12 Eylül 2019 Perşembe

Avrupa'nın Akdeniz'deki en büyük limanı ve kültür başkenti Marsilya


Elegant Avrupa turumuzu kaldığımız yerden anlatmaya devam ediyorum. Ve sıra geldi, antik çağlardan bu yana, denizcilerin sığınağı olan Marsilya’ya. 'Sanatçılar Köyü' St Paul de Vence’in, renkli mi renkli, sanat kokan tarihi sokaklarında dolaştıktan sonra bu defa rotamızı, Provence-Alpes-Côte d’Azur bölgesinde bulunan, Fransa’nın en  büyük ikinci şehri Marsilya’ya çeviriyoruz. 

Akdeniz’in ılıman esintileri eşliğinde ve harika bir yol seyrinin ardından, yaklaşık iki saat sonra, Marsilya’nın antik limanına ulaşıyoruz. Tur aracı bizi Marsilya limanında bıraktıktan sonra programımız; ilk önce rehberimizle birlikte liman çevresini dolaşmak, daha sonra da tren şeklinde sevimli araçlarla Marsilya’da küçük bir tur yapmak olacak. Ancak, vakit bir hayli erken, 'Marsilya Treni'nin gişesi ise henüz açılmamış. Böylece koşturmamıza gerek kalmıyor. Liman çevresinde yarım saat kadar tur atarak, aheste takılmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamak da ayrıca güzel oluyor.


Marsilya'nın en renkli yüzü Vieux Port'da!  

Marsilya'da 'Eski Liman' yatlarla ve teknelerle dolu. Antik limana ayak basar basmaz, daha ilk anda kanımız kaynıyor bu şehre. Fransa’nın diğer şehirlerine benzemeyen bir çekim gücü oluyor aramızda! Bu hissedişlerimizin hiç de boşuna olmadığını, Marsilya’nın temellerinin M.Ö. 6. yüzyılda Foça'lılar tarafından atılmış olduğunu Nice gezimizde anlatmıştım size. Ama sadece Foça'lılarla değil, tarihin ilerleyen süreçlerinde devreye Osmanlı Donanması'nın da girdiğini düşünürsek kadim bir bağımız var bu topraklarda.
Vakti zamanında, Fransa Kralı Fransuva’nın - Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken’e karşı Nice şehrini zaptı esnasında -  İspanyol Donanmasına karşı; Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istediğini ve ardından Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Barbaros Hayreddin Paşa yönetimindeki Osmanlı Donanmasının (150 gemilik, 30.000 askerle dev bir filonun) 1543 yılında  Marsilya Limanı’na demirlediğini; devlet erkanı ve binlerce Fransızın Türk Filosunu törenlerle karşıladığını...Ve, Muhteşem Süleyman'ın güçlü hamlesiyle Macaristan üzerinden Habsburgların üzerine yürüdüğünü...tarih yazar. (Yine, Nice sokaklarında gezerken, Barbaros Hayrettin Paşa'nın attığı gülleleri anımsayalım)
Burası coğrafi konumuyla da mükemmel korunabilir bir doğal liman - Foça'nın ‘küçük deniz’ olarak bilinen doğal limanının bir benzeri, sadece bir kaç boy büyüğü-. Bu yüzden, yüzlerce yıldır, doğal limanın avantajıyla, balıkçılıkla, deniz ticaretiyle şekillenen bu kentte, çokça tarihin izlerini ve farklı kültürlerin oluşturduğu o kozmopolit yapının renkliliğini görebiliyoruz. Göçmen şehri Marsilya'da, özellikle Afrikalı nüfusun bir hayli fazla oluşu dikkatimizi çekiyor.  
Sabahın erken saatlerinde vardığımız Marsilya Limanı bir hayli sakin. Deniz çarşaf gibi, martılar ise telaşlı. Kimi, akşamdan kalmış birkaç yaşlı delikanlı, mahmur ve yorgun gözlerle yeni gelen turist kafilelerini izliyor. Kimi, aydınlık çehresiyle, can dostunu yanına almış, yoldan gelip geçenleri göz ucuyla süzüyor, bir yandan da elindeki gazete sayfalarına göz gezdiriyor.

