanın en turistik dekoru da faytonlar. 

***

"Korunaklı Kale Sarayı"olarak da anılan ve Avrupa’da kullanılan en eski saray unvanını taşıyan Alkazar Sarayı'nın  “Aslanlı Avlu” girişi. Hemen solda ise “Adalet Sarayı” bulunuyor.  
I. Pedro El Hamra’dan çok etkilenir ve Gırnata’dan ustalar getirerek El Hamra’nın bir benzerini burada yaptırır. Yapı 14. yüzyılda saraya dönüştürülerek hizmete açılır. Bu saraya "Pedro Sarayı" da deniliyor.  Alkazar Sarayı 700 yıl Macellan, Kolomb gibi denizcileri keşif yolculuğu uğurlamasına tanıklık eder, İspanyol krallarını ve Kraliçe Isabel’i ağırlar. Bu yüzden Alkazar Sarayı için Elhamra'nın küçük bir benzeri olduğu söylenir. Bu yüzden biz de Alkazar yerine tercihimizi Elhamra'dan yana kullanıyor ve sadece karşıdan görüntü almakla yetiniyoruz. 
  • 13.Yüzyıldan itibaren batıda "Şato", Suriye ve Mağribi ülkelerinde "Ribat" denilen yerleşimlere Endülüs'te "Alcazar" deniliyor. Bu bilgi de aklımızın bir köşesinde bulunsun, olur da başka bir yerde daha karşınıza bir 'Alkazar' adı çıkarsa şaşırmış da olmazsınız. 

Atlara gölge olan ve onları himayesine alan kutu kutu ağaçlar
kalpak gibi ne güzel tıraşlanmışlar :)) ben sevdim bu küp ağaçları


Alkazar Sarayı'nın bahçesine bitişik olan 
Murillo Gardens'daki tarihi çeşme. 
Ortada Dona Catalina'nın portresi bulunuyor. 
Çeşmenin olduğu bu yolun adı da Catalina de Ribera olarak geçiyor.


Columbus Monument - Kristof Kolomb Anıtı

İki sutunlu anıtın üstünde aslan heykeli ortada ise 
Coulomb’un yelkenlisi sembolize edilmiş.
Ne de olsa İspanya tarihine damgasını vurmuş şahsiyetlerden biridir Kristof Kolomb.

 Yelkenlinin bir yüzünde Isabel'in diğer yüzünde de Fernando'nun isimleri yazılı.
Nasıl ki, Portekiz'li kâşifler; Belem'den, Cabo da Roca'dan Okyanusa açılmışlarsa, Sevilla'da The Guadalquivir Nehri sayesinde Atlas Okyanusu’na bağlandığı için, burada da, başta Kolomb olmak üzere, diğer kâşifler de yelkenlileri ile birlikte Sevilla’dan yola çıkarak okyanusa açılmışlar ve Yeni Dünya’yı keşfe çıkmışlardır. 
Bu keşiflerin ardından da şehre ( altın, baharat ve diğer ticari mallar gibi) büyük bir servet yağmış. Bundan dolayıdır ki Okyanusla birlikte Altın Çağ'ın öncülerinden olan kâşif Kolomb’un, yelkenlisi ile sembolize edilen Columbus Monument (Kristof Kolomb Anıtı) ve Sevilla Katedrali’ndeki Kolomb'un görkemli bir mezarı bulunmakta. 

Murillo Bahçeleri'nde gezindikten sonra
Anayasa Bulvarı'nı bir uçtan bir uca yürüyerek geçiyoruz...



Avenida de Constitucion
İlginç ve karakteristik mimari yapılar...
Bu yolun sonunda Sevilla Belediye Binası bulunuyor.


