28 Eylül 2020 Pazartesi

Korona günlerinde Ağustos ayı güncesi

Şu saatleri, günleri, ayları bildiren ‘takvim düzeni’ herkes için aynı olsa da, ‘zaman’ herkesin hayatında başka türlü ilerliyor. Bazen zamana teslim edersin kendini, zaman, sana uymasa da sen zamana uyarsın ve hayatın akışı içinde yol alırsın, bilirsin ki ‘hayat, sen planlar yaparken başına gelenlerdir.’ Ancak şimdi zamanın ibresi, sadece seni, beni değil koskoca dünyayı avucuna  almış, yutmaya çalışan bir virüsün elinde alabora oldu adeta. Doğal olarak yaşam biçimleri de pandemiyle birlikte yeniden şekillendi. 

Zaman, hep değerliydi! Dün olduğu gibi bugün de, yarın da hep değerli oldu, olacak!. Lâkin pandemi sürecinde, ardı ardına yaşanan can kayıplarıyla şimdi ‘zaman’, her zamankinden daha kaygan, yitip gitmeye meyilli.

Yaşadığımız bu süreçlerde, sağlıkla nefes aldığımız her ânın; dünyamızı, doğamızı aydınlatan, besleyen güneşin, dağın, taşın, toprağın, suyun… özgürce sevdiklerimize sarılmanın, birlikte doyasıya eğlenmenin, paylaşmanın ve daha pek çok şeyin önemini… gerçek anlamda ‘yaşamanın’ kıymetini bize fazlasıyla gösterdi. Şimdi de yaşıyoruz, ama tam değiliz işte!. / İdrak edenler için durum böyle, ama hâlâ farkında olmayan, umarsızlar da var!. Yoksa bu kadar uzun sürmezdi pandemi. /

Fizikçiler zamanı;  'geçmişten günümüze geleceğin ilerleyişi olarak tanımlarlar. Temel olarak, bir sistem değişme olmuyorsa, zaman da yoktur. ' (..) 'Acil durumlarda veya tehlikeli anların da ise yavaşlar gibi görünür.' der.

Şimdi ne zaman sona ereceğini bilemediğimiz bu hayatın içinde eğreti duruyoruz hepimiz. Temkinli olmak zorundayız, kurallara uymak ve birbirimize saygı duymak. Bu, sadece kendin için değil, karşındakinin de yaşam hakkına duyman gereken bir saygıdır çünkü.

Bu yüzden her zamankinden daha dikkatle yaşarken, zamanı da doğru yönetmek gerektiğinin farkında olmalı insan. Acele etmeden; nereye gittiğini bilmeden, koştur koştur olmadan!.. her anı, her dakikayı hazmederek, sindirerek… keyifle, istençle, bilinçle, sevgiyle, saygıyla ve varlığına bin şükürle dolarak yaşamalı!. Hayatın başka müsveddesi yok çünkü!   Gitti mi gidiyor, döndürmeye ne gücün ne kudretin yetiyor. Bu zamanları bir kayıp olarak görmeden, ertelediğiniz ne kadar şey varsa, onları hayata geçirebilmeniz için de aynı zamanda bir fırsattır bu günler!. Bardağın hep dolu tarafından bakmak gerek yine de!

Hayatın temposu eskisi kadar hızlı akmıyor, ama bu, güzel bir şey aslında! Çünkü yalnız kaldıkça daha da derinleşir insan. Sessizlikte, dinginlikte, iç seslerin sana kılavuzdur artık; düşünmek için, üretmek için, kendini geliştirmen ve gerçekleştirmen için… bu günlerin özel günler olduğunu ve bu günlere tanıklık eden bireyler olarak, tarihe not düşüleceğini bilmenin bir ayrıcalığı ve -kendimce bir sorumluluğu- içinde, yaşadığım(ız) anları farkında olarak yaşamaktan yanayım.

