Neredeyse bir ay önce *Eylül Güncesi'ni paylaşmış ve Eylül ayı'nın son haftasında Akçokaca'ya gittiğimizi yazmıştım. Nihayet Akçakoca rehberini anlatmaya geldi sıra. Madem Covid19 hepimizi dört duvar arasına hapsetti, ben de hiç değilse biriken yazılarımı yazayım dedim. Uzun zamandır İstanbul'un Anadolu yakasında ikâme ediyoruz. Hâl böyle olunca hafta sonu gezilerimizi de genellikle ulaşım kolaylığı açısından İstanbul'un kuzey doğusuna ve Batı Karadeniz kıyılarına gerçekleştiriyoruz. Zaten bu yaz (ana ocağı Bandırma ziyaretlerimizi saymazsak) hepi-topu iki-üç kez şehir dışına çıktık. Malum pandemi, hepimizi olduğu gibi bizi de çok daha temkinli hareket etmeye sevk ettiği için genellikle gezilerimizi de konaklamalı yapmak yerine günü birlik yapmayı tercih ettik. Dolayısı ile zamandan kazanmak için de sabahın erken saaatlerinde yola çıkmayı göze almamız gerekiyordu, öyle de yaptık.
Daha önce **Kefken ve Kerpe'ye gitmiş ve Karadeniz'in İstanbul'a yakın Batı Karadeniz sahillerine bayılmıştık. Bu defa bir tık daha uzağına giderek, henüz Türkiye'de Ege ve Akdeniz sahilleri bilinmez iken, yerli turistlerin bir zamanlar oldukça ilgi gösterdiği Düzce'nin sayfiyesi olarak da bilinen Akçakoca ilçesine gitmeye karar veriyoruz.
İstanbul ile Akçakoca arası yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Çok da yakın değil ama?! diye düşünebilirsiniz! Ancak İstanbul'da yaşayanlar bileceklerdir ki İstanbul içinde dahi bir yerden bir yere gidebilmek en az 1-1,5 saat vaktinizi alır. Bu yüzden + bir saat fazlalığı hiç sorun etmiyoruz. Daralan bünyeler için İstanbul'un dışına çıkmak düşüncesi dahi o dakikada içimizi ferahlatmaya yetiyor.
Erken saatlerde yola koyuluyoruz. Nevigasyonlar sağ olsun, en kestirme yolu göstermekte. D100 Otoyolundan Düzce çıkışlı Karasu sahil yoluna saparak önce Kocaeli'ne daha sonra Akçakoca'ya nefis yol manzaraları eşliğinde ulaşıyoruz. Coğrafi konumuyla Akçakoca'nın merkezine kadar uzanan sahil şeridi, doğaldır ki ilçeye turistik bir hava katmış. Bulunduğumuz saatlerde esnaf yeni kepenklerini kaldırmış, sahil çay bahçeleri, restoran ve kafeler de henüz yeni açılmıştı, bu yüzden bir hayli sakindi Akçakoca. Ben her zaman olduğu gibi kahvaltılıklarımızı hazırlamış, termosa çayımı koymuştum. Hani korona musibeti olmasa, güzergâhımız üzerinde o kadar çok alternatif mesire yeri ve kahvaltı yapacak tesislerle karşılaşıyoruz ki! Çiftlik tarzı da, denize nazır da sayısız butik işletmeyi pandemi sonrası için aklımızın bir köşesine yazıyoruz yine de! Ama şimdi bir Corona musibeti bizi her şeyden uzak tutuyor ve çok daha dikkatli olmaya davet ediyor.
Önce sotalı bir yer bulmamız gerekiyor. Her yer müsait olsa da, bir taraf karayolu bir taraf sahil şeridi olduğu için daha sakin yer bakmak üzere, önce aracımızla küçük bir tur atıyoruz.
Heyecanlı dakikalar :)) "Orası mı olsun? yoksa burası mı?" seçenek çok olunca, tam da ikna olunmamış bir halde; "hadi bir de şuraya da bakalım!" edası içinde eşimle birbirimize bakıyoruz! Bu bakış; "Madem erkenden yola koyulduk, o halde şöyle fiyakalı bir yeri de hak ediyoruz." demek oluyor. Veeee nihayetinde çok da uzun sürmeden ve de 'gerilmeden!';) güzel bir deniz kıyısında kamelyalı bir köşe buluyoruz kendimize.