Anayasa Bulvarı

63 No'lu tramvay Sevilla'nın kalbinde, sarılı turunculu bir tırtıl gibi kıvrıla dolana dolaşıyor... Burası şehrin en hareketli yerlerinden biri. Türkiye Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosluk' da yine Anayasa Bulvarı'na bakıyor. 
* Bu arada önemli bir bilgi olarak Türk edebiyatının önemli isimlerinden şair ve yazar Yahya Kemal Beyatlı'nın da İspanya'da 1929 yılında Madrid Büyükelçiliği yaptığını,  1931’de ise aynı zamanda Portekiz büyükelçiliği görevini de yürüttüğünü belirtmiş olalım. Beyatlı özellikle İspanya'nın Endülüs Bölgesini çok beğenir. Ve yaşamının bir dönemini geçirdiği “kendi başına bir kıta” dediği Endülüs’e hayran kalır. Endülüs’te gördüğü eski İslam kültüründen oldukça etkilenir. Öyle ki, ona ilham veren bu ülkede duygularını şiirleriyle ve yazılarıyla da ölümsüzleştirir. *

Anayasa Bulvarı



W.A.Mozart  1756 - 1791


Yahudi mahallerinde sosyal etkinliklere dair güncel duyurular 
ve sokak afişleri...



Küçük meydanlar ve köşebaşları
sokak çalgıcılarının meskeni.
Tabi bir de gölgelik yerler...



Santa Cruz'un sevimli halk otobüsleri




Sarılar, turuncular, kırmızılar...İspanyollar en çok bu albenili renklere vurgunlar!
Ne de olsa burası Endülüs'ün başkenti yani aşkın ve tutkunun adresi!.
Flamenko'nun ve matadorların şehri


Endülüs sanki parklar ve bahçeler diyarı, 
her yerde misss gibi narenciye kokuları.

Yine geniş bir meydan ve Roma dönemine ait bir sütun,
yemyeşil ağaçlarla çevrelenmiş sessiz sakin bir park...
Haziran başlarında hava sıcak da olsa, bu asırlık ağaçların ve 
sütunların arasında huzur içinde, keyifle gezintimiz sürüyor.


Ve Santa Cruz'da gündüz ve gece hayatının
renkli yaşandığı sokaklara dalıyoruz biraz da...
Flamenko gösterilerinin biletlerinin duyurularını
yapan güzel İspanyol kadınları!.


***


***


***


Rossini'nin Sevilla Operası 'Sevilla Berberi' 

Endülüs'ün şiir dolu zamanlarında, nice sanatçılara ilham vermiş bu topraklar,
- başrolde de her zaman olduğu gibi yine kadınlar -
ve dünyaya yayılan eserlerini, attğımız her adımda bizlere
bir kez daha anımsatan kareler...


Santa Cruz tarih boyunca uzun süre kaçak aşkların ve
aşıkların yuvası olmuş hep.

Daracık sokakların, balkonları ve duvarları çiçeklerle süslü evlerin,
rengârenk hediyelik eşyalar satan dükkanların, sokak müzisyenlerinin,
bar ve restoranların arasından geçerken bizim de ruhumuz kıpır kıpır oluyor.
Zira, bu renkler ve sesler, bu hoş kokular ve esintiler karşısında
nasıl şenlenmez ki gönüller !!
 :)


Kollarınızı açtığınızda iki duvara değecek kadar birbirine yakın duvarlara 
Santa Cruz'da 'Öpücük Sokak' deniyor.
Ve öpücük sokak'ta 'Figaro'nun Düğünü' nünü anımsatan bir levha.
Mozart’ın Don Juan'ı ve Figaro’nun Düğünü, Rossini’nin Sevil Berberi, Beethoven’in Fidelio’su, Verdi’nin La Forza di Destino’su, Donizetti’nin Maria Padilla’sı ve Bizet’in Carmen’i... gibi hayranlıkla seyrettiğimiz muhteşem operalara ilham veren kentin sokaklarında dolaşırken bir şükran ve bir sevgi busesi de bizden diyoruz ;) 

Santa Cruz'un daracık ve renkli sokaklarında gezerken, etrafa yayılmış
mis gibi çiçek ve  değişik baharat kokuları Endülüs'e o gizemli ve 
efsunlu havayı veren detaylardan biri adeta. 
Bu yüzden hemen her köşede gül veya baharat tegahlarıyla karşılaşıyoruz.


Bir de 'gitar' İspanyolların en vazgeçilmez enstrumanların biri. 
Her yaş grubundan insanı elinde gitarıyla görebilmek mümkü İspanya'da.


