19 Temmuz 2020 Pazar

Mim konusu 'kitap' olunca - 1

Pandemi günlerinde, bloglarda da bir rehavet havası mı var? yoksa o rehavet sadece bende mi var?! deyip dururken, sevgili ‘Leylak Dalı’nın başlattığı ve ‘Bulutgölgesi’ nin pas ettiği bir kitap mimi ile üzerimdeki ağırlıktan sıyrılıp bloguma yeniden ‘merhaba’ diyorum! Ve işte yine karşınızdayım sevgili dostlarım :))

Normalde mim’lere, söz verip yerine getiremem kaygısı içinde pek katılamıyorum. Ama söz konusu 'kitap' olunca Sevgili ‘Bulutgölgesi’ ne hayır diyemedim.

Aslında aklım, uzun zamandır yazılmayı bekleyen gezi yazılarımda, ama ve lâkin omzumdaki ağrılar tamamen geçinceye kadar, bir müddet daha pc.başında öyle uzun saatler durmak yok bana.  Bu arada egzersizlerimi aksatmadan yapıyorum. Omzumdaki sıkıntı da yavaş yavaş hafifliyor gibi!  Bu, güzel bir gelişme benim için.

Temmuz ayına jet hızıyla girdik, yarıladık ve hatta gitti-gidiyor! moduna girdik bile. Bu yüzden bundan sonraki postun konusu, artık bir ritüele dönüşen, toptan bir ayın 'neler yaptım? nasıl geçirdiğimin' güncesini paylaşmak olacak. Bu yazılar en çok da, corona günlerinde kendi güncel tarihime not düşmek adına önemli. Gönlüm daha çok yazabilmeyi arzu etse de yine de toparlayıcı minvalde bu yazılar da kayda değerdir diye düşünmekteyim. Ama daha sık yazanları da takdir ediyor ve takibimde olan blogerların yazılarını ilgiyle okuyorum. Şimdi gelelim ‘Leylak Dalı’nın hazırladığı mim sorularına verdiğim yanıtlara.

1- Kitaplığınız temelleri ne zaman atıldı, ilk kitaplığınız devam mı 
yoksa yıllar içerisinde yeni kitaplıklar mı oluşturdunuz?

Bu soruya yanıtım öykü tadında olsun istedim. Veee madem kitaplığımızın temellerini anlatacağız,  o halde ışınlanalım biz de geçmiş yıllara dedim! Hangi yıllara?.  Tabi ki çocukluk yıllarımıza!

Çocukluk yıllarımız, içimizde filizlenen heyecanların, merakların en yoğun olduğu çağlar.  Bu duyguyu ateşleyen ve hayal kahramanlarımızın oluşumuna sevk eden yolculuğun tohumları daha okul öncesinde dinlediğimiz masallarla ve hikâyelerle başlıyor ve okuma yazmayı ilk öğrendiğimiz anda da büyük bir hevesle aralanan bu kapıdan -gizemlerle dolu - koskoca bir dünyanın içine doğru yelken açıyoruz. Benim kitaplarla olan yolculuğum da,  işte bu duygularla çocukluk yıllarımdan itibaren başlıyor.

İlkokul çağlarımı ailemin yurtdışında yaşıyor olmasından dolayı, babaannemle birlikte geçirdim ben. Babaannem, hem dinine bağlı; abdestinde, namazında bir kadındı, hem de bir o kadar aydın ve modern!.  Okumayı ve yazmayı sonradan öğrenmiş. Okumaya, yeni şeyler öğrenmeye meraklı bir insandı. Sabahları erkenden kalkar, kuranını okur, günlük işlerini tamamlar, hiç aksatmadan düzenli olarak maarif takvimini koparır, güne dair yazıları okurdu. 

Çocukluk ve gençlik çağlarında ise akranları gibi o da, Osmanlı Alfabesi adı verilen ve Arap harfleri kullanılarak oluşturulmuş olan Arapça  yazar ve okurmuş. Kendisinden 10 yaş büyük Ambar Müdürü olarak görev yapan Şakir Dedem ile evlendiğinde, işi gereği ülkemizin farklı şehirlerinde yaşamışlar ve farklı kültürlerden insanlarla tanışma fırsatı bulmuşlar. 

Dedem, Atatürk’ün (1 Kasım 1928’de)  harf devrimiyle başlattığı ve o güne kadar kullanılan Osmanlı Alfabesinden, Latin Alfabesi temel alınarak oluşturulan yeni Türk Alfabesi ‘Türkçeyi de bizzat kendisi öğretmiş babaanneme.