Artık kahvaltılıklarımızı keyifle çıkarabiliriz. Tabi ki öncesinde -her ne kadar işletme yetkilileri masayı temizleseler de- içime sindirebilmek için ben de iyice dezenfekte ediyor ve yanımda getirdiğim tek kullanımlık masa örtüsünü tahta masaya seriyor, ardından hazırladığım piknik çantasındaki atıştırmalıklarımızı özenle servis edip, çayımızı da koyduktan sonra....sıra geliyor bu güzelliklerin hakkını vermeye. Deniz manzaramız harika, çayımız oh nefis demlenmiş, Allah ne verdiyse getirdiklerimizi de hüpletince, üzerine bir de keyif çayı içince... alâ ki, ne alâ!. Belki bir aydır hiçbir yere çıkmamışız! şimdi nasıl da mesut ve bahtiyar olmayız! :))
"ohhhh dünya varmış!"
"Onca yolu aştık da geldik! değdi mi? 'değdi!'" diyoruz. ;)
İnsanoğlu ne hoş ve ne tuhaf bir varlık değil mi!. sanki biz, koşa koşa kahvaltı yapmaya gelmişiz gibi!. Sabaha bırakmadan akşamdan piknik çantasını hazırla, geç yatıp, üç-dört saatlik uykuyla gün ağarmadan yola çıkınca bir de!. anlaşılan kan şekerimiz düşmüş! Karnımız doyunca bakışlarımız bile değişiyor! E...manzaramız da şahane!. Sakinlik desen ohhh tam istediğimiz gibi!.Yüzlerimiz gülüyor, gözlerimiz parlıyor bir anda!. Sonradan fark ediyorum ki, kahvaltı yaptığımız yerde, o harika manzaranın fotoğrafını hiç çekmemişim. Belli ki, keyfimiz hiç bozulmasın, a'nı doyasıya yaşayalım! istemişim :)
Ve aracımızı uygun yere park ettikten sonra, artık Akcakoca'yı keşfe hazırız. Ben yola çıkmadan önce internetten ve elimizdeki kaynak kitaplardan 'Akcakoca'da gezilecek yerler'le ilgili küçük bir araştırma yapmıştım. Ortalama bilgilerimiz olsa da günün getireceklerini, içinde bulunduğumuz anın akışına bırakıyoruz yine de. Biraz liman çevresinde, biraz çarşı içinde geziniyor, hatıra fotoğraflar çekiyoruz.
Akcakoca turizm potansiyeli açısından oldukça elverişli bir sayfiye kenti. Bu yüzden son yıllarda turistik amaçlı pek çok düzenleme yapılmış. Bunu gezerken karşımıza çıkan, turizm danışma merkezine uğradığımızda görevli personelle ayak üstü yapmış olduğumuz sohbette de öğreniyoruz. 'Akcakoca'da genel olarak nereleri görmeliyiz?' sorumuza yanıt alırken ayrıca daha detaylı bilgileri harita eşliğinde görebilmemiz için de yetkiliden, Düzce Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanmış olan turistik haritalardan da birer tane ediniyoruz.
Gezilecek yerler bir hayli fazla olmakla birlikte keşif bölgemiz Akcakoca merkezde daha çok liman çevresinde olduğu için yaklaşık bir-bir buçuk saat zaman dilimi yeterli oluyor. "Şimdi ben susayım, biraz da görsellerim eşlik etsin size! " desem de yine de yeri geldiğinde, iki çift söz etmeden, olmaz tabi ki :)))
Katamaran Gezi Teknesi
'Korsan Gemisi'
Liman çevresinde harika düzenlemeler yapılmış. Gösterişli bir korsan teknesi dikkatimizi çekiyor. Akcakoca Belediyesi tarafından turizme katkı sağlaması için yapılmış olan ve bu Temmuz'da hizmete açılan tekne 400 kişilik kapasiteye sahip, 40 metre uzunluğunda imiş. Üç saat boyunca Karadeniz sahillerinde müzik eşliğinde tur atan tekneye ilgi bir hali çok olmakla birlikte biz doğrusu virüs endişesi dolayısı ile bunu göze alamıyoruz. "Dilerim en kısa zamanda normal hayata geçiş yapacağımız günler gelir, biz de bu hayalimizi gerçekleştirmek üzere buraya yine geliriz. "diyor ve birkaç kare çektikten sonra 'yapılacaklar listemize' bir yenisini daha ilave ederek Katamaran Teknesini bilinçaltımıza pas ediyoruz.