Santa Cruz'un ara sokaklarında, orta yaşın üzerinde bir adam
elinde gitarıyla yanımızdan geçerken
birden bisikletinden inip bir dükkana girdiğini 
görünce, biz de merak edip içeriye dalıyoruz ve 
fındık, fıstık türü kuru yemişlerin karamelize edilerek yapıldığı bir şekerci dükkanı ile
 karşılaşınca ve nefis bir tatla da buluşunca, bir an için diyetleri bir kenara bırakıyoruz.
Ve tadımlık da olsa yollarda tüketmek üzere
bu harika şekerlemelerden alıyor, bütün gruba dağıtıyoruz.
Böylece grubumuz da  'şeker' gibi oluyor :)) 

Benzer şekerlemeleri Portekiz'de de görmüştük anımsıyoruz.


Sanat, estetik ve zarafetle donatılmış harika restoranlar..

" masalardan biri yoksa bizim için mi ayrılmış! "



***


***


Başımın üstünde tam da dik açıdan gelen kavurucu ışık huzmeleriyle 
sevgili güneş beni yakarken, ama yine de poz vermek olmazsa olmaz
sevdalarımızdan biri olunca...
ortaya böyle de tuhaf bakışlar, gülüşler çıkıyor!
Bunun anlamı "hadi ama, çek artık şu fotoğrafımı" 
demek oluyor :))



****

-Sevilla Boğa Güreşleri Arenası - Plaza de Toros de La Maestranza

Paseo de Cristobal Colon'un üzerinde bulunan 18. yüzyıl arenası,
Plaza de Toros de La Maestranza, İspanya'nın en önemli
boğa güreşi alanlarından biri olarak kabul ediliyor.
Bu alanlar, bir zamanlar tarikat eğitim alanı
olarak kullanılmış. Daha sonra boğaların da adını alarak
Plaza de Toros de La Maestranza olur.


Metrapol Parasol'un terasından 
şehre hafiften bir kuş bakışı

Metrapol Parasol

Sevilla'nın en ilginç yapılarından biri bu olmalı...
dolaşırken karşımıza çıkan bu yapı
enteresan mimarisiyle şaşırtıyor bizi, biraz da mantara benziyor  değil mi!.
Burası Plaza de la Encarnacion'un üzerinde bulunuyor. 


***

Metrapol Parasol

İnşaatı 6 yıl süren bu yapı 
dünyanın " en büyük ahşap yapısı" ünvanına sahip.
Dev yapının en alt katında inşaatı sırasında Roma ve Endülüs dönemine
 ait kalıntılara rastlanır bu yüzden alt katında bir de müze bulunmakta.
"Antiquarium"Müzesidir. Biz daha çok üst katında dolaştık, buradan 
şehre kuş bakışı bakmak güzeldi.. Ayrıca, üst katta bir 
gezi yolu, teraslar ve birkaç da kafe bulunuyor. Ne yazık ki kafelerine oturamıyoruz 
çünkü buluşma saatimiz gelmek üzere..


*****


Günün sonunda buluşma noktamıza doğru ilerlerken, bulvara yakın küçük bir meydanda
yerel dansçıların flamenko gösterisine denk geliyoruz. Biz de meraklı kalabalığın arasına karışıp otantik ezgiler eşliğinde keyifle dans eden kadınları ilgiyle izliyoruz. 
Bu da bize günün hoş bir finali oluyor.
* Bir sonraki gün extra tur kapsamında sabah Cordoba gezimiz olacak.  Dönüşte ise tekrar Sevilla'ya gelerek önce İspanyol Meydanı'na gideceğiz ve akşama da Flamenko gösterisine katılacağız. Ben bu bölümde Sevilla gezimizi tamamlamak istiyorum...bu yüzden gezimizin şimdi ki güzergâhında İspanyol Meydanı var. *

Plaza De Espana'dan içeriye girerken
bir de hatıra fotoğrafımız olsun diyorum...