Babaannem, Cumhuriyet’ten öncesini de sonrasını da görmüş.  'Atatürk’ün Balıkesir’e gelişini ve Milli Kuvvetler Caddesi üzerine serilen halılar ve devasa taklarla süslenen cadde boyunca halkı selamlayarak geçerken onu ilk kez gördüğü o anı hiç unutamadığını!..' Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimleriyle;  özellikle kadının toplum içindeki yerinin ve değerinin nasıl değiştiğini… büyük bir gururla, minnetle ve gözleri dolu dolu, duygulanarak anlatırdı bana. Atatürk’e hayran bir insandı. Bu muazzam değişimi ben de, çocuk aklımla dahi olsa, eski albümlere baktığımda açık bir şekilde görürdüm. Peçenin yerini, şapkalar, kepler almış kadınlarımızın o başı dik, özgüvenli ve asil duruşları!.  her şeyi anlatmaya yetiyordu. Her biri çağdaş Türk kadını. 

Bu yüzden okumaya-yazmaya ve yeni yerler keşfetmeye meraklı olan babaannem, çocukluk yıllarımda ilk okul öğretmenimden sonra benim en önemli rol modelim olmuştur. Zaten pek çok özelliğim de babaanneme benzerdi.  Birlikte okur ve yazardık. Radyo programlarını birlikte dinlerdik. Yani demem o ki, okuma serüvenimin baş mimarlarından biri babaannemdir. Konuyu babaanneme kadar uzatmış olmamın bir nedeni var elbette. Uzun bir girizgâh oldu farkındayım! Ama kalemi alınca elime -klavyenin tuşlarına dokununca desem daha doğru olacak :)) - yazdıkça yazasım geliyor ;) içim sözcük kuyusu.  

Çocukluk yıllarımızda henüz hayatımızda, siyah beyaz televizyonlar dahi yok. Ama radyolarımız vardı. Üstelik programlar da çok kaliteliydi. Radyo tiyatroları, ‘arkası yarın’lar, piyesler dinlediğimiz; 70’li yılların ortaları, memleketin de orta şekerli yılları! O yılların deyimiyle ‘orta direkli nüfusun çok olduğu yıllar; biz de orta halli ailelerden biriydik ama gönüllerimiz hep zengindi! Basit ve sade yaşardık, kendimizi ise hiç yalnız hissetmezdik. Konu-komşu hep bir arada olurdu. Ne, büyük beklentiler vardı, ne de hayatından şikayetçiler!.. Tam ol(a)masak da, yine de yetinendik, kanaatkârdık ve mutluyduk!

Diyeceğim o ki, benim hem çalışma tabletim/sehpam, hem de ilk kitaplığım, siyah kumaş kaplı bir gramofon kutusuydu. (Tıpkı sevgili Tülin’in ‘portakal sandığı’ gibi.) Ancak hiç aşina olduğumuz türden değildi bu gramofon kutusu. Zamanında Şakir dedem almış bu gramofonu, demek ki sonradan bozuldu ama kutu vazifesi görsün diye atılmadı. İnternette bir hayli aradım ve en sonunda bahsettiğim gramofon'un aynısını işte burada buldum detaylar burada bakınız

Sayfama da koyayım ki, baktıkça beni götürsün uzaklara :))

Bu kutuyu kâh yere koyar, kâh divanın üzerine alır, sonra da öğretmenimizin verdiği dersleri bu gramofon kutusu üzerinde yapardım.

Her şeyi paylaşırdım, ancak kitaplarım konusunda biraz hassastım! ‘Sayfalarına bir şey olmasın, yırtılmasın, temiz kalsın!” isterdim, bu yüzden ders çalışmak için eve gelen arkadaşlarım, kutunun aynı zamanda bir kitaplık olduğunu bilmezlerdi. Ben de hiç bozuntuya vermezdim. Kitaplarım hep çok kıymetlimdi.

Sonra okuma hızımız ilerledikçe, öğretmenimizin tavsiyesi ile okul kitapları dışında harçlıklarımızla yeni kitaplar da almaya başlamıştım.

Kemalettin Tuğcu* kitapları; ‘Öksüz Oğlan’, ’Sokak Çalgıcısı’, ’Kimsesiz Adam’, ‘Dede ile Torunu’ biraz acıklı kitaplardı. Hikâyeler ezilenler üzerine yazılmıştı. Kahramanlar hep dürüst, saf, iyi ve merhametli karakterlerdi. Gözyaşı dökmüşlüğüm çok olurdu.  Doğan Kardeş Serileri, ilkokul çağlarımda beni etkileyen kitaplar oldu. Bir de gezgin ruhumun tohumları, hayal dünyamın sınırlarını zorlayan ve beni çocuk aklımla dünya formundan bambaşka alemlere uçuran, Fransız bilim-kurgu yazarı Jules Verne kitapları olmuştur. ‘Seksen günde devr i alem’, ‘Denizler altında 20000 fersah’, ‘Balonla beş hafta’,’Dünyanın merkezine yolculuk’, ‘Aya Yolculuk’, ‘Kaptan Grant’ın Çocukları’…ilk aklıma gelenler.