Diyeceğim o ki, olağanüstü günlerden geçiyoruz hepimiz. Yüz yılda bir yaşanan pandemi bize denk geldi. Demek ki var bir hikmeti : )

Yine uzun bir girizgâh oldu farkındayım. Oysa bir ayı nasıl geçirdiğimi anlatacağım bir yazıydı bu!. Aldım sazı elime çalıp söylüyorum kendimce :) bağlayacağım da bir türlü toparlayamıyorum. Yoksa " Güllerim (mi) soldu kaldırımlarda, Gonca yüklü dallarıma ayaz vurdu " :))

En son Temmuz güncesini yazmıştım şurada.

Evet, bu zamanlar herkesin kendi kendine yetmesi –yeterli olması- gereken zamanlar. Benim için çok da değişik bir durum değil bu!. Zaman, hep iyi bir öğretici idi, ben de çalışkan bir öğrenci. Yapacak çok şeyim oldu. Hayallerim ve umutlarım yaşama direncimi perçinledi. Bu yüzden kurduğum dünyamda kendime yetindim ve çokça kendime tutundum.  

Kitaplarım, resimlerim, ruhumu dinlendiren ezgilerim, müziğim...
telefonun ucunda ve daima yüreğimde olan biricik sevdiklerim…

Peki en son hangi kitabı okudum!?

Kısa bir süre önce kaybettiğimiz 20. yy. ın en iyi Türk edebiyatçılarından biri olan Adalet Ağaoğlu'nun  'Yazsonu' kitabını okudum.'Yazsonu' okurunu sürekli yolcu kılan bir roman serüveni. 

- beyaz duvarları, kırmızı tuğlalı ve sardunyalı balkonlarıyla bir yamacın üstünden başlayıp, çimlenip çiçeklendirilmiş setleri ine ine geniş bir kumsala varacağım yapılardan en yukardakinde bir oda tutmuşum kendime...ve o odadan gözümün seçtiği, salt dümdüz, engin bir su ve onu çevreleyen,  olgun başak rengi kumsalı değil; kayalıkları, buğulu bir çam ormanını, uzak tepeleri, göğün içinde erimiş sıradağları, gerideki köyün minaresini ve muz bahçerini görebildiğim, büyük ve küçük, iki koya da egemen bir balkondayım şimdi! - 

Doğrusu, dünle şimdiyi, şimdiyle yarını karıştırdığım ânlarım oluyor. Bu durumda zamanın ibresi, bir nabzın, bir yüreğin atışlarını ölçen araç iğnesinin ileri geri oynaması, bir sismograf göstergesinin inip çıkması gibi işliyor. Zaman dediğimiz canlı bir şey çünkü. Adalet Ağaoğlu'nun eşsiz anlatımıyla, harika bir manzara içinde, çok kipli bir zamanı yaşadım ben de... 'kitaplar iyi ki var'

Küçük ama şirin balkonum, çiçeklerim, organik ürünlerim


Ağustos'un kavurucu sıcaklarında,
armut domatesler ve kapya biberler kuruttum bu yıl, 
kahvaltılık biber sosları hazırladım. Kuruttuğum ürünleri yine de
 derin dondurucuya attım.
Kapya sosunu da ne olur ne olmaz buzdolabında muhafazaya aldım. 
Sağlıkla, afiyetle tüketelim : )


Dostlar sağ olsun...
Ordu'nun meşhur fındığı ve Taşköprü sarımsağı da 
yine -kendi küçük, işlevi büyük- 
balkonumuzda güneşlenmek üzere kendine bir yer buldu.