Akçakoca Limanı
Rengârenk balıkçı teknelerinin yer aldığı korunaklı limanın çevresini ve
menderek üzerini boydan boya dolaşıyoruz.
Maskeli ve mesafeli olta balıkçıları!!!
Olta balıkçılar arasında kadınları görmek de ne hoş. :))
Maşallah teyzeme :)
***
Aşk Köprüsü'nden geçiyoruz :)
❤
Bu arada kısacık da olsa Akçakoca'nın tarihinden bahsedeyim. Akçakoca’nın tarihi MÖ. 1200’li yıllara kadar uzanıyor. Akçakoca’nın bugün kurulu olduğu bölge ve çevresine ilk gelenlerin Track ve Frickler olduğu tahmin edilmekte imiş. Sonra Pers İmparatorluğunun kurulmasıyla bölge pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış.
M.S. 395 yılına gelindiğinde ise ikiye bölünen ve merkezi
Konstantinapolis (İstanbul) olan Roma İmparatorluğu’nun bir şehri olarak Diapolis
adıyla varlığını sürdürmüş.
“Parlayan Şehir” anlamına gelen “Diapolis” yıllar içerisinde,
İskender’den, Doğu Roma’ya, Cenevizliler’den
Latinler’e kadar birçok egemenliğin hakimiyetine girmiş.
1299 yılında Osmanlı Beyliği’nin kurulmasıyla birlikte
bölgede söz sahibi olan Türkler, Akçakoca’nın da içinde bulunduğu bölgeye peş peşe akınlar
düzenlemiş. 1319
yılında Diapolis, 1323 yılında Prusias, 1324 yılında da Claudiopolis şehirleri
Orhan Gazi, Konuralp ve akıncı beylerden Akça Koca Bey tarafından fethedilerek
Osmanlı topraklarına katılmış.
İlçe Türk hakimiyetine geçtikten sonra Diapolis adı sırası ile; Akçaşar
(şar:şehir), Akçaşehir ve son olarak
(1934 yılında bölgenin fatihi Akçakoca Bey’den dolayı) da Akçakoca adını alır.
Bu bilgilerin eşliğinde artık Akçakoca Bey'in huzuruna çıkabiliriz değil mi? :)
Akçakoca Bey Heykeli
Heykel grubunun arkasında ise sahil şeridinde
-üzerinde ilçenin simgesi ve meşhur olan varlıklarının yer aldığı-
Akçakoca yazısı.
İlginç mimarisiyle
Akçakoca Merkez Camii
*
- Yukarı Mahalle -
Tarihi Akcakoca Evleri
Tarihi evlerin olduğu Akçakoca Yukarı Mahalle'de bir de
'Yöresel Pazar' kuruluyormuş.
Tarihi sokaklarda yöresel lezzetler arasında dolaşırken, Akcakoca'nın meşhur dağ çileklerinden yapılan reçellerinden, fındık ve kestanelerinden...ve bir de hatıralık küçük bir masa örtüsü alarak...yöresel pazar turumuzu tamamlıyoruz. Ama aklımda kalan bir lezzet!. yöre kadınlarının tazecik açtıkları hamurlarla yaptıkları 'mancarlı pide'! kokusu evlere şenlik nasıl iştah kabartıcı! Ancak, ne mümkün! pandemide, o küçücük mekanların içine, hiçbir kuvvet beni sokamaz. İnşallah, pandemi sona erdiğinde yine geliriz, sonraya bıraktıklarımızı bu defa tamamlar döneriz.
Orhangazi İlkokulu
Dönüş yolunda, Yukarı Mahalle'den çıkarken tarihi mezarlığın yanında restore edilen bir yapı dikkatimizi çekiyor. Meğer burası, bir dönem Hababam Sınıfı’nın yazarı Rıfat Ilgaz’ın da öğretmenlik yaptığı ve "Karadeniz’in Kıyıcığı" eserinin yazıldığı Orhangazi İlkokulu imiş. Cumhuriyet döneminin ilk okullarından biri olan ve 1928 yılında yapılan tarihi Orhangazi İlköğretim Okulu devlet eliyle yapılmış ilk okullardan biri imiş. Medyadan edindiğimiz bilgilere göre yapının 'Kent Müzesi' niteliği kazanması için de çalışmalar başlatılmış. İçini gezemesek de karşıdan birkaç görüntü alıyoruz yine de.