Birer birer kitaplar çoğalmaya başladıkça gramofon kutusu da yetmez olmuştu ancak bu defa kitaplarıma yeni bir alan oluşacaktı; eve yeni alınan çekyatlar, bana şahane bir kitaplık olacaktı! -ki  o yıllarda, böylesine fonksiyonel özelliklere sahip bir çekyat, görülmüş şey değildi!.- Ortası raf şeklinde boş, iki yanları kaydırmalı, hem kapalı raf, hem de açık raf olan; üstelik yatak kısmı hareketli; gündüz otururken daralan, gece açılınca genişleyen... çekyatlar İnanılmaz güzeldi!.  Her gece Alaaddin’in sihirli lambasına biner, bulutların arasında, hayaller denizinde uçar dururdum. Hayat, siyah beyaz olsa da, rüyalarım alabildiğine renkliydi.

Sonra, orta öğretim çağları.  Ve ergenlik yılları.

Herhalde o yıllarda ‘Genç Kızlar’ı okumayan kalmamıştır, ben de ilgiyle okumuştum bu kitabı. Tabi ki dünya klasikleri -ki o yıllarda bir hayli de ağır kitaplardı- hemen hepsini okumuştum. Ernest Hemingway’in ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’, Stendhal'in ‘Kırmızı ve Siyah’, John Steinbeck'in ‘Gazap Üzümleri’,  Franz Kafka’nın ‘Dava’, ‘Dönüşüm’,  Nietszche’nin ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt ‘, Tolstoy’un ‘İnsan Ne İle Yaşar’, Grigory Petrov’un ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’, Turgenyev’in ‘Babalar ve Oğullar’, Montaigne ‘Denemeler’, Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’, Homeros’un ‘ İlyada ve Odysseia’, Balzac’ın ‘Vadideki Zambak’… kitapları ilk aklıma gelenler.

Veee çekyattan sonra!...
Bu defa kitaplarım, benimle birlikte mekân ve ortam değiştirerek; babaanne evinden, baba ocağındaki evimizin salonuna, boydan boya uzanan meşhur Alman dolabının en geniş gözüne itinayla yerleşti.

Orta okul yıllarımda okullar kapanır kapanmaz, yaz tatillerimi geçirmek üzere,  hemen her yıl Almanya’ya ailemin yanına giderdim. İşte o yıllarda, hayatımda özel bir yeri olan şahsiyetlerden biri de ailesiyle birlikte Almanya'da yaşayan ve aynı zamanda akrabamız olan benim çok sevdiğim Sönmez ablamdı. Ana dili gibi konuştuğu Almancası, İngilizce ve Fransızcasıyla, kültürel birikimi ve özgün kişiliğiyle beni en çok etkileyen insanlardan biri olmuştur.

Germany

Sönmez ablamların Almanya’da yaşadığı kent  Heidelberg** -tıpkı ailemin Almanya'da ilk yaşadıkları kent Aschefenburg*** gibi- hem tarihi dokusuyla, hem doğasıyla, “masallar diyarı” gibiydi. Ren ve Neckar Nehirlerinin arasında, yemyeşil bir vadiye kurulmuş olan kent öylesine güzeldi(r) ki. Bugün de, Almanya'nın en çok turist alan kentlerinden biridir Heidelberg. Bizim yaşadığımız kent ile Heidelberg arasında birkaç saatlik mesafe vardı. Gurbette kurulan ilişkiler her zaman çok daha sıcaktır. Bizim ilişkimiz de öyleydi. Yılda en az 7-8 defa yatılık giderdik birbirimize. Ben bu ziyaretlere yaz mevsiminde denk gelirdim sadece. Ama gideceğimiz o hafta sonlarını da iple çekerdim.

Sönmez ablamın çatı katındaki odasına bayılırdım. Oda ağzına kadar kitapla dolu olurdu. Kendine özgü harika çizimleri vardı. Gökyüzüne açılan pencereden gece yıldızlara bakmaya doyamazdık. Bir dönemin “çiçek kızları” vardı, işte Sönmez ablam da, tıpkı o çiçek kızlar gibiydi. Siyah upuzun saçları, yuvarlak gözlükleri, bembeyaz teni ve hafif peltek konuşmalarıyla bayılırdım her tavrına. Saatlerce hiç bıkmadan anlattıklarını dinlerdim. O bir kitap kurduydu. Fransa’da arkadaşlarıyla buluştukları dağ evlerindeki toplantılarından, yazdığı şiirlerden, okudukları kitaplardan söz ederdi. O anlattıkça nasıl heyecanlanırdım. Aramızda 6- 7 yaş olsa da erkenden olgunlaşan benim için bu durum, hiç sorun olmazdı. Birbirimizin dilinden anlar, iyi anlaşırdık. Hayatımıza internet girmeden önce, uzun yıllar da mektuplaştık birbirimizle. Onun yaşadığı ortam, anlattıkları, okudukları beni öylesine etkilerdi ki, bir gün benim de böyle kendime ait kitaplarla dolu bir odam olsun, geniş bir çalışma masam olsun…hatta bir köşesinde resimler yapayım…bunun hep hayalini kurardım.  Görsel: Buradan