Bandırma - Ağustos 2020

Bu yaz ana ocağı Bandırma can yeleği oldu bana. Pandemide dört duvar arasında daralan bünyeme ve aynı zamanda baba yokluğunda anneme arkadaşlık etmek üzere sıkça Bandırma'da aldım soluğu. Bazen bir hafta, bazen üç beş gün de olsa, küçük küçük yaptığım bu nefes alma durakları çok iyi oldu. Hele ki tenha saatlerde organik pazarları dolaşmak terapiydi adeta :) 

Bandırma Organik Pazar - Ağustos, 2020

Tatlısu - Ağustos, 2020

Sakinliği ile Kapıdağ yarımadası'nın dantel gibi koyları, şirin köyleri ve uğramadan edemediğimiz Tatlısu Köyü'nde çokça  huzuru çektik içimize...detayları Eylül güncesine bırakıyorum. Çünkü en çok gidip gelmelerim Eylül ayı'nda oldu. 

Kefken - Kerpe / Ağustos, 2020 

Ağustos ayının kavurucu sıcaklarında bir hafta sonu İstanbul'a yakın nereye gitmeli derken? Batı Karadeniz'in Kefken ve Kerpe koylarına uzandık. Hep aklımızdaydı, kısmette pandemide gitmek varmış. Detaylar şurada bkz.

Yeni okuma düzenim

Önceden çok geç yatardım, yazma ve okuma saatlerimi gecenin sessizliğinde yapmayı tercih ederdim, artık daha erken yatıp, erken kalkıyorum. Sabahın dinginliği ve enerjisi içinde önce yarım saat sabah sporu (+omuz hareketleri) ardından bir fincan kahve eşliğinde ortalama 2 saat kitap okuyorum… 11-12 civarı kahvaltı… öğleden sonra birkaç saat resim çalışmaları ve akşam 19 gibi yemek faslı, aralarda sadece içecek. Bu programı yaklaşık bir aydır uyguluyorum. Bazen iradem dışımda gelişen ekstrem durumlar olsa da bir düzen çerçevesinde kendime ayırdığım saatleri bu şekilde değerlendirmekten hoşnutum. Önceden günün tüm yorgunluğu üzerime çökmüş bir halde kitabı elime alır gayretle okumak istesem de, o kapanıveren gözlerime bir türlü engel olamazdım. Gece okumalarım bir göz açıp kapama aralığı kadar kısa, daha ikinci, üçüncü sayfada son bulurdu. Bu şekilde okunan kitaplar da aklın hangi köşesine hapsolabilirdi ki zaten! bir ileri, iki geri! sürünen sayfalar!. Sabah okumalarım artık daha verimli oluyor. Kışın nasıl olur bilemiyorum! Kâh bedenim, kâh içimdeki sesler ve ruhiyatım beni yönetiyor :)) Anlayacağınız şimdi kitap okuma serüvenimde yazlık moddayım :) 

Neler izliyorum?

İzlediğim birkaç program ve netfilix filmleri dışında tv. yi artık çok az açıyorum diyebilirim.  Her şey mobil oldu... Ayrıca izlenecek doğru düzgün bir şey bulabilmek de zor. Aynı hikayeler etrafında dönüp duran birbirine benzer filmler, seviye sorunu olan programlar...içimi daraltan gündemler derken...en iyisi açmamak oluyor. Evlerde kapalı kaldığımız soğuk kış gecelerinde sinema filmlerini daha çok izliyoruz tabi! Şimdi yazın son demleri, doğa çağırıyor bizi, "hadi ama dışarı çıkkk :))" pandemiden dolayı 'ama'sı olsa da, yine de güneşli günlerin cazibesine kapılmadan edemiyor insan. Güneşin enerjisini, ışığını almak gibisi yok! 

Ama yine de kafamızı dağıtmak, özel ve genel gündemimizden kopmak ve pek tabi ki yadsınamaz bir gerçek 'film izlemeyi' sevdiğimiz için özellikle ona zaman ayırıyoruz. Sinemayı salonlarda izlemenin keyfi elbette çok başka...ama şu pandemide en mantıklı ve makul filmleri evde izlemek. 