Marsilyalı Augustinias Kilisesi
diğer adı ile Aziz Ferréol Kilisesi 

Eski Limanın hemen kıyısında yer alan bu kilise'nin tarihi 14-15. yy.a uzanıyor. Zamanında tapınak düzenine ait bir sığınma evi olarak inşa edilen kilise; devrim dönemine kadar, Napoli Kralı 1. Robert'in de desteği ile Provence Kontları ve Rahipleri ni ağırlar. Marsilya Başpiskoposluğuna bağlı, Roma Katolik Kilisesi olan, Saint-Ferréol les Augustins tarihi süreç içinde pek çok düzenleme ve ilavelerle bugünkü görünümüne kavuşur. 

Balık tezgahları hazırlanıyor.


Liman Şehri Marsilya'da balık tezgahlarında kadınlar da çalışıyor.

Balıkçılar, geleneksel yöntemle -taze ürünlerini satmak üzere bir çeşit açık balık hali- tezgâhlarını kurmakla, sokak sanatçıları, canlı performanslarını sergilemek üzere son hazırlıklarını yapmakla meşgul. 

***

L'Miroir de Ombrière - Aynalı Sundurma
2013'de Eski Liman’ın doğu kıyısında,  L'Ombriere de, Norman Foster tarafından yapılmış olan yaratıcı ve oldukça dikkat çeken sanat tasarımı.  Aynadan yapılmış ve ince sütunlarla cilalanmış (46 x 22 metre genişliğinde 6 metre yüksekliğinde) paslanmaz çelik bir sundurma, pek çok insan gibi bizim için de çekim alanı oluyor.
Aynalı sundurma, günün değişik saatlerinde özellikle fotoğrafçılar için, farklı açılar sunacaktır. Bu yüzden L'Ombriere, yansımaları kullanarak, sıradışı fotoğraflar çekmeye birebir. Aynı zamanda burası, sokak sanatçıları için de  güneşten, yağmurdan korunmak için büyük bir sığınak. Eğlenceli, pratik, basit ve çekici bir modern yapı.

Aynalı Sundurmaya yansıyan görüntülerimiz :))
Limanın denize açılan uçlarından ve dizi dizi sıralanmış teknelerin arasından, farklı açılardan görüş alanımıza giren kale görüntüleri ise bir hayli güzel. Hem fotoğraflık kareler, hem de resimlik kareler bunlar! Tabi ki geniş zamanlarda, aheste aheste oturup resimler yapmak, duyguların sesine kulak verip, şair yürekleri dillendirmek de güzel olurdu.
Biz, Liman Şehri Marsilya'da güne başladığımız ilk andan itibaren, bize ışıl ışıl bakan ve muzipçe gülerek göz kırpan; yelkenli, balıklı, martılı, kedili, çufçuflu, motorlu, aynalı, aynasız...renkli mi renkli manzarayı böylesine güzel gördük!. İçimiz ısındı, kanımız kaynadı buraya.
Şehrin dokusu, renkli olduğu kadar aynı zamanda bohem bir karakter de taşıyor. Sabahın ilk saatleri dingin bir deniz kokusu ve martı sesleriyle bizi de içine çekerken, birden akustik gitarın çevreye yayılan dalga dalga sesleriyle, bir anda yüreğimiz kanatlanıyor ve başka bir yolculuğa doğru süzülüyoruz.
Bu harika canlı performansı keyifle dinliyoruz. O dakikalarda 80’li yılların gençliğine uzanıyoruz. Bıraksalar daha uzun vakitler dinleyeceğiz. Tadımlık da olsa mini konseri izlemek; sabah sabah, bal kaymak tadında ruhumuzu besliyor. Yarım saat nasıl geçiyor hiç anlamıyoruz.  
Giderek  ayak sesleri çoğalıyor, balık tezgâhlarının başı doluyor, yayalar, araçlar, şehir otobüsleri derken trafikte de hareketlenmeler başlıyor. Ve, gişeler açılıyor, biletlerimizi alıyoruz. Artık panoramik şehir turumuz başlayabilir.