Veeee sonra… eğitimlerin ardından iş hayatına atılmalar, derken…kendi paranı kazanıyor olmanın verdiği rahatlıkla ve bir hevesle, önce iki kardeş paylaştığım ve zevkle döşediğim odamınızın bir köşesine kendi küçük kitaplığımı kurmuş…daha sonra kardeşimin üniversite yılları ve dolayısıyla yurtta kalması ile boşalan oda artık sadece bana ait olmuştu. Tavanında, göğe açılan bir penceresi olmasa da, yine de dairemiz binanın üst katındaydı ve o yıllarda hem gökyüzünü, hem de denizi rahatlıkla görebiliyordum! üstelik küçük de olsa bir köşesinde kitaplığım da vardı. Yavaş yavaş hayallerim - düşe kalka yürüyerek, tırnaklarımı, kazıya kazıya açtığım yollardan geçerek… - gerçeğe dönüşmeye başlamıştı.

Ardından; ne kitaplar... ne kitaplıklar!...

Ve birgün, hem hayat arkadaşım, hem yol arkadaşım sevgili eşimle hayatlarımız birleşince, bizim ayrı ayrı kendi içinde biriken kitaplarımız önce küçük küçük kulelere, sonra tepeler dönüştüler: )) ve pek tabidir ki kitaplarımız da mesut ve bahtiyar olmayı hak ederek, nihayetinde evimizin en güzel köşelerine kuruldular. Evin planına uygun bir şekilde özel tasarladığımız ilk kitaplığımız çalışma odasındaki yerini aldı. O yıllarda venge rengiydi tüm mobilyalar, döşemeler... bu yüzden takımlara uygun düşecek koyu bir ceviz kaplamaydı kitaplığımız da. Dijital ortamda bulamadığım için o kitaplığımızın görselini buraya koyamadım. -Ama kendime bir not düşeyim; bulur bulmaz o ilk hatırı sayılır kitaplığımızın küçük de olsa bir fotoğrafını buraya ekleyeyim ;)) -


Daha sonra, şimdi yaşamakta olduğumuz yeni evimizde, 
önce bir kitaplık eşimin çalışma odasına...
ama bu defa içime ferahlık katan
beyaz renkte :))


 daha sonra salonun bir duvarına, 
yetmedi ikinci bir duvara daha derken… 
çoğaldıkça çoğalan kitaplarla… 
duvarlarımız neredeyse boydan boya kitaplık oldu :)


Bizim en değerli hazinemiz
koskoca dünyamız
kitaplarımız!. 
*
2- Kitaplığınızdaki en eski kitap hangisi, fotoğrafını da koyabilirsiniz?

Kitaplığımızda çok daha eski kitaplarımız mutlaka vardır. Fazla derinlere dalmadan, ulaşabileceğim en kolay rafların arasından vakti zamanında çok severek okuduğum ve ara ara yine okuduğum, eski tarihli, bir değil birkaç adet kitabı şuraya bırakıyorum. Kitapların konularına girmeyeceğim, meraklısı bunu web ortamında kolaylıkla bulabilir çünkü.


Kazancakis 'Günaha Son Çağrı'
Cem Yayınevi - Basım 1969 


***


Kemal Tahir, 'namuscular'
Basım 1974

***



Moteigne 'Denemeler'
Basım 1987
*
Simone de Beauvoir
Veda Töreni ve Jean Paul Sartre'la Söyleşiler
Basım 1983 

3- Kitaplığınıza ilave ettiğiniz en son kitap hangisi, fotoğrafını da koyabilirsiniz?

En son aldığımız kitaplar; Gezi, tarih ve biyografi türündedir.
Kargo'dan tazecik gelen kitaplar :))


Gezdiğimiz yada bir gün gidip görmeği düşündüğümüz 
coğrafyalara ait kitaplardan;

Larry Collins, Dominique Lapierre

 'Yasımı Tutacaksın'

Okumayı sabırsızlıkla istediğim kitap;
Endülüs coğrafyasında geçiyor. Cordoba'lı bir matadorun gerçek hikayesi!
"Ağlama Angelita;bu akşam ya sana bir ev alacağım,
ya da yasımı tutacaksın."