Akçakoca merkezi ve Yukarı Mahalledeki Yöresel Pazarı'da dolaştıktan sonra, Cenevizliler'in izini sürmek üzere bu defa rotamızı Ceneviz Kalesi'ne çeviriyoruz. Yaklaşık 3 km sonra deniz kenarında küçük bir tepe üzerine kurulmuş olan Ceneviz Kalesi'ne ulaşıyoruz. Aracımızı park ettikten sonra biraz keşif yapıyoruz.
Ceneviz Kalesi
Ceneviz Kalesi iki koy arasında bulunan bir falez üzerinde kurulmuş. Osmanlılar zamanında onarılmuş olan kalenin bugün sadece giriş duvarlarının bir kısmı ayakta kalabilmiş. Kalenin içi ise mesire alanı olarak düzenlenmiş.
Kalenin güneyinde, doğu ve batı doğrultusunda, surların ortasında yüksek bir kule iç avluda bir de su sarnıcı bulunuyor. Kale, pek çok yerde karşımıza çıkan Ceneviz Kaleleri ile benzerlik taşıyor. Helenistik, Roma ve Doğu Roma dönemlerinden günümüze kadar
gelen Ceneviz Kalesi ve çevresi Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu’nun Kararı ile Arkeolojik ve doğal sit alanı olarak tescillenmiş Ve ayrıca ‘‘Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu
Yerleşimleri’’ adıyla UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne adını yazdırmış.
Ceneviz Kalesi'nin iki yakasında gördüğümüz küçük koylar ve halka açık plajlar konumlarıyla da harika. Üstteki plaj 'Yalıyarlar' olarak isimlendirilmiş. Kıyı boyunca yer alan mağaralar ve fok balığına benzeyen ilginç kaya oluşumlarıyla burası 'fok kayalıkları' olarak da anılmakta imiş. Benzer kaya oluşumlarını 'Kefken ve Kerpe' sahillerinde de görmüştük. Ülkemizin dört bir yanı, doğa harikası yerlerle bezeli.
Renk cümbüşü içinde bu harika manzara karşısında keyif yapılır elbette ama bizim yeterli zamanımız ne yazık ki yok... çünkü, programımızın içine bir de Akçakoca'nın doğa harikası Aktaş Şelalesi'ni de almıştık. Bu yüzden küçük bir gezinti ve birkaç görüntü aldıktan sonra, "henüz hava aydınlık iken biraz da doğanın kucağında huzuru çekelim içimize!" diyoruz.
Aktaş Şelalesi
Veee, bizi şelaleye götürecek olan rotayı nevigasyonda belirledikten sonra, köy yolları arasında, zaman zaman da bir hayli ıssız dağ yollarının ardından nihayet Aktaş Şelalesi'nin olduğu bölgeye ulaşıyoruz. Aracımızı park ettikten sonra, bu defa patikalar arasında yaklaşık yarım saatlik, kısmen zorlu bir parkurun içinde yürüyerek şelaleye ulaşıyoruz.
Keyifli geçen bir günün ardından artık yeniden yola koyulma vaktidir.
Çok keyifliydi yine... Karadeniz'in bilinmeyen kaleleri! Ve geçmişi aslında. Bir yanıyla sahillerinin yerleşim yerleri yüksek yüksek binalara bürünse de mevsimin kısa oluşu Allah'ın bir lütfu olarak doğasını ve kısmen de olsa, en azından küçük yerleşim yerlerini -popülerin peşindeki insan elinden- koruyor. Bu manada Abana Akçakoca'ya oranla -büyük şehirlere uzak olması sebebiyle-daha saklı olmanın avantajlarını uzun süre yaşayan bir yerdi lâkin son zamanlarda onun başına da neler neler geldi; ilçe merkezinde inşaat... inşaat... inşaat:)
YanıtlaSil@buraneros,