İspanyol mimar Anibal Gonzales tarafından art deco ve neo-mudejar 
tarzında yapılmış olan kapıdan içeriye giriyoruz…


Çini desenlerle kaplı duvarlarda 
tarihi süreçlerden izler...


İspanya'nın en büyük ve en etkileyici meydanlarından biri 
laza de Espana 'İspanyol Meydanı' 

Tiyatro sahnesi gibi yarım daire olan ana meydanı Ay'ı sembolize ediyor. 


İspanyol Meydanı, Hollywood filmlerine de sahne olmuş.  1962 yılında Arabistanlı Lawrance, 2002 yılında Star Wars:2 ve 2012 yılında Diktatör filmlerinin bazı bölümleri bu meydanda çekilmiş. 

Muhteşem yansımalar...

İspanyol Meydanı'nın görkemini tamamlayan ikiz kulelerden
soldaki kule; Kastilya Kraliçesi Isabel'i, sağdaki kule;  Aragon Kralı Fernando'yu simgeliyor.
Fernando'ya karşı olan aşkı için babasına ve kiliseye karşı durabilmeyi 
başarmış olan Isabel, İspanya tarihinin 
ilk ve tek 'Demir Leydisi' olarak kabul ediliyor. 


****


Meydanın tam ortasında, İspanya'nın dört eski krallığını temsil eden son derece gösterişli dört adet köprü bulunuyor ve bu köprülere açılan noktada ise fıskiyeli Vicente Traver havuzu var. (alttaki foto.)


İspanyol Meydanı 1929'da (İber-Amerika Expo) fuarı için düzenlenmiş.
 Mimarisi, içinden geçen ufak gezinti kanalları ve fıskiyesi, küçük köprüleri ve
harika peysajı ile tek kelime ile muhteşem. 


Bugün İspanyol Meydanı'ndaki yapılar, kültür ve sanat merkezi, 
müze ve elçilik binası olarak kullanılıyor. 
Bunlardan Amerika Meydanının sağ tarafındaki büyük bina,
 Arkeoloji Müzesi olarak kullanılırken, solda yer alan çift kuleli, 
mozaik işlemeli, desenli ve gösterişli bina ise Modern Sanatlar ve 
Gelenekler Müzesi. Ya da daha bilinen adıyla "Mudejar Pavyonu" 
olarak kullanılıyor.  


Mavi rengin hakim olduğu seramik kaplı duvarlar
İspanya'nın 58 farklı şehrini simgeleyen haritalar ve bölümlerle süslenmiş.


Küçük ve şirin sandallarla
kanalda dolaşmak da mümkün...


***

Plaza de America - Amerika Meydanı
İspanyol Meydanı'nın hemen yanında Maria Luisa Parkı bulunuyor.İspanyol Meydanı'nda güneşin alnında dolaştıktan sonra, bu parkta ağaçların gölgesinde yürümek, 'cennetten bir vaha gibi' iyi geliyor insana. Parkın ortasında ise Amerika Meydanı bulunuyor.  (Görsel burdan) 
Faytonlarla İspanyol Meydanı'nda zamanda yolculuğa çıkmak işte budur! 
Bu muhteşem meydandan ayrılmadan önce, alanın hemen yanında bulunan seyyar satıcılardan birer Endülüs hatırası yelpazelerden alıyoruz. 
Veeee geliyoruz günün en muhteşem anına! Sırada Flemenko Gecesi var. 


El Palacio Andaluz, Sevilla'da Flamenko gösterisi
 izleyebileceğiniz en güzel yerlerden biri. 

Bu akşam, “Endülüs’te Raks” neymiş göreceğiz!


"Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır."  

Yahya Kemal Beyatlı, 'Endülüs'te Rask'


Flamenko gösterisini izledikçe ben de, tıpkı Yahya Kemal Beyatlı gibi 
İspanyol dansını öğrenmek ve İspanyol güzelleri gibi raks etmek istedim.. 