*

Claudio Magris, 'Tuna Boyunca'
Kitabın Açıklamasında; 
- Efsanelerden savaşlara, tarihin tozlu sayfalarında kalmış olaylardan varlığını kimsenin duymadığı ansiklopedilere, han ve şatolardan nehri besleyen musluklara, hüzne gark olmuş şair ve yazarlardan manzara takıntısına tutulmuş aristokratlara, nehrin çamurundan şarap ve balıklarına, korsanlardan, devrimlerden, çakıltaşlarından, oluklar-dan oluşan muazzam bir kitaba, şayet bir gün yok olursa Tuna’yı sözcüklerin gücüyle küllerinden yeniden doğurtacak bir metne imza atıyor. - yazınca...bu kitap da okunacaklar listeme girdi. 

Roma İmparatorluğu'ndan Hitler'in Almanyası'na 
AVRUPA TARİHİ 
Üzerine Yazılar’ı kapsayan bu kitap...
 bildiklerim dışında bakalım başka neler anlatacak bana.
- Özgün ve keyifli bakış açılarıyla tarih alanında önemli çalışmalar yapmış olan Önder Kaya, bu kez Avrupa tarihini sürükleyici bir yaklaşımla ele alıyor. Yalnız Avrupa’nın değil dünya tarihinin en önemli imparatorluklarından Roma’nın kuruluşu ve biraz da tesadüflere bağlı olarak yükselişi, Holywood’un 300 Spartalı’sının gerçek ve çarpıcı hikâyesi, Göksu’da boğulan Alman imparatoru, Venedik’in ihtişamı, Ortaçağ’da çocuklardan oluşan ordular, İslam medeniyetine hayran bir imparatorun isteksizce çıktığı Haçlı seferi, Habsburgların evlilik üzerine inşa ettikleri muazzam imparatorlukları, Barbaros ve Andrea Doria arasındaki büyük hesaplaşma, en kritik noktalarıyla İnebahtı Savaşı, II. Frederich ve Koca Ragıb Paşa arasındaki stratejik mücadele, Joseph olarak doğup Yusuf olarak ölen ünlü tarihçi Hammer’in hikâyesi, II. Abdülhamid’in Çin’e gönderdiği Heyet-i Nasiha, Almanya’nın kuruluşu ve Hitler’in rahat bırakmadığı çingeneler, paranın Avrupa’daki sıfır atma geçmişi gibi birbirinden ilginç konulardan oluşan bu çalışma İlkçağ’dan 20. yüzyıla kadar Avrupa’nın çarpıcı bir fotoğrafını gözler önüne seriyor. 
Avrupa Tarihi; farklı ve ilham verici tarih okumaları yapmak isteyen herkes için benzersiz bir kitap…-  (Tanıtım Bülteninden)
*
Patrick N. Hunt
Efsane ve Gerçekler Arasında Tarihin En Gizemli Komutanı..
HANNIBAL

- Hangi Hannibal efsane, hangisi gerçek? MÖ 208 yılında ünlü Alpleri geçişi nasıl gerçekleşti? Tarihin en dikkat çeken komutanlarından biri olmasının sebepleri nelerdi? Niçin kendisini alt edenlerden daha meşhurdu? Strateji ve taktik dehası mı yoksa kumarbaz ve şanslı mı? Dünya askerî tarihinde Hannibal ve icraatları nasıl yorumlanıyor? -  (Tanıtım Bülteninden)

Kitap, Hannibal'in hayatını anlatırken; onun geçtiği coğrafyalarda adım adım izini sürmek; İspanya, Pireneler ve Alpler arasında ki coğrafi ve iklimsel zorluklarla nasıl mücadele ettiğini;  Alplerin zirvesinden Apeninler ve Arno bataklıklarına, Roma zaferinden Zama Muharebesi'ne doğru... roman tadında yol almak...kesinlikle heyecan verici olacaktır. 

Dünya kitap eleştirmenleri tarafından hayranlıkla tarif edilen Hannibal'i bir de Samet Özgüler çevirisiyle okuyalım bakalım. :)


Murat Meriç
HAYAT DUDAKLARDA MEY

Hayat Dudaklarda Mey Türkiye popüler müzik tarihinin en yetkin isimlerinden Murat Meriç'in; Zeki Müren’den Erkin Koray’a, Alpay'dan Hakkı Bulut'a, Selahattin Pınar'dan Duman'a onlarca isim; Ankara Rüzgârı'ndan Kadınım'a, Karadır Kaşların'dan Paramparça'ya ve yeni nesil şarkılara 213 şarkı ve türkü hikâyeleriyle zengin bir seçki... 
*

Murat Bardakçı
SAFİYE
Bu kitap bilinmeyen bir diyarda dünyaya gelen, kimsesizler yurdunda yetişen, çektiği yoklukların ardından şöhret ve servet sahibi olan Safiye Aylâ’nın 1998’de noktalanan renkli ama hüzünlü hayatının hikâyesidir. - diyor Tanıtım Bülteninde. Çok sıradışı ve ilginç bir hayatı olduğunu okumuştum daha önceden. Murat Bardakçı'nın kaleminden 'Safiye'yi  biran önce okumak istiyorum. 