İskoçya Vadileri
(görsel: buradan)

Netflix filmlerini tararken İskoçya'nın bağımsızlık tarihini anlatan Outlaw King filmini özellikle izlemek istedim. Outlaw King gerçeklere dayanan tarihi bir filmdi. Filmi izlemeden önce, Mell Gibson'ın 'Breveheart' filmini ve o filmin çekildiği yerleri - Eğitim amaçlı İngiltere'de bulunduğum yıllarda, arkadaşlarımla birlikte bir hafta sonu gezisi için gittiğimizi anımsayarak- gözümde canlandırdım bir kez daha. İlk kez gittiğim Edinburg'da büyülenmiştim adeta...sabah henüz tan yeri ağarırken ayak bastığımız şehirde, sisler içinde şatoları ve folklorik kıyafetleriyle İskoç etekli  gayda çalan halk sanatçılarını karşımda görünce... çok etkilenmiştim. Çünkü İskoçya doğal bir film platosuydu sanki. Uçsuz bucaksız vadiler içindeki o şatolar, kaleler... ve çevresindeki köyler yüzyıllardır tarihi dokusunu koruyarak günümüze kadar gelmişler...

Rehber özellikle vurgulamış ve '...Breveheart' filminin (İrlanda'nın yanısıra) bazı çekimleri, İskoçya Highland’da Glencoe ve Edinburgh ile Perth şehirlerinin arasındaki Loch Leven’da (Leven Gölü) gerçekleştirildi. " demişti. 

İnsan, gezip gördüğü ve okuduğu yerlerle ilgili bir bağlantı yakaladığında bundan ayrı bir keyif alıyor. Çünkü orada kendi ayak izlerini de buluyor. Bu yüzden hikâye daha önce, bir şekilde bulunduğunuz yerlerde geçiyorsa, o filme dair önyargınız da pozitif bir şekilde hazır duruyor :) 

Outlaw King - Yapım: 2018, İngiltere
Tür: Tarihi, Biyografi - Yönetmen:  David Mackenzie  
Oyuncular: Chris Pine, Florence Pugh, Aaron Taylor-Johnson

Film, İngiltere kralı, I. Edward'ın Orta Çağ İskoçyası'nı işgali sırasında Robert Bruce'un verdiği bağımsızlık mücadelesini anlatıyor.  Robert 1300'lü yılların başında İskoç bağımsızlığı için İngiltere'ye karşı onurlu bir savaş verir. Ancak bu hiç de kolay olmayacaktır. Robert (Chris Pine) kalabalık bir ordu toplamakta güçlük çeker ve sık sık İngiltere'ye mağlup olur...yine de yılmaz.  

Filmin Yönetmeni: David Mackenzie, tarihi mücadeleyi -Breveheart'daki kahramanlık gösterileri yerine daha gerçekçi bir dille anlatmayı tercih etmiş. İşgalci İngiliz ordusunu yenmek için Edward'ı verdiği mücadelede destansı bir kahraman yerine, halk kahramanı olarak göstermiş. Edward'ın eşi rolünde İngiliz kökenli Elizabeth (Florence Pugh) ile olan coşkulu aşkı ise savaş sahneleri arasında havayı yumuşatan görüntüleriyle.... hayatın içinde kadın faktörünün önemine dikkat çekiyor... Peki İskoçlar'ın bağımsızlık mücadelesi bitti mi! Halen o mücadele devam ediyor... Daha fazla detay vermeyeyim. Ama bir ipucu vermek istersem eğer, filmi Breveheart ile kıyaslama yapmadan seyrederseniz siz de beğenebilirsiniz. 