Küçük Marsilya Treni ile antik limandan Notre Dame de la Garde'ye doğru yol alıyoruz.
Trende veya otobüste olduğu gibi, her zaman ya öne, ya da en arka koltuğa oturmayı tercih eden biz, yine bu defa da tren görünümlü bu sevimli aracın en arkasına oturuyoruz. Böylece panoramik görüntüleri her açıdan rahatça kadrajımıza alabilecek, aynı zamanda sevimli aracın, her dönemeçte, yokuşta, inişte; kıvrıla dolana, baş aşağı, baş yukarı görüntülerini de keyifle izleyebileceğiz.
Güneş varsa, deniz varsa, tarihte varsa bir şehirde o şehir güzeldir zaten. Bugün güneş de bizden yana. Güneşin cömertçe davrandığı Marsilya şehri  ışıl ışıl parlıyor. Mistral esintilerle de birleşince, adeta şehrin üzerinde kendine has bir ışık demeti yayılıyor. Ah benim de saçlarım, rüzgârda özgürce havalanıyor. Yine de görüşüme engel olmasın diye, hemen tacımı takıyorum. Ah hayatın bütün gizleri şu minnak ayrıntılarda gizli :)) Bir tutam saç, bir tutam deniz ve bir tutam şehrin kokusuna...bir de şen kahkahalar, kuş ve motor sesleri de eklenince...! "Yaşamak güzel şey!" diyorum :)) 
Marsilya treninin açık penceresinden, tatlı esintiler eşliğinde, şehrin dar sokaklarından süzülerek geçiyoruz.

Hotel de Ville - Marsilya Belediye Sarayı

Barok mimarinin en güzel örneklerinden biri olan Marsilya Belediye Sarayı, 
1620- 1694 yılları arasında Mimar: Gaspard Puget ve Pierre Puget tarafından yapılmış. 

Marsilya, Avrupa'nın Akdeniz'deki en büyük limanı dolayısıyla, Avrupa ticaretinin de merkezi. Bu yüzden tarih boyunca pek çok göç almış. Şehrin dokusundaki bu kozmopolit görüntü, yüzlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan ihtişamlı mimariyle de birleşince şehre kendine has bir hava katmış.
Marsilya Limanı'nı yavaş yavaş ardımızda bırakırken, şehrin içine doğru giriyoruz. Meraklı gözlerle şehrin dokusunu anlamaya çalışırken, tarihi yapıların çoğunun 17. yüzyıldan kalma olduğunu öğreniyoruz. Eski yapılar ve pek yeni, bakımlı gözükmese de modern yapılarla içiçe geçmiş. 

Fort Saint-Nicolas -Kale

1660-64 yıllarında Marsilya Limanı'nı korumak amacıyla yapılmış 
olan Kale'nin sur duvarlarını görüyoruz.
Gözümün önüne 600'lü yıllarda Foça'dan gelen Yunanlar geliyor! Ardından Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti ile 1. yy.dan itibaren Hıristiyanlığın yayılımıyla değişen görüntüler. Yükseliş ve ardından kaçınılmaz bir çöküş! Derken gözüm yine surlara takılıyor! Şehir, Roma İmparatorluğu'nun çöküşüyle farklı milletlerin saldırılarına maruz kalsa da, yine de güçlü surlar sayesinde fazlaca hasar görmüyor. 
Sonra Kontluk yılları...Provence Kontluğu'nun kurulmasıyla, şehir uzun bir dönem bu kontluğun bir parçası oluyor. Akdeniz'in en önemli Liman şehri Marsilya, bugün olduğu gibi o yüzyılda da hep haraketli!. Ticari amaçla olduğu kadar sığınmak amacıyla da başka diyarlardan geleni-gideni çok. Dolayısıyla, makus talihinden kurtulamıyor o da! Avrupa'yı kasıp kavuran Veba'dan, Marsilya'da nasibini alıyor. 1348'deki Veba Salgınında,  şehir nüfusunun çoğu hayatını kaybediyor. Toparlanması uzun sürüyor. 15. yy.da ise Fransa'nın bir parçası oluyor.

***


Fransız Politikacı, Frederic Chevillon Heykeli 
(1879-1915) 

Heykeltraş, Henri Raybaud tarafından 1917'de 
-Allauch'taki Place de la Corderie- dikilen heykel 
-çok zengin bir tüccar olup, bir o kadar da mütevazi olan- 
Henri Bergasse'ye ithaf edilir.


Yavaşça rampadan yukarıya doğu çıkıyoruz.
Sonra, tekrar kıyı şeridine doğru uzanıyoruz.