SilMeğer Karadeniz'in bilinmeyen ne çok kalesi varmış! Şimdi yorumunda 'Abana' adını duyunca, nette bakındım biraz. İlk kez duyduğum bir yer 'Abana', Ege'nin Bodrum'u ne ise, Karadeniz'in de Bodrum'u Abana imiş!..Kastamonu’nun bir ilçesi. Upuzun bir sahil şeridi var. Ne yazık ki o da beton yığınına dönmüş :( Ne olacak sonumuz bilmem! Hâlimiz ortadadır! Bu kadar doyumsuzluğa...ne toprak dayanır, ne hava, ne su!. İnsanoğlu da can çekişiyor artık!. Akçakoca'da da yüzümüzü sahile dönünce idare eder vaziyette iken görüntüler, ya arkamızı döndüğümüz o tepelere ne demeli!. bina, bina, bina!..inşaat, inşaat, inşaat!. en iyisi bakir ormanlara kaçmakta :) zira Aktaş Şelalesi günün finalinde ilaç gibi geldi ruhumuza :) Değerli ziyaretin ve yorumun için çok teşekkür ederim değerli buraneros, sağlıkla, esenlikle ve hep keyifle kal :)
Akçakoca'da öğretmenlik yapmış arkadaşlarımız geldi aklıma. Her sözün başına ''Biz Akçakoca'dayken..'' getirirlerdi. Başka şehirlerde de çalıştıkları için bu durumu yadırgardım. Ama şimdi sayende pek de haksız olmadıklarını anladım:) Çok güzel bir şehirmiş gerçekten. Balıkçıların maske ve mesafe konusunda ironi var sanırım. Öyle çok ki canım ülkemde benzer manzaralar:/
YanıtlaSilErkenden kalktıktan sonra 2,5 saatlik mesafe çok değil gerçekten. Gezip görmek için yeterli gelir bence de. Şansınıza hava da güneşliymiş. Ne güzel bir ziyaret gerçekleştirmişsiniz. Sayenizde ben de gezdim gördüm, Akçakoca'ya bayıldım. Dahası; önyargılarımı sildim.
Söylemeden geçemeyeceğim yine. Fotoğrafların her zamanki gibi şahane. Eline, emeğine sağlık Esinciğim. İyi ki gittin, iyi ki yazdın. Sağlık ve huzur dolu günler seninle olsun. Sevgilerimle...💐💐💕
@Zeugma,
Silİstanbul'un kaosunun üzerine her zaman küçük yerler ilaç gibi geliyor bize. Akçakoca'da konumuyla, coğrafi yapısıyla güzeldi gerçekten. Ben de çocukluğumda anımsıyorum Almanya'da yaz tatillerimi geçirdiğimde annemlerin görüştükleri Akçakoca'lı arkadaşları vardı, onlardan 'Akçakoca' adını çokça duyardım. Tabi biz önceki halini bilmiyoruz ama asıl 30-40 yıl önce çok daha güzelmiş. O sayfiye havası var zaten. Burada sorun, ülkemizin her yerinde olduğu gibi insanlarda, yönetimlerde! Etik dışı, kuralsız, düzensiz çarpık yapılaşmalar... eğitimsiz, bilinçsiz çirkin yığınlar! görüntü kirliliği çok fazla!...Yine de küçük yerlerin nispeten dinginliği içinde, Akçakoca'da günübirlik gezi iyi geldi bünyemize.Küçük küçük nefes alma duraklarıyla... şu pandemiyi hayırlısıyla atlatabilelim! hepimiz için temennim budur!
Değerli ziyaretine ve güzel dileklerine çok teşekkür ederim Zeugmacığım. Sen de sağlıkla, esenlikle, dostlukla kal. Sevgilerimle...❀♥❀
Oralara gitmişken Ereğli`ye de uğrasaydınız:) Akçakoca demek çocukluğum demek biraz da benim için. Ereğli`de doğup büyüdüğüm için bilirim oraları da. Yeni halini epeydir görmedim, çocukluğumdaki hali güzeldi, İstanbul ve Ankara`dan gelenlerin hafta sonu uğrak yeriydi. Ereğli zaten plaj, sahil bakımından oldukça yeterli olduğundan biz pek gitmezdik, ancak eş dost ziyaretine uğrardık.
YanıtlaSilGüzel fotoğraflar çekmişsin yine. Böyle kaçamaklar iyi olur, hele bu zamanda.
@Mutlu Eller,
SilDemek çocukluğun böyle güzel bir ilçede geçti. Akçakoca güzeldi gerçekten, çocukluk yillarında eminim çok daha güzeldi. Ereğli’ye yıllar önce gitmişliğim vardı, inşallah normal düzene geçince yine gider bu defa konaklamalı kalırız. Değerli ziyaretine çok teşekkür ederim Semi. Ben de sana gönlünce sağlıklı ve keyifli güzel bir yıl diliyorum. Sevgiyle...🎈🎊🌺🌸🌞🌈💕
Vay be bundan 12 yıl önce ilk resimdeki caminin önünden geçmiştim 12 yıl sonra bir daha gözümde canlandırdınız orayı. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilbloğunuzla ilk defa karşılaşıyorum takibe aldım :))