Bir de Ağustos ayında 10 bölümlük tarihi bir dizi olan  Thieves of the Wood'u izledik. Sıcaklardan bayılan bünyemize aksiyon iyi geldi. :) 

Tarihi filmleri sevenler için önereceğim bir dizi Thieves of the Wood - Ormanın Hırsızları 18. yüzyıl Belçikası'nda ezilenler ve zulüm görenler yanında zevk ve sefa içinde yaşayan bir zümre vardır. Bu düzene boyun eğmeyen Jan de Lichte'nin yozlaşmış aristokrasiye karşı başlattığı isyan, filmin ana konusunu oluşturuyor. Tarihi mekânlar ve göz kamaştıran kostümler içinde bol aksiyonlu tarihi filmde -aralarda kurgu hataları olsa da- 1700'li yılların atmosferini çok iyi yansıttığı için seyredilebilir türdendi.. 

Ve.... 

Eşsiz bilgileriyle resim sanatı yolculuğuma ayrı bir renk ve artı bir değer katan pastelin büyük ustası değerli Hocam Javad Soleimanpour'la atölyede başlayan resim çalışmalarım pandemiyle birlikte sanal ortamda keyifle devam ederken...Ağustos ayı güncemin finalini de en son yaptığım soft pastel portre ile noktalıyorum. 

 ©EsinBozdemir.art
- Soft Pastel - (30x40)

Tüm okurlara ve değerli blog dostlarıma sevgi ve selamlarımla...
Kalın sağlıcakla

💙

Esin Bozdemir


Temmuz Ayı Güncesi için bkz 
 Haziran Ayı Güncesi için bkz

14 yorum:

  1. Çok güzel bir günce okurken, son noktada baamm diye vuruldum. Resim gerçekten enfes olmuş. Tam yazının keyfiyle iyice gevşemiştim ki, amcanın gözlerindeki ifade ayılttı beni. Ellerin dert görmesin, maşallah 🧿

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Dikiş Sevda'sı,
      Çok severek yaptığım bir portre oldu. Bu duyguyu yansıtabildim ise ne mutlu bana. Değerli ziyaretinize ve yorumunuza çok teşekkür ederim. Sevgiyle, esenlikle kalın.✿

      Sil
  2. Esin hanım her şey çok güzel, içinize sinsin, sefanız olsun ama son resim karşısında şapkamı çıkarıyorum. İnstagramda da yazmıştım, müthiş. Bir sergi zamanı geldi artık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Leylak Dalı,
      Çok teşekkür ederim Nurşen Hanım. Hakikaten evimizin tüm duvarları resimle doldu. Artık bir sergi açmak şart oldu. Pandeminin bitmesini bekliyorum. Sağlıkla, esenlikle kalın. ❀

      Sil
  3. Yazı akıp gitti! Pandeminin bir faydası şu oldu sanırım; hayat uzadı sanki, aynı zamanda kıymetlendi ve sanki her saniyesi daha içerikli ve daha kalıcı ve her şeye rağmen daha zengince doluyor:) Uzadı çünkü: fark ediyorum ki uyuma sürem kısaldı; derin, ideal olarak sunulan dilimde kesintisiz ama süre olarak az bir uyku:) Gerçi bilgisayar olmasa, her iş onun üzerinden halledilebiliyor olmasa ne olurdu onu da bilmiyorum elbette; zorunlu oluşan, başlangıcı daha ürkütücü süreçle ben, belki birçoğumuz anlaştık sanki: yeni normalle aram/ız iyi yani:) Sonra uzun yazılar yazan, o yazıların içinde kaybolduğumuz bloglar ve dostlarımız var, onların gözünden görüyoruz nasılsa gidemediğimiz yerleri:) Sanki kayıp gibi görünen şu zaman dilimini yazından bana geçen duyguyla ifade edersem kazanca çevirmeyi de başardık bir kısmımız.