Monument Aux Morts Des Orients
Uzakdoğu Savaş Anıtı

Monument Aux Morts Des Orients Anıtı,
1. Dünya Savaşı'nda ölenlerin anısına dikilir.
Mimar Gaston Castel'in “Gökyüzünde bir portal” olarak tasarladığı  anıt, heykeltraş Antoine Sartorio tarafından yapılır ve 1927'de açılır. Bir kemer içinde gökyüzüne uzanan kollarıyla bronz kadın heykeli, zaferi betimler. 
İlginç mimarisiyle; Akdeniz'in kıyısında sonsuz maviliklere yelken açan anıt heykel, hayatını kaybeden 1. Dünya Savaşı'nda ölen Fransız vatanseverlerin anılarını onurlandırıyor. 

***


Friol Takımadaları ve Château d’If

Küçük bir adanın içinde gördüğümüz şu Kale - Şato "if" 
adını en çok "Monte Cristo Kontu" filmiyle duyurur.

***
(( Biz ne yazık ki adaya gidemiyoruz. Ancak sizin aklınızda bulunsun, daha geniş bir zamanda bu şehre gelirseniz eğer, Friol Takımadaları'na ait olan If Adası'na, Vieux Port'tan kalkan teknelerle, yarım saatten az bir sürede ulaşabilirsiniz. ))

  Kale ve Şato 'if'
Kale, Marsilya'yı korumak için I.Kral Francis tarafından yaptırılır. 1524’te başlayan kale inşaatı 1531’de tamamlanır. Alexander Dumas'ın ünlü öyküsü Monte Cristo Kontu ile meşhur olan kale, 17. Yüzyılda (bir yüzyıldan fazla bir süre ile) hapishane olarak kullanılır. (Öyküdeki başkahraman "if"de hapis yatar) Bu hapishane'deki hücrelerde aralarında kontlar ve generallerin olduğu pek çok ünlü şahsiyette vardır. Chteau d'If  1890 Eylül'ünde halka açık turistik bir yere dönüştürülür. 
Tam bir tecrit ve acımasız koşullar. "Monte Cristo Kontu"ve "Demir Maskeli Adam" filmlerinin dışında popüler 23 film yine bu kalede ve hapishanede çevrilmiş.
***


Ve... turistik 'Marsilya Treni' bizi
Notre Dame de la Garde Bazilikası'na ulaştırıyor.

Notre Dame de la Garde Bazilikası

Notre Dame de la Garde Bazilika'sı Eski Liman'dan yaklaşık 2 km mesafede. 
Marsilya'nın en yüksek Le Garde Tepesi'ne dikilen ve 1864'te  inşa edilen 
Notre Dame de la Garde Bazilikası'nın adı;
"Koruyucu Meryem Anamız" anlamına geliyor. 


Bir zamanlar bu tepede bir kale üzerinde, ortaçağ boyunca 
denize açılan Marsilyalı denizcilerin, sağ salim evlerine geri dönmeleri için 
Meryem Ana'ya dua ettikleri kutsal bir  "Denizci Kilisesi" bulunuyormuş. 
Kayaların içine oyularak inşa edilmiş olan eski kilise 
16. yüzyılda restore edilerek bugünkü görünümüne kavuşmuş. 


İlk önce Bazilika'nın içini geziyoruz. 


Bazilika'nın kubbesinden sarkıtılan maket kayıklar dikkatimizi çekiyor. 
Bir zamanlar balığa çıkacak olan balıkçılar, önce bu kiliseye gelip
 kayıklarını kutsarlarmış.


Bazilika'nın içini gezdikten sonra...
Artık, bu görkemli kilise'nin çan kulesinden 360 derecelik açı ile
 leb-i derya Marsilya'ya bakabiliriz.


***


Marsilya Katedrali / Marseille Cathedral 
(Cathedrale de la Major)

Marsilya Katedrali, dönemin Kralı Napolyon Bonapart tarafından 
Mimar Henri Esperandieu'ya yaptırılır. İnşaatı 1896’da tamamlanır.  
İç dekorasyonunun Ayasofya'nın bir kopyası olan;
Romanesk, Bizans ve Gotik tarzında ve 3 Bin kişilik kapasiteye sahip 
olan Marsilya Katedrali, dünyanın 6. büyük katedralidir. 