Mehmet Kurtoğlu
RUHUMU KUŞATAN ŞEHİRLER

Mehmet Kurtoğlu, bu kitabında Anadolu'nun bir ucundan diğer bir ucuna; Adıyaman, Antakya, Ankara, Amasya, Aydın, Bolu, Adapazarı, Bingöl, Mudanya, Bursa, Diyarbakır, Efes, Harput, Hasankeyf, Konya, Mardin, Mersin, Maraş, Urfa, Sivas, Kırşehir, Kayseri, Erzincan, Hasankale, Erzurum, Kars, Ardahan, Rize, Trabzon, Çorum, İstanbul vs. gezdiği gördüğü şehirleri gezi-deneme tarzında kaleme almış... Yazar, gezip-gördüğü yerlerin ruhunda bıraktığı izdüşümlerden dolayı kitabının adını "Ruhumu Kuşatan Şehirler" koymuş. Kimi şehirlerde, bakalım kendi ayak izlerimizden de bir şeyler görebilecek miyiz! 
*
Eugenia Popescu-Judetz
HATIRAT
Müzikolog ve sanat tarihçisi olan Eugenia Popescu-Judetz, yıllarca Pittsburgh Duquesne Üniversitesi'nde Doğu Avrupa ve Türkiye'nin halk müziği ve seyirlik sanatları üzerine dersler vermiş.  
Hatırat-Tuna Boyunca Anılarla Ezgiler, şehirler ve kişiler ekseninde gelişen bir anı kitabı.  
Tanıtım Bülteninde diyor ki; Eugenia Popescu-Judetz'in hayatında önemli yer tutan Cantemir'den Sarı Saltık'a, Panait Istrati'den Yaşar Nabi'ye kadar birçok kişiye; Bükreş'ten İstanbul'a, Adakale'den Dobruca'ya kadar birçok şehre bir minnet borcunun ifadesidir. 
Kitapta ayrıca, eşi Gheorghe Popescu-Judetz ile yıllar süren derleme çalışmalarının öyküsü, bu müziklerin notaları ve kitabın ekindeki CD'de de bu müziklerden örneklere yer verilmiş. 
Harika kapak tasarımları ve düzenlemeleriyle, böyle kitap+CD ikisi birarada kitaplar, tek kelime ile gönül çelen kitaplar! Okumaya da, dinlemeye de değer. 
4- Kitaplığınızda bir başkasından alıp iade etmediğiniz kitap ya da 
kitaplar var mı? İsimleri neler?


Bu soruya yanıtım hem evet hem hayır olacak.  Başkasından kitap almıyorum.  
Ama eşimin okuyup tavsiye ettiği kitapları, ondan ödünç aldığım çok oluyor.  
Ancak bu sayılmaz :)


5- Kitaplığınızdan bir başkasının isteyip geri getirmediği kitap ya da kitaplar var mı? Hatırlıyorsanız hangileri?

Öğrencilik yıllarımda arkadaşlarımla aldığımız kitapları dönüşümlü olarak okumuşluğum çoktur. Ben arkadaşlarımdan aldığım her kitabı itina ile okur, geciktirmeden de  iade ederdim. Sonra yıllar içinde ödünç verdiğim bazı kitaplar geri gelmeyince... bu duruma son verdim. Onun yerine arkadaşlarıma kitap hediye ediyorum.

*

Mim sorularına burada küçük bir virgül  koyuyor... devamı 'arkası yarın'da diyorum...

Bütün enerjimi yazının girizgâhına verince, mim sorularının hepsini bir günde tamamlamaya mecalim yetmedi :))) omzum sinyal vermeden...müsadenizle ...

Şimdiden iyi haftalar herkese...

Esin Bozdemir


* Kemalettin Tuğcu'yu hiç unutmadım ki! bakınız
** Heidelberg'i merak edenler bakınız
***Çocukluğumun Masal Kenti Aschafenburg

22 yorum:

  1. İyi ki bu mimi sana paslamışım ben :) Yoksa o harika babaanneden, gramofon kutusunun bunca işlevinden, aynı yaşlarda aynı kitapları okuduğumuzdan nasıl haberdar olabilirdim?
    İnsanlar birbirlerini ne gezilerinden, ne güncele verdikleri tepkilerden.. en çok anılarından tanıyor galiba.
    Çok teşekkür ederim. Yatmadan iyi ki açıp yorumlara bakmışım. Bu gece tebessümle gidiyorum odama.
    Sevgilerimle.