    Aslında sondan başlamayı düşünmüştüm yazdıklarıma; çünkü bir kez daha kaldım, orada. Ressam çok yetenekli tamam, ama portrelerdeki duygu ifadeleri, bakışlar, yüzlerdeki çizgiler ve gözlerden yansıyanlar... bir kez daha şapka çıkarıp önünde saygıyla ön iliklemelik... ve konuşuyorlar insanla yahu:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @buraneros,
      Artık her şey oturduğumuz yerden ve oldukça pratik. Teknolojinin nimetleri bunlar, hayatımızı olduğunca kolaylaştırıyor. Bize de zaman bırakıyor. Bilgiyi işlemeyi bilenler için bir derya. Evet, sanırım yeni normale uyduk sonunda. Dışarıdaki dünya ile içerideki dünya arasına mesafe koyunca, işler yoluna girdi. Demek ki 'her şeyin bir vakti, zamanı var!" dedikleri 'zaman' bizim için, işte bu zamanmış.

      Ben de kendimde bir şeyi fark ettim ki, gerçekten portre yapmak çok ama çok dikkat gerektiriyor diğer yandan sırasıyla gözler, dudaklar...derken, tek tek her bir detayı tamamladığımda, bana yaşattığı o duygu yoğunluğu, tarifsiz!. Konuşuyoruz adeta birbirimizle!. Bu duyguyu en çok biricik babamın portresini yaparken yaşadım. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Zarif düşüncelerine çok teşekkür ederim Değerli Buraneros. Ben de sana çalışmalarında başarılar diliyorum.☀

      Sil
  4. Ağustosta da günlerin dolu dolu ve gayet verimli geçmiş. Kış hazırlıkların da pek güzel. Kapya biber kurutulduğunu ilk kez duydum. O kalın biberi bile kurutacak hava vardı, kurur tabii. Mis gibi olmuştur. Bizim buranın pazarında da dolmalık kırmızı acı biber görüp her hafta aldım. En sevdiğimdir ve hiç tazesine rastlamamıştım. Adam da rastlamamış, ilk kez üretebilmiş, sıcaklar Urfa sıcağına ulaştığı için diyor:)
    Dostlardan gelen kitap ve film önerilerini genelde dikkate alırım. Gayet güzel tanıtımlar yapmışsın, not aldım. Ancak ben ben son yıllarda siyasi kitaplardan başka okuyamaz oldum:(

    Tablon önünde saygıyla eğiliyorum ve diyorum ki:
    Ülkemizdeki hiperrealizm akımı ressamları arasına çoktan girmişsin, çoktan. Maşallah diyorum...
    Ellerine, emeklerine sağlık Esinciğim. Sevgi ve selamlarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      Corona günlerinde bu günceleri tutmak, hem kişisel tarihime not tutmak adına, hem de blogumu güncellemem için bana da bir vesile oluyor. Ayrıca değerli blog dostlarımla da hoş beş etmiş oluyorum.

      Ağustos'un en kavurucu olduğu sıcaklarda, domateslerim de, küçük ebatta seçtiğim kapya biberlerim de çok çabuk kurudu. Kapya biberleri ilk kez kuruttum. Kurutamasaydım hızlandırmak için fırınlıyacaktım. 2 fırın tepsisi kuruyunca neredeysebir avuç kaldı. Benim domates ve kapyalar tadımlık oldular.

      Portre yapmak hassasiyet gerektiriyor. Benzetmek önemli ama asıl, birebir yapmaktan ziyade, resimlerimde o duyguyu yansıtmak istiyorum ben de. Bunu hissettirebiliyor isem ne mutlu bana. Zarif sözlerine ve beğenilerine çok teşekkür ederim Zeugmacığım. Ben de sana gönlünce geçecek güzel bir hafta diliyorum. Sağlıkla, esenlikle, sevgiyle kal. ★

      Sil
  5. Yazsonu çook sevdiğim kitaplardan olmuştu. Ah o cümlelerde kendimi kaybetmiştim. Ne tuhaf, bazı yazarların uzun cümleleri insanı isyan ettiriyor, bazılarınınki hiç bitmese dedirtiyor :)

    Sen Bandırma dedikçe hep babam akşıma geliyor. Bandırma Lisesi mezunuydu, liseden arkadaşlar hiç birbirlerinden ayrılmamışlardı. Bir haftasonu otobüsle gelmiştik, o upuzuuuun mendrekten ne keyif almıştım.