***


Vieux Port'un La Garde Tepesi'nden 
görüntüsü


Stade Velodrome 
Marsilya'nın meşhur Olimpik Stadyumu
İlginç mimarisiyle Stade Velodrame -Notre Dame de la Garde'nin terasından- hemen fark ediliyor. Futbol, dünya insanının vazgeçemediği bir spor. Marsilya'da da hayatın ayrılmaz bir parçası olan futbol, bu statta hayat buluyor. Marsilya, 2017'de Avrupa Spor Başkenti seçilir.  
Marsilya'ya 360 derecelik bir açıyla, tepeden kuşbakışı baktıktan sonra, dönüş vaktimiz geliyor. Yeniden sevimli çuf çufumuza binip :) süzülerek Eski Liman'a ulaşıyoruz.

Ve...turumuzu tamamlıyoruz.

Limana vardığımızda, vakit öğle saatleri; restoran ve kafeler, alışveriş mağazaları  bir hayli hareketlenmiş. Marina üzerinde bulunan en yakın hediyelik eşyalar satan dükkana girip, fazlaca oyalanmadan, birkaç magnet ve Lavanta diyarı olan Provence 'in, Lavanta kokulu sabunlarından alıp çıkıyoruz.

Ve tur aracımıza binip, Eski Limana son bir kez daha bakarak...
Marsilya'ya el sallıyoruz.


- Porte d'Aix -
Eski Şehrin Giriş Kapısı 


Roma Zafer Takı - Porte d'Aix -
Anıtın Mimarı: Michel Robert  Penchaud

1784'te 14. Louis'i onurlandırmak ve
Amerikan Devrim Savaşı'nı sona erdiren Paris Barışı'nı anmak
amacıyla tasarlanmış olan Zafer Takı daha sonra yeni bir proje ile tüm
Fransız Zaferlerini taçlandırmak için
 1823'te yeniden yapılandırılmış.
 Zafer Takı 'Porte d'Aix' 1839'da bugünkü görünümüne kavuşmuş.

Ön cephesinde savaş temaları, revak ve tavanlarına özgürlük savunmaları ve
muzaffer kahramanlık betimleriyle dolu heykeller yerleştirilmiş.

Akdeniz Medeniyetleri Müzesi: MÜZEM

Marsilya, 2013 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilir ve aynı yıl Müzem açılır.  
Müzem'in Mimarı, Cezayirli/ Fransız Mimar: Rudi Ricciotti'dir.


Heykeltraş Bruno Catalano'nun 
'Gezgin' heykelleri! 

Sanat Köyü, St. Paul de Vence'de dolaşırken 
Heykeltraş Bruno Catalano'nun 
"Gurbette Yok Olup Gitmek" isimli diğer 
eserlerini de görmüştüm. Hepsi birbirinden değerli, özgün heykeller.
Marsilya şehir merkezinden yavaşça uzaklaşırken, kadrajıma giren görüntü 
tıpkı yoldan geçen beyefendi gibi, beni de heyecanlandırıyor ! 
  • Fransız Heykeltraş Bruno Catalano'nun yarattığı akımın ismi “Les Voyageurs” (Gezginler) dir. Sanatçının çalışmaları 2013 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen Marsilya’da sergilenir. Sanatçı, vücudunun bir bölümünü eksik olarak yaptığı bu heykelleriyle amacının, "gelip geçen insanların dikkatini çekmek" olduğunu söyler. Bruno Catalano sizce de amacına ulaşmış görünüyor değil mi?

***

Marsilya'da her yer graffitilerle bezenmiş!
 Eski ve kimi bakımsız yapıları, birbiririnde renkli
duvar yazıları ve resimleri biraz da kamufle etmiş.

Marsilya, renkli yüzüyle bize hoşça kalın diyor :)))

 ❤ 
✿ ✮ ☀ ☯ ☀ ✮ ✿


İstikametimiz "Alplerin Venedik"i olarak da adlandırılan Annecy'e.

Takipte kalınız sevgili dostlarım. 

Esin Bozdemir



Elegant Avrupa Turumuzun Destinasyonları
***

11 yorum:

  1. Bir solukta okudum ama dönüp o güzel fotoğraflara bir daha bakmalıyım.
    Harika bir gezi olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @tülin,
      Çok güzel bir turdu Tülin Hanım. 20'den fazla şehir, köy...küçük küçük yerleşim birimleri gördük. Provence'in Akdeniz kıyıları ve Alp'lerin eteklerinde ki köyler, kentler çok ama çok güzeldi. Manzaralar harikaydı."Elegant Avrupa" adıyla geçen bu turu, kesinlikle tavsiye ederim. İyi hafta sonları dilerim. Sevgilerimle...