    Hatta

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @tülin,
      Tülin'cim, asıl ben teşekkür ederim, hem bu mimi başlatan Sevgili Nurşen Hanım'a hem de sana!
      Anılar hayatımızda önemli yer tutuyor....hele çocukluk anıları hiç unutulmuyor. Yazmak istediğim çok şey var aslında :) ama başka önceliklerden bunlara sıra gelemiyor bir türlü :) yeter ki sağlık olsun. Fırsat buldukça okuyalım, yazalım. Yüzünden gülümsemeler eksik olmasın...
      Benden de çok sevgiler, selamlar...

      Sil
  2. Hazırda bir yazım ardı. Onu da bırakayım bulutun gölgesine ben.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @tülin,
      O halde yarın, sabah kahvemi alıp "bulut gölgesi" ni merakla okuyacağım...✿

      Sil
  3. Çok sevindim yazmanıza, bu kadar detaylı yazmanıza ayrıca mutlu oldum. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Ayrıca kitapliginiz çok güze, sevgiler 🌸

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Leylak Dalı,
      Uzun zamandır sayfama giremiyordum. Başlattığınız kitap mimi ne güzel vesile oldu, asıl ben size teşekkür ederim Sevgili Nurşen Hanım. Özlemişim yazmayı da, bloglarımızı da :) Kitaplar ve kitap dostlukları iyi ki var. Benden de çok sevgiler, selamlar...✿

      Sil
  4. Girizgah muhteşem ! Ayrıntılar, babaanneniz, Heidelberg...Çok keyif aldım. Anne-babadan uzak büyümenin acısının önüne bunları koyabilmenize ayrıca hayran oldum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sevgili günlük,
      Keyif alarak okumanıza memnun oldum. İçimizde sızılar kalsa da, zaman bir şekilde yaraları sarıyor.
      Sevgiyle kalın...❁

      Sil
  5. Selam yazınızı okurken çocukluğum ve bugün arasında gidip gelim.Çekyatların üstündeki kitaplıktan bir büyük evde kitap dolu dünya. Kemalettin Tuğcu'dan Montaigne oradan Yasımı Tutacaksın'a ( Taksav'ın düzenlediği kitap fuarından almıştım).Benzerlikler içinde farklılıklar insanı mutlu kılıyor. Sevgili Esin.Almanya hikayeleri yaşanmışlıklarını zevkle okudum. Alman gelinim yani kızım, Alman dünürlerim var. Sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @parıldayan çiçek,
      Ne güzel dillendirmişsiniz. "Benzerlikler içinde farklılıklar insanı mutlu kılıyor." sözlerinizle! Kesinlikle...Kitaplar başlıbaşına koca bir dünya. İçinde ne hayatlar! ve nele neler yok ki!. Dünya hepimizin evi!. Farklı kültürlerle buluşmak da ayrı bir zenginlik...Almanlar'la Türkler'in kadim bir geçmişi var! Siyasileri ve aşırı uçlu bir avuç yabancı düşmanlığı yapanları bir kenara koyarsak, iki ülke halkı aslında çok da iyi anlaşır birbiriyle! Ne mutlu size, evlatlarınızla, dünürlerinizle bu kadim dostluğu taçlandırmışsınız. Siz de sevgiyle, esenlikle kalın...☀

      Sil
  6. Ne kadar keyifli bir mim olmuş bu böyle... Hele kitaplıklarının hikayelerine bayıldım Esincim ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @oytunla hayat,
      Şebnemcim, yazmayı özlemişim. Pandemide bolca anılara yolculuk yapınca, içimde biriken kelimeler de sıpır sıpır döküldüler:)) Beğenmene sevindim. Benden de çokkk sevgilerle ♥

      Sil
  7. Angelita Benitez! Koca yazının içinden bula bula onu mu buldum. Ve Yasımı Tutacaksın...
    Okuduğunda mutlaka yazdıracaktır kendisini, diye de düşünüyorum:)

    Muhtemeldir ki o kısım olmasa, ya da göremeyip geçseydim, yazın üzerine upuzun bir yorum yazmam muhtemeldi. Güzel kitap olması bir yana, hayatım boyunca aldığım hediyelerin en özellerinden biri olmasıdır. Zamanda yolculuk uzun sürebiliyor bazı durumlarda... Yazın bu anlamda fazlası ile katkı vericiydi ve çok keyifli:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @buraneros,
      Kitabın en vurgulayıcı cümlesidir O !
      Hayat, tesadüfleri sevenlerin karşısına böyle hoşlukları çıkartıyor işte:) Kitap ne hoş vesile olmuş anılara yolculuğa... Eşim kitabı benden önce okumaya başladı. Kendisinin izlenimleriyle kitap, inanılmaz dokunaklı ve çok etkileyici. Bitirir bitirmez, Manuel Benitez'in "El Cordobes" olma yolundaki mücadelesini okumak istiyorum ben de:) Esen kal ☀