    Doğrusu yaz boyunca zaten evden çıkmayı çok sevmediğim için pek bir rahatsızlık duymadım pandemiden. Ama sanırım müze özledim, bir kaç müzeye gideceğim sonbaharda. Nasılsa pek kalabalık olmaz :D

    Resmin canlı gibi, öyle güzel ki :) bwn de instagramda takip etmeye başladım hocanı, içim sımsıcak oluyor baktıkça resimlere :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Handan,
      'Yazsonu'nu okurken kendimden ne çok şey buldum. Pek çok satırda sanki yazan, konuşan bendim. Uzun uzun konuşur gibi yazmayı sevenlerdenim çünkü ben de! İçim dışım sözcük öbeği!.

      Ah babalarımız! aklımızdan hiç çıkmaz ki!. Hep yüreğimizde! Eylül ayı en hazin aylarımdan biri. :( Değerli babacığınla Ş.M.G'de aynı koridorlarda yürümüş, aynı bahçede teneffüse çıkmışız, bunu hiç unutmayacağım ben de. Hayat ne garip değil mi!. Görülmeyen ama hissedilen ne çok bağlar var!.

      Çok teşekkür ederim Handan, beğenmene ve ayrıca Javad hocayı takip etmene sevindim. Hocamızın çalışmaları zaten muhteşem, etkilenmemek mümkün değil. İzindeyim ben de :) Sevdiklerinle, sağlıkla, esenlikle, hoşlukla kal... ✿

      Sil
  6. Esin hanım selamlar, nicedir buralara uğramıyordum. Geçmişe bir yolculuk gibi geldi. Sayfanız yine çok özenli ve titiz hazırlanmış. Vakit ayırmanız ne kadar güzel. Ne yazık ki artık yoğunlaşamıyorum ve çabuk sıkılıyorum. Zaman zaman kısa uğrayışlarla sadece bloglarımda yeni yorum var mı diye bakıyorum. Enteresan bulduklarımı cevaplıyorum. Günlerim kitap okumakla ve hafta sonları torun sevmekle geçiyor. Bu yaz pandemi sebebiyle yaz tatilini de biraz uzun tuttum. Aylardır blogları gezmiyordum. Yeni okuduğum kitapları çok kısa twitter da paylaşıyorum. Tülay hocam la da whatsapp paylaşımları yapıyoruz. Burhan hocam la da bağımız devam ediyor. Kitap dışında koşularıma devam ediyorum. Son bir yıl aşil tendonu sakatlığım vardı şükür geçti. Ancak yarışlar iptal olduğu için şimdilik sadece arkadaş grubumuzla devam ediyoruz. Kalın sağlıcakla. (Bu yorumu okuyup hatırlayan dostlara da sevgiler)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Bilgehan Merki,
      Mehmet bey sizden haber almak ne güzel. Zira sizi merak ediyordum. Malum pandemi, hepimizin hayatını yeniden şekillendirdi. Yaz tatilinizi sayfiyede uzun tutmanız çok iyi olmuş. Hep özlemini duyduğumuz yaşam modeli. Metropollerde yaşam, pandemide daha da zor bir hale geldi. Şimdilik yapacağımız bir şey yok. Hepimizin şartları, gerçeği farklı. Bunlar da geçecek elbet. Torunla vakit geçirmeniz, kitaplar, deniz kıyısı, bahçeniz... hele ki sonbaharda tam bir huzur deryasıdır. Çok geçmiş olsun. Benim de kışın pandemiyle birlikte başlayan, omzumda tendom zedelenmesi vardı, aylarca bana rahatsızlık verdi. Halen omuz egzersizlerimi sürdürüyorum, biraz da bu yüzden pc başında fazlaca kalamıyorum. Dolayısıyla bloguma ben de eskisi kadar sık giremiyorum ama yine de bırakmayı düşünmüyorum. Bir taraftan resim yaparak, aralarda aylık günceler şeklinde blog yazılarımı yazarak, okuyarak, rutin ama keyifli işlerle...pandemiyi böyle geçiriyoruz.