      Sil
  2. Marsilya beni benden aldı. Sanki turdan yeni dönmüşüm gibi, o kadar güzel gezdim yahu. O Fransızca şarkı üstüne bonus oldu bir taraftan. ''Şato if''i o kadar yakından görmek bile güzel bence. O müthiş bazilikası, katedrali, heykelleri, antik limanı, balıkçıları, aynalı sundurması, sanatçıları, insanları derken Marsilya'ya da kelimenin tam manasıyla ''ba-yıl-dım''. Fotoğraflar ona keza. Hazırlayan, yazan ellerin dert görmesin Esinciğim. Teşekkürlerimi ve sevgilerimi iletirken keyifli bir hafta sonu diliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma
      Beğenmene sevindim, çok teşekkür ederim Zeugmacığım. Marsilya bize de kısa süreli gezimiz boyunca daha çok sevimli yüzünü gösterdi. Aslında göçmen şehri olduğu için varoş mahalleri de bir hayli çokmuş. Hatta, Fransa'nın suç oranı en yüksek şehirlerinden biri imiş. Ve hükümet, Marsilya ‘yı kurtarma programları üzerinde çalışıyormuş. Biz kıyıdan kıyıdan 'Marsilya Treni' ile fazlaca o varoş semtlerin içine dalmadan sürdürmüş olduk gezimizi. Bolca tarihi dokuyu ve Marsilya’nın korunaklı limanı içinde, hem renkli insan manzaralarını, hem de masmavi denizi seyrettik durduk.

      Göçün çok olduğu şehirlerde karşılaşılan problemleri bizden daha iyi kim bilebilir ki!. Kapkaççılara karşı tedbirliyiz ve aklımıza da negatif bir şey getirmeden keyifle gezdik. Asıl hikayelerin hası, o varoş semtlerdedir!. Geniş vakitlerimiz olsaydı ‘varoş’ semtleri de gezerdik hiç şüphesiz!
      Sadece Provence’in; Nice’de, Cannes’de gördüğümüz o Elegant -zarif, şık- karakteri yerine, biraz avam, biraz bohem bir dokusu vardı. 2013’de Marsilya’nın Avrupa “Kültür Başkenti” ilan edilmesiyle şehre yeni bir imaj ve yeni bir vizyon kazandırılmış. Belli ki bunun üzerinde çalışılıyor. Temennimiz İstanbul için de biran önce, göçlerin durdurulmasına ve sınırsız betonlaşmaya karşı, acil önlemlerin alınması olacaktır.

      Her haliyle gezmek, yeni coğrafyalar ve kültürlerle buluşmak güzel şey. Ben de sana keyifli bir Pazar diliyorum Zeugmacığım. Sevgilerimle…

      Sil
  3. Fotoğrafları çok ama çok beğendim. Gidip görmek, öğrenmek gerek.. Ama şartlar her zaman uygun olmuyor maalesef.. Teşekkürler paylaşımınız için :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Chakra Series,
      Ziyaretinize ve değerli yorumunuza çok teşekkür ederim. Maalesef dediğiniz gibi şartlar her zaman uygun olmuyor. Bazen de şartlar uygun olsa da başkaca nedenler yüzünden gidemiyor insan. Biz de uzun yılların ardından son üç yıldır yurt dışı gezilerine ağırlık verebildik. Önceliğimiz hep kendi coğrafyamızdı, büyük oranda da -Güneydoğu hariç- ülkemizi gezdik. Dilerim sizin de her şey gönlünüzce olur. Esenlikle...

      Sil
  4. Limanlar hep ilgimi çekmiştir. Deniz kentleri ne güzel ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Edischar
      Limanlar, coğrafyaların en işlek olduğu sığınaklar. Bu yüzden deniz kentleri hep renkli ve çok güzel.
      Esenlikle...

      Sil
  5. oy oy marsilya hep aklımda gidersem bu yazın rehberim olur. elegant avrupa imiş adı demekkisi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @deeptone,
      Unutma bu turu! "Elegant Avrupa" tam senlik bir tur :)

      Sil
  6. @merakettiysen,
    Ziyaretiniz için teşekkürler.
    En kısa zamanda iadeyi ziyaretinize geleceğim.Siz de sağlıcakla kalın...

    YanıtlaSil