      Sil
  8. Ne kadar güzel hikaye tadında bir mim yazısı olmuş. Bitmesin istedim hiç.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @hüznün tadı,
      Çok teşekkür ediyorum. Yaşadığımız ilginç anıları, hikayeleştirerek anlatmak, hem çok keyifli, hem de terapi oluyor adeta. İyi ki yazıyoruz, okuyoruz...kelimelerle ne güzel köprüler kuruyoruz birbirimizle. Sevgilerle...❀
      Sevgiyl

      Sil
  9. Esinciğim, öykü tadında yazmışsın. Çok keyifliydi okumak. Babaannenle anıların anneannemle benimkine çok benziyor. Rahmetli şu dünyada en sevdiğimdi. Mekânları cennet olsun. Gramofon kutusunu kitaplık yapmak çok dahiyane. O çekyatları ben de biliyorum. Ortasını büfe olarak kullananlar bile vardı. Köylerde hâlâ kullananlar var:) Yalnız, yeni evinizdeki kitaplığa bayıldım. En bependiğim model. Mis gibi bir çalışma odası olmuş aynı zamanda. Güle güle kullanın. Sağlıkla ve esenlikle bol bol okurken. Yazan ellerine sağlık. Sevgiler Esinciğim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma
      Zeugmacığım gözlerim seni arıyordu inan! Bloglarımız, biraz da bloghanelerimiz gibi:) arkadaşlarımın, dost kalemlerin ziyereti mutlu ediyor :)) keyifle okumana çok sevindim. Bizler ne mutlu ki anneanne ve babaannelerimizle hayatımızın en hassas süreçlerinde birarada olmuşuz! ya onlar da olmasaydı!. Üzerimizde emekleri ne çoktur. Çok severdim ben de çokk. Işıklar içinde uyusunlar. Mekânları cennet olsun. Gramofon kutusu ilk kitaplığımdı evet :) Kutusundan başka bir şeyi kalmamıştı! Gramofonlu halini hiç görmedim ama vakti zamanında kullanılmış. O zamanlar çevremizde hiç kimsenin hayatı lüks değildi ama pratik zekâ ve yaratıcılıkta da üzerimize yoktu doğrusu:) hemen şekil alabilirdik ;) şimdi çocuklar her şeye sahip, ancak sahip oldukları ayrıcalıkların farkında bile değiller. Bu yüzden kıymet bilmiyorlar. Bu defa kitaplık açık renk olsun istedik, hem ferah tutuyor hem de tozu göstermiyor :)) Özellikle camekanlı yaptırdık ki, böylece tozdan, güneşten nispeten korunuyor. Ama yerimiz de giderek daralıyor! yakında kitaplardan bize yer kalmayacak ;) bakalım.! belki birgün; daha yeşil, daha ferah, şöyle bir köşesinde atölye kuracağım ve rahatça resim yapabileceğim, doğanın içinde bir yaşam alanımız da olur!.. Evrene dileklerimizi gönderelim :) Ziyaretine ve değerli yorumuna çokkk teşekkür ediyorum. Her şeyin başı sağlık, esenlik...Benden de çok sevgiler, selamlar Zeugmacığım... ❤

      Sil
  10. Esincim, ne tatlı bir yazı olmuş. Mim işine giremediğim gibi mim yazıları da ilgimi çekmiyor nedense ama şöyle bir geçeyim derken daldım gittim seninkine:) Her daim keyifli okumaların olsun. Öpüyorum güzel yanaklarından.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Klio'nun Şarkısı
      Teşekkür ederim Sezer'cim. Mim konusu 'kitap' olunca, akan sular duruyor! Uzun zamandır bloguma girememiştim 'kitap'mimi buna vesile oldu, iyi de oldu. Demem o ki; kitap bahane, yazmak şahane:)
      Ben de seni çok öpüyorum. Sevgilerimle... ♥

      Sil
  11. Yazmaya yeniden başladıktan sonra (daha doğrusu yazabilmeye,) içimi dolduran yoğun mutluluk, senin
    içinde her türlü ögeyi barındıran bu dopdolu; özenli,duygulu, bilgili, sevgili, özlemli, açıklayıcı
    ve doyurucu yazını dikkatle ve keyifle ve hayranlıkla okuyunca ikiye katladı desem...
    Ve sen de buna inansan...
    Ne iyi olur... Sevgiler Esin' ciğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Asuman Yelen,
      Yeniden yazıyor olmanıza -hele ki nacizane, sayfamda paylaştığım şu yazımın, yazma şevkinizi tetiklemesine vesile olmasına- nasıl sevindim anlatamam Asuman ablacım. Güzel yazılarınızı özlemiştik! Heyecanla blogunu ziyarete geliyorum. Benden de çok sevgiler, esenlikler...♥

      Sil