      Blogunuzdaki yazılarınız kaliteli içerikleriyle tam bir kültür hazinesidir. Bilgilendiren, doğru ve kaliteli içerikleriyle önemli bir arşivdir. Çok emek verdiniz, kesinlikle faydalananlar çoktur. Asla bırakılacak bir blog değil. Yine yazsanız diyorum! Ama bu defa pandemiye özel, kendinizi çok yormadan belli aralıklarla da olsa yazsanız, ne iyi olur. Pandemide hepimiz bunu yapıyoruz çünkü. Meselâ, sayfiye anılarınızı, okuduğunuz kitapları, hobilerinizi yazsanız. Yaşamımıza kattığımız küçük keyif durakları bunlar. Hem ruhu hem bedeni ferah tutmalı. ) Bu zamanlarda dayanışma ve destek hepimiz için çok önemli. Benzer frekansta hayata bakanlardanız, az da olsak, yine de varız. Birlikte güzeliz :)
      Ziyaretinize, değerli yorumunuza çok teşekkür ederim. Size ve ailenize sağlıklı, mutlu, keyifli ve huzur dolu günler dilerim. Sevgiyle, esenlikle kalın Mehmet Bey. ☀


      Sil
  7. Esincim selam,

    Uzun bir aradan sonra hem sevdiğim bloglara bakmaya hem de kendi blogumu hafiften kıpraştırmaya geldim. Yazını bayılarak okudum o ayrı ama resmine gerçekten hayran kaldım. Instagram'dan da algoritmalar izin verdiği ölçüde takipteyim ve resimlerini oradan da görüyorum tabi ki ama bu portreye dönüp dönüp bakıyorum desem yeridir. Ellerine sağlık. Umarım sergini gezdiğimiz günler de gelir bir an önce. Sevgilerimle.
    İmge

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İmge'cim merhaba,
      Seni yeniden buralarda görmek ne güzel, hoş geldin :) Yaz bitti, her güzel şey gibi o da çabuk geçti! yine herkes döndü yurduna :) Ben de senin Kaş günlüklerini hep içim giderek izledim. Dedim "şimdi oralarda olmak vardı!. Doğanın ritmiyle bütünleşip; masmavi denizi kucaklayan güneşin, bir şölene dönüşen muhteşem doğuşunu ve batışını hayranlıkla izlemek...kuş seslerinin ahengiyle neşelenmek...dinginlik, huzur...ve dahası tabi ki!... hele ki şu pandemide en doğru tercih kırsalda, sayfiyede yaşamak. Biz de buralarda küçümencik balkonumuzda doğayı evimize getirmeye çalıştık :) okurken, yazarken, sizin gibi dostlarımızın keyifli görsellerini izlerken...bolca hayaller kurup yolculuklara çıktık. Bu zamanda benim için de en iyi uğraş, resim yapmak oldu İmge'cim. Ve aynı zamanda bir terapi, nefes alma durağı oldu. Pandemiyi bir fırsat bildim ve resim çalışmalarıma daha bir ağırlık verdim. Güzel düşüncelerine çok teşekkür ederim. Senin de yüreğine sağlık. Elbette sergilenecekler, ancak gerçek anlamda normale dönelim, Coronayı bir uğurlayalım öncelikle... sergi bahane olacak, aynı zamanda birbirimizle de kucaklaşacağız :) Ben de sevgilerimi gönderiyorum. Esen kal...✿

      Sil