El Palacio Andaluz - Flamenko Gösterisi
Profesyonel dansçılardan oluşan ödüllü grup El Palacio Andaluz müthiş bir performans sunuyor bizlere. Ve biz bu gösteriyi pür dikkat, soluksuz izlerken ikram edilen sangria'ları keyifle yudumluyoruz. Gösteri sonunda bir de günün anısına Flamenko Grubunun DVD’sini satın alıyoruz. 
Sevilla’da geçirdiğimiz 2. günümüz hayatımızda unutamayacağımız güzellikte harika bir gösteriyle son buluyor.   



Gezimizin bundan sonraki durağı 
Cordoba'da  para discutir (buluşmak üzere)

Esin Bozdemir


Gezimizin bir önceki durağı LİZBON
Bir sonraki durağı CORDOBA

10 yorum:

  1. Çok yaklaştığım ama göremediğim muhteşem şehir. Sayende gezmiş oldum Esincim, umarım bir gün sokaklarını gerçekten adımlama şansını bulunurum. Ellerine sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser perker,
      Dileğinin gerçekleşmesini yürekten temenni ediyorum Sezer'cim. Çok teşekkür ederim.
      Sevgilerle...

      Sil
  2. İspanya' nın ne kadar güzel olduğunu keşfediyoruz bu tür yazılarla. Çok güzel fotoğraflar elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Endülüs çok güzeldi gerçekten. Çok yer görmek için turla gittik..
      aslında keyfini çıkara çıkara, aheste aheste gezmeği gerektiren yerlerdenmiş!
      Yine de o havayı solumak güzeldi. Çok teşekkür ederim Turgay Bey. Esenlikle.

      Sil
  3. Sisli anılar içinde birkaç kez ayak sürttüğüm yerlere, bu kez sizin olağanüstü anlatım ve canlı fotoğraflarınız ile yeniden tekrar gezmiş ve bilmediğim yerleri keşfetmiş kadar oldum. Güzel gören gözlere ve emeğe bin selam olsun, teşekkürler Esin Hanım. Esenlikle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Osman Çağlar,
      Yayınladığınız son kitabınızda anımsıyorum İspanya esintileri de vardı. Bazen tek bir kare, yada bir söz veya küçük bir tını bizleri yeniden o eski anılara sürükler. Ve bazı şeyleri 'yaşamak' -ki içinde sevinçler kadar hüzünler de olsa -işte bu yüzden güzel!. Gezmek güzel şey, ama sürekli gezmelere ne zaman, ne bütçe, ne de ömür yeter. Ve anılar biriktirmek, can yeleği gibi birer kredisi ömrün! çağırınca geliyor ve insan bir kez daha yeniden yeniden yaşıyor. Daha nice güzel anılarınız olsun sevdiklerinizle birlikte...ve onlar şiirlerinizde, romanlarınızda hayat bulsun yeniden, bizler de severek okumaya devam edelim. Değerli yorumunuza çok teşekkür ederim Mehmet Bey. Size ve ailenize, sevgiler, esenlikler dilerim.

      Sil
  4. Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Teşekkür ederim Arzu Öğretmenim.
      Sevgiler, esenlikler dilerim.

      Sil
  5. Bireysel olarak gideceğimiz Endülüs seyahatimiz için çok faydalı oldu Esin Hanım,anlatım diliniz akıcı ve anlaşılır olduğundan zevkle okudum!Ben turları hiç tercih etmiyorum,fazla bağımlı kalınıyor diye düşünüyorum.Bol gezmeli,sağlıklı günler diliyorum!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @İlginiz için çok teşekkür ediyorum. Endülüs yazılarımın sizler için faydalı olduğunu bilmek benim için de son derece sevindirici. Bireysel olarak çıkacağınız bu yolculukta zamanı en verimli olacak şekilde değerlendirmek için önceden belli başlı gezilecek yerleri not almanız yeterlidir. Minik 'tuk tuk' tipi araçlar, şehri gezdiren tramvaylar ulaşımda çok pratik. İngilizce bilen pek fazla olmasa da (İspanyolca biliyorsanız zaten problem değil ) en önemlisi İspanyollar çok sıcakkanlı insanlar, her konuda yardımcı oluyorlar. Şimdiden keyifli bir seyahat diliyorum. Hepimiz için sağlıklı, bol gezmeli aydınlık günler olması temennilerimle...

